| Konu: | İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, (2/81) esas numaralı 5233 Sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/73) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 20.12.2016 |
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, Sayın Sezgin Bey'e teşekkür etmek lazım çünkü bu kanun... Terörden zarar gören vatandaşlarımıza 5233 sayılı Yasa uyarınca tazminat veriliyor ancak Suriye'den ülkemize gelen, gerek bombalardan gerek uzun namlulu silahlardan dolayı yaralanan ve can ve mal güvenliği tehdit altında olan, malı zarar gören vatandaşlarımıza devlet bir tazminat ödemiyor. Burada, 5233 sayılı Yasa diyor ki: "Kişinin kendi kusuru olmaksızın terörden dolayı eğer zarar görüyorsa burada devletin sosyal risk ilkesi uyarınca ve sosyal adalet uyarınca, sosyal devlet uyarınca ödenmesi gerekir." Bu, aynı zamanda Anayasa'mızın 5'inci maddesi ve 17'nci maddesiyle uyumlu olan bir değişikliktir, bu sebepten dolayı destek vermenizi istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, ben bundan iki gün öncesi, Düzce ilimizin Hecinler köyünde kar altında, köyünü koruyan vatandaşlarımızla birlikte sabaha kadar bir nöbet tuttum. Düzce ilimizin ve ilçelerimizin katı çöp atıklarının hepsi Düzce'ye bağlı Hecinler köyünün ortasına -yani 200 metre mesafesinde- dökülüyor ve bu katı çöp atıklarının döküldüğü yerle ilgili, Düzce Belediyesinin kendi kaynaklarına göre, 16 trilyon gibi bir harcama yapıldığı söyleniyor ancak Düzce ilinde bu katı çöp atığıyla ilgili yapılan ne işlem var? Bir tane kantar konulmuş, bir de düz bir alan açılmış ve Düzce ilinin ve tüm ilçelerinin kaba atıkları o boş alana atılıyor, üzerinden silindirle geçiliyor, aşağısında da vadi şeklinde olduğu için bir depo yapılmış, tüm zehirli atık sular o depoya gittikten sonra zaman zaman aşıyor, Melen Çayı'na da o zehirli sular karışıyor.
Şimdi, insanlar yazın ve ilkbaharda Melen Çayı'nın yanında piknik yapamadığı gibi, çok sıcak havalarda Melen Çayı'na da girilmesi yasak. Niçin yasak? İSKİ diyor ki: "Ben bu Melen Çayı'nın suyunu içme suyu olarak İstanbul'a taşıyorum, burada Melen Çayı kirlenmesin." Ancak, Düzce Belediyesinin o pis atıklarının Melen Çayı'na sızması nedeniyle zehirli sular Melen Çayı'na dökülüyor ve Melen Çayı nedeniyle de hakikaten, hem o bölgede tarımla uğraşan vatandaşımızın sağlığı, sıhhati etkilenmiş oluyor hem de zehirli su İstanbullulara içiriliyor ve İstanbulluların sağlığı tehdit ediliyor, oynanıyor.
Daha önceden, köylü yani Melen'de oturan vatandaşlarımız bunun ÇED raporunun hukuka, Anayasa'ya, uluslararası sözleşmelere, Çevre Kanunu'na aykırı olduğundan bahisle dava açtı, davası idare mahkemesinde kabul edildi. İdare yani Düzce Belediyesi bunu Danıştaya taşıdı, Danıştay tarafından ÇED raporu iptal edildi, "Burada çöplerin dökülmemesi gerekir, aksi takdirde buradaki insanların yaşam hakkı, sağlığı tehdit altında olmuş olur. Bu, yasaya uygun değildir." denildi ve o dönem bu karar kesinleşti, şikâyetler yapıldı, mühürlendi, çöpler dökülmedi, dokuz aydan beri çöpler dökülmüyor. Ancak, ne hikmet olduysa, dokuz gündür, tekrar, yeniden yeni bir ÇED raporu aldılar. ÇED raporunu daha önce dere yatağından alırken şimdi 25 kilometre uzak bir yerden almışlar -değerli Bakanım da karşımda, gülüyor o da tabii, Düzce Milletvekili- ve evrak üzerinde değişiklik var, fiziki hiçbir değişiklik yok. Kanuna karşı hile yaparak yeni bir rapor aldılar, vatandaş da bunun iptali için dava açtı ancak netice itibarıyla çöpler oraya dökülüyor.
Sayın Bakan destek veriyor, benimle aynı fikirde ama Belediye Başkanına da kimsenin gücü yetmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı ne demişti? "Herkes bulunduğu yerde köyünü korusun." Peki arkadaş, o zaman Hecinler de köyünü koruyor orada.
Düzce Valisine sesleniyorum: Vatandaşla Emniyeti, Jandarmayı karşı karşıya getirmeyin. Burada Belediye Başkanı hoyratça, keyfince davranıyor, hukuk dışı davranıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) - Belediye Başkanının 4 başkan yardımcısı var; 4'ünün 3'ü akrabası, 1'i akrabası değil.
BAŞKAN - Sayın Tanal, teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bitiriyorum değerli Başkanım.
18 daire başkanı var, bütçesi en fazla, yüksek olanları yine kendi akrabaları. Yani, bırakın Adalet ve Kalkınma Partisi üyeleri... Arkadaş, liyakat esası halt edilmiş ve orada silindir gibi üzerinden geçmiş.
BAŞKAN - Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (Devamla) - Kendi ahbabını, eşini, dostunu orada kayırmış durumda.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Aday ol oradan, aday ol.
BAŞKAN - Sayın Tanal, sözünüzün süresi bitti.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bitiriyorum, özür dilerim, Osman Bey bir şey söyledi.
BAŞKAN - Tamam, sizin de süreniz bitti.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Buyurun Osman Bey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Osman Bey teşekkür ediyor size.
BAŞKAN - Sonra yan yana birlikte konuşursunuz.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Peki.
Yani, benim şahsi bir şeyim yok Değerli Başkanım, ben halkın sorunlarını dile getiriyorum.
BAŞKAN - Biliyorum da yani Osman Bey laf attıysa yanında sohbet edebilirsiniz, kürsüden değil çünkü süreniz bitti.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Mahmut Bey, bir de Cumhuriyet Halk Partisi Düzce için de var, onu da...
MAHMUT TANAL (Devamla) - Efendim, yani, belki, Osman'ın bir sorunu var, Cumhuriyet Halk Partisi varsa onun sorununu da halleder, onun için ben söyledim Sayın Başkanım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Orada, arkada görüşün.
BAŞKAN - Tamam, birlikte konuşursunuz.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Anladım.
BAŞKAN - İşte, ben de "Birlikte konuşun." diyorum.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Ben Osman Bey'le aynı dengede değilim, onun için söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Tanal, süreniz bitti, burada herkes eşittir, lütfen...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - CHP varsa Düzce için de var.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)