| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 10.12.2016 |
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Şahsınıza yönelik gösterilen muameleyi kınadığımızı ifade ediyor, sizlere geçmiş olsun diyorum.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Devamla) - Ayrıca, bugün Dünya İnsan Hakları Günü. İnsan haklarını temel alan bir medeniyetin mensupları olarak iktidarımız döneminde insan hakları alanında çok önemli kazanımlar elde ettik. Bundan sonra da bu azim ve kararlılıkla bu alandaki çalışmalarımızı sürdüreceğimizi özellikle ifade etmek istiyorum.
Sözlerime başlarken, terörle mücadele ve yurt dışı harekâtlarında ülkemizin ve milletimizin birliği ve beraberliği için görev ifa ederken şehit olan kahraman Mehmetçik'imizi, bütün güvenlik güçlerimizi, korucularımızı rahmetle anıyor, gazilerimize de acil şifalar diliyorum. Terörle mücadele ve yurt dışı harekâtlarında görev yapan Mehmetçik'imize ve tüm güvenlik güçlerimize de başarılar diliyor, onları saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın Gazi Meclisimizin Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle öncelikle Bakanlığımı ve bağlı birimlerini ilgilendiren bazı önemli hususlar hakkında genel bir durum değerlendirmesi yapmak istiyorum.
Bölgemizin ve hatta bütün dünyanın zor bir dönemden geçmekte olduğunu biliyoruz. Kimi ülkelerde geri kalmışlıktan kaynaklanan fakirlik, kimilerinde iklim değişikliğinin yol açtığı kıtlık, kimilerinde de iç ve dış nedenlerden kaynaklanan ihtilaflar, bu ciddi sorunlar karşısında başarısız kalan veya çöken devletler bu döneme damgasını vurmaktadır. Milyonlarca insanın hayatını derinden etkiledi yaşananlar ve etkilemeye de devam etmekte. Böylesine bir istikrarsızlık ortamında İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük kitlesel göçün yaşanıyor olması tesadüfi değildir. İhtilafların açık silahlı çatışmaya dönüştüğü ve devletin çöktüğü ülkelerde durum bilhassa vahimdir. Bütün dünyada bugün 65 milyondan fazla insan zorla evini barkını terk etmek mecburiyetinde bırakılmıştır. 21 milyon 300 bin kayıtlı göçmen mülteci vardır. Birleşmiş Milletlerin geçtiğimiz günlerde açıklanan Küresel İnsani Yardım Planı'na göre, 2017 yılında 93 milyon insanın acil yardıma ve korumaya muhtaç olacağı hesaplanmaktadır. Bu tablo, etrafımızda ne kadar ciddi sorunların yaşanmakta olduğunu bizlere göstermektedir. Esasen, biz, güneydeki komşularımız Suriye'deki ve Irak'taki sorunlardan dolayı bu durumu bire bir yaşıyoruz. Bu 2 komşumuzdan 2 milyon 750 bini Suriyeli ve 300 bini Iraklı olmak üzere 3 milyonun üzerinde misafiri ülkemizde ağırladığımızı biliyorsunuz. Bazı cebi zengin ama gönlü fakir ülkelerin birkaç yüz mülteciyi bile almaktan imtina ettiği bir dünyada Türkiye kendi tarihine ve insanlığa yakışan şekilde hareket etmeye devam etmektedir. Ülkemiz, uluslararası camianın gayet yetersiz kalan yardımları yanında Suriyeli misafirlerimizin ihtiyaçları için milyarca dolar harcamayı yapmıştır.
Ancak, karşılaşılan sorunlar milyonlarca sığınmacıdan ibaret de değildir. Libya, Yemen, Irak ve Suriye gibi ülkelerde devlet otoritesinin kaybolması, özellikle bu kaybolan devlet otoritesinin yerini muhalif terör örgütlerinin doldurmuş olması ciddi derecede üzerinde düşünülmesi gereken konulardır. Maalesef, bu ülkelerde kendi vatandaşlarına zulmeden zalimler ve mezhepçi politika izleyen art niyetli çevreler biçare insanların çektiği acıları ve yıkımı daha da büyütmüştür. Bu manzarada, Müslümanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan DEAŞ gibi vahşi bir terör örgütü ortaya çıkıp bu ülkelerin topraklarını, şehirlerini ele geçirebilmiştir. Bu karanlık ortamdan istifade eden PKK, PYD; YPG gibi diğer terör örgütleri de vekâlet savaşları sahnesinde kendilerine bir yer edinme hevesine kapılmıştır.
Burada belki bir noktanın altını çizmem lazım. Değerli arkadaşlar, AK PARTİ, iktidarda bulunduğu on dört yıl süresince hiçbir zaman mezhepçi politika gütmemiştir, hiçbir zaman mezhep ayrışmasını körükleyen, mezhep çatışmasına sebep olan bir anlayış ortaya koymamıştır; aksine, mevcut, var olan sorunların konuşarak, diyalog içerisinde çözülmesi için son derece önemli adımları atmıştır. Bunun kayıtlara geçmesini özellikle arzu ederim.
Küresel ve bölgesel bazı güçlerin kendi hesaplarıyla hareket etmesi, uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanmasında asli sorumluluğu bulunan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu temel görevini yerine getirmekte aciz kalması karşılaşılan manzaranın vahametini artırmıştır.
15 Temmuz tarihinde FETÖ hainleri tarafından kalkışılan alçakça darbe teşebbüsü işte böylesine olağanüstü koşulların yaşandığı bir sırada meydana gelmiştir. Asil milletimiz, bu hain teşebbüsü darbecilerin uçaklarına ve tanklarına karşı göğsünü siper ederek, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Hükûmetimizin, Gazi Meclisimizin, devletimizin ve özellikle Silahlı Kuvvetlerimizin de birlikte mücadelesiyle bu hain darbe girişimini boşa çıkarmıştır.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Muhalefeti de... Muhalefeti unutma.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi muhalefeti de kapsar. "Gazi Meclis" dendiği zaman, bunun içerisine iktidar milletvekilleri de muhalefet milletvekilleri de girer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ayrıca, gerçekten, 15 Temmuzda ortaya konan tavırdan dolayı muhalefet milletvekillerimize de özellikle teşekkür ediyorum.
Türkiye'nin, çağımızın belası terörle mücadelesi içeride ve dışarıda pek çok cephede eş zamanlı olarak verilen bir büyük mücadeledir. Esasen, aynı anda hem FETÖ'ye hem DEAŞ'a hem de PKK/YPG-PYD'ye ve DHKP-C gibi bölgedeki bütün terör örgütlerinin tamamına karşı mücadele eden tek ülke Türkiye'dir. Burada terör örgütleri arasında Hükûmetimizin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir ayrım yapmadığını aslında bu konuda bize haksız eleştiri getirenler de bilmektedir.
Şimdi, bize düşen en önemli görev, bir daha ne içeriden ne dışarıdan devletimizin ve milletimizin birliğine ve bütünlüğüne karşı hain teşebbüslere kalkışılmasını kimsenin aklına bile getiremeyeceği bir ortamı oluşturmaktır. İşte bu nedenle, aslında çok daha önceden defalarca niyet edilen ancak bir türlü tam manasıyla hayata geçirilemeyen kapsamlı bir yeniden yapılanma sürecini başlatmış bulunuyoruz. Bu yeniden yapılanma sayesinde Türk Silahlı Kuvvetleri asli vazifesini yerine getirmeye, yani vatan savunmasına, ordumuzun harbe hazırlığını sağlamaya çok daha rahat ve etkili bir biçimde odaklanabilecektir. Bu vazifesini öncelikle vatan sathında fakat gerektiğinde hudutlarımızın ötesinde de yerine getirebilecektir. Nitekim, 15 Temmuz felaketinden kısa bir süre sonra, 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı harekâtının başlatılabilmesi bu yeteneğin ve iradenin en somut göstergelerinden birini teşkil etmiştir. Keza, Irak'taki gelişmeler karşısında hudut bölgemizde alınan tedbirler de bu bağlamda görülmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, bünyesine sızan FETÖ hainlerinin temizlenmesiyle şimdi çok daha güçlüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başlattığımız yeniden yapılanma sayesinde, ayrıca devam eden pek çok önemli savunma sanayisi yatırımlarının ürünleri alındıkça Türk Silahlı Kuvvetleri en modern imkân ve yeteneklerle donatılmış olacak, bugünkünden bile daha tesirli bir güç hâline gelecektir. Neticede güçlü bir demokrasiye, güçlü bir ekonomiye, güçlü bir ülkeye ve orduya sahip olmamız dünyanın ve bölgemizin içinden geçmekte olduğu bu şartlarda artık sadece siyasi bir tercih değil, acil bir zarurettir. Türkiye, dün olduğu gibi bugün de kendi ulusal güvenliğini sağlamaya muktedirdir ve kararlıdır. Bunun için, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını gerektiğinde kullanmakta asla tereddüt etmemektedir ve ulusal güvenliğimiz bakımından hayati önem arz eden Suriye ve Irak hudut bölgelerinde herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine, buralarda bir terör koridoru oluşturulmasına veya aleyhimize herhangi bir oldubittiye rıza göstermemiz beklenmemelidir. İşte, bu nedenlerle Fırat Kalkanı Harekâtı sayesinde Cerablus, El Rai ve DEAŞ için büyük sembolik önem taşıyan Dabık'ın tarafımızdan da desteklenen Özgür Suriye Ordusu güçlerince kurtarılması mühimdir. Bu sayede 2 bin kilometreye yakın bir alan temizlenmiş olup bu bölgede 200'ün üzerinde meskûn mahal artık özgürdür. Şimdi, El Bab için de bu operasyonun en zor safhalarından birinin icra edilmekte olduğunu, kalleşçe yapılan türlü engelleme teşebbüslerine rağmen fedakârca bir mücadele verildiğini vurgulamak isterim. Bu sabah itibarıyla 2 yerleşim birimi daha Özgür Suriye Ordusu'nun kontrolüne geçmiştir.
Fırat Kalkanı harekâtında şehit olan kahraman askerlerimize ve beraberce verilen bu mücadelede hayatını kaybeden, şehit olan Özgür Suriye Ordusu mensuplarına Allah'tan rahmet diliyorum, gazilerimize de şifa dileklerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, DEAŞ'la mücadelede uluslararası alanda ortaya konulan tüm çabalara başından itibaren katkı sağlamaktadır. DEAŞ'la mücadeledeki öncü rolümüz sahadaki tüm aktörler tarafından teslim edilmektedir. DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu toplantılarına aktif biçimde katılıyoruz. Bu meyanda, 15 Aralık 2016 tarihinde Londra'da gerçekleştirilecek koalisyon toplantısına da inşallah katılacağız.
Bu arada, Suriye'de hududumuzda alınan güvenlik tedbirleri meyanında, Sınır Fiziki Güvenlik Sistemi de bulunmaktadır. Bu proje kapsamında toplam 825 kilometre duvar yapılması planlanmış olup, bugüne kadar 296 kilometre duvar imalatı tamamlanmıştır; kalan bölümün yapım ve ihale çalışmaları da devam etmektedir. Suriye hududumuzun fiziki güvenliği 2017 yılının ilk yarısında tamamen sağlanacaktır.
Bu arada, Sınır Fiziki Güvenlik Sistemi'nden yani duvarımızdan rahatsız olanların olduğunu biliyoruz. Kimler rahatsız oluyor? Başta terör örgütü PKK ve terör örgütünün Suriye uzantısındaki PYD ve DEAŞ. Bunun yanında insan kaçakçıları, mal kaçakçıları bundan rahatsız oluyor, ancak, biz bu duvarı çekerken, bölgelerdeki insanlarımızın geçişinin sağlanması için de gerekli yerlerden gerekli kapıları bırakıyoruz. Yani bu duvar, kesinlikle insanlarımızın arasındaki irtibatı koparmaya değil, terör örgütlerinin ve kaçakçıların özellikle ve insan kaçakçılarının bölgedeki faaliyetlerini engellemeye yöneliktir.
Son günlerde Suriye'deki insani durumun maalesef daha da kötüye gittiğini birlikte görmekteyiz. Halep'te, Rusya'nın hava desteğinde rejim kuvvetleri ve Şii milislerin düzenledikleri son saldırılar neticesinde on binlerce sivil evlerini terk etmek zorunda kaldı, yüz binlerce sivil şehrin küçük bir bölgesine sıkıştı. Uluslararası toplum Halep'teki insanlık dramı için acilen tedbir almak zorundadır. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde iki daimî üyenin vetosu nedeniyle Halep'te bir haftalık geçici ateşkesi öngören bir kararın kabulü bile, maalesef yapılamadı. Halep'teki durumun kısa süre içerisinde normalleşmesini sağlamak, ülkede siyasi bir çözümü elde edene kadar Halep'teki insani yardım meselesinin üzerinde yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz. Bu bir insanlık vazifesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak, çok uzun zamandan beri dış müdahalelerle iyice zayıflatılan devlet yapısından kaynaklanan ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Irak'taki bu ortam, tıpkı Suriye'de olduğu gibi DEAŞ ve PKK terör örgütlerinden kaynaklanan tehditleri büyütmüştür. Bu durum, hâliyle ulusal güvenliğimiz açısından zaruret arz eden bazı tedbirlerin alınmasını gerekli kılmıştır. Bazı çevrelerce kasıtlı şekilde çarpıtılarak Türkiye aleyhine bir hava oluşturulmaya çalışılsa da gerçekte, biz, Irak'ın toprak bütünlüğüne, birliğine ve istikrarına en fazla önem veren ülkeyiz.
Bu arada, koalisyon güçlerince desteklenen Irak ordusu ve güvenlik kuvvetleri tarafından 17 Ekim tarihinden itibaren icra edilmeye başlanan ancak son günlerde pek de planlandığı gibi gitmediği ortaya çıkan Musul operasyonunun müteakip safhalarda nasıl yürütüleceği de bölgemizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Musul'un veya Telafer'in DEAŞ'tan temizlenmesi elbette çok önemlidir. Fakat en az bu kadar önemli olan bir diğer husus da bu iki şehrin bilahare nasıl ve kimler tarafından yönetileceğidir. Burada meydana gelen her gelişme ülkemizi doğrudan etkilemektedir. Biz Musul'un Musullulara, Telafer'in Telaferlilere, Rakka'nın da Rakkalılara ait olduğunu her vesileyle ifade ediyoruz. Musul vilayetinin demografik yapısının değiştirilmesine tevessül edilmemesi gerektiğini onun için ısrarla vurguluyoruz. Zira aksi bir durum sadece Irak'ı değil, ülkemizle birlikte yakın çevremizi de ilave güvenlik sorunlarıyla ve yeni insani krizlerle karşı karşıya bırakabilecektir.
Bu kapsamda, Musul operasyonuna ilişkin çeşitli platformlarda en üst seviyede dile getirdiğimiz görüşlerimizin operasyona katılan ülkelerce şimdiye kadar büyük ölçüde dikkate alındığını söyleyebiliriz. Tabiatıyla bundan sonraki gelişmeleri de yakinen izlemeye ve yönlendirmeye devam edeceğiz. Bu arada özellikle Sincar Dağı'na PKK terör örgütünün yuvalanmasına ne pahasına olursa olsun müsaade etmeyeceğiz. Kandil'den sonra Sincar'ın da PKK terör örgütünün yuvası hâline gelmemesi için gerekli her türlü tedbir alınacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi ve tereddüdü olmasın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakın coğrafyamızda karşılaştığımız bu sınamalar ve ülkemize yansımaları millî savunmamızın tam bir durumsal farkındalık içinde ve en yüksek düzeyde temin edilmesinin önemine bir kez daha işaret etti. Bu nedenle başlattığımız yeniden yapılanma süreci büyük önem taşımaktadır. Bu konuşmamda özellikle detayına girmemekle birlikte, biraz önce konuşmamda bahsettiğim, maalesef son yüz elli yıllık tarihini büyük ölçüde darbeler tarihi olarak nitelendireceğimiz bir ülke konumundayız. Türkiye'de, kim olursa olsun, hangi odaklardan destek alırsa alsın, hangi aktörler tarafından yapılırsa yapılsın ve hangi yöntemlerle yapılırsa yapılsın, bir daha hiç kimsenin darbeye teşebbüs edemeyeceği bir ortamın hazırlanması için pek çok adımı kararlılıkla attık. O günden bugüne kadar, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki demokratik denetimin artırılması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi asli işine daha fazla odaklanması, gücün dengelenmesi ve demokratik anlayışın Türk Silahlı Kuvvetlerine tamamen yerleşmesi ve asker-sivil birlikteliğinin oluşturulması için pek çok adımı aslında peş peşe attık. Bunların detayına zaman darlığı sebebiyle özellikle giremeyeceğim.
Ancak, bu arada, Millî Savunma Üniversitesinin Türkiye'nin bundan sonraki askerî eğitimi ve savunma alanındaki nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi için son derece kritik ve önemli bir adım olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Millî Savunma Üniversitesiyle, artık sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin nitelikli insan kaynağını oluşturmakla kalmayacağız ama aynı zamanda sivil alanda da savunma konseptini çalışan nitelikli insanları yetiştireceğiz.
Bu noktada, özellikle personelimizin özlük haklarına yönelik de bazı çalışmaları yapıyoruz. Bu konuda, belki kısaca bir cümleyle vurgulamam gereken... Astsubaylarımızın, uzman ve sözleşmeli er ve erbaşlarımızın bize ilettikleri taleplerin titizlikle incelendiğini, önümüzdeki süreçte bunlarla ilgili birtakım adımların atılacağını ifade etmek istiyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinden bugüne kadar 5.676 personel, FETÖ terör örgütüyle irtibatlı olduğu için ihraç edilmiştir. Öte yandan, yapılan itirazlar ve incelemeler sonucunda, evvelce ilişiği kesilen 39 personel yeniden görevine iade edilmiştir. Neticede, toplam 16.409 askerî öğrenciyle beraber değerlendirildiğinde 22.085 kişinin Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiği kesilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle NATO'yla ilişkilerimize büyük önem veriyoruz. Her ne kadar, zaman zaman bazı sorumsuz açıklamalar yapılsa da Türkiye NATO ittifakına önem vermeye devam edecektir, NATO'nun güçlü bir üyesi olarak yoluna devam edecektir.
Bu açıdan, bütçe görüşmeleri vesilesiyle vurgulamak isterim ki NATO'nun bütün üye ülkelerinin ittifakıyla aldığı kararla, özellikle 2024 yılına kadar savunma harcamalarını yüzde 2'ye, gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 2'sine çıkarması bir zorunluluktur. Bunun da yüzde 20'sinin ana silah sistemlerinin tedarikine ayrılması kabul edilmiştir. Bu noktada Türkiye 2015 yılı itibarıyla 1,67'sini savunma harcamaları için ayırmıştır ve harcamıştır. Bundan sonra bu hedefe, yüzde 2 hedefine ulaşmak için hep birlikte gayret etmek durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma sanayisinde Türkiye son on dört yılda gerçekten çok büyük adımlar attı, çok önemli ilerlemeleri kaydetti. Özellikle HÜRKUŞ-A, HÜRKUŞ-B, müşterek taarruz uçağında Türkiye'nin yer alması, millî muharip uçak geliştirilmesi, ATAK helikopterinin Türk Silah Kuvvetlerimize -bugüne kadar 18 tanesi teslim edildi- 2017 sonuna kadar 35 tanesinin teslim edilmesi, Özgün Helikopter Programı, Genel Maksat Helikopter Projesi gibi pek çok projeyi ardı ardına hayata geçirmiş bulunmaktayız. Bu projeler tamamlandığında, inşallah Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcı gücü çok daha fazla artacaktır. Buradaki yerli ve millî savunma sanayisi hedefine adım adım ilerliyoruz. Göktürk-1 uydumuzu fırlattık, şimdi kendi haberleşme uydumuzu ve birincisini yaptığımız yer gözlem uydumuzu inşallah önümüzdeki yıllarda, 2019'da fırlatmayı hedefliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakikada bitireyim isterseniz.
BAŞKAN - Tamam, peki.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Devamla) - Savunma sanayisinde gerçekten pek çok projeyi hayata geçiriyoruz ve geçireceğiz. İnşallah, cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türkiye savunma sanayisinde kritik teknolojileri geliştiren ve dışa bağımlılığını minimize etmiş bir ülke konumuna yükselecektir.
MUSA ÇAM (İzmir) - Gizli hesaptaki dolar, eurolar ne oldu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Devamla) - Onun cevabını soru-cevapta veririm.
Ben, 2017 bütçemizin ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, her birinizi en içten sevgilerimle saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)