GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:5
Tarih:09.10.2012

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin 2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen yerlerinize oturunuz.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yol güvenliği ve mevsim şartları gerekçe gösterilerek getirilen bir anayasa değişikliği teklifiyle karşı karşıyayız. Burada, mevsim şartlarına yönelik değerlendirmeyi yapmaya gerek görmüyorum ama sadece yol güvenliğine yönelik gerekçenin aslında iktidar adına bir aczin itirafı olduğunu, aczin kabulü olduğunu ifade etmekle yetineceğim. Bunun ötesinde, bu gerekçelerin tartışmasına, isabetli olup olmadığının değerlendirmesine girmeyi gerek görmüyorum. Bu değişiklikler yapılırken şu önemli diye değerlendiriyoruz: Bu değişikliklerle beraber yasal ve anayasal ihlallerin yapılıp yapılmadığının değerlendirmesini yapmak gerekiyor.

Bakın değerli milletvekilleri, demokrasilerde esas olan seçmen iradesidir. Seçmen iradesinin üstünlüğünün zedelenmemesi gerekir. Getirilen bu düzenleme ile 2972 sayılı Yasa'nın, mahallî idareler mevzuatının 8 ve 29'uncu maddeleriyle Anayasa'nın 127'inci maddesinin üçüncü fıkrası açık bir şekilde ihlal ediliyor. Bunun yanında, yine, Anayasa Mahkemesinin 14/06/1988 tarih, 1988/14-18 sayılı Kararı'ndaki ilkelerin hepsi de ayaklar altına alınıyor. Çok bariz bir şekilde hukuki ihlaller yapılıyor.

Bunları, sadece, kayıtlara intikal etmesi, tutanaklara intikal etmesi adına kısaca ifade ettikten sonra, asıl şu değerlendirmeleri yapmak istiyorum değerli milletvekilleri: Anayasa değişikliğinin tartışıldığı bir oturumda, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili gelişmeler hangi aşamada, nasıl bir seyir gösteriyor, bunları Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, on yıldır, hasbelkader, milletvekili olarak görev yapıyorum, son bir yıldır da Anayasa Uzlaşma Komisyonunda, yine, sizlerin teveccühünüzle, sizler adına bir görev yapıyoruz. Burada, şöyle bir tabloyu görüyorum Türkiye'de: Nefret ve ayrışma ortamının, söyleminin giderek tırmandığını görüyoruz. Bu nefret ve ayrışma söyleminin ve ortamının her alanda gerçekleştiğini görüyoruz. Gerek etnik anlamda gerek inanç anlamında gerek bölgesel anlamda bu ayrışma ortamının, duygusunun ve nefret söyleminin tırmandığını görüyoruz. Meslek odaları arasında -çok fazla meslek grubunu ifade etmeden söylemek istiyorum, bire bir işaret etmeden, vurgulamak adına- İstanbul meslek odasıyla Diyarbakır meslek odasının birbiriyle olan ilişkilerinde aksamalar görüyoruz, İzmir meslek odasıyla Hakkâri meslek odası arasında çatışma ortamlarını görüyoruz, bir güvensizlik ortamını görüyoruz. Böyle bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Biz, böyle bir dönemde, Türkiye'de böylesine bir nefret ve ayrışma ortamının giderek yeşerdiği, toplumsal barışımızın zedelendiği bir ortamda ortak paydayı yakalamak durumundayız. Türkiye olarak bir ortak paydayı yakalamakla hepimiz sorumluyuz. Bu ortak paydayı hep beraber yakalayacağız. Bu noktada da Anayasa Uzlaşma Komisyonunun, aslında, bu anlamda, tarihî bir misyonunun olduğunu ifade etmek istiyorum. Peki, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun bu misyonuna karşı acaba siyasi parti grupları ve liderler gerekli özeni gösteriyorlar mı, gerekli dikkati gösteriyorlar mı, gerekli sorumluluğu gösteriyorlar mı?

Bakın, şunu çok açık olarak ifade ediyorum, doğrudan görüşmeler yaptık, elbette liderler, siyasi liderler, hepsi de sözde desteklerini ifade ettiler. Geldiğimiz noktada maalesef Sayın Başbakan dışında, daha doğrusu Sayın Başbakan dışındaki liderler eylemleriyle de bu desteklerini gösterdiler ama Sayın Başbakan maalesef bu noktada da yine tutarlı olmadığını, siyaseten samimi olmadığını, dürüst olmadığını bir kez daha gösterdi.

Muhtelif aşamalarda, Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına karşı dayatma anlamına gelen, müdahale anlamına gelen yaklaşımlar içinde oldu Sayın Başbakan. En son, geçen hafta içindeki beyanı, hiçbir şekilde kabul edilebilir, tevil edilebilir bir beyan değildi. Ne diyor Sayın Başbakan: "Efendim, 31 Aralığa kadar bu çalışmaları bitiriyorsanız bitirin, bitirmiyorsanız ben gereğini yaparım."

Bakın, Sayın Başbakanın bu söylemi, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Genel Kurulun, sizin oy birliğiyle verdiğiniz karara karşı bir saygısızlıktır, en hafif deyimiyle söylüyorum, en hafif deyimiyle.

Sayın Başbakan ortada Genel Kurulun oy birliğiyle bir teveccühü olduğu hâlde, Genel Kurulun üstüne çıkarak âdeta ahkâm kesiyor, âdeta ferman buyuruyor. Orada diyor ki: "Hadi, çalışmanızı 31 Aralığa kadar bitiriyorsanız bitirin, değilse ben bildiğimi yaparım." diyor. Bu, hiçbir şekilde kabul edilemez. Burada aslında Sayın Başbakan, bizim ta bu Uzlaşma Komisyonunun kuruluşu aşamasında dile getirdiğimiz endişelerimizi, kaygılarımızı Sayın Başbakan doğruladı. Yani, Sayın Başbakan, bu anlamda, aslında bizi yanıltmadı. Sayın Başbakan, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarında samimi olmadığını, dürüst olmadığını, bu süreci siyaseten ve konjonktürel olarak kullanmak istediğini bir kez daha maalesef doğruladı.

Bakın değerli arkadaşlarım, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden önemsiyoruz? Şunun için önemsiyoruz: Biz Sayın Başbakanın bu anlayışına rağmen, bu müdahaleci, dayatmacı anlayışına rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Bunu, öncelikle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden önemsiyoruz? Çünkü bu Parlamentoda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde bir müzakere ortamı bulamadık, on yıl boyunca bir dayatma anlayışı, bir müdahale anlayışı, gece yarısı önergeleri, torba kanun uygulamalarıyla ve bir parmak demokrasisi uygulamasıyla giden bir süreci yaşıyoruz ama Uzlaşma Komisyonunda ilk kez gerçekten eşit temsile dayalı bir müzakere ortamını yakaladık. O ortam sebebiyledir ki Anayasa Uzlaşma Komisyonundan beklenen toplumsal diyaloğu, uzlaşmayı sağlamak noktasında ciddi bir mesafeyi yakalamış durumdayız. Ama geldiğimiz noktada, maalesef, yine Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bu uzlaşmayı, bu diyaloğu sabote eden, Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını fiilen sona erdiren yaklaşımıyla da karşı karşıyayız. Burada ne çıkıyor karşımıza? Burada şu çıkıyor: Maalesef -bunu gerçekten üzülerek ifade ediyorum, bu bizim çıkmazımızdır şu anda- Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasiyi ve toplumsal barışı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın sakat demokrasi anlayışı sakatlıyor, maalesef torpilliyor. Bunu yaşıyoruz, bunu görüyoruz, bunu gözlemliyoruz. Bu noktada hepinizi bu anlamda bir özeleştiri yapmaya davet ediyorum. Şunu görmeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım: İzne bağlı demokrasi olmaz, icazete tabi demokrasi olmaz. Demokrasi eşit anlayışla gerçekleşir. Demokrasi uzlaşmayla gerçekleşir. Demokrasi dayatmayla olmaz. Demokrasi müdahaleci bir anlayışla olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) - Bunları umarım bu vesileyle bir kez daha gözden geçirirsiniz, değerlendirirsiniz. Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.