GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:11.12.2016

CHP GRUBU ADINA KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkan, aziz milletimiz; Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz almış bulunuyor, sizleri ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ne yazık ki güne bir acıyla başladık. Akşamki terör saldırısını lanetliyor, şehit güvenlik görevlilerimiz ve yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, ulusumuza da başsağlığı diliyorum.

Yine, ulusumuzun ve İslam âleminin Mevlit Kandili'ni kutluyorum.

Konuşmama Mustafa Kemal Atatürk'ün, ülkemizin kurucusu Ulu Önderimizin bir sözüyle başlamak istiyorum: "Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder." Ülkeleri geliştirip yükseltmek ancak insanı eğitmekle olur. Aklını millî değerlerle kullanan, sorgulayan, yaratıcı, paylaşımcı, katılımcı, yüreği doğa ve insan sevgisiyle dolu, barıştan yana, mutlu insanlar yetiştirmek ancak çağdaş eğitimle mümkündür. Bu nedenledir ki eğitim hem cumhuriyetin hem de demokrasimizin temelidir. Ülkemiz bizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir nesil yetiştirmemizi beklerken ne yazık ki cumhuriyetin ve demokrasinin bu temel ögeleri iktidarın izlediği yanlış politikalarla yok edilmektedir. Millî Eğitim Temel Kanunu'yla belirlenen ve evrensel değerler olarak da kabul edilen bilimsellik, çağdaşlık, ulusallık, tarafsızlık ve objektiflik gibi ilkeler bir kenara bırakılarak eğitim belli bir ideolojiye hizmet eder hâle getirilmiştir.

Gelin on dört yılda yaşananlara bir göz atalım. AKP hükûmetlerinde on dört yılda 6 Millî Eğitim Bakanı değişirken her değişen bakanla yeni bir sınav sistemi, yeni bir eğitim uygulaması olmuştur. İktidarınız döneminde müfredat, içerik, program, sınav sistemi olmak üzere 17 temel değişiklik yaptınız. Çocuklar hangi sınava alışacağını, öğretmenler neyi öğreteceğini şaşırır hâle gelmiştir. Ülkemizde atanamayan 400 bin öğretmen varken "sözleşmeli öğretmenlik" ve "ücretli öğretmenlik" gibi kavramlarla Türkiye'yi tanıştırdınız. 2005 yılında lise eğitimini dört yıla çıkarıp liselerin ön ismine "Anadolu" ekleyerek liseler arası geçiş hakkı tanıdınız. Bunu niye yaptınız, ne kazandığımızı bilmiyoruz. Büyük bir boşluk, istikrarsızlıkla, sonuçsuz, öngörüsüz eğitim uygulamalarınız hızla devam etti. Bu süreçlerde sınav sistemlerini değiştirmeye devam ettiniz; LGS, OKS, SBS, ÖSS, ÖYS ve TEOG. Sonra bugün eğitimde geldiğimiz durumun sebeplerinden bir başkası, yeni bir köklü değişiklikle 4+4+4 sistemi geldi. Kafanız da karıştı değil mi?

Değerli milletvekilleri, bunları yaparken çıkıp "Eğitime ayırdığımız bütçe arttı." diye övünüyorsunuz. Eğer yüzde 95'i borçlu olan öğretmenlerimiz pazarda limon satmak zorunda kalıyorsa, eğer "geleceğimiz" dediğimiz çocuklarımız cemaat yurtlarına mecbur bırakılıyorsa; bu denetimsiz yurtlarda çocuklarımız yanıyor, birileri de çıkıp bu ihmallere "kader" diyorsa çok düşünmemiz lazım. Eğer 6-18 yaş zorunlu eğitim çağı nüfusun yüzde 14'ü okula gidemiyorsa ve bunun yaklaşık 1 milyonu da kız çocuklarıysa; eğer "sendikalı" diye öğretmenler, akademisyenler kanun hükmünde kararnamelerle görevden alınıyorsa; eğer Millî Eğitimin temel taşı maarif müfettişleri yok ediliyorsa, eğer Hükûmet orta vadeli planda açtığı 240 başlıktan sadece 1'ini millî eğitime ayırıyorsa, eğer uyuşturucu yaşı 10 yaşa kadar inmişse; eğer çocuklarımız sınav kaygısıyla, öğretmenlerimiz işsizlik yüzünden intihar ediyorsa; eğer ikili öğretimi hâlâ ülkemizde bitirememişsek, eğer laikliğin önemini kavrayıp dinî duyguların siyasetten istismarını önleyememişseniz ülkemizdeki bu karanlık tablonun kabahati de, vebali de sizindir.

Değerli milletvekilleri, PISA'nın son raporu, eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla yaşanan, dinselleşen, ticarileşen, yazboz tahtasına dönüşen eğitimin çöküşünü net bir şekilde göstermektedir. Türkiye, PISA 2015'te fende 52'inci, matematikte 48'inci, okuma becerisinde 49'uncu sıraya düşmüştür. Yani, çocuklarımız Avrupa'daki çocukların üç yıl gerisinden gelmektedir. Yine, Türkiye, eğitimde 2003 yılının da gerisine düşmüştür. Bu eserlerinizle ne kadar övünseniz azdır.

PISA araştırmalarında en başarılı ülke Singapur. Bu başarının temel nedeni sizce nedir? Singapur başarılı çünkü 1960'lardan beri istikrarla devam eden bilimsel, çağdaş eğitimi ulusal bir politika olarak belirleyip sürdürmüşlerdir. Ekonomisinin ve gelişmişliğinin temeli de budur. Onların başarı formülü olan istikrar, bizim ne yazık ki başarısızlığımızın temel nedenidir. Adında "millî" sözcüğü olan bu Bakanlıkta, adına yakışır şekilde, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, ortak anlayışla başarı seviyesini mutlak yakalamak zorundayız, bu görev de Hükûmete düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, eğitimde dinselleşme meselesi, en büyük sorunlardan biridir. Diyanetle, müftülüklerle iş birliği içinde yürütülen; eğitimi dinselleştirip akılcılıktan, bilimsellikten uzak hâle dönüştüren, çocuklarımızı cemaatlerin eline teslim eden anlayış, bugün millî eğitim sisteminin ta kendisidir.

Yine, dinselleşen eğitimin bir başka noktası ne acı ki vakıflar. İktidar vakıf sistemi üzerinden eğitimi, eğitim sistemini yeniden düzenlemek, yurt içi ve yurt dışında faaliyet yürütmek üzere "Maarif Vakfı" adında bir vakıf kurdu hem de ne vakıf. Vakıf Başkanı da maaşını kendi belirliyor, hatta daha da ileriye giderek Anayasa'ya aykırı bir şekilde Millî Eğitim Bakanlığına ait bazı görevleri bu vakfa devrediyor. Vakfın bağış toplama yetkisi var ama denetleme yok, vergi yok. Açılan bu yolda TÜRGEV, Ensar ve benzeri vakıflar, Hükûmet katkısıyla tam gazla yoluna devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Temel Kanunu'nun 4'üncü maddesi şöyledir: "Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz." Fakat Anayasa'mıza göre bir kamu hizmeti olması gereken eğitim gibi, sağlık gibi temel alanlarda iktidar eliyle eşitsizlikler yaratılmıştır. Zengin, 100 lirasının 65 lirasını çocuğunun eğitimine harcarken; yoksul, sadece 2 lirasını eğitimine ayırabilmektedir. Bu durum, Anayasa'mızın eşitlik ilkesine ters düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 2017 yılı için 85,5 milyar TL olarak belirlenmiştir. Ne yazık ki bu bütçe, millî gelirin sadece 3,54'üdür. Millî Eğitim bütçesinin millî gelire oranı OECD ortalamasının da çok altındadır. AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 17,8 iken 2017 yılı itibarıyla bu oran 8,51'e gerilemiştir. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay, eğitimsizlikten beslenen AKP iktidarı döneminde sürekli azalma eğilimi göstermiştir. On dört yılda özel okullara sürekli destek verip alan açılırken devlet okulları kendi sorunlarıyla baş başa bırakılmıştır. Eğitim yatırımlarına ayrılan pay ve bu yanlış politikalar AKP'nin gerçek eğitim ideolojisini ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, eğitimde başarının kriteri mutlak karnedir. Türkiye, eğitimde Birleşik Arap Emirlikleri, Şili, Arnavutluk, Meksika gibi ülkelerle en son sırada yer alıyorsa, okumada en son sıradaysak hiç tartışmasız AKP'nin karne notu sağlıkta, ekonomide, çevrede, sanatta, sosyal güvenlikte, dış işlerinde, insan haklarında ve de eğitimde zayıftır; sınıfta kaldınız!

Değerli milletvekilleri, konuşmamı hayatını ülkemiz çocuklarının eğitimine adamış merhum Türkan Saylan'ın sözleriyle bitiriyorum: "Eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk sizin ışığınızı bekliyorsa sönmeye hakkın yoktur. Işıyacaksın, ölüme saniyeler kalmış olsa bile." diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durmaz.