GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:53
Tarih:09.01.2017

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Burada bazı arkadaşlarımız ifade ettiler, çok önemli bir görüşme yapıyoruz, tarihî mahiyette bir görüşme yapıyoruz, Komisyonda da bunu söylemiştim. Meclisimizin bir kurucu iktidar yetkisi kullandığı bir çalışma, bir faaliyet içerisindeyiz. Nedir kurucu iktidar yetkisi? Anayasa'da değişiklik yapma yetkisidir kurucu iktidar yetkisi. İkiye ayrılıyor malumunuz: Asli kurucu iktidar yetkisi, Anayasa'da belirtilen usullere tabi olmaksızın Anayasa'yı değiştirme iktidarıdır. Tali kurucu iktidar yetkisi kullanımıysa, Anayasa'da belirtilen usullere, esaslara uygun olarak Anayasa değişikliği yapma yetkisi, faaliyetidir. Biz bugün burada Anayasa'nın 175'inci maddesinde gösterilen esas ve usullere göre bir Anayasa değişikliği konuşuyoruz, tartışıyoruz. Dolayısıyla, Meclisimiz, Genel Kurulumuz bir tali kurucu iktidar yetkisi kullanıyor. Böyle önemli bir toplantıyı hep beraber gerçekleştiriyoruz.

Tabii, Komisyonumuzda yapılan çalışmaları Komisyon üyesi arkadaşlarımız biliyor. Aslında farklı partilerden de birçok milletvekilimiz Komisyon çalışmalarına iştirak ettiler, onlar da müşahede ettiler orada yapılan çalışmaları. O çalışmalarla ilgili raporumuzda da etraflıca bilgiler var.

Ben şunu ifade etmek isterim kısaca: Komisyon toplantısı -muhtemelen, tabii, çok esaslı bir çalışmaya dayanarak söylemiyorum bunu- Meclisimizde yapılan komisyon toplantıları içerisinde en uzun süreli, en çok milletvekilinin katılıp söz aldığı, konuştuğu bir komisyon toplantısı olmuştur. Bunu da hak eden bir çalışma olduğunu peşinen ifade edeyim. Üç dakika ve üzerinde söz alarak konuşan 270 milletvekilimiz var, beş dakika ve üzeri söz alıp konuşan 232 milletvekilimiz var. Malum, Komisyonumuzun üye sayısı 26. Yine, Komisyonda net görüşme yani sadece konuşmaların toplamından oluşan süre doksan iki saat on dakikadır. Tabii, daha fazla görüşülmek istenir ama komisyonların da nihayetinde bir neticeye ulaşmak için bir çalışma yaptıklarını ifade etmek lazım. Bu raporu hazırlamak ve bunu huzurunuza getirmek için bir çalışma yapılıyor. Bir noktada da bunu bitirmek üzere, görüşlerin hepsi ifade edildikten, serdedildikten sonra bitirmek gibi bir hedefi kendisine koymuştu Komisyonumuz. Bu anlamda, raporumuzla Komisyon olarak huzurunuza geldik.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu Anayasa değişikliği birdenbire Türkiye'nin gündemine gelmiş bir değişiklik değil, bunun bir tarihî arka planı var ve aynı zamanda bu Anayasa değişiklik teklifinin -bir daha tekrar ediyorum, tasarı değil- tarihî bir arka planı var, aynı zamanda gerekçelerini de ortaya koyuyor bu tarihî arka plan. Öncelikle -çok hızlı bir şekilde- bizim getirmiş olduğumuz bu teklif, bir hükûmet değişikliği teklifidir.

Hükûmet değişikliği meselesi Türkiye'de yeni konuşulan, tartışılan bir konu değil. Ben çok hızlı bir kronoloji vermek istiyorum burada, kayıtlara geçmesi bakımından önemli. Malumunuz, Türkiye'de 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı ilk defa halk tarafından seçildi. Bundan önce de Türkiye'de Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, farklı hükûmet sistemleri tartışması vardı. Ben yakın zamandan, bugünden başlayarak hızlıca geriye doğru birkaç nirengi noktasını, önemli tarihleri vermek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Hükûmet sistemiyle ilgili, özellikle yarı başkanlık, parlamenter sistem, başkanlık tartışmaları bağlamında, Başbakan olduğu zaman, ilk defa konuyu gündeme getirdiği tarih 20 Nisan 2003 tarihidir. 21 Nisan 2003'ün -bugün gazete arşivlerine dijital ortamda da ulaşılabiliyor- gazetelerine buyurun bakın, orada hepsinin manşetindedir çünkü Başbakan Hükûmet sistemiyle ilgili bir görüş açıklamış, 20 Nisan 2003 tarihinde bir televizyon programında bunu söylüyor. Tabii, o tarihi hatırlayalım: 3 Kasım 2002'de seçilememiş, Yüksek Seçim Kurulunun tavrı sebebiyle adaylığı engellenmiş, sonra 8 Mart 2003'te Siirt'te seçilmiş, arkasından 14 Mart 2003'te Başbakan olarak göreve başlamış. Yani yaklaşık bir otuz beş gün kadar sonra, ilk defa, bunu bir televizyon programında dile getiriyor: "Türkiye için parlamenter sistemle yola devam etmek doğru değildir, yarı başkanlık veya başkanlık sistemi konuşulmalıdır." "Sizce hangisi daha doğrudur?" "İdeal olan başkanlık sistemidir." demiş, 20 Nisan 2003. O tarihte, malumunuz, daha henüz beş aylık bir AK PARTİ Hükûmeti var, önceki dönemde bir erken seçim yapılmış, Parlamentonun ne kadar göreve devam edeceği henüz tam belli değil, Türkiye şartlarında 1990'lı yıllara bakarsanız ve yine Cumhurbaşkanı henüz Parlamento tarafından seçiliyor, halk tarafından seçim de söz konusu değil. Bu tarihlerde ilk defa dile getiriyor, 20 Nisan 2003.

Daha geride, arkadaşlarımız, Sayın Bakanımız ifade etti, hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı yapmış rahmetli Demirel ve rahmetli Özal bunu -1998'de birisi, diğeri 1988 yılında- dile getiriyor bu Hükûmet sistemi tartışmalarını.

Daha sonra, 1982 Anayasası hazırlanırken yoğun bir hükûmet sistemi tartışması var. 1978-1979 yıllarında, özellikle 1970'li yıllar -hatırlayanlar vardır- bir yarı başkanlık sistemi modasının yaygın olduğu yıllar Türkiye'de çünkü Fransa'daki sistem yeni yeni anlaşılmaya ve uygulanmaya başlanmış, Türkiye'ye intikal etmiş. 1973 seçim beyannamesinde, Millî Selamet Partisinin, başkanlık sistemi önerisi var, "Getireceğiz." diye, 1969'da Millî Nizam Partisinin parti programında var, Necip Fazıl'ın yazdığı birçok eserde -ki Millî Nizamın parti programını kaleme aldığı söylenir, orada Fransızcasından da konuşturur, bir parantez içerisinde ifade eder- var, yine 1965'e kadar bunu götürme, yine o yıllarda rahmetli Türkeş'in böyle bir beyanı var.

Şunu söylemek istiyorum: Bu sistem tartışması Türkiye'de elli yıllık bir tartışmadır, Türkiye elli yıldır hükûmet sistemini tartışıyor. Niçin tartışıyor? Değerli arkadaşlar, 27 Mayıs 1960'ta Türkiye'de bir askerî darbe oluyor. Bu darbeyle beraber, Türkiye'ye yeni bir hükûmet sistemi, yeni bir devlet ideolojisi, paradigması getiriliyor. Bu hükûmet sisteminin -çok basit, sürem kısıtlı- temel özelliği, millet tarafından oluşturulan, seçimle oluşturulan bir iktidarın yanında seçime ihtiyacı olmayan, vesayetçi dediğimiz, bürokratik oligarşik yapı dediğimiz bir iktidar alanı açmasıdır. Burada, asker-sivil bürokrasisi, yüksek yargı bürokrasisi, milletin seçimle oluşturduğu iktidarın kontrolü ve denetim alanı dışında bir alan açıyor Anayasa. Bu tarihten itibaren, tabii bunu yaparken bir taraftan da milletin seçmiş olduğu iktidarın alanını daraltıyor. Bu tarihten itibaren de milletin seçtiği iktidar sürekli bir hükûmet sistemi tartışmasıyla gündeme geliyor ve onu gündeme getiriyor, bu tartışmalar.

Tabii, yüz kırk yıllık parlamenter sistemden bahsediliyor, parlamenter sistem tarihinden. Gerçekte Parlamentonun açılma tarihi olarak yüz kırk yıl öncesine gidebiliriz ama bu yüz kırk yıl içerisinde bir kırk yıl bile parlamenter sistemin iyi uygulandığı demiyorum, iyi kötü uygulandığı bir dönemimiz yoktur. İlk Parlamento açıldığında 1876'da, yaklaşık bir yıl kadar sonra bir otuz bir buçuk yıllık tatili var Parlamentonun. 1909 yılında yeniden açıldığında kısa bir süre sonra İttihat Terakki diktatoryasıyla gidiyor...

MURAT EMİR (Ankara) - Fesih yetkisi verince öyle oluyor Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Söz atarak konuşmayalım Murat Bey, böyle olmuyor biliyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Laf atma bir ritüeldir Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Bir tartışma olmuyor öyle, sadece bir ses çıkarma duyuyorum ben.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Komisyonda konuştursaydın bunlar olmazdı burada şimdi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Komisyonda konuşturmadın milleti.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Komisyonda konuşturmadın ki.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hadi, "kifayetimüzakere" diyorum, susturuyorum seni. Sen bize öyle yaptın. Hadi bakalım, hadi.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Arkadaşlar, daha sonra İttihat Terakkinin bir dönemi, daha sonra 1924'ten 1950'ye kadar da yirmi altı yıllık bir tek parti dönemi -çok güzel ifade ettiler- parlamenter sistem...

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Aslında seni burada hiç konuşturmamak lazım da.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Ben sizi konuşturdum ya Engin Bey.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sen nerede konuşturdun?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Şimdi çıkartacağım kaç saat konuştuğunu.

Değerli arkadaşlar, bu yüz kırk yılı fazla uzatmayacağım. Darbelerle, kesintilerle, askerî vesayetle devam eden süreç, parlamenter sistemin uygulandığı dönem için yüz kırk yıl içinde bir kırk yıl süre bulma imkânımız yok. Bu, sadece parlamenter sistemin uygulanmasıyla ilgili mesele midir, yoksa bu tarih, yüz kırk yıllık tarih Türkiye'de parlamenter sistemin esasen yerleşmediğini, bir türlü oturmadığını, Türkiye'de yeni bir hükûmet sistemi arayışının zaruretini gösteren bir tarih midir? Çok açık, yüz kırk yıllık tarih, Türkiye'de bir hükûmet sistemi tartışmasının da çok temel bir sebebidir.

Pratik bir zarureti de ifade edeyim: Malumunuz, 1961 Anayasası'nda Cumhurbaşkanıyla ilgili ilk düzenleme yapıldığında Parlamentonun seçtiği sembolik yetkileri olan bir Cumhurbaşkanı var. 1982 Anayasası Parlamentonun seçtiği Cumhurbaşkanına parlamenter sistemin sınırlarını zorlayan -sonraki tartışmalar literatürde böyledir- geniş yetkiler vermiştir. 21 Ekim 2007 referandumuyla beraber, bu sefer, halk tarafından doğrudan seçilen bir Cumhurbaşkanı statüsü ortaya çıkmıştır yani bu çizgiye bakarsak: Parlamentonun seçtiği sembolik yetkileri olan Cumhurbaşkanı, Parlamentonun seçtiği geniş yetkileri olan Cumhurbaşkanı, halk tarafından doğrudan seçilen geniş yetkileri olan Cumhurbaşkanı. Bu çizgi, değerli arkadaşlar, anayasal düzenlemeler çizgisi, bizi zaten parlamenter sistemin ötesine, yarı başkanlık veya başkanlık sistemine uzatan bir çizgidir. Şunu da ifade edeyim: Zaten anayasa hukukuyla ilgili 2007'den önce yazılan kitaplara bakarsanız "Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçildiği sistem, yarı başkanlık sistemidir." diyor. Yetkilerine bakılmaksızın, atıf yapacağınız bütün referans kitapların hepsi bunu söyler. 2007'den sonra Türkiye'deki değişiklikle fikir değiştiren bazı anayasa hukukçuları olmuştur siyasi gerekçelerle, sebeplerle ama Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyorsa sistem yarı başkanlıktır.

Şimdi, Türkiye 21 Ekim 2007'den itibaren aslında parlamenter sistemden çıkmış, yarı başkanlık sistemine geçmiştir. Ancak, 1982'deki ilk tasarım, Cumhurbaşkanıyla ilgili yetkiler bağlamındaki ilk tasarım parlamenter sisteme göre olduğu için bir sistem karmaşası, hükûmet sistemi karmaşası çıkmıştır ortaya. Dolayısıyla, bu pratik zarurette Türkiye'de hükûmet sistemiyle ilgili acil bir düzenleme yapmayı önümüze, gündemimize getirmiştir. Nitekim, Uzlaşma Komisyonuna atıflar yapıldı, Uzlaşma Komisyonunda istisnasız dört parti de mevcut sistemin, hükûmet sisteminin değiştirilmesi gerektiği hususunda mutabıktı ama bu değişikliğin nasıl yapılacağı, ne yöne doğru yapılacağı konusunda ihtilaflar vardı. Ama mutlaka bu sistem karmaşasının çözülmesi yönünde bir mutabakat söz konusuydu.

Değerli arkadaşlar, bu çalışma tabii, Genel Kurulumuzun huzuruna getirmiş olduğumuz çalışma tabii öyle "kısa bir zaman içerisinde hazırlanmış, gizli kapılar arkasında hazırlanmış, milletten kaçırılmış" falan gibi değerlendirmeleri hak edecek bir çalışma değil, bunu söyleyenler de bunu biliyorlar. Değerli arkadaşlar, malumunuz, Türkiye'de yeni anayasa tartışması da yeni bir tartışma değil, bu konu 1990'lardan itibaren tartışılıyor ama AK PARTİ 22 Temmuz 2007 seçimlerinin akabinde Anayasa'yla ilgili bir çalışma, yeni anayasa çalışması getirmişti gündeme. Onun akıbetini biliyoruz kapatma davası süreciyle beraber fakat esas 24'üncü Dönemde Uzlaşma Komisyonu çalışmalarında bütün siyasi partilerimiz birer metin sundular, birer anayasa teklifi bir bütün olarak sundular. İşte bizim de AK PARTİ olarak sunmuş olduğumuz teklifin hükûmet sistemiyle ilgili bölümleri, malum, bu metin içerisinde ağırlıklı olarak yer alan hükümler. Demek ki beş yıldır aslında muhtelif zamanlarda, sadece o dönemde değil, onun arkasından 1 Kasım seçimlerinden sonra yapılan bir çalışma var, 15 Temmuzun akabinde üç parti olarak yapılan bir çalışma var, daha sonra, yine iki parti olarak AK PARTİ, MHP'yle yapılan çalışmalar var. Bütün bu çalışmalar bu temel çalışma hazırlık üzerinden geçilmek suretiyle yapılmış çalışmalar. Yani bu çalışmalar gizli saklı çalışmalar değil, Meclisin web sayfasına baktığınızda Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi de orada var. Az önce Sayın Akçay'ın açıklamalarıyla ilgili olarak birtakım itirazlarınız oldu ama orada bu metin var, o metinde Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi var ve 2'nci maddede "insan haklarına saygılı" ifadesinin, "dayalı" olarak değiştirildiğine dair teklif öneride var, arşivde de var, Meclisin arşiv hizmetlerinde de bu metne ulaşma imkânımız var. Bunlar ulaşılabilir metinlerdir ve biz bütün, daha sonraki seçim çalışmalarında da bu metinler üzerinden milletimize de bunları anlattık; dolayısıyla gizli saklı bir çalışma, kaçırılan bir çalışma, gözardı edilen bir çalışma yok. Acele, niye acele? Değerli arkadaşlar, acele görüşmeyle ilgili: Burada acele değil, normal program dâhilinde bir iş yürütüyoruz. Eğer dikkat ederseniz, yürürlükle ilgili hükümlere bakarsanız getirdiğimiz değişiklik teklifinin hükümlerinin önemli bir kısmı hemen yürürlüğe girmiyor, 2019'da yürürlüğe giriyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Bir kişiye yönelik olduğu oradan belli.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Yani hükûmetle, hükûmet sistemiyle ilgili değişiklikler aynen bugün olduğu gibi devam edecek. Kabine devam ediyor, Başbakan ve bakanlıklar devam ediyor. Bugünkü sistem 2019'a kadar devam edecek diyoruz. Eğer acelemiz olsa -alelacele buraya getirmiş, karda kışta, kıyamette getirmişiz gibi bir ifade buyurdular Sayın Baykal- bunun için yapmış olsak bir an önce yürürlüğe girmesini isteriz. Hayır, biz bu sistemle ilgili tartışmaların hem olgunlaşacak bir düzeyde yapılmasını istiyoruz hem de daha sonra getirilen değişiklikle ilgili başka düzenlemelerin de yapılmasını öngördüğümüz için yürürlükle ilgili farklı bir tarih öngörüyoruz. Bunu da metinde açıkça yazdık.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa'ya uygunlukla ilgili olarak konu aslında burada konuşuldu, tüketildi. Bir iki noktaya sadece temas etmek istiyorum. Birisi şu: Biz bir Anayasa değişiklik teklifi yapıyoruz, görüşüyoruz, bir anayasa hükmü öneriyoruz. Şimdi, Anayasa'ya uygunluk tartışması normlar hiyerarşisi bağlamında, normlar arasında altlık-üstlük ilişkisi söz konusuysa gündeme getirilebilir bir tartışmadır.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yani anayasa hukukçususun Sayın Şentop!

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Yani bir kanunun Anayasa'ya uygunluğu tartışılabilir çünkü Anayasa üst normdur. Ama bizim getirdiğimiz öneri, bir anayasa önerisidir.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Değiştirilemez hükümler ne olacak?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Anayasa normları arasında zaten bir eşitlik, bir eş değerlik söz konusudur.

MURAT EMİR (Ankara) - İlk 3 madde de öyle mi?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Anayasa hükümleri içerisinde birbirinden daha farklı değerde olan hükümler yok. Anayasa'nın hangi hükmünü hangi hükmüne göre kritize ederek, değerlendirerek aykırılıktan söz edebileceksiniz? Anayasa'da sadece değiştirilemez hükümler vardır ama değiştirilemezlik bir hiyerarşik, normlar hiyerarşinde bir üstlük anlamına gelmiyor, sadece bir değiştirilme, değiştirme teklifi engeli olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, arkadaşlar, bir kere öncelikle Anayasa normları arasında bir eş değerlik söz konusu olduğundan bir aykırılıktan bahsetmek mümkün değil. Anayasa da buna imkân vermiyor. Anayasa, Anayasa değişikliklerinin -Anayasa Mahkemesi bağlamında söylemiyorum ama Anayasa'nın yaklaşımını göstermesi açısından söylüyorum- sadece şekil bakımından denetlenebileceğini... Şekil denetiminin ne olduğunu da tarif etmiş, bunun bir mazisi var. Şekil denetiminin de sadece teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşme yasağına uyulup uyulmadığıyla sınırlı olduğundan bahsediyor. Bu ne demektir? Anayasa, esasen Anayasa değişiklikleri için bir esas denetimi öngörmüyor.

MURAT EMİR (Ankara) - 2008 kararını söyler misiniz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Sizin dediğiniz gibi Anayasa'ya aykırılık çalışması, incelemesi yapabilmek için esasen bir esas denetimi yapmanız lazım. Buna Anayasa müsaade etmiyor.

Anayasa Mahkemesinin yaklaşımında problemler var. Ama yasama organı anayasa yapma yani kurucu iktidar yetkisine sahip çıkmak suretiyle zaman içerisinde hep Anayasa Mahkemesini sınırlayan bir tavır, bir tutum geliştirmiştir. Daha önce Anayasa değişiklikleriyle ilgili hiçbir denetleme hükmü olmazken 61 Anayasası'nda, ilk defa 1970 yılında Anayasa Mahkemesi bir denetleme yapıyor. Bunun üzerine 71, 73 döneminde yapılan değişiklikte deniyor ki: "Anayasa Mahkemesi Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından denetler." Fakat daha sonra Anayasa Mahkemesi 73, 75'te verdiği kararlarla bu sefer diyor ki: "Şekil evet, ama şeklin içeriğinin ne olduğunu ben belirlerim." Gene kendisine çizilen sınırları aşıyor. Bu sefer 1982'de sadece "şekil" demekle de iktifa etmiyor kurucu iktidar, diyor ki: "Şekil şunlarla sınırlıdır: Teklif ve oylama çoğunluğu, ivedilikle görüşme yasağı. Bununla sınırlıdır." Yani hep yasama organı, kurucu iktidar yetkisine sahip çıkmak suretiyle çizilen sınırlarını aşan Anayasa Mahkemesinin sınırlarını yeniden çizmeye gayret etmiş.

Anayasa Mahkemesinin 82 Anayasası döneminde, değerli arkadaşlar, dört kararı var esaslı. Bunların ikisinde Anayasa'da kendisine çizilen sınırlara riayet edeceğini ifade etmiş, bununla bağlı olduğunu söylemiş; 1987 ve 2007. Ama 2008 başörtüsü serbestliğiyle ilgili karar ve Anayasa değişikliğiyle ilgili 12 Eylül 2010'da referanduma sunduğumuz kararda ise bu sefer "Ben teklif edilebilirlik bakımından bu alanı açarım." diye Anayasa Mahkemesinin bir kararı var. Dolayısıyla iki kararda bu sınırlara uymuş -doğru olan da budur- iki kararda ise...

MURAT EMİR (Ankara) - 75 kararı da var Sayın Şentop, 75'te de var.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - O ayrı, önceki Anayasa dönemi, 82'den bahsediyorum ben, bunu da belirttim.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin bu tavrı sürekli eleştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, "Kurucu iktidar yetkisi kullanan Meclisin çizmiş olduğu sınırların dışına kendi yorumlarıyla çıkamaz." diye eleştirilmiştir.

Şimdi, bizim teklifimizle ilgili de, vaktim azalmakla beraber, çok önemli sadece 4 perspektifin dikkate alınması gerektiğini, bu perspektifler dikkate alınmadan bu değişiklik teklifinin değerlendirilmesinde hata yapılacağını ortaya koymak istiyorum. Bunlardan birincisi, sözlerimde de ifade ettim, hükûmet sistemi değişikliği var burada arkadaşlar.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Rejim değişikliği, rejim değişikliği.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Onun için, birisi çıkıp da "Burada niye güvenoyu yok, niye gensoru yok?" diyorsa o arkadaşla bu konuyu tartışma imkânımız yok. Niye? E, çünkü bu sistemde zaten hükûmet doğrudan halk tarafından seçiliyor. Güvenoyu ve gensoru dediğiniz şey parlamenter sistemde, Parlamentonun içinden çıkan bir hükûmet için söz konusudur.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, bu ne sistemi?

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Parlamenter sistem değil yani.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Bu hükûmet sistemi değişikliğini eğer fark etmemişseniz, bu gözle bakamıyorsanız, "Gensoru, güvenoyu neden yok?" diye sorarsanız sizinle bu konuyu tartışmamız mümkün değil.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, bu sistemin adı ne?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Okumuyorsanız tartışmayalım, bu metni bir baştan sona okumamız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İkinci husus arkadaşlar, yine bu bağlamda söylüyorum, yetkilerle ilgili husus, yetkilerin bir elde toplanması falan. Çok uzunca konuşulabilecek bir konu ama burada sadece bir şeyden bahsedeceğim: Bakınız, buradan kastedilen şey, yasama ve yürütmede yetkilerin tek elde, tek şahısta, tek partide toplanması; değil mi bu kastediliyor? Peki, parlamenter sistemde durum nedir?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yargı da dâhil, yargıyı da topladınız yargıyı.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Parlamenter sistemde durum nedir Sayın Tezcan?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yargıyı da topladınız Sayın Şentop.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Parlamenter sistemde, bir hükûmetin olabilmesi için hükûmeti kuracak olan siyasi partilerimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Parlamentonun denetimi var.

BAŞKAN - Sayın Şentop, size de üç artı iki şeklinde beş dakika süre veriyorum, lütfen zamanında tamamlayın.

Buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir hükûmet çıkabilmesi için parlamenter sistemde, hükûmeti kuran parti veya partilerin Parlamentoda da çoğunluğu elde bulundurması lazım, aksi hâlde hükûmet olamaz. Yani parlamenter sistemde zaten yasama ile yürütmenin tek elde toplanması zarureti vardır, bunun dışında bir ihtimal söz konusu değil, yoksa hükûmet çıkmaz.

MURAT EMİR (Ankara) - Ama Başbakana yargıç atattırmıyoruz değil mi Anayasa Mahkemesine?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Bir dakika Sayın Emir.

Değerli arkadaşlar, bizim önerdiğimiz modelde ise yasama ve yürütme organı ayrı ayrı seçileceğinden, doğrudan halk tarafından seçileceğinden burada yasama ve yürütmenin farklı siyasi partilerin çoğunluğunda elinde toplanabilme ihtimali var, bir ihtimal olarak en azından parlamenter sisteme göre var. Parlamenter sistemde bunun ihtimali bile yok, zaruri olarak tek elde toplanması gerekiyor zaten. Değerli arkadaşlar, birincisi bu. Teklifin bir hükûmet sistemi değişikliği içerdiğini, bunu esas aldığını eğer bilmiyorsak, bu gözle bakmıyorsak, burada birçok hatalı, yanlış, tamamen bağlamından kopuk değerlendirmeler yaparız; mahcup oluruz, ben de üzülürüm.

İkincisi şu: Bir kere, bu konuyu, hükûmet sistemi konusunu uzayda, boşlukta bir nesne gibi tartışmamalıyız. Biz burada bir anayasa hukuku dersi vermiyoruz; başkanlık sisteminin avantajları, dezavantajları, bunu konuşmuyoruz. Türkiye'nin bir sistemi var şu anda, hükûmet sistemi. Önerilen teklifteki sistem ile bugünkü sistem arasında mukayeseler yapmak zorundayız; ileriye mi gidiyor, geriye mi gidiyor sistem? Bir kere -çok detaya girmeyeceğim, sadece şundan söz edeceğim- değerli arkadaşlar, bugünkü sistemde de bir yürütme var, bizim önerdiğimiz modelde de bir yürütme var. Bugünkü sistemde yürütmeye ait olan yetkiler bizim önerdiğimiz teklifte de yürütmeye aittir. Yasamaya ait olan yetkiler alınıp da yürütmeye verilmiş değil, yargıya ait yetkiler alınmış da yürütmeye verilmiş değil.

MURAT EMİR (Ankara) - Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ne?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Söyleyeceğim...

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Bütçe yetkisi ne, bütçe? Bütçeyi kime veriyorsunuz?

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Meclisin bütçesini kim yapacak?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Yürütmenin yetkileri yürütmeye verilmiş ama yürütmenin kendi iç dizaynı farklı. E sistem farkı var zaten. Bugün yürütme Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulundan oluşurken önerdiğimiz modelde Cumhurbaşkanından oluşuyor. Bu da sistemin tabiatı gereği. Bunu biz icat etmedik, Mars'tan gelmedi, var, dünyada uygulanan bir sistem.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bu sistemin adı ne Sayın Başkan?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) -Söyleyeceğim, bir dakika, sabırlı olun.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu tartışmayı yaparken bugün sanki hiçbir şey yokmuş, hiçbir yetki yokmuş Cumhurbaşkanında, Hükûmette, Başbakanda, bunları biz icat etmişiz gibi bakmamak lazım; yürütmedeki yetkiler yine yürütmeye verilmiş yetkilerdir.

Üçüncü husus değerli arkadaşlar, bu sistemlerin uygulandığı diğer ülkelerle mukayese etmek lazım. Bakınız, size veto, kanunların vetosundan bahsediyoruz ya, size vetoyla ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Şentop, iki dakika veriyorum.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Amerika Birleşik Devletleri'nde...

MURAT EMİR (Ankara) - Feshi de Amerika'ya göre anlatın da tam olsun, feshi de oraya göre anlatın.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - ...Başkanın veto ettiği bir kanunun geçmesi için üçte 2 oranında -her iki kamarasında da Meclisin- aranıyor. 1789'dan 1986'ya kadar yapılmış olan bir çalışma, toplam 2.838 kanun veto edilmiş. Bunlardan sadece 99'u tekrar kabul edilmiş. Bu, yüzde 3'tür, yüzde 3'ü yeniden kabul edilmiş vetodan sonra.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - O başkanlık sistemi.

MURAT EMİR (Ankara) - Fesih var mı fesih, orada fesih var mı?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - En önemlisi, Roosevelt döneminde -on iki yıl başkanlık yapmıştır, 3 dönem- 631 vetodan 10'u sadece tekrar kabul edilmiştir, bu da yüzde 1,6'ya tekabül ediyor. Hâlbuki bizim önerdiğimiz modelde üçte 2 değil, Parlamentonun üye tam sayısının salt çoğunluğu aranıyor.

Tabii, şimdi...

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan ama yapılan atamalar onaya tabi, onaya tabi, burada onay yok.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Onu söyledik Komisyonda. En azından sen söyleme Muharrem Bey, Komisyonda söyledim.

MURAT EMİR (Ankara) - Fesih var mı Sayın Başkan, Amerika'ya değinmişken onu da söyleyin.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Bakınız, Kongrede biliyorsunuz iki bölüm var: Temsilciler Meclisi, Senato. Nereye gidiyor bu? Senatoya, değil mi? Niye? Çünkü federal yetkidir. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri'nde parlamentonun, Kongrenin yetkisi olarak düşünüldüğü için Anayasa'ya konulmuş değil, federal yetki olarak görüldüğü için Senatonun uhdesine verilmiş onaylardır. Onun için bunu birbiriyle karıştırmamak lazım.

MURAT EMİR (Ankara) - Sonuçta denetimli değil mi, denetimli değil mi, ona bakın.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu Anayasa değişikliğinin zamanı mıdır? Bize göre tam zamanıdır.

MURAT EMİR (Ankara) - Fesih kaldı, feshi söylemediniz.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) -Bakın, bölgemiz yeniden inşa ediliyor, dünya yeniden inşa ediliyor, Türkiye de yeniden inşa edilecek. Hacı Bayram Veli'nin bir şiiri var, "Nâgihân bir şâra vardım / Anı yapılırken gördüm / Ben dahi bile yapıldım / Taş u toprak arasında" diyor. Bugün bölgemiz yeniden inşa edilirken, dünya yeniden inşa edilirken, Avrupa yeniden inşa edilirken Türkiye'nin bu inşa faaliyetine katılabilmesi için kendisini de yeniden inşa etmesi gerekiyor.

Heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)