| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2012 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliği üzerinde konuşuyoruz, 328 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında görüşme yapıyoruz.
Biliyorsunuz, yerel seçimlerin normal süresi 2014 yılının Mart ayıydı. 2014 yılının Mart ayında yapılması gereken yerel seçimlerin bu kanun teklifiyle 2013 yılına alınması isteniyor, Anayasa değişiklik teklifiyle.
Öncelikle, peşin olarak şunu söyleyeyim: Komisyon görüşmelerinde de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu değişiklik teklifine muhalefet etmedik, muhalefet şerhi yazmadık, bu değişiklik teklifine karşı çıkmıyoruz, hodri meydan! İsterseniz 2013 yılının Ekiminde değil, daha erken yapmak istiyorsanız daha erken yapalım. Hatta sadece yerel seçimleri değil, bunun yanına başka seçimler almak istiyorsanız, hangi seçim?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Milletvekilini de?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Evet, milletvekili seçimleri de dâhil, hangisini almak istiyorsanız onları da öne alalım, birlikte yapalım çünkü Türkiye AKP İktidarının on yıldan bu yana milletin üzerine yıktığı yükten ancak seçimle çıkacak, onun için de ana muhalefet partisi olarak seçimin her türlüsüne her zaman varız. Yalnız bir şeyi de Sayın Genel Kurulla paylaşma ihtiyacı duyuyorum: Kanun teklifinin gerekçe bölümünde katılmadığımız bir şeyler var. Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin gerekçesinde seçmenin özgürce siyasi partileri tanıyabilmesi, özgür propaganda yapılabilmesi, propaganda yapmanın önünde kış ayından kaynaklanan, tabiat koşullarından kaynaklanan zorlukların ortadan kaldırılması için seçimlerin erkene alındığı yazılmış, bu doğru değil. Bunun doğru olmadığını cümle âlem biliyor.
Sevgili milletvekilleri, bakın, seçimleri AKP İktidarının erkene almak istemesinin bir tane sebebi var, tek bir sebebi var, kötü giden ekonomi; bunu siz de gördünüz.
Bakın, bugün, daha bir hafta önce yapılan zamlarda, listesini çıkardık, vatandaşın mutfakta enflasyon oranı yüzde 30, istatistiklerde enflasyon oranı yüzde 9 ama vatandaşın yediği ekmekte, kullandığı elektrikte, doğal gazda ortalama enflasyon yüzde 30. Bunun içerisinde -önümüz kış- son yapılan zamlarda mazota, akaryakıta getirilen zam yüzde 20, elektrik yüzde 20, doğal gaz yüzde 49, yüzde 50'ye vurmuş doğal gaz zammı var. Kış kapıya dayanmış, bacaya dayanmış, vatandaşın ısınmak için tam da doğal gaza en fazla ihtiyacı olduğu dönemde yüzde 50, en temel tüketim mallarında.
Şimdi, Aydın'dan geldim, Aydın'da tek tek köylerimizi dolaştım. Çiftçinin durumu ortada, incir üreticisi diyor ki: "3.5 liraya inciri mal ediyorum, 2.5 liraya şu anda satamıyorum; 2 lira, 2.5 lira." Pamuk üreticisi maliyetini hesaplamış, 1 lira 92 kuruş, primle beraber satış fiyatı 1 lira 75 kuruş. Aydın'dan çıkalım, gidelim Karadeniz'e: 2004 yılındaki fındık fiyatının yarısına düşmüş şimdiki fındık fiyatı, yarısına düşmüş.
Değerli arkadaşlar, bakın, pamuktan kaçmış mısır ekmiş, mısır para etmiyor; mısırdan kaçmış, başka bir şey; buğday ekmeye kalkmış buğday para etmiyor; bu hâle gelmiş. Hayvancılık yapanlarda kamyon dolusu yem vardı, vatandaş diyor ki: "Bu yem geçen sene 43 liraydı torbası, bu sene 50 lira. Sütün litresinin maliyeti 120 kuruş, sütün litresinin fiyatı 80 kuruş, ben nasıl para kazanacağım?" Hayvancılık bitmiş, "Faizsiz kredi veriyoruz." diye 7.500 liraya hayvan almışlar, dananın tanesini 7.500 liraya almışlar, şimdi sıfır faizli krediyle aldıkları 7.500 liralık hayvanın fiyatı, 2 bin-2.500 liraya düşmüş, üçte 1 fiyatına. Yüzde 300, bunun reel anlamda faizinin adı yüzde 300, bu hâle gelmiş.
Değerli arkadaşlar, bugün, ilginçtir, günlük bin tane dana, 3 bin tane koyun ithal eden bir ülke hâline geldik. Her gün, Türkiye'de bin tane dana, 3 bin tane koyun ithal ediyoruz. Ne yapacak bu çiftçi, ne yapacak bu köylü? Vatandaş ne yapacak? Alışveriş merkezleri sokak aralarına kadar girmiş, bakkalın hâli perişan, esnaf perişan olmuş. İşçiler sokaklarda yürüyor. Sendikasızlaştırma, işçilerin örgütlenmesini ve örgütlü bir işçi sınıfı gücünü ortadan kaldırmaya dönük bütün uygulamaları hayata geçirmişsiniz on yıllık devri iktidarınızda. İşçiler sokakta. Böyle bir süreci yaşıyoruz, bugün, kışa girerken.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 2012 yılında, on yıllık devri iktidarınızda yaptığınız şey: 7,5 milyon aç insan var, 7,5 milyon aç. 46 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında, 75 milyon nüfusun 46 milyonu yoksul. Türkiye'yi yoksullar ülkesi hâline getirmiş bir AKP İktidarı var.
E tabii, şimdi, önümüzde bir kış var, 2012 yılının kışı geçecek, 2013 yılının kışı geçecek, 2014 yılının Mart ayı geldiğinde, bu tablo -siz de çok iyi biliyorsunuz ki- daha kötü olacak, daha iyi olması mümkün değil; ekonomik göstergeler bunu ortaya koyuyor. İşte, bu daha kötü olmasından korktuğunuz için, kışı çıkaracak nefesiniz kalmadığı için kışı görmeden sandığı görmenin peşindesiniz. Bu erken seçimin getirilmesinin temel sebebi bu AKP İktidarı açısından. Ama şu konuda hiç tereddüdümüz yok: Neyi getirirseniz getirin -başında da söyledim- evet, biz erken seçime varız çünkü millet, sizden, ancak önüne sandık geldiğinde kurtulabilecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, gerekçede özgürce propaganda yapabilmekten bahsediliyor yani kış aylarında özgür propaganda yapma imkânı yokmuş, onun için seçimleri ekim ayına aldığımızda, hava şartları özgür propaganda yapma imkânı verecekmiş! Şimdi, bunu başka bir iktidar söylese, belki oturur düşünürüz. On yıllık AKP İktidarı döneminde, ortada, özgürlük adına ne kaldı? Buradan bütün millete soruyorum: Sokakta, parasız eğitim isteyen öğrenciyi terörist yaptınız, iki sene hapislerde süründürdünüz. Aydın, iktidara itiraz eden, hoşunuza gitmeyen gazeteciyi -gazete patronlarına talimat verdiniz- tehdit ettiniz, aç bıraktınız, yoksulluğa mahkûm ettiniz. Aydınları, demokratları, hoşunuza gitmeyen şeyleri söyleyenleri, bilim insanlarını hapishanelere tıktınız. İlk defa, milletvekilleri tutuklu olan ve bir buçuk yıldan bu yana eksik temsil hâlinde çalışan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi ayıbını Parlamento tarihimize getirttiniz, oturttunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Silivri hukuku yarattınız, Silivri hukuku. Silivri hukukunun ne olduğunu, -ileride okuyacak hukuk fakültesi öğrencileri geçmişe dönüp bakacak- savunma hakkı olmadan yargılamanın ne olduğunu, iktidar talimatıyla hüküm veren hâkimlerin nasıl yargılama yaptıklarını? Hani o istiklal mahkemelerinden şikâyet ediyorsunuz ya istiklal mahkemelerindeki hukuku dahi aratan bir Silivri hukuku, Silivri mahkemeleri, tayyiban mahkemeleri yarattınız Türkiye'de.
Değerli arkadaşlar, bu dönem içerisinde AKP bir şeyi çok iyi biliyor, toplumu Allah'la aldatma konusunda gerçekten ciddi bir yeteneğiniz var ama Silivri hukukunu, Silivri mahkemelerini hayata geçirerek buna yeni bir şey daha eklediniz. Buna, artık günümüzde Allah'la aldatma yeteneğinize hukukla zulmetme yeteneğiniz de eklendi. AKP İktidarı, Allah'la aldatan, hukukla zulmeden iktidarın adıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şimdi, böyle bir ortamda seçimleri erkene alarak diyorsunuz ki: "Biz, özgür ve demokratik seçimler yapacağız, bunun için erkene alıyoruz." Buna inanmamız mümkün değil çünkü niyetinizin bu olmadığı bugüne kadar yarattığınız siyasal iklimle açıkça ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, daha öteye gitmeye gerek yok, Sayın Başbakanın siyaset üslubuna dönüp baksak? Bunu görmek için başka bir delile, başka bir emareye ihtiyaç yok. Bakın, Sayın Başbakan bugün grup konuşmasında çıkmış, grup başkan vekilimize dönerek, Sayın Muharrem İnce'ye "ABD'ye de canın cehenneme diyebiliyor musun?" diye sormuş. Yani Sayın Başbakan için, ABD'ye kafa tutabilmek tabii ki zor bir şeydir, bunu anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için, bunu böyle sorması da sürpriz değil çünkü Sayın Başbakan için "Başbakanımızı deliğe süpürmeyin, faydalanın." dediler. Onun için, onu anlaması mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, tabii bu ülkede, zaman zaman bu topraklar üzerinde yabancı hayranlığı yerleşmiştir. Mesela Birinci Dünya Savaşı yıllarında da bir Alman hayranlığı vardı ve o Birinci Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa'nın Alman hayranlığı bizi bir Birinci Dünya Savaşı macerasına soktu. O maceradan Türkiye'yi, isminin okul kitaplarında bulunmasına dahi tahammül edemediğiniz Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk çıkardı, kurtardı.
Şimdi yeni bir macera başladı Türkiye'de; o günün Alman hayranlığının yerini bugünün Amerikan hayranlığı aldı, başladı. Amerikan hayranlığı devam ettiği için, bugünün Hariciye Nazırı Sayın Davutoğlu da aynı şekilde o günün Enver Paşası gibi Amerikan hayranlığıyla dış politikayı yönettiği için Amerika'ya kafa tutmak sizin havsalanızda yer almaz, siz böyle bir şeyi anlayamazsınız. Siz, Amerikan kayığıyla engin denizlerde yol almayı bilirsiniz ama o kayık sizi de batırır ama inşallah, memleketi, milleti batırmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın bu konuda hiç tereddüdü olmasın, biz, bu memlekete nasıl ki bundan doksan yıl önce gelip de bu toprakları parçalamak isteyenlere karşı "Canın cehenneme!" diyebilmiş isek nasıl ki bunu diyen Kemal kültüründen geliyorsak bizim bugün de aynı Kemal kültürümüz devam ediyor. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ABD'ye de "canın cehenneme!" deriz. Sadece ABD'ye değil -dikkat edin, sadece ABD'ye değil- ABD'yle birlikte dünyayı paylaşmak üzere onun çömezi olan bütün iş birlikçilerine, bütün emperyalist iş birlikçilerine buradan "canınız cehenneme!" diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bravo [!]
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bir Suriye meselesidir gidiyor. Şimdi, Hatay'ın Kızılçat köyünde cami minarelerinde İbranice konuşmalar yayılmaya başladı; İbranice, İsraillilerin konuştuğu dil. Bölge, anlaşılan o ki MOSSAD ajanlarıyla dolmuş ve Hatay'ın Suriye sınırındaki camilerde artık MOSSAD ajanları İbranice plan, program, toplantı yapıyor herhâlde.
Sayın Başbakan yine AKP Kurultayı'nda daha önce yaptığı ve iftira olduğu ortaya çıkan bir iftirayı tekrar Cumhuriyet Halk Partisi için söyledi. Ne dedi? "1940'lı yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi döneminde camiler ahır yapıldı." dedi kurultayda, sizler de dinlediniz. (AK PARTİ sıralarından "Doğru" sesleri, gürültüler)
Şimdi buradan sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi döneminde bir tane cami dahi ahır yapılmamıştır ama AKP döneminde camiler MOSSAD ajanlarının kışlası ve karargâhı hâline getirilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) MOSSAD ajanlarının kışlası hâline getirdiniz camileri.
Değerli arkadaşlar, herhâlde bundan sonra Sayın Başbakanın o çok sevdiği şiir var ya "Camiler kubbemiz, minareler, işte mızrağımız?" (AK PARTİ sıralarından "Yanlış okuyorsun" sesleri) Yani okuyayım, okuyayım, ben bilmiyorum şiiri, Başbakan biliyor.
"Minareler süngü, kubbeler miğfer
Camiler kışlamız, müminler asker" diyor ya Sayın Başbakan, herhâlde bundan sonra Suriye sınırında MOSSAD ajanları okuyacak bu şiiri; Başbakanın şiirini MOSSAD ajanları okuyacak.
Değerli arkadaşlar, yine bugün konuşmasında masum Suriyelilere sahip çıktığını anlatıyor Başbakan. Yani Sayın Başbakanı grup konuşmasında dinlediniz, dedi ki: "Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda masum insanlara sahip çıkmıyor, siz bunu bilmezsiniz, anlamazsınız. Masum çoluk çocuk çıkmış, sınırdan gelmiş bunlara sahip çıkmayalım mı?" Tabii ki sahip çıkacaksın. Türkiye'de sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, herkes, her Türk vatandaşı kendisine sığınan, "Elaman" dileyen herkese, her mağdura sahip çıkar ama "Sahip çıkıyorum." derken başka bir maceranın arkasına memleketi takıp, milleti kandırmayacaksın. Bakın, masum vatandaşlar nerede? Masum vatandaşlar kimler? Size iki tane fotoğraf gösteriyorum.
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) - Vicdanını nerede kaybettin?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - İki tane fotoğraf gösteriyorum. Bakın, bu fotoğrafta, burada bir vatandaşımız, sağında, solunda Türk askeri, gülümseyerek poz veriyor. Burada? Bakın, plaka 21 plaka, Türkiye burası, sınır. Aynı vatandaşımız bir başka fotoğrafta elinde avcı bıçağı, kalaşnikof tüfeğiyle, asker elbisesiyle, gerilla elbisesiyle, Özgür Suriye Ordusu elbisesiyle, adını ne koyarsanız koyun, hangisi hoşunuza gidiyorsa onu koyun.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) - Hadi oradan be!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, masum insanlar bunlar mı? Bunlar için mi Türkiye'yi bir maceranın içine sokacaksınız?
Değerli arkadaşlar, çıkardığınız tezkerenin Türkiye'nin hayrına olmadığını siz de biliyorsunuz.
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) - Kendi adına konuş istersen.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Onun için, Başbakan grup konuşmasında çıkıp "Onun arka planını biz geliriz, zamanı gelince biz biliriz, zamanı gelince arka planında ne olduğu çıkar." diyor ama bakanlar ve milletvekilleri o tezkerenin arkasında dahi duramıyorsunuz. "Yok canım, bunu Suriye için çıkardık." diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Hatay da Kilis de bugün Apaydın kampına sokmadığınız, sakladığınız, sıkıntıların yaşandığı bölge hâle geldi. Hiç kimse Türkiye'nin onurlu bir devlet olarak ayakta durmasına itiraz etmiyor, hiç kimse angajman kurallarınızı uygulayarak Türkiye'ye saldıranlara karşı cevap vermenize itiraz etmiyor. Bu Meclis hiçbir zaman bu topraklara saldırı olduğunda, doğrudan doğruya saldırı olduğunda sınır ötesi harekât yetkisini kıskanmaz; vermedi mi, vermedik mi? Kandil'den her gün Türkiye'ye girip Kuzey Irak'tan, hem de Barzani'nin şemsiyesi altında bu topraklara gidip, her gün ortalama 10 askerimizi şehit eden Kandil'e tezkerenin gereğini yapabildiniz, girdiniz mi? Bu tezkere savaş tezkeresi değilmiş! Ne tezkeresi? Bu tezkere angajman kuralları için ihtiyaç duyduğunuz bir tezkere mi? Hayır, zaten bombalıyorsunuz. Bize saldırı geldiğinde haklı, uluslararası hukuktan kaynaklanan mukabele hakkımızı kullanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün bu yerel seçimleri, biraz önce söyledim, aynı şekilde erkene alma sebebiniz önümüzdeki süreçte yaşayacağınız sıkıntıdan kaçma telaşı ama bu telaş sizi kurtaramayacak çünkü artık yolun sonu göründü.
Başbakan bugün diyor ki: "Cumhuriyet Halk Partisinin tezkereyi değerlendirme biçimlerinin çarpıklığı zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacak, zamanı gelip açıklandığında ana muhalefet partisi ne kadar maharetliymiş göreceksiniz." Ben Sayın Başbakana çağrı yapıyorum, zamanını niye bekliyorsun? Burada bir ara arkadaşımız da çıktı "İşte bu gizliydi, konuşuluyor." diyor. Niye bekliyorsunuz? Zaten anlattınız. Anayasa'nın 97'nci maddesi açık, İç Tüzük'ün 71'inci maddesi de açık, 326 tane milletvekiliniz var, biz de 133 milletvekiliyle burada oy vermeye hazırız, açıklayın görüşme tutanaklarını. Anayasa müsait, İç Tüzük müsait, beklemeyin, on yılı beklemek zorunda değilsiniz. Alalım bir Danışma Kurulu kararı, açıklayalım, millet de bilsin, kim, neyi söylemiş, milletten burada ne saklanmış, millet bunu bilsin.
Değerli arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeceğim: Sayın Başbakan İstiklal Marşı'nı ezbere okumuş bugün ve bizim İstiklal Marşı'nı bilmediğimizi, anlamını bilmediğimizi söylemiş. Sayın Başbakanın okuduğunun dışında bir şeyi okumak istiyorum, o İstiklal Marşı'nda önemli bir bölüm var, önemli bir dize var, diyor ki:
"Garbın afakını sarmışsa da çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?"
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yanlış okudun!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - İşte, sizin kuyruğuna takıldığınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - ?"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar"ın buyrukçusu olmayacağız. İstiklal Marşı'nın ne olduğunu, anlamını öğrenin, bir kere daha siz bakın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.