| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2016 |
TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyin başı sağlık denen günlerden, her şeyin başı para denen günlere geldik ne yazık ki.
Sizleri bugün doğan bir çocuğu, 25 yaşına kadar 30 milyar lira hastane borcu altına sokacak olan kamu-özel ortaklığı yani şehir hastanelerinin gerçek yüzüyle tanıştıracağım.
Değerli milletvekilleri, sizlere Recep Erdoğan'ın "Benim kişisel bir projem, benim on dört yıllık hayalim." dediği şehir hastaneleri gerçeğini anlatacağım ve bazılarının hayalinin aslında hepimiz için nasıl kabus olduğunu göreceksiniz.
Kamu-özel ortaklığı ne demek? "Özelleştirme" ya da "imtiyaz" kelimelerinin hem politik hem de psikolojik karşı duruşuna engel olmak için bulunmuş bir sözcük oyunu. Aslında, tam bir illüzyon, tam bir yalan. Kamu-özel ortaklığında -yandaş olduğunu söylememe gerek yok elbette- özel bir şirket, bir hazine arazisine bir hastane binası yapıyor. Kırk dokuz yıllığına kadar devlete kiralıyor bu binayı ve burada temel hizmet dışındaki bütün ticari işletmeyi kendisi yapıyor. Özü itibarıyla yap-işlet-devret modeline benziyor ama ondan da bir adım ötesi, yap-işlet; hem kirala hem devret.
Devlet hem bu hastanenin kiracısı hem de hizmet satın alıcısı oluyor. Yani, binasında kiracı, hizmetinde taşeron Sağlık Bakanlığının devlet hastanesini şirket yönetiyor. Şirket, hastane içinde morgdan gasilhaneye kadar, hastane dışında da taksi durağından kreşe kadar her yeri işletip para kazanıyor.
Bu şirketler büyük imtiyazlara sahipler. KDV'den, damga vergisinden ve bütün harçlardan muaf tutuluyorlar. Aldıkları uluslararası kredilere tam hazine garantisi veriliyor. ÇED raporu almadan istedikleri orman arazisine istedikleri hastane binasını yapabiliyorlar ve işin en ilginç yanı, devlet bu hastanelerin yüzde 70 oranında doluluk oranıyla çalışacağını yani vatandaşını hastalandıracağını şirketlere garanti ediyor. Hastalandırılması konusunda yandaş şirketlere garanti verilmiş vatandaş ise tamamen durumdan habersiz. Onlar, şehir hastanelerinin sahibinin Sağlık Bakanlığı, kiracısının şirketler olduğunu sanıyorlar. Sağlık Bakanlığı da kendi hastanesinde kiracı olacağını, bu binalara kira ödeyeceğini kesinlikle açıklamıyor.
2011 yılından beri yürüyen bu süreç gerçekten çok vahim. Yandaş şirketlerin yapılmış ihale şartnamesine, kapatılan ve artık şehir merkezlerinde çok büyük bir ranta sahip olan, çok büyük değeri olan eski hastanelerin arazilerine de AVM, rezidans yapma, otel yapma izni konuluyor. Bunlar nasıl konuluyor, biz bilmiyoruz. Daha bilmediğimiz binlerce soru var. Hükûmet yetkilileri buradayken sormak istiyorum: Sağlık Bakanlığı şehir hastanelerine verdiği kur farkı garantisini, bu "Doları bozdur." kampanyasında bu kapsamda kaldıracak mı ya da hazinenin borç üstleniminde kur yerine Türk lirası hesabı olacak mı ya da... İhale alan şirketler Dünya Bankasının yatırım sigortası birimine, bakın, siyasi risk sigortası yaptırıyorlar. Neden Sayın Bakanım, bilmiyoruz?
Sayın milletvekilleri, Manisa, Ankara, İstanbul, Elâzığ, Yozgat, Kayseri, Adana, Mersin, Gaziantep, Isparta, İzmir, Kocaeli, Konya ve Bursa olmak üzere tam 17 şehir hastanesi için bu şirketlerin cebinden 9 milyar dolar para çıkacak ama bunun karşılığında devlet, bakın, tam 27 milyar dolar ödeyecek yani tam 3 katı. İşte, 1 koyup 3 almak bu olsa gerek.
Hepsi bu kadar da değil; hastanelerin yıllık kira bedelleri 3 milyar lira. Hekimler daha çok çalışıp, para getirmeyen hastayı sevk edecekler.
Sağlık Bakanlığı satışa çıkarılmıştır, geçmiş olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.