| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2012 |
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Suriye savaş tezkeresi burada onaylandı, hudutları belirsiz olarak bu tezkere alındı; teknik olarak nereye yöneleceği, hangi ülkenin sınırlarını kapsadığı, kimi hedef aldığı belli değildi. Aspirin niyetine, her derde derman bir savaş tezkeresi geçirildi bu Meclisten. Bu tezkereye "evet" oyu verenler de bunu merak etmediler ya da merak ettilerse de bu meraklarını dillendirmekten imtina ettiler.
Tezkerenin haritasında belirtilmeyen bir hedefi daha var bunun; insanlığın vicdanına yöneliyor, aynı zamanda onu da kapsıyor. Sadece ülkelerin angajman kuralları yoktur, insanlığın da angajman kuralları vardır ve onun rikkat kalbine yönelecek her şey insanlık tarihine pek de hoş olmayan bir biçimde geçecektir; bununla anılmayı içine sindirenlere sadece "Allah selamet versin." demek lazım, başka da bir şey söyleyemiyoruz.
Peki, buraya nasıl gelindi? Bunu bilmeden, selde kütük misali "Bu savaş tezkeresi yok Suriye'ye miydi, yok Irak'a mıydı, ne zaman başladı, niye başladı, onlar ne yaptı, biz ne yaptık?" girdabında dolanır dururuz. Onun için tarihsel olarak nasıl başladığına, niye buralara geldiğini anlamak bakımından değinmekte fayda var. Bu, bu ülkenin tarihindeki Kürt savaşlarının en kanlısına hazırlanmanın ön adımıdır, birincisi bu. Çünkü askerî olarak test edilmemiş hiçbir siyasal güç, siyasal bir güç değildir; Orta Doğu'ya nizamat vermek hevesinde, bir Enver Paşa benzeri bir Dışişleri Bakanına sahip olunca bu iyice de absürtleşmektedir.
Niye Kürt savaşı? Sadece Suriye'deki Kürtlerin kendi özgür iradesiyle ortaya çıkıp kendilerini yönetme taleplerini silahsız, kansız, barışçıl bir dille ve ısrarla bütün uluslararası kamuoyuna beyan etmelerine rağmen bugün Hükûmetin kullandığı dil oradaki bir halkı direkt bir savaşın sebebi saymaktan ibarettir. Kürt oldu diye hiçbir halk kendisine savaş ilan edilmesini? Nasıl Türk oldu diye, Ermeni oldu diye böyle bir şeyin hedefi olmaya layık değilse Kürtler de en az bu kadar, böyle bir değerlendirmeyi hak ediyorlar.
İktidar ne yaptı? Önce dediler ki: "Efendim, oradaki Kürtler PYD'den ibaret değil." PYD de zaten PKK'nin sözcüsü, yansıması. Dolayısıyla ilk çalınan türkü buydu. Bu türküyü epey dinledik biz. Fakat daha sonra bu görüşlerinden ricat ettiler. Niye ricat ettiler? Oradaki örgütlü Kürtlerin neredeyse tamamına yakını PYD'nin kontrolünde, denetiminde, onun gönüllü izleyicileri ve onun örgütlü yapıları olduğu ortaya çıkınca bu sefer dediler ki: "Efendim, oradaki yapılanmaya müsaade etmeyiz, bunu savaş sebebi sayarız." Birinci sebebi bu.
İkinci sebebi, Orta Doğu'da değişen bir paradigma var. Bunu daha önce de burada defaatle dile getirdim. Bir tahterevalliydi Obama'ya kadar. Bir tarafında İsrail'in olduğu, diğer tarafında İran, Suriye ve Lübnan'ın olduğu bu tahterevalliyle Orta Doğu'ya yeni bir nizamat verilemeyeceğini anladı Obama ve çevresi, "İyimser bakış." denilen yeni bir yaklaşım geliştirdiler ve bununla alakalı olarak, bölgedeki diktatörlük rengi veren yapılarla mesafe koymaya yöneldiler. İran ve İsrail'e "Bir adım geri çekilin." dediler, Sayın Davutoğlu ve Sayın Erdoğan'a da "Bir adım ileri gidin." dediler.
Sistemin kurduğu yeni tezgâh buydu. Fakat bizim Dışişleri Bakanımız iki şeyle hareket ediyor: Kuşkularına iman ediyor, idrak meselesinde de kibri birçok şeyi idrak etmeye mâni. Bunu, bu kerameti kendilerinden zannettiler. Bunun büyük bir sistem oyunu, büyük bir sistem tasarımı olduğunu okuyamadılar ve bunu, bu plana, ilk satırı Mavi Marmara olayındaki konuşlanışlarıyla vurdular. Sistem baktı ki bunlarla pek bir yere gidileceği yok, şimdi yapılan iş, İsrail'de kaybettiğini Suriye'den çıkartma aculluğudur, "Hızlı davranalım, sistemden koptuk, biz bunu Suriye'yle telafi edelim."
Bu logaritmayı çözecek, "Büyük sistem neye hazırlanıyor, neyi öteliyor?" logaritmasını çözecek, gerçekten, bu kabinede hiç kimse yok. Buğzetmiyorum. Gelişmeler gösterdi ki büyük stratejik deha gele gele, gele gele Şarık Tara'yı Esad'ın yerine önermekle sınırlı. Sormazlar mı "Bre kardeşim yani bu kadar, sen, bir Şarık Tara'ya fit olacaktıysan daha bu kadar bütün ümmeti birbirine niye kırdırdın?" Bunun cevabı yok.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Şarık Tara değil.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Özür dilerim, evet, tamam düzeltiyorum.
Şimdi, oradaki sorun eğer salt bir adam değişikliği idiyse bu kadar taşkalaya gerek yoktu. Şimdi, geldiler, bu meseleyi silahlı bir boyuta indirgediler.
Yine bu kürsüde, yine savaş tezkeresi çıkarken bir örnek vermiştim, o da şuydu, dedik ki: "Sizin, eğer burada, gerçekten barışı tesis etmek, halkların bir arada kardeşçe yaşamasını temin etmek gibi bir derdiniz var ise burada, Kürt halkı sizin için, bütün Orta Doğu halkları için büyük bir imkân kapısı içermektedir." Bunda "sen" hesabı yaparken şöyle bize sunuyor İktidar: Bütün atılımları yapacaklar, bütün tedbirleri alacaklar, bütün saldırıları yapacaklar; muhatabı olan halkların eli armut toplayacak! Planın özeti bu. "Onlar yerinde duracak, biz istediğimizi yapacağız." varsayımıyla geliştirilmiş bir şey. Fakat bugün dünya siyasi tarihine baktığımızda bunun böyle olmadığı, üstelik dünya savaşının hep bu türden hazırlıksız, yüksek hırs içeren ihtiraslı yaklaşımlarla meydana geldiğini gördük. Bu aşamada, halkların kaderleri üzerinde söz hakkı olduğunu sanmak büyük bir aymazlıktır. Bugün, Sayın Başbakan oturup Kürtlere ne verileceğini, Türkmenlerin nasıl kılına halel gelmeyeceğini -nasıl gelmeyecekse- ayrıntılı olarak takdir ediyor ama burada oluşturulmaya çalışılan sistemin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bitti mi? Konuşmam on dakika mı?
BAŞKAN - Uygulamayı biliyorsunuz Sayın Önder.
Teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben de ona göre ayarladım konuşmamı. O zaman bir iki dakika verin, toparlayayım.
BAŞKAN - Lütfen.
Teşekkür ederim Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Burada gösterge yirmi dakika?
BAŞKAN - Biliyorum, doğru, yanlış verildi; on dakikadır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yanlışsa ceremesini çekeceksiniz.
BAŞKAN - Grup Başkan Vekiliniz de ona uyardı zaten.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - O zaman bir iki dakika verin, toparlayayım.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, bir iki dakika daha verin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ama ben orada yirmi dakika görünce?
BAŞKAN - Hayır, hayır, öyle bir uygulamamız yok Sayın Önder, lütfen.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, konuşmasını toparlaması gerekiyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, toparlamasına izin verin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Israr etmiyorum, bari bir iki dakika verin, toparlayayım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Önder, lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ama sizin teknik masanız?
BAŞKAN - Hayır, vermiyorum Sayın Önder, lütfen.
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yirmi dakikada ısrar etmiyorum, bir dakika verin.
BAŞKAN - Hayır, veremem Sayın Önder çünkü?
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, siz yanlış yaptınız. Yirmi dakika verdiniz, Sayın Hatip kendisini ona göre ayarladı. Bir dakika verin.
BAŞKAN - Doğru; yanlış yaptım, siz de uyardınız, ben de "Düşüreceğim." dedim, tamam, biliyorsunuz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, bir dakika?
BAŞKAN - Hayır, süreyi biliyor. Yok canım, süreyi herkes biliyor on dakika olduğunu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Daha ben mevzuya bile girmedim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, sözünü toparlamasına?
BAŞKAN - Ama ileride diğer gruplar da istiyor Sayın Önder, lütfen.
Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - "Bir dakika" diyor.
BAŞKAN - Hayır, hayır?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sadece bir dakika? Gruplar itiraz etmez.
BAŞKAN - Ya, "İtiraz etmez." değil, itiraz etmiyorlar, sonra söz istiyorlar.
Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, sözünü toparlaması açısından?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben yirmi dakika görünce sözümü ona göre ayarladım. Üstelik yirmi dakikada ısrar etmiyorum, bir dakika verin.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Önder, anlayışla karşılayın. Lütfen?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, bir usul tartışması çıkar buradan.
BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ediyorum, yapacağım başka bir şey yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yani ben de size teşekkür ediyorum. Ortada bir yanlışlık var.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Yanlışlık nedeniyle böyle bir karar verebilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Önder? Diğer gruplar söz istiyor o zaman Sayın Önder. Kuralı bozmayacağız.
Teşekkür ediyorum, kusura kalmayın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sayın Başkan, savaşta dahli olmanın her iki cihanda da büyük vebali vardır deyip herkes bundan kendine pay çıkarsın. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.