| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 14.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bir yas evine dönüştü. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nde İstanbul'da gerçekleştirilen terörist saldırıyı kınıyorum, lanetliyorum. Hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Aynı şifa dileklerimi bu tür saldırılardan dolayı kalbi yaralanmış tüm yurttaşlarımız için de diliyorum.
Günlerdir Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçeyi tartışıyoruz. Neden bütçeler günlerce tartışılır, neden ülkenin bütçesinin ortaya konması Meclisin en temel işlevlerinden biri olarak görülür? Çünkü, bütçe, yalnızca ekonomik bir plan olmanın ötesinde, bir iktidarın öncelikleri, tercihleri, ülkeyi götürmek istediği nokta konusunda çok temel bir göstergedir. Bir başka deyişle, bütçe ülkenin pusulasıdır. Ancak, sizin pusulanız şaşmış durumda.
Değerli arkadaşlar, ömrünü demokrasi ve insan hakları mücadelesine adamış bir arkadaşınız olarak bir şeyi çok iyi biliyorum: İnsana insan olduğu için, vatandaşa kim olduğundan, nerede yaşadığından bağımsız olarak yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu için değer vermeyen; ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, kutuplaştırmayı bir siyasi taktik olarak kullanan bir siyasi zihniyetin ülkeye ne ekonomik ne de siyasi olarak verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Bugün, AKP'nin taşıyacak bir bütçe yapamayacağını bilmek için bütçe uzmanı olmaya, ekonomist olmaya gerek yok. Çünkü biliyoruz ki, artık günümüz dünyasında ekonomik refahın ve ilerlemenin ilk şartı toplumsal barış, özgürlükler, hukuk devleti ve demokrasidir.
Değerli arkadaşlar, hem sorun çözme kapasitesini yitirmiş hem de sorun yaratan iktidara mecbur yapılar ne yapar? Dünya siyasi tarihi bunun örnekleriyle dolu. Giderek daha fazla otoriterleşir, bu otoriterliği kabul ettirmek için toplumu ayrıştırır, kutuplaştırır, birbirine düşman eder, herkesi hain, herkesi terörist ilan eder, hatta daha da ileri gider ve hem içeride hem de dışarıda savaş politikaları uygular. Bugün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu manzara budur. 7 Haziran sonrasında "Ya kaos ya istiklal." denilerek yaratılan ortamı gördük. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için ülkeyi ateşe atmayı göze almış bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu nedenle, otoriter başkanlık rejimini inşa etmek için yüzlerce insan yaşamını yitirdi, askerler, polisler şehit oldu, görülmemiş insan hakları ihlalleri sistematik olarak uygulandı, gazeteciler hapsedildi, gazetelere el konuldu.
Değerli arkadaşlar, bu gerçekle başta iktidarın, hepimizin yüzleşmesi gerek ve ona göre de siyasi tavır almamız gerekiyor. Bugün hiçbir saygın uluslararası kuruluşun raporunda Türkiye artık bir demokrasi olarak görülmüyor. Bakın, dikkatinizi çekiyorum: İleri demokrasi, liberal demokrasi falan demiyorum, Türkiye bir demokrasi olarak görülmüyor. İnsan hakları raporlarında, görülmemiş ihlallerden, bu ihlalleri yapan görevlilerin cezasız bırakılmasının bir Hükûmet politikası olduğundan söz ediliyor.
Peki, bütün bu durum ne uğruna yaratılıyor, ne uğruna? "Terör", "hendek", "Rusya, "hainler", "dış güçler", "iç düşmanlar" komplo teorileri bunlar için yapılanları kabul ettirme kısmı. Hiç birbirimizi kandırmayalım, bu politikaların asıl nedeninin ne olduğunu, meselenin Türkiye Büyük Millet Meclisini, AKP'yi, Hükûmeti, yargıyı vesayet altına almaya kalkan otoriter bir rejimi inşa etmek olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak lütfen artık şunu görelim: Bu otoriter rejimin bedeli artık bütün Türkiye için taşınamaz bir noktaya geldi. Yapmayın, 78 milyonu sizin iktidar hırsınıza feda etmeyin.
Kürt meselesine bakalım değerli arkadaşlar: "Çatışma bitti, her şey güllük gülistanlık olacak." dediğiniz yerlere Allah için gidin bir bakın. Şehirlerden, hayatlardan, insanlarımızın umutlarından geriye nasıl bir enkaz kalmış, lütfen gidin bir bakın. En baştan itibaren söyledik: "Kürt meselesini siyasi yöntemle çözme yaklaşımı doğrudur ancak bu yaklaşımda samimi olunmalıdır. Kişi odaklı süreçle bu mesele çözülemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyaset ve toplum dışlanarak, tek bir kişinin siyasi hesaplarına odaklanarak, Türkiye'nin temel meselesi çözülemez." dedik. Bizi dinlemediniz. Sonra, siyasi hesabınız şaşınca görülmemiş sertlikte bir çatışma politikasıyla beraber yaşama kültürümüze, toplumsal barışımıza onarılmaz bir zarar verdiniz.
Değerli arkadaşlar, peki, Kürt meselesi böyle de diğer demokrasi ve insan hakları alanlarında sanki durum farklı mı? Bugün, medya ortamında özgür kalmaya çalışan gazetecilerin payına iyi ihtimalle kovulma, işsizlik, kötü ihtimalle hapislik düşüyor. Birçok gazeteci ve yazar hapiste. Bugün yayımlanan iki rapor var. Türkiye dünya istatistiklerini artırmış durumda. Cumhuriyet gazetesi çalışanları sırf iktidarın istemediği gerçekleri ortaya koydu diye bir aydan fazladır tutuklu. Mahkemeler iktidarın özel aracına dönüştürülmüş, hukuk dağıtmak yerine AKP'ye hizmet veriyor. "Tut." dediğini tutuyor, "Bırak." dediğini bırakıyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - HDP söylüyor bunu, yapmayın Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Öte yandan, size çalışan kamu görevlilerini suçlarına rağmen, hukuk dışına çıksalar da korumayı bir gelenek hâline getirdiniz, cezasızlık geleneği aynen devam ediyor. Faili meçhul konusunda yeni bir devir açılıyor. Tahir Elçi katledileli bir yıldan fazla oldu, hâlen bir tek şüpheli yok.
AKP'nin demokrasisinden geriye bir tek sandıktan çıkma ve seçilme meselesi kalmıştı, çok şükür onu da bitirdiniz. Bugün, seçilmiş belediyelere kayyum atanıyor, bu Meclisin bizler gibi halkın oyuyla seçilmiş vekilleri, parti genel başkanları hapiste. Bunun adı çok açık bir biçimde "faşizm"dir. Bugün Türkiye, kalabalık yerlerde bomba korkusuyla, tenha yerlerde tecavüze uğrama tehlikesi arasında sıkışmış durumda. Binlerce insanımız aslında önlenebilecek nedenlerle öldü ama bir kişi bile istifa etmiyor. Peki, sorumlu kim? Halkı korumakla, güvenliği ve huzur ortamını sağlamakla yükümlü olan kim? Ama her terör saldırısını başkanlık sisteminin faziletlerine bağlamayı çok iyi biliyorsunuz. Unutmayın, terör olsun, ekonomi olsun sorunları "başkanlık" diye "fıtrat" diye, "dış mihrak" diye bağırarak, yayın yasağı getirerek çözemezsiniz, sadece çok ses çıkarmış olursunuz. Diyaloğa, karşılıklı konuşup anlaşmaya bu kadar kapalı olursanız, kendinizi tek doğru zannettiğiniz sürece hiçbir sorunu çözemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ülkemizde yaşanan her olaya karşı çözüm üretmekle mükelleftir, biz bunun için buradayız. Bu Meclis tarihin en büyük sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Şiddete, teröre, ölümlere karşı çözümü geliştirmek zorundayız. Her gün gencecik çocuklarımızın toprağa düşmesine daha fazla müsaade etmemeliyiz. 2017'ye girmeye hazırlanırken şapkamızı önümüze koyup içinde bulunduğumuz vaziyetin muhasebesini yapmak durumundayız. Bu Meclisteki tüm milletvekilleri kendine sormalıdır, bu gidişatı durdurmak için ne yapmalıyız"
Ömrünü -tekrar söylüyorum- insan hakları için, temel haklar için, demokrasi ve özgürlük için mücadeleye adamış, 12 Eylül darbesini de 1990'ları da görmüş biri olarak söylüyorum: Bu korkunç kıskaçtan çıkmamızın tek bir yolu vardır: Daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla özgürlük. Bizi bu girdaptan çıkaracak tek şey otokrasi değil, demokrasidir.
Size son olarak bir konuyu daha ifade etmek istiyorum. Beşiktaş'taki terör saldırısından sonra sanki acı ve elem bile kendi tekelindeymiş gibi davranan troller şahsıma yönelik açıkça iftiralarda bulundular. Mecliste şu hususun altını çize çize söylüyorum: Hakkımda yayınlanan iftiraların tek bir sebebi var, o da, demokrat, insan haklarını, özgürlüklerini ve barışı savunan Kürt siyasetçi kimliğim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adını kullanmakta olan birtakım sosyal medya hesapları benim hakkımda sürekli şu haberi paylaştılar: "CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve CHP avukatları İstanbul saldırısında gözaltına alınanları araştırmak için Çağlayan Adliyesine gidiyorlar."
Bu iftiraya maruz kaldığım sırada rahmetli babamın taziyesindeydim Bağcılar'da.
Son olarak şunu söylemeliyim ki bu alçakça tehdit, iftira ve hakaretlere boyun eğmedim ve bundan sonra da boyun eğmeyeceğim. "Demokrasi, barış, hukuk, adalet, özgürlük ve insan hakları" demeye her ortamda devam edeceğim.
Bu nedenlerle, bu bütçeye CHP olarak ret oyu vereceğiz.
Türkiye'yi toplumsal barışa ve özgürlükçü demokrasiye taşımak için mücadelemizi tüm gücümüzle sürdüreceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)