GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:43
Tarih:20.12.2016

CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 341 sıra sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı'yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz hafta Kayseri'de, dün de Ankara'da gerçekleştirilen hain terör saldırılarında hayatını kaybeden Mehmetçiklerimize ve Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'a Allah'tan rahmet diliyor, her iki terör saldırısını da nefretle kınıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknik pek çok detayı olan kapsamlı bir tasarı; tasarı 5 bölüm, 193 maddeden oluşuyor. Marka, coğrafi işaretler, geleneksel ürün, faydalı model ve patente ilişkin düzenlemelerin yanında ortak hükümler bulunuyor. Bu tasarının kanunlaşmasını genel hatlarıyla destekliyoruz ancak var olan teknik ayrıntılarına da değineceğiz elbette. Fakat, önce çerçeveye bakalım: Çelişkiler yumağı bir yönetim anlayışı var. Üç ay önce "çok önemli" dediniz, Komisyondan apar topar geçirdiniz, sonra Avrupa Birliğine rest çektiniz, bir anda bu tasarı değersizleşti, şimdi ise Genel Kurul gündeminde. Öyleyse sormak gerekiyor: Yasalar niye yapılıyor, halka faydalı olduğu için mi, üretim için mi, yoksa siz istediğiniz için mi? Bugün geldiğimiz noktada anlıyoruz ki sadece ve sadece siz istediğiniz için.

Bu tasarı Komisyonda görüşülürken uyarılarda bulunduk, söyledik, samimiyetle de çalıştık; marka, patent, faydalı model, coğrafi işaretler, "Hepsinde de gerideyiz." dedik. Ne var ki Avrupa Birliği Bakanlığı bu tasarıyla ilgili verdiği görüş yazısında tam uyum olmadığını belirtiyor çünkü bazı düzenlemeler yapılmıyor, bu düzenlemeler tasarı kanunlaşınca çıkarılacak yönetmeliklere bırakılıyor. Doğru ve gereken her türlü düzenlemeyi hemen yapalım. İlerleme değil, sıçrama yapalım ama siz ne yaptınız? Bir gün efelenip bir gün sindiğiniz dış politika anlayışınızla yasaları bir gün rafta tutup diğer gün Genel Kurul gündemine getirdiniz. Mademki Avrupa Parlamentosunun aldığı kararı önemsemiyorsunuz ve Avrupa Birliğine de "Kimmiş?" yaklaşımındasınız, o zaman neden bu yasayı Meclis gündemine getirdiniz? Dış politika tutarlılık ister. Bugün Türkiye'nin dış politikasındaki tavrı ise sadece itibarsızlık sonucunu doğuruyor.

Ekonomi dibe vurmuş, işsizlik alıp başını gitmiş, insanlar mutsuz, umutsuz, terör tehdidi var, herkes kendini güvensiz hissediyor; bir kişi istiyor diye rejim değişikliği dayatılıyor, halka sürekli talimat veriliyor, OHAL ortalığı kasıp kavuruyor. Böyle bir ortamda, halk iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde patent, marka, faydalı model konuşalım diyorsunuz. Oysa bugün konuşmamız gereken demokrasi, özgürlükler ve ekonomidir. Çünkü bu ortamda istediğiniz yasayı çıkarın, bir tane yeni marka, bir tane faydalı model ortaya çıkaramazsınız. Bu güvensizlik içinde bunlarla kim, neden ve hangi parayla uğraşacak?

Değerli milletvekilleri, sektörde köklü bir geçmişe sahip olan firmalar, bugün yeni ürünler geliştirmek, dünyayla rekabet edecek yeni markalar yaratmak için çalışmak yerine neyle uğraşıyor biliyor musunuz? Enerji maliyetleri ile SSK primleri, taşıma maliyetleri altında eziliyorlar. Sanayi, tekstil, tüm sektörler zor durumda. Ayakta duramayan fabrikalar, işletmeler bir bir kapanıyor, sanayiciler artık üretimi çocuklarına miras olarak bırakmak istemiyor. Yabancılar bu güvensiz ortamda çoktan kaçtı gitti, gençlerimiz yurt dışına gidiyor, pırıl pırıl beyinler bu güvensiz ortamda kalmak istemiyor çünkü bu ortamda, muhalif olan her sesi susturmaya yemin etmiş bir anlayış var.

Size hem bu tasarıyla hem de yaşanan beyin göçüyle ilgili bir örnek anlatayım. Bize TÜBİTAK'ta çalışan ama son süreçte hiçbir gerekçe gösterilmeden görülen lüzum üzerine açığa alınan bir genç geldi. Kendisini dinledim, herhangi bir örgüt ile hiçbir bağlantısı olmadığını inandığı her şey üzerine yemin ederek anlattı. Çok önemli bir aşı projesi üzerine çalıştığını ve projede sona yaklaştığını anlattı. Açığa alınma nedeniyle projenin ne olacağını bilemediği söyledi. Zaman geçti, bu gencimiz tekrar yanıma geldi, işe dönmesine karar verilmiş ancak bu süreçte yurt dışında pek çok yerden teklif almış, geri dönmek istemediğini, yurt dışına gideceğini ve bu kadar güvensiz ortamda herhangi bir şey üretemeyeceğini söyledi. Bunun gibi pek çok gencimiz olduğunu sizler de biliyorsunuz. Belki bu gencimizin çalıştığı aşının patenti alınacak, dünya çapında hem insanlığa hem de ülkemize katkı sağlayacak bir çalışma olacaktı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, sanayiden hizmete, enerjiden tarıma her işin yapılma biçimi değişiyor. Dünyada her şey yeni teknolojiye uyum sağlıyor. Bakınız, dünya bugün bunları değil, Endüstri 4.0'ı, Mars'ta interneti konuşuyor. Sanayi politikaları gelişmiş ülkelerde bu teknolojik değişimlerle beraber planlanıyor, yenileniyor. Daha önce belirttim, sınai mülkiyet kanununun çıkarılmasını destekliyoruz. Neden? Çünkü, bu ve benzeri kanunların çıkartılması, AB'ye uyum çerçevesinde olumlu bir gelişmedir, yatırım için cazip bir ortam yaratmaktır. Evet, ileri teknolojinin ve böyle bir üretimin bu ülkeye yatırım yapmasını sağlamak, ülkenin ileri teknoloji ürünler üretip ihracatını yapmasının önünü açmak... Ancak, sınai mülkiyet bunun yalnızca bir ayağı, başka bileşenleri de mevcut.

Sizi rakamlara boğmak istemiyorum ama birkaç rakam bize çok fazla şeyi anlatıyor. 2015 yılı biyoteknoloji ekosistemi sıralamasında, Türkiye, 54 ülke arasında 45'inci sırada yer alıyor. Bu sıralama, ekosistemin 7 ana bileşeni değerlendirilerek yapılıyor. Bunlar; fikrî mülkiyet, AR-GE yoğunluğu, şirket teşvikleri, eğitim ve beşerî sermaye, kurumlar ve politika ile istikrar. Bu 7 bileşen de toplam 27 alt bileşen kullanılarak oluşturuluyor. Ancak, sonuca baktığımızda, Türkiye'nin endekste kullanılan 27 alt bileşenden herhangi birinde öne çıkmadığını görüyoruz. 7 ana bileşene tek tek baksanız, ülkeyi nasıl bu kadar geride bıraktığınızı göreceksiniz.

Bir bakalım bu bileşenlere: Fikrî mülkiyet... Söylediğim gibi, bu kanun, gerçekten, teknoloji anlamında fikrî mülkiyeti korumak için atılmış bir adım. Ne var ki fikrini söyleyenin içeri atıldığı bir dönemde, iktisadi açıdan bir değeri olan fikirlerin korunmasında ne durumdayız, siz takdir edin. AR-GE'ye ayrılan kaynağın yetersiz olduğu ortada zaten. Bir Alman otomobil markasının AR-GE için ayırdığı kaynak bizim ülkemizin ayırdığı kaynağın 2 katı. Şirket teşvikleriyle ilgili söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Teşvik değil, maliyetteki yükü kaldırın.

"Eğitim, beşerî sermaye" başlığı en çok sorunlu olduğumuz noktalardan biri. Eğitim yapboz tahtası, bırakın geniş vizyonu, sorgulayan, araştıran beyinler yetiştirmeyi; dayatan, ezberleten, sınavdan sınava koşturduğumuz, yarış atı gibi gördüğümüz çocuklarımız bir yana, bir yanda, yangın merdiveninin kilitli olması gibi ilkel bir nedenle yanan çocuklarımız.

Diğer bileşen ise kurumlar ve politikayla ilgili istikrar, bunlar da en çok söylenecek sözümüzün olduğu konular. İstikrardan anlaşılması gereken, on dört yıldır ülkeyi bir krizden diğer krize sürükleyen, işsizlerin günden güne arttığı bir anlayış ise evet, istikrar var. Kurumlar Hükûmetin ağzının içine bakıyor, bağımsızlık, özerklik yok; tek adamcılık, merkezden yöneticilik zihniyeti var, uzman olmayanlar bu kurumları oturdukları yerden yönetmeye çalışıyor. Politikada ise her alanda tek tip bir anlayışın dayatıldığı, "OHAL" adı altında bir yönetim anlayışı izleniyor.

Değerli milletvekilleri, üretim, pazarlama, koruma ve tanıtım bir bütünün zinciri, biri olmazsa diğeri bir anlam ifade etmiyor. Ülkemiz, özellikle, yöresel ürünler açısından oldukça zengin. Pek çok kentimiz kendine has ürünleriyle ön plana çıkıyor. Şöyle bir hatırlayacak olursak: Gaziantep'in baklavası, Afyon'un sucuğu ve kaymağı, Malatya'nın kayısısı, Niğde'nin patatesi, Rize'nin çayı, Giresun'un fındığı, Aydın'ın inciri ve zeytini var, Amasya'nın elması, Çorum'un leblebisi, Diyarbakır'ın karpuzu, Kahramanmaraş'ın dondurması, Kayseri'nin pastırması, Tekirdağ'ın üzümü, Kocaeli'nin pişmaniyesi var.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Edirne'nin ciğeri var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Edirne'nin ciğerini unuttun.

TAHSİN TARHAN (Devamla) - Peki, bunca yöresel ürünün kaçı tescilli sizce? Sadece 2'si, 2 tane, Gaziantep'in baklavası ve Aydın'ın inciri. Oysa az önce saydıklarımızın hepsi aynı korumayı hak eden yöresel ürünlerimiz.

Sadece bu değil, coğrafi işaretler var: Bir mal ya da ürünün veya canlının coğrafi olarak kökenini gösteren işaretlere denir. Bu coğrafi işareti taşıyan ürün ya da mala güven duyulur çünkü üretimin belli bir standarda göre yapılması gerekiyor. O mal ya da ürünün üretildiği bölgede üretim yapanlar tescilin sağladığı korumadan öncelikli olarak yararlanıyor. Üretimde getirilen standart kaliteyi, bu da malın değerini yükseltiyor. Üreticiyi koruyan, ekonomik olarak destekleyen ve üretimin yapıldığı bölgeyi geliştiren bir durum. Yani üretilen mal belli kalitede oluyor. Bu tescili aldığı için güven duyulan, dolayısıyla tercih edilen ürün oluyor. Ürünün elde kalma riski ise neredeyse sıfır. Dünyada pek çok ülke için önemli bir kazanç kaynağı. Üreticileri de içinde bulundukları zor durumdan bir nebze de olsa kurtaracak bir uygulama.

Değerli milletvekilleri, kapatılan şeker fabrikaları, cam fabrikaları, özelleştirilen Tekel, kâğıt fabrikaları aslında hepsi dünya markası olacak ürünler üretiyordu fakat iktidar partisi bu fabrikalardaki değeri göremedi. Nerede inşaat var, AKP orada; nerede bir köprü, bir hastane, bir rant var, bunlar orada. Ama "Gelin, bu ülkeye bir değer katalım." derseniz, kimseyi bulamazsınız. Siz ne zamanki ekonomiyi canlandıracak unsurun üretim olduğunu anlayacaksınız işte o zaman satmayı ya da kapatmayı da bırakacaksınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kore köprü yaparak, tünel yaparak gelişti değil mi?

TAHSİN TARHAN (Devamla) - Sizin yarattığınız markalar var, haksızlık etmeyelim. İlk defa sizin döneminizde sözleşmeli öğretmenlikle karşılaştı bu ülke. OKS, SBS, TEOG, KPSS milletin başına birer markadır bu ülkede. Deve kesen Türk Hava Yolları Genel Müdürü, dolar yükselirken bile artan millî gelir, hayvanat bahçesinden TÜBİTAK'a transfer olan müdürün marka olmadığını kim söyleyebilir ki?

Değerli milletvekilleri, bu kanun kapsamında önemsememiz gereken bir konu daha var; o da faydalı model. Faydalı model, sanayiciler için önemli. Sanayide 4.0 devriminden söz edilen şu dönemde sanayideki yeniliklerin önünü açmamız gerekiyor. Bir buluşu yeni ve sanayiye uygulanabilir olması şartıyla faydalı model olarak tescil ettirebiliyorsunuz. Belli bir süre bu tescilin korumasından faydalanıyorsunuz. Bu sürede ürünü geliştirebiliyor ve pazarlama konusunda da adım atabiliyorsunuz. Yapılması gereken, bu tip girişimleri desteklemek çünkü sanayi, ekonominin can damarıdır.

Sanayiyi faydalı model, marka, patent gibi konularda desteklemek, teşvik etmek, aslında, ekonomik iyileşme ve gelişmenin de yolunu açacaktır. Elinizdeki telefonun bir Türk markası olmasını eminim hepiniz istersiniz. Kullandığınız bilgisayarın, onun yazılımının ülkemizde üretilmiş olması ne büyük bir gururdur. Bunlar olanaksız değil ancak bunları gerçekleştirmek için günü kurtaracak, geç kalmış kanunlar yetmez. Türkiye'nin on yıllık, yirmi yıllık kalkınma planları yapması gerekiyor. Sanayideki yeniliklerin önünü açmak, ileri teknolojinin öne çıkması için adım atmak gerekiyor.

Avrupa Birliğine uyum kapsamında bu tasarıyı kanunlaştırıyoruz. Evet, Türkiye, Avrupa Birliğinden ayrı düşünülemez. Ne var ki şunu da unutmamak lazım: Türkiye Türkiye'dir, bir Amerika olalım demiyoruz; bir Almanya, bir Japonya olalım demiyoruz; bizim Türkiye olmamız gerekiyor. Bunu da eğitimde, ekonomide, sanayide tutarlı adımlar atarak başarabiliriz. Ancak tüm bunlar güvenli bir ortamda demokrasi ve insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla yaşatıldığı bir ortamda olabilir. Biz yalnız böyle bir ortamda Türkiye olabiliriz. Hepimiz eğer sanayide bir adım ileri gideceksek öncelikli olarak yaptığımız Meclisteki yasaları gözden geçirerek öncelikli olarak sanayinin altyapısı olan eğitim sistemini bir gözden geçirmeliyiz. Eğitim seferberliği bu ülkede başlatmazsak üretimi ayağa kaldıramayız, yatırımcının önünü açamayız. Türkiye eğer bir adım öne gidecekse ben üretimin önündeki engelleri bir an önce kaldırıp eğitim seferberliğiyle birlikte yatırım politikalarını tekrar gözden geçirerek, üreticiyi destekleyerek Türkiye'nin önünü açabiliriz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tarhan.