| Konu: | İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, (2/207) esas numaralı 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/80) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 10.01.2017 |
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu'nun vermiş olduğu kanun teklifinin Genel Kurul gündeminde görüşülmesine ilişkin, lehinde söz aldım.
Sayın Tanrıkulu'nun teklifi, özü itibarıyla, Anayasa Mahkemesinin yarısının kadın olmasını öngörmekte. Tabii, AKP Grubu kadınlara yönelik ayrımcılıkla, şiddetle mücadelede bundan önce verdiğimiz tüm tekliflere ezberden "hayır" dediği için, elbette bu teklife de ezberden gene "hayır" diyecektir. 81 validen yalnızca 2'sinin kadın olduğu, sadece tek bir kadın bakanın bulunduğu, bürokraside maalesef ancak yüksek düzey bürokratların yüzde 9,4'ünün kadın olduğu; kadınların uğradığı ayrımcılıkla, şiddetle, cinayetle ilgilenmeyen, sadece aileyle ilgilenen bir yönetimde iktidar çoğunluğunun aksi bir şekilde hareketi herhâlde abesle iştigal olur zaten. Kadınların yüksek yargıda, bürokraside, siyasette olmasına, aslında, daha doğru bir ifadeyle, evin dışında olmasına niyeyse AKP'nin bir alerjisi var.
Bakın, imzamız olan uluslararası sözleşmelerde "Eşitsizliğin olduğu her alanda kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için geçici özel önlemler alınır." diyor. Uyan var mı? Maalesef yok.
2010 yılında Anayasa değişikliği teklifi geldi. Burada da halka sunulurken vitrin maddelerinden biri de kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacağına dair bir hükümdü ama o günden bugüne yapılan hiçbir şey maalesef yok, koca bir hiç. Şu açıktır ki AKP, söz konusu kadınlar olunca, kadın hakları olunca maalesef kulağının üstüne yatmayı bir politika hâline getirdi.
Değerli milletvekilleri, biraz önce 2010 Anayasa değişikliği teklifinden konuştuk, Anayasa değişikliğinden konuştuk; Türkiye'yi değiştireceği, dünyada, Türkiye demokrasisini en önde götüreceği masalıyla halkın önüne getirilen bir teklifti. Hatırlarsınız, yüksek yargının hallaç pamuğu gibi atıldığı, FETÖ'nün yargıya iyice yerleşmesini, çöreklenmesini sağlayan bu teklif hakkında bizler çok konuştuk, çok anlattık ama maalesef, bizleri dinlemediniz. Anayasa değişikliği konusunda da, FETÖ konusunda da yine kulağınızın üzerine yatmayı tercih ettiniz. Sonra, kol kola aynı menzile koşarken "sen ben kavgası" olunca, bu sefer, ortaya çıkan tabloda, sorumluluğunuzu kabullenmek yerine "Kandırıldık." demeyi tercih ettiniz.
Şimdi de boş kâğıda attığınız imzalarla, yeni bir Anayasa değişikliğiyle Meclisin huzurlarındasınız. Hem de yetkisini elinden almaya çalıştığınız, içini boşaltmaya çalıştığınız Meclisin huzuruna bir rejim değişikliği teklifiyle geliyorsunuz. Bir tek kişinin iki dudağı arasından her çıkan sözün kanun olduğu, yeni bir sultanlığa, diktaya dönüşebilecek bir sistemin teklifini getiriyorsunuz buraya. Alışıldığı üzere, şimdi de kimseyi dinlemiyorsunuz. Hadi bizi dinlemiyorsunuz, tamam, biz muhalefetiz ama peki, bilim adamlarını, sivil toplum kuruluşlarını, halkı niye dinlemiyorsunuz? Madem bunları dinlemiyorsunuz, niye geçmişe, çevrenize bakmıyorsunuz? Geçmiş, tarih, maalesef, böyle tek bir elde toplanan gücün, diktatörlüklerin ülkesine ve dünyaya yarattığı acılarla dolu. Bunca yakıcı sorunun içinde, terörün, kanın, gözyaşının içinde, ekonomik krizin içinde ve maalesef, rezil bir duruma düşen dış politikamızın içinde sizin tek bir derdiniz var; bir tek adamın istediği gibi at koşturacağı, denge ve denetlemenin olmadığı bir sistemi oluşturmak, rejimi değiştirmek. Bunun sonu hüsran. Daha önce de söylediğim gibi, Nazi Almanyası'nda, faşist İtalya'da ya da Orta Asya'da ya da -daha dikkat etmek isterseniz- Latin Amerika'da bunun örnekleri ziyadesiyle var.
Değerli milletvekilleri, son dakikalarda, dünkü manzarayı, oy kullanma manzarasını izleme fırsatınız oldu mu? Gerçekten ne yapıyorsunuz? Yani biz mahalle delegelerini seçerken bile illerimizde bu manzarayla karşılaşmadık. Aklınızı, iradenizi niye ipotek altına aldırıyorsunuz? Bakın, aklını, iradesini, vicdanını ipotek altına aldıranların 15 Temmuzda bu ülkeye nasıl zarar verdiklerini hep beraber izledik, hep beraber şahit olduk. (CHP sıralarından alkışlar) Kendilerini Meclisi bombalarken, halkını öldürürken buldular. Biz sanıyorduk ki onlar askerler, biz sanıyorduk ki onlar hâkimler, polisler ama meğerse birer kuklaymışlar. O yüzden sizler de aklınızı, iradenizi kimseye ipotek ettirmeyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burası milletin Meclisi ve asla da Külliye'nin Meclisi olmayacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)