| Konu: | Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 21.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, hepimiz üzücü haberleri alıyoruz, almaya da devam ediyoruz. El Bab'da şehit olan askerlerimize, kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine ve ulusumuza da başsağlığı diliyorum. Umarım şehit sayımız artmaz, umarım bundan sonra şehit vermeyiz.
Son on güne baktığımızda Beşiktaş'ta 44, sonradan dâhil olan yine bir polis arkadaşımızla 45, Kayseri'de 14 -ve bu arada bir Rus Büyükelçisini yine ülkemizde uğradığı bir suikast sonucu kaybettik- ve El Bab'da 14 şehidimiz. 20'li yaşlarda, baktığınız zaman, gencecik fidanları toprağa veriyoruz. Koaceli'de de hafta sonu 2 şehidimizi toprağa verdik. Aileleriyle beraber olduk, onların acılarını paylaştık ama artık bu paylaşımları çoklandırmak değil, en aza indirmek hepimizin görevi. Evet, bizim suçumuz var, biz muhalefet olarak suçluyuz sizin yanlış dış politikalarınızı önleyemediğimiz için ama sizler de suçlusunuz bu yanlış politikalara "Dur!" diyemediğiniz için. Bir ülkenin dış politikası millî olmalı, bir kişiye bağlı olmamalı. Bir ülkenin millî eğitimi millî olmalı, adından da anlaşılacağı gibi millî olmalı. 6 tane millî eğitim bakanı değiştirerek her bakana göre millî eğitim şekillenmemeli. Dış politika, iktidara gelen partilerin ideolojilerine göre, muhafazakârsa Orta Doğu'ya, işte, milliyetçiyse Asya'ya, sekülerse Avrupa'ya değil; ortak millî hedeflerimiz olmalı. Bu millî hedeflerimizde muhalefet partileri, iktidar partileri uzlaşmalıdır.
Bakın, sevgili milletvekili arkadaşlarım, yukarıda, parlamentoda şu anda çok az sayıda milletvekili var. Hepimizin yüzü düşük. Anlaştığımız, Türkiye'nin ihtiyacı olan bir kanun tasarısını bile burada birlikte geçirirken o mutluluğu yaşayamıyoruz; o mutluluğu halkımıza, bunu bekleyen sanayicimize hissettiremiyoruz. Bakıyorum, şöyle izliyorum, hem muhalefet grubunu izliyorum hem iktidar grubunu izliyorum, hepimizin başı aşağı düşüyor. Ama, yukarıda ne görüşülüyor? Arkadaşlarımızın çoğu yukarıda. Nerede? Bir başka salonda. Neyi görüşüyor? "Bir anayasa değişikliği" diye adlandırılan rejim değişikliğini görüşüyorlar. Türkiye'nin ihtiyacı olan bu değil arkadaşlar. Evet, hepimiz seçim dönemlerinde anayasa değişikliğine vurgu yaptık, Türkiye'nin 1982'de çıkarılan Anayasa'yla yönetilmemesi... Ki 18 kez değişmiş, 112 maddesi değişmiş, 2002'den evvel 56 maddesi değişmiş, 2002'den sonra, sizin iktidarlarınız döneminde 56 maddesi değişmiş. Aslında baktığınız zaman değişmeyen yeri kalmamış. Ama, yine de yeni bir anayasaya Türkiye'nin ihtiyacının olduğunu söylüyordum. Bu yeni anayasa tek adamlık bir rejim değildi, saraydan alınıp halka verilen iktidarın tekrar saraya verilmesi değildi; beklenti bu değil.
Anayasa'nın maddelerine baktığınızda, sokaklarda, seçim kampanyalarında bu halka, bu millete verdiğimiz anayasa sözü değil bu arkadaşlar. Bir bakın, maddeleri tek tek inceleyin lütfen, sizden rica ediyorum. Tamamen tek adamlı rejime yönelen bir sisteme doğru hızla gidiyoruz. Tamam, kabul edelim, tek adamlı bir rejim olsun. On dört yıldır zaten tek adamlı yönetiliyor Türkiye, on dört yıldır. On dört yılda terörü mü çözdünüz? 2002 yılında 7 tane şehitle aldınız bu iktidarı; 5 tanesi güvenlik güçlerimizden, 2 tanesi sivildi. Bugün geldiğimiz noktada son bir yılda 800'lerin üzerinde şehitten bahsediyoruz arkadaşlar. Niye çözmedi tek adam bunları? Eğer tek adam rejimi bunları çözecekse gelip bu millete anlatın arkadaşlar, gelip bu millete anlatın. Yukarıda bunları konuşalım, eğer anayasa değişikliği yapacaksak bunları konuşalım, bu terörü nasıl çözeceğimizi konuşalım.
Peki, tek adam rejimi, on dört yıldır Türkiye'deki tek adam rejimi Türkiye'de işsizliği mi çözdü arkadaşlar? Tarihin en büyük işsizliğini yaşıyoruz? Cumhuriyet tarihine baktığınızda bu kadar büyük bir işsizlik yaşamamışız. Niye çözemedi arkadaşlar? Ne var elinde, sihirli formül mü var on dört yıl sonra gelip o sihirli değneği dokunacak ve Türkiye'deki işsizlik problemini mi çözecek? Çözemedi çünkü bugün konuştuğumuz nedenlerden dolayı çözemedi, konuşmaya çalıştığımız işte, sanayi, üretim, teknolojiden dolayı çözemedi. Evet, onu çözmedi. Peki, 30 bin atanmayan öğretmenle aldığınız hatta İzmit'te, benim seçim bölgemde meydanlarda "30 bin öğretmen ne demek, benim iktidarımda bir tane atanmayacak öğretmen kalmayacak." dediğiniz yerde 400 bine çıktı. Bunu mu çözecek tek adamlı rejim Türkiye'de arkadaşlar? Çok merak ediyorum nasıl çözeceğini.
Üretimi mi artırdınız bu ülkede? Geldiğiniz tarihten beri üretim tesisi adına bir tesis açmadınız, betona, köprüye, yola yatırım yaptınız. Evet, Türkiye'nin buna ihtiyacı var mı? Var arkadaşlar ama Türkiye'nin köprüden önce, yoldan önce terörü çözmeye ihtiyacı var arkadaşlar. Türkiye'nin onlardan önce üretimi artırmaya ihtiyacı var arkadaşlar. Yapabildik mi bunları? Yapamadık maalesef. Tarımı mı geliştirdiniz? Hayır. Tarım Bakanı Millî Tarım Projesi'ni açıkladı. On dört yıldır bu ülkenin tarım projesi, politikası gayrimillî miydi arkadaşlar? On dört yıl sonra geldiğimiz noktada saman falan konuşmuyorum, bir tek üründe üretimimiz artmış, bir tek üründe, mısırda. O da çocuklarımızı zehirleyen tatlandırıcıları üretebilmek için artırdığımız bir ürün türü. O da bugün "emperyal güçler" dediğimiz, Orta Doğu'da savaştığımız ya da "Türkiye'ye nifak tohumları sokuyor." dediğimiz Cargill'in, Amerikan güçlerinin Amerikan sermayesine sermaye katmak için ürününü artırmışız.
Peki, bu mu sadece? Asgari ücretlinin problemini çözememişiz, yoksulluğu çözememişiz. 17 milyon yoksula çıkmış bu ülke. Yaptığınız sosyal yardımları artırdık diye övünüyorsunuz, 17 kat, 20 kat. Aslında övünmeniz gereken şey, biz iktidara geldikten sonra Türkiye'de yoksul bırakmadık, yoksulu 17 kat artırmadık ama... "Yoksul sayısını da 3 milyona, 2 milyona, 1 milyona düşürdük." demeniz gerekirken 17 milyona çıktı.
Gelelim teknolojiye... Teknolojiyi mi geliştirdiniz? Aslında burada bir resim göstermek istiyordum size.
Sayın Bakan, siz de bakın da, bu, Batman'da bugün çekilen bir resim. Bakın, arkadaşlar, Allah aşkınıza bakın, şu resim bir hastane koridorlarında çekilmiş, "Acil çıkış" diyor, acil çıkış kapısı. Bu teknolojiyi, alttaki teknolojiyi biz geliştirmedik, o gelişmiş ülkeler geliştirdi, üsteki teknolojiyi de biz geliştirdik. O acil çıkış kapısına kilit asmış. İşte, biz, bu kafayla, mantıkla hareket ediyoruz. Onun için teknolojimiz falan gelişmez, kimse kimseyi aldatmasın.
Bakana bir soru sormuştum "Yüksek teknolojik ürün ihracatımız, üretimimiz arttı mı?" diye. 2002'den bu yana yüksek teknoloji ürünündeki ihracatımız da düştü, üretimimiz de düştü. Demek ki yapmamız gereken bu ülkede çok şey var. Yukarıda tek adamlı rejimi görüşmeyeceğiz arkadaşlar. Yukarıda değil burada Türkiye'nin demokratikleşmesini görüşeceğiz, bireysel hak ve özgürlükleri kullanmayı konuşacağız, bu Parlamentodaki partilere uygulanan seçim barajını konuşacağız, bunları çözeceğiz. Türkiye'nin demokrat bir ülke ve hukuk içinde yönetilen bir ülke olması için çaba sarf edeceğiz. Hukukun olmadığı, her gün terör olaylarının olduğu yerde teknoloji de gelişmez, üretim de gelişmez. Evet, sanayicinin buna ihtiyacı var, sanayicinin buna ihtiyacı var ama bu ülkeye kimse gelip yatırım yapmaz. "Yatırım yapar." diyen bir Allah'ın kulu çıkabilir mi? Her gün bombaların patladığı, mülkiyet hakkının elinden alındığı, kanunların çalışmadığı, yargının bağımsız olmadığı bir ülkede üretimden bahsetmek, yeni yatırımdan bahsetmek mümkün mü arkadaşlar? Değil, değil mi? Maalesef acı durumumuz bu.
Bir, iki örnekten yola çıkarak pozitif bir Pollyanna'cılık oynuyorsunuz: "Şunu yaptık bunu yaptık." Sanki Türkiye'nin çağ atladığını o yandaş medyayla insanlara anlatıyorsunuz. Verilecek o kadar çok örnek var ki, o kadar çok örnek var ki. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Galatasaray'ın UEFA şampiyonu olmasına benziyor. Barselona UEFA şampiyonu olduğu zaman kimse konuşmuyor ya da her yıl UEFA şampiyonu olan bir takımı kimse konuşmuyor ama bir ülkede, bir takım otuz yılda, elli yılda bir kez olduğu zaman onu herkes övünerek anlatır; biz de bunu yapıyoruz.
Bakın, patent konuşacağız, marka konuşacağız. Patent sayılarına baktığımızda, AR-GE'ye baktığımızda ne hâlde olduğumuz ortada. Konuşacak çok şey yok aslında. Bu kanunlardan önce, oturup bir millî sanayi projesi geliştirmemiz gerekiyor. Bu kanunlardan önce Millî Eğitimimizi düzeltmek gerekiyor. PISA sonuçları çok konuşuldu. Ya, okuduğunu anlayamayan öğrenci yetiştiriyoruz. Millî Eğitim Bakanı çıkıyor diyor ki: "Fen lisesi öğrencilerini yollasaydık başarılı olurduk." O zaman niye imam-hatip açıyoruz sürekli? O zaman fen lisesi açalım arkadaşlar, fen lisesi. Eğer gelişmişliği yakalayacaksak, Türkiye'yi müreffeh, kendi ihtiyaçlarını üreten bir ülke hâline dönüştüreceksek bilime önem vermeliyiz. Maalesef bunların hiçbiri Türkiye'de gerçekleşmiyor. Tekrar Türkiye'nin bu belalardan kurtulması için ortak aklı yakalamamız gerektiğini ifade ediyorum. Sokaklarda başımız dik gezebilmemiz için biz milletvekilleri olarak, milleti temsil eden insanlar olarak bu Parlamentoda ortak akılla çözüm üretmeliyiz. Eğer bu çözümü üretemezsek daha da karanlık günler bekliyor diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)