GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Belediyelere kayyum ataması uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/14) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:03.01.2017

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Fırat Kalkanı Harekâtı'nda ve diğer terör operasyonlarında şehit olan güvenlik güçlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Yine, son İstanbul saldırısında yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Devlet ve millet olarak son süreçte terör örgütlerine yönelik çok çetin bir mücadele yürütmekteyiz. Taşeron terör örgütleri eliyle asimetrik bir saldırı altında olduğumuz bu süreçte terör örgütlerinin üzerine kararlılıkla gidilmektedir. Artık terör örgütleri Türkiye'ye karşı saldırıya geçmeden, kaynağında, yani saklandıkları yerde yok edilmektedir. Lice'de, Cudi'de, Çukurca'da ve daha birçok yerde, kış şartlarına rağmen, PKK mağaralarına ve inlerine operasyonlar yapılmaktadır. Sadece PKK'ya değil, ülkemizin ve milletimizin birliğini hedef alan PYD ve DEAŞ gibi terör örgütlerine yönelik de sınır ötesinde, yani Suriye'de operasyonlar yürütülmektedir.

Tekrar tekrar söylüyoruz: Türkiye için PKK da, PYD de, DEAŞ da, DHKP-C de, FETÖ de yok edilmesi gereken hain birer terör örgütüdür. Bizim için birinin diğerinden farkı yoktur.

Irak'ta Kandil'in tepesine uçaklarımız bomba yağdırırken Kuzey Suriye'de DEAŞ ve PYD hedefleri birer birer yok edilmektedir. Amacımız, terörün kökünü kazımak; hedefimiz -Mecliste birileri bu ifadeden rahatsız olsa da- son terörist yok olana kadar terörle mücadeleyi sürdürmektir. Bu, Türkiye'nin beka meselesidir; bu, millî bir meseledir çünkü terör örgütleri doğrudan milletimizin varlığını tehdit etmekte ve Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler yürütmektedir. Zira, devletimizin başı Sayın Cumhurbaşkanımız teröre karşı millî seferberlik ilan ederken bu millî bilince işaret etmiştir.

Bakınız, öyle bir asimetrik saldırıyla karşı karşıyayız ki sanki aynı yerden emir almış gibi PKK canlı bombayla bir terör eylemi yaparken aynı yöntemlerle, aynı süreçte DEAŞ eylem yapıyor, FETÖ terör örgütünün uzantıları da bu eylemler üzerinden Türkiye'ye yönelik algı operasyonları yürütüyor. Sadece şu son süreçteki terör saldırılarına baktığımızda, bu terör örgütlerinin nasıl ortak çalıştığını, nasıl bir merkezden yönetildiğini görebiliriz.

Bakınız, bir yandan DEAŞ canlı bomba eylemleri yaparken, diğer yandan Beşiktaş ve Kayseri'de PKK canlı bomba saldırıları gerçekleştiriyor. Bundan hemen kısa bir süre sonra ise FETÖ tarafından Rus Büyükelçisine suikast yapılıyor. Tüm bu saldırılar, farklı terör örgütlerinin bir yerden emir almışçasına aynı zaman diliminde Türkiye'ye karşı nasıl ortak hareket ettiğinin açık göstergesidir. Bu saldırıların arkasında onları yöneten bir akıl olduğu aşikârdır. Bir istikrar adası olan Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için, küresel ve bölgesel meselelerden uzak tutmak için, Türkiye'nin yarınlarını karartmak için her türlü kirli oyunu devreye koyuyorlar. Bakın, bir kez daha üstüne basa basa söylüyorum; terör örgütü ve onun sözcülüğünü yapanlar taşerondur, onların efendileri, patronları dışarıdadır, onlar Türkiye'de kaos yaratmak için kullanılan birer maşadır.

Değerli milletvekilleri, tabii, bugün bu gensoru üzerine söz aldım. Burada şu hususu özellikle ifade etmek istiyorum ki bugün görüşmekte olduğumuz bu gensoru İçişleri Bakanımıza yönelik "Terörle niye bu kadar etkin mücadele ediyorsun?" saikiyle hazırlanmış bir gensorudur. Bu gensoruyu verenler istiyorlar ki Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı terörle mücadele etmesin, Türkiye teröre karşı eli kolu bağlı şekilde otursun ve teröre göz yumsun. Hayır, Türkiye bunu yapmıyor, yapmayacak, Türkiye teröre teslim olmayacak. Bu gensoru göstermektedir ki güvenlik güçlerimizin terörle mücadele kapsamında yürüttüğü operasyonlar sadece terör örgütlerini değil başkalarını da rahatsız etmiştir. Kim rahatsız olursa olsun, kim terör örgütleri adına sözcülük yaparsa yapsın devletimiz terörle mücadeledeki kararlılığını sürdürecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu gensoru metnine baktığımızda, tutuklanan HDP'li milletvekillerine adli işlemler uygulanmasıyla ilgili ifadeler görüyoruz. Neticede, bağımsız yargıyla ilgili hukuki bir konu vardır. Burada yargılama safahatıyla ilgili bir şey söylemeyeceğim ama siyaseten HDP'nin bir terör örgütü PKK'ya nasıl angaje olduğunu, nasıl onun kontrolünde olduğunu birkaç örnekle burada hatırlatmak isterim. Evvela şu hususu öncelikle hatırlatalım: HDP, PKK'yı bir terör örgütü olarak görmemektedir. PKK'nın yaptığı terör eylemlerinde dahi PKK ismini vererek kınama yapamamaktadır. Şöyle bir arşivlere baktım, "PKK ve DEAŞ terör saldırıları sonrası HDP nasıl açıklamalar yapmış, hangi ifadeleri kullanmış?" diye inceledim. Çok ilginçtir, DEAŞ'ın terör eylemleri sonrası defalarca DEAŞ'ın ismini zikrederek en ağır ifadeleri kullanan HDP, nedense PKK eylemleri sonrası PKK'nın ismini kullanmadan bir cümleyle kınama yapmış. Yani saldırıyı yapan DEAŞ olunca örgüt ismi veren HDP, saldırıyı yapan PKK olunca örgüt ismi vermekten çekinmiş. Nedense PKK eylemleri sonrası HDP'nin yaptığı açıklamaların tümünde devlet suçlanmış, dış politika suçlanmış, Hükûmet suçlanmış, siyaset kurumu suçlanmış fakat eylemi yapan PKK'ya tek söz edilmemiş. Sanki bu insanlar PKK'nın terör saldırılarında değil de bir doğal afet neticesinde yaşamını yitirmiş. HDP'ye soruyorum: Söz konusu olan PKK olunca dilinizi mi yutuyorsunuz? Bu ikiyüzlü yaklaşımı milletimizin takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, gerek Avrupa Birliği gerekse Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere dünyanın hemen hemen tüm demokratik ülkelerinde PKK, terör örgütü listesinde yer almaktadır. Yani teröre örtülü destek veren bazı Batılı ülkeler bile PKK vahşetinin bir terör örgütü olduğunu, bir terör olduğunu kabul etmiştir ama Türkiye'de siyaset yapan HDP'nin eş başkanlarına ve sözcülerine baktığımızda tam tersi bir tabloyu görüyoruz. Bakın, şu an tutuklu bulanan HDP'li Hakkâri milletvekili PKK'yla ilgili nasıl bir tanımlama yapmış? "PKK, Türkiye'yi ve Orta Doğu'yu güller bahçesine çevirmek için ortaya çıkmış barış ve halk hareketidir." 27 Temmuz 2015 tarihinde söylüyor bunu. HDP milletvekilinin "güller bahçesinden" kastı bombalar, mayınlar, silahlar olsa gerek çünkü PKK'nın tek bir amacı var, o da Türkiye'yi gül bahçesine değil kan gölüne çevirmek. Bu nasıl bir aymazlıktır, bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür, bu nasıl bir ihanettir? Yine bunu da milletimizin takdirine bırakıyorum.

Keza HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş daha birkaç ay önce aynen şöyle demiş: "Biz PKK'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz." Yine, HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ da aynen şunu söylüyor: "PKK'nın yaptığı terör değil." Yani, Figen Yüksekdağ şunu mu söylemek istiyor: Çocukları, sivilleri, güvenlik güçlerini katletmek terör değildir. Allah aşkına siz kimi kandırıyorsunuz? Siz kime hizmet ediyorsunuz, kimi aklamaya çalışıyorsunuz?

Şimdi, HDP Grubuna soruyorum: Eş başkanlarının ve sözcülerinin terörü öven bu ifadelerine katılıyorlar mı, katılmıyorlar mı? Yani, PKK'nın çocuklarımızı, güvenlik güçlerimizi şehit etmesine tıpkı Figen Yüksekdağ gibi "Terör eylemi değil." diyorlar mı? Tabii, ben HDP'nin bu anlamda bir cevap verebileceğini hiç zannetmiyorum. Neden biliyor musunuz? Çünkü, daha geçtiğimiz ay, grup başkan vekilleri "Bizim PKK'yı eleştirme yetkimiz yok." minvalinde bir ifadeyi bu Meclis çatısı altında kullanmıştır. Soruyorum: Devleti eleştirme hakkınız var, Hükûmeti eleştirme hakkınız var ama terör örgütü PKK'yı eleştirme hakkınız yok, öyle mi?

Yine, HDP sözcüsü, PKK'nın terör eylemi sonrası HDP'ye yapılan operasyonlarla ilgili aynen şu ifadeleri kullanıyor: "Ankara, İstanbul, Adana, Manisa, Mardin ve Mersin'de HDP'ye operasyon yaparak ölümlerin bitirilmesi değil, şiddetin körüklenmesi mi hedefleniyor?" Aslında HDP sözcüsü şunu ima ediyor: "Siz terör eylemleriyle iltisakı olan HDP'lilere operasyon yaptıkça PKK da terör eylemeleri yapacak." Esasen bu sözler HDP'nin bir PKK aygıtı olduğunun bizzat kendi sözcüleri tarafından ikrarıdır. Yani, HDP sözcüsü HDP ile PKK'yı bizzat kendisi eş tutmakta ve bu ülkeyi PKK terörüyle tehdit etmektedir. Biz bu tehditlere şimdiye kadar pabuç bırakmadık, bundan sonra da bırakmayız. Kimse arkasına terör örgütünü alarak bu milleti de tehdit edemez.

Değerli milletvekilleri, Allah aşkına, soruyorum: Dünyanın hangi demokratik ülkesinde bu kadar terörle iç içe geçmiş bir siyasi partiye müsamaha gösterilir? HDP gibi bir siyasi parti Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde faaliyet gösterilmiş olsa idi bakın bir değil yüz kere adli soruşturmalara konu edilirdi. Avrupa'daki örneklere baktığımızda bu sonucu görüyoruz, birazdan tek tek sıralayacağım.

Biliyorsunuz, İspanya'da Batasuna adlı bir siyasi parti ETA terör örgütünün siyasi temsilciğini yapıyordu. İspanya yargı makamları bu partinin terör ve şiddetle ilişkisi olduğuna dair karar verdi. Daha sonra parti yöneticileri sürekli buradan, AİHM'den örnekler verilir, AİHM'e götürdüler bu başvuruyu ve AİHM İspanya yargı makamlarının Batasuna'yla ilgili verdiği kararı onayladı.

AİHM'in vermiş olduğu karara dayanarak birkaç hususu HDP'yle mukayese ederek sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Bakın, AİHM kararında, Batasunalı belediyelerin bazı pankartlar ve çizimlerle terör örgütü ETA'ya destek verdiği ve bunun suç olduğu ifade edilmiş ve bu AİHM tarafından da kabul edilmiş. Bizdeki HDP'li belediyelere bakacak olursak, HDP'li belediyelerin araçlarından ve binalarından mühimmat çıktığını görürsünüz. Yine, HDP'li Suruç Belediyesinin terörist adına hark açtığını görürsünüz.

AİHM'in Batasuna kararında, şiddet çağrısı ve terör ile siyaset arasında görevlerin kasten paylaşılması vurgusunun suç olduğu ifade ediliyor. HDP'ye baktığımızda, daha önce de burada ifade ettiğim gibi, HDP eş başkanlarının PKK'yı terör örgütü olarak görmediklerine ilişkin beyanları ortadadır.

Biliyorsunuz, değerli milletvekilleri, HDP'den önce faaliyet gösteren DTP vardı, onun bir genel başkanı vardı, şu an Kandil'de olan Nurettin Demirtaş. Bırakın terörist fotoğrafı asmayı, siz Kandil'e eski genel başkanınızı terörist olarak gönderiyorsunuz. Bunu nasıl izah edeceksiniz?

Yine, AİHM'in kararında, ETA teröristine destek gösterisi suç olarak kabul edilmiş. HDP'ye baktığımızda, terörist cenazelerinde boy gösterdiklerini, hatta bu teröristleri kahraman gibi lanse ettiklerini görürsünüz. O kadar ileriye gidiyorlar ki onları -tırnak içinde söylüyorum- şehit olarak ifade ediyorlar.

AİHM kararında, Batasuna'nın ETA için sokağa çıkma çağrısı yapması suç olarak gösterilmiş. HDP'ye baktığımızda 6-7 Ekim olayları öncesinde bizzat HDP MYK'sının sokağa nasıl çağrı yaptığını hepimiz biliyoruz. Sonraki süreçte de HDP sözcülerinin sokağı karıştırmak için neler söylediği tüm kamuoyunun malumudur.

Bakın, bugün, çok defa atıf yapılan AB ülkelerinin çoğunda terörle mücadeleye yönelik çok sert yaptırımların olduğu yasalar mevcuttur. İngiltere'de 1974 yılında IRA terör örgütüne yönelik terörle mücadele yasası çıkarılıyor. Bu yasayla, herhangi bir adli makam kararı olmadan terörle ilgili şüpheli görülen kişilere yönelik içişleri bakanlığının tasarrufuyla yirmi sekiz güne kadar gözaltı işlemleri uygulanabiliyor, bu süre yargı kararıyla kırk beş güne kadar çıkarılabiliyor. İçişleri bakanına ve polise sadece şüphe unsuru oluşması kaydıyla her türlü temel hak ve hürriyeti kısıtlama yetkisi veriliyor. İçişleri bakanı, terörizme karıştığına inandığı ulusal ve uluslararası örgütleri terörist örgüt ilan etme yetkisine sahip. Terör örgütüne aidiyet veya terör örgütüne davet suç olarak tanımlanmıştır. Terör örgütü üyesi veya destekçisi olduğu şüphesini uyandıracak şekilde giyinmek, bu örgütlerin simgelerini taşımak veya göstermek suç olarak kabul edilmiştir. Terör örgütü ilan edilip edilmediğine bakılmaksızın terörle ilgili finansman sağlamak veya para toplamak, terör amaçlı bilgi toplamak ayrıca suç olarak kabul edilmiştir. Bu yasaya göre, terörü teşvik eden ve kışkırtan örgütler teröre karışan örgütler olarak kabul edilmiştir. Yasaya göre, terör eylemleri işlenmesine ilişkin her türlü eylemi hangi seviyede olursa olsun idare edenler suçlu sayılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine pek çok örneğin verildiği Fransa'daki OHAL uygulamalarına biraz bakalım. Bakınız, OHAL uygulamalarında makul şüphe gerekçesiyle bir kanıta gerek duyulmadan aramalar yapılabiliyor. Terör propagandası yapan internet siteleri ve sosyal medya ağları engellenebiliyor. Tüm gösteri ve yürüyüşler engellenebiliyor. Kamu düzenini bozacak dernek ve organizasyonlar kapatılabiliyor. Güvenlik tehdidi oluşturduğu düşünülenlerin sıralandığı "S" dosyasındaki isimler ev hapsinde tutulabiliyor, iletişimlerinin kesilmesine ve gerektiğinde bu kişilere elektronik kelepçe takılmasına imkân tanınıyor.

Şimdi, bu örneklere baktığımızda şunu görüyoruz: Avrupa, kendi güvenliği söz konusu olduğunda ve terör tehdidiyle karşı karşıya kaldığında her türlü tedbiri almaktan geri durmuyor ama söz konusu olan Türkiye olduğunda insan hakları ve evrensel hukuku hatırlatıyor. Tabii, bizde de terörle mücadele adına atılan adımlara AB hukukuna vurgu yaparak karşı çıkan siyasetçiler var. Şimdi onlara hatırlatmak istiyorum: Az önce saydığım tüm bu tedbirler, AB ülkelerinde uygulanan tedbirlerdir.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu Parlamento içerisinde bulunan gene milletvekiliniz ve aynı zamanda genel başkan yardımcınız açık bir şekilde DHKP-C terör örgütüne teşekkür ediyor. DHKP-C kim? Mart sonunda makamında Savcı Mehmet Kiraz'ı şehit eden terör örgütü. Olay şöyle: Adana'da HDP binasına saldırı yapılıyor, sonrasında Hükûmet bunun DHKP-C'li teröristler tarafından yapıldığını açıklıyor fakat milletvekilleri ve aynı zamanda genel başkan yardımcıları aynen şu ifadeleri kullanıyor 22 Mayısta: "DHKP-C bizim asla düşünmediğimiz bir adrestir. Kendileri de açıklama yapmıştır. Bize desteklerini ifade etmişlerdir." Yani, terör örgütü DHKP-C onlara desteklerini ifade ediyor. "Kendilerine teşekkür ediyoruz." Bunu HDP'nin genel başkan yardımcısı söylüyor 22 Mayısta, 7 Haziran seçimlerinin öncesinde. Keza, aynı partinin Eş Başkanının, Figen Yüksekdağ'ın MLKP üyesi olduğuna dair yargı kararı mevcuttur. Tüm bunlar münferit olaylar mıdır değerli milletvekilleri, bu saydıklarımın hepsi? Elbette değildir.

Bir parti düşünün ki her türlü terör örgütüyle iltisakı ortaya çıkmış vaziyette, hatta bu partinin eş başkanı sırtlarını terör örgütüne dayadıklarını bizzat kabul etmiş durumda. Şimdi, durum bu iken neyin gensorusunu hangi yüzle veriyorsunuz, onu anlayabilmiş değilim, açık söyleyeyim bunu.

"Belediyelere neden kayyum atanıyor?" yine önergede geçen ifadelerden. Şimdiye kadar saydığım sebepleri ve burada uzun uzun daha fazla anlatmaya gerek duymayacağım pek çok sebebin yanında, tüm kamuoyu HDP'li belediyelerin PKK'ya finansman sağladığını, eylemler için araçlarını tahsis ettiğini, mühimmat deposu verdiğini, PKK sempatizanlarını işe aldığını gayet iyi biliyor. Tüm bunlar ulu orta duruyor. Şimdi, terörle bu kadar iç içe geçmiş bir yapıya yönelik adli makamlar harekete geçince bir kaşık suda fırtına koparılıyor. Dokunulmazlığın kaldırılması tartışmaları başladığında "Dokunulmazlığımız kalksın." diye dilekçe verenler iş ciddiye binince çark etti. Ne diyordu Figen Yüksekdağ? "Sıkıysa gelin." Peki, Demirtaş ne diyordu? "Bizi yargılamaya güçleri yetmeyecek. Kim kimi yargılayacak göreceğiz. Bu işi 'Tereyağından kıl çeker gibi yaparız.' diye düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Biz her türlü hazırlığımızı yaptık, her şeye hazırlıklıyız." 17 Nisan 2016... Demokrasilerde ve hukuk devletlerinde kimse suçtan muaf değildir, kimse "Ben mahkemeye gitmem." diyemez. Sonuçta ne oldu? "Tıpış tıpış gitmeyeceğiz." diyen Demirtaş ve milletvekilleri tıpış tıpış yargı önüne çıkartıldılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bundan sonrası yasama ya da yürütmenin değil, mahkemelerin işidir. Herkes hukukun verdiği kararı beklemek zorundadır. Ama siyaseten şunu söylemek istiyorum: HDP, PKK'yla arasına mesafe koymak yerine milletle arasına mesafe koymuştur. HDP, Türkiye partisi olmak yerine PKK'nın partisi olmayı tercih etmiştir. HDP, bir yandan PKK'yı savunarak diğer yandan sürekli barış ve kardeşlik diyerek barış kelimesini bile kirletmeye yeltenmiştir. HDP, demokrasiye değil, şiddete ve sokağa çağrı yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, PKK, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap demeden bu milletin tamamını yok etmeye çalışan eli kanlı bir terör örgütüdür. Bebek katili PKK bu milletin düşmanıdır. PKK sadece Türkiye'de çocukları öldüren ve katliam yapan bir terör örgütü değil, aynı zamanda Suriye'deki koluda diğer etnik grupları yok etmeye çalışan bir kanlı terör örgütüdür. Suriye'nin Amûde bölgesinde PYD'nin kendisi gibi düşünmeyen Kürtlere nasıl katliam yapıldığı tüm dünya tarafından görülmüştür. Amûde'de PYD'li teröristler Kürt çocuklarını katletmiştir. Bakın, bunların adı "PKK" da olsa, "PYD" de olsa aynı vahşeti uygulamaktadırlar. İşte Amûde'de yani hani Diyarbakır'da Yasin Börü'nün cenazesinde işkence yapmışlardı ya, arabayla üzerinden geçmişlerdi, aynısını, Amûde'de 5 yaşındaki bir kız çocuğunu katletmiş, diğerini de arabayla ezmişlerdi. İşte bunlar böyle insanlıktan çıkmış mahlûkâtlardır.

Yine, Türkiye'de doğu ve güneydoğu illerimizde partimiz yöneticilerine yönelik siyasi suikastlar gerçekleştiren PKK ve onun yandaşlarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlamam için bir dakika verir misiniz?

BAŞKAN - Buyurunuz, bir dakika veriyorum Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Terör saldırılarıyla sivilleri ve emniyet güçlerini katleden caniler terör örgütü PKK mensupları ve onları himaye eden siyasi temsilcileridir. Buradan bir kez daha PKK, DEAŞ, FETÖ ve diğer tüm terör örgütlerini kınadığımızı, lanetlediğimizi ve köklerini kazıyacağımızı ifade etmek istiyorum.

Ve tüm bu sebeplerden dolayı, İçişleri Bakanımız hakkında verilen bu gensorunun aleyhinde olacağımızı, AK PARTİ Grubu olarak kararlı bir şekilde Hükûmetimizin arkasında olacağımızı ve Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi, bu terörü Türkiye'nin gündeminden çıkaracağımızı ifade ediyor, gensorunun aleyhinde oy kullanacağımızı bilgilerinize sunuyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Muş.