| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 11.01.2017 |
AK PARTİ GRUBU ADINA YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin 3'üncü maddesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi sevgiyle selamlıyorum.
3'üncü maddede seçmenin ve toplumun çok önemli bir bölümüyle ilgili bir siyasi düzenleme gerçekleştiriyoruz. Milletvekili seçilme yaşı 25'ten 18'e düşürülüyor bu maddede. Bugün itibarıyla Türkiye'de bu yaş kategorisinde yaklaşık 9 milyon gencimiz var ve 2019 yılında bu sayının 13 milyon olacağı tahmin ediliyor. 18-25 yaş arasında bir gencin milletvekilliği yapıp yapamayacağı üzerinde çok farklı değerlendirmeler farklı ülkelerde, farklı zamanlarda hep yapılagelmiştir ama neticede, bugün baktığımızda, 40 ülkede 18-25 yaş grubunda gençlerin milletvekili seçilebildiğini görüyoruz. Avrupa'da Almanya'dan Fransa'ya, İspanya'ya, Hollanda'ya kadar, farklı kıtalarda, Kanada'ya kadar bu tür uygulamaların olduğunu görüyoruz. Tabii, 18 yaş düzenlemesi için "Acaba erken değil mi?" gibi birtakım sorgulamaların, soru işaretlerinin de toplumun bazı kesimlerinde ortaya çıkabilmesi mümkündür.
Değerli arkadaşlar, yönetimde olan temel ilke ehliyet ve liyakattir. Ehliyet ve liyakat sadece yaşın getirdiği bir tecrübeyle kazanılan bir durum da değildir. Nice gençler vardır ki tarihin akışını değiştiren işler yapmışlardır ve çok büyük başarılara imza atmışlardır. Mesela, Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u 21 yaşında fethetti. Kanuni 25 yaşında, II. Mahmut 23 yaşında padişah oldu, çok önemli fütuhat gerçekleştirdi. Einstein 20'li yaşlarda fizikte devrim yaptı. Leonardo da Vinci meşhur eserlerinden bazılarını yaptığında daha 21 yaşındaydı. Alexander Graham Bell telefonu icat ettiğinde daha 30 yaşına girmemişti. Napolyon 26 yaşında Fransız ordusuna komutan oldu. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (AS) Usame Bin Zeyd'i 19 yaşında ordu komutanı yaptı. Usame bir dönem bir kölenin, Zeyd'in oğluydu ve Arap da değildi ve komuta ettiği orduda çok büyük sahabeler vardı; Hazreti Ömerler vardı, Hazreti Ebu Bekirler vardı. Yine, Peygamber Efendimiz Muaz Bin Cebel'i 20'li yaşlarda Mekke'de kendi yerine vekil bıraktı, 27 yaşında da Yemen'e vali atadı. Yani, dünya tarihinde, birçok genç bu yaşlarda çok önemli başarılara imza atmışlardır.
Burada mesele şudur: 18 yaşına gelen herkes milletvekili olacak anlamına gelmiyor. Bu, gençlere bir güven aşılamadır, bir umut, bir sorumluluk duygusu kazandırmaktır. Ayrıca, işin bir de temsil boyutu var, toplumun 10 milyonluk bir kesimi. "Bunları ben temsil ederim, kadınları da ben temsil ederim, gençleri de ben temsil ederim." Böyle bir yaklaşım doğru da değildir. Yani, bu büyük toplum kesiminin kendi içinden çıkan fertler tarafından temsil edilebilmesi de önemli bir demokratik nüve olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, paketin tümüyle ilgili de, Anayasa değişikliğinin geneli üzerinde de birkaç değerlendirme yapmak istiyorum. Hükûmet etme sistemini değiştiriyoruz. Bununla ilgili de, geçmişten bu yana bu konu tartışılır. Merhum Özal, merhum Demirel, merhum Türkeş, merhum Erbakan hep bu konuya parmak basmıştır. Yani, başkanlık sistemi üzerine birtakım tartışmalar olmuştur. Ortada bir sorun var ve bir ihtiyaç var. Parlamenter sistemin işleyişinden kaynaklanan bir mesele var ve bu konuda icraya kuvvet, sürat ve etkinlik kazandırmak için bu konu hep gündeme getirilir. Kuvvetler ayrılığı önemlidir ama yürütmenin tek elde toplanması, dağılmaması da ayrıca önemli bir değerdir.
Belki şu denebilir: "Parlamenter sistemde krizler oluyor, istikrarsızlık oluyor ama güçlü bir tek parti iktidarı olduğunda bu mesele aşılıyor, ne gerek var da bu değişiklik yapılıyor?" Bundan yaklaşık yirmi yıl önce, daha AK PARTİ yokken bir makale yazmıştım ve şunları söylemiştim: "Meclis çoğunluğuna sırtını vermiş, vizyonu olan, güçlü bir siyasi iktidarın bugün birçok problemi çözmede başarılı olabileceği doğrudur ancak anayasal değişikliklerle takviye edilmemiş, bürokratik idari mekanizmada, yürütme-yasama-yargı üçlüsünde, topyekûn devlet yönetim felsefesinde revizyona gidilmemiş bir ortamda iktidarın Meclis çoğunluğuna dayanması da çok anlamlı olmayacaktır." Bakın, bunu yirmi yıl önce, AK PARTİ daha yokken söylemişim. Parlamenter sistem 1970'li yıllarda kriz çıkardı mı? Çıkardı. 1990'lı yıllarda çıkardı, 2000'li yılların başında çıkardı. Bugün, AK PARTİ iktidarından dolayı bu kriz kısmen aşılabilmiş durumda.
Halkın Cumhurbaşkanını doğrudan seçmesine geçildi. Bu da sistemde bir değişikliktir, yeni bir durumdur ve bugün, AK PARTİ'li bir Cumhurbaşkanı, AK PARTİ'nin çıkardığı bir hükûmet olduğu için birtakım sıkıntılar yaşanmıyor. Halkın doğrudan seçtiği bir Cumhurbaşkanı ve hükûmet denkleminde, bu denklemden AK PARTİ'yi çıkardığınızda, başka krizlerin yaşanması da mümkündür.
Rejim meselesi konusu: Burada da bence zorlama birtakım yorumlar yapılıyor. Siyasal sistem, rejim, düzen, bu gibi kavramlara muğlak birtakım anlamlar yükleyerek ajite etmek de doğru bir yaklaşım değildir. Sistemler bellidir: Monarşi, oligarşi, demokrasi, demokratik rejim, parlamenter sistem, başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi. Burada, rejimin, sistemin, düzenin değişmesi üzerinden başka bir ajitasyon yapmak da doğru değildir.
Bakın, kendisini hep Türkiye'de rejimin bekçisi olarak niteleyenler... Bu millet hiçbir zaman demokrasiye darbe vurmadı, darbe vuranlar hep demokrasinin, rejimin bekçisi olarak kendisini lanse edenler oldu. Bu, önemli bir konudur. Tabii, şu söyleniyor: Mesele, tamam, Hükûmet sistemini değiştirin, sorun yok, çok yetki veriyorsunuz, işte güçlü, çok büyük güçler aktarılıyor vesaire ve Sayın Cumhurbaşkanımız üzerinden bazı atıflar yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, Tayyip Erdoğan meşruiyeti önemser yani halkın iradesine dayanır ve hukuka uygun hareket eder ama Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanımız siyasi gücünü kanun yaparak elde etmez, halkın sevgisinden alır ve sandıktan alır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz, kanun çıkararak hiçbir siyasetçiyi lider de yapamazsınız, ona büyük bir siyasi güç falan da atfedemezsiniz, güçlü bir lidere de dönüştüremezsiniz. Bu, kanun çıkarmakla, Anayasa değiştirmekle olacak bir şey değildir.
Bakın, Tayyip Erdoğan'ın hiçbir makamı yoktu, koltuğu yoktu, sıfatı yoktu, hatta siyasi yasaklıydı; o dönemde Türkiye'nin gündemini belirleyen bir siyasi liderdi. Bu yüzden, güçlü lider, nükleer silahların şifrelerini elinde bulunduran, süper güçlerin süper yetkiler verilmiş başkanı değildir, güçlü lider tankların, savaş uçaklarının önüne halkı çıkarıp darbeleri püskürtebilen liderdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Daha önce de cumhurbaşkanları, başbakanlar oldu, aynı yetkilere sahiptiler ama hiçbiri bu darbeleri püskürtemedi. Önemli olan, o siyasi güçle demokrasiye bağlı olarak, hukuka bağlı olarak hareket etmenizdir, bu önemlidir.
Burada tabii, demokrasinin muhtevası önemli, bu bir kültür, iktidarda da olsanız muhalefette de. Birtakım anlayışları da sorgulamak lazım o zaman.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Kuvvetler ayrılığı nerede? Kuvvetler ayrılığı nerede?
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Mesela şunu sorgulayalım: Siyasi alanda biz burada bir düzenleme yapıyoruz, meşru dairede Meclis, siyaset kurumu bir düzenleme yapıyor. Bunu, buradaki düzenlemeyi ihanet olarak adlandırmak bu demokrasiye uygun düşer mi? Bunun adı "siyasi tekfircilik"tir.
Hep vardır, "Din elden gidiyor.", "Vatan elden gidiyor.", "Laiklik elden gidiyor." diyerek birileri birilerini tekfir eder, hainlikle suçlar, "gerici" der.
ERKAN AYDIN (Bursa) - Gitmiyor mu kardeşim?
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Kimse dinin de vatanın da laikliğin de rejimin de tek ve gerçek sahibi olarak kendisini görerek başkalarının samimiyetini sorgulama hakkına, hukukuna sahip değildir diye düşünüyorum.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - 2010 referandumunda da benzer şeyi söylediniz. 2010'da da benzer şeyleri söylediniz.
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Diğer bir anlayış da şudur: Devleti kutsal ve düzenlenemez bir alan olarak kodlamaktır.
Sayın Baykal çok değerli bir siyasetçi, devlet umuru görmüş bir kişi, bugün de kendisiyle ilgili bir yazı yazdım. Şimdi, yazıya cevap hakkını kullanarak Mecliste bir ilk olmasın diye onunla ilgili bir şeyler söyleyeceğim, belki cevap hakkını kullanır. Şöyle bir cümle sarf etti konuşmasında: "Bu, siyaseti devletin temeline sokmaktır."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Burada, demokrasiye bakışta bir farklılık...
BAŞKAN - Sayın Akdoğan, siz de tamamlayın lütfen bir dakikada.
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Yoksa diğer milletvekilimizden bir iki dakika alabiliriz belki.
BAŞKAN - Diğer milletvekilimizden beş dakika alabilirseniz şahsı adına var bir tane.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Şahsı adına konuşmamızı...
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bu "siyaseti devletin temeline sokmak", burada devletin temeline millet iradesi giremez, sirayet edemez gibi bir yaklaşıma kapı açabilir. Bunu yanlış anladıysam Sayın Baykal düzeltebilir. Demokrasi, tam da milletin, devletin temellerine ve işleyişine nüfuz edebildiği sistemin adıdır. Bu devletin temellerini 23 Nisanda, 29 Ekimde millet kurmuştur; 15 Temmuzda da devletin temellerini millet kurtarmıştır. Bunun dışında kıymeti kendinden menkul hiçbir güç yoktur. Meclis Avrupa'da birtakım kurullara üye seçer, yargıya vesaire, bunun adı "demokratikleşme" olur; Türkiye'de Meclis seçeceği zaman "siyasallaşma" denir ve kötü bir şey olarak takdim edilir; bu çifte standarttır.
Ve son bir şey: Muhalefet çok sık "Gümrükten mal mı kaçırıyorsunuz kardeşim, nedir bu acele? Acele işe şeytan karışır." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Bu, şeytanın uydurduğu bir safsatadır. Bizim kabul ettiğimiz Rahmani olan versiyonu "Hayırlı işlerde acele ediniz." sözüdür. Bu hayırlı bir iştir, lazımdır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Bu bir tek adam rejimidir.
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti bugün yedi düvelle mücadele etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin istiklali ve istikbali bu düzenlemeyi gerekli kılmaktadır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Bu bir rejim değişikliğidir.
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Bu bir antivirüs programdır. FETÖ'cülere karşı, darbecilere karşı, vesayet odaklarına karşı millet iradesine dayanan bir sistemdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdoğan.
YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) - Bu değişikliğe tamamen destek oluyoruz. Sayın Bahçeli başta olmak üzere MHP'li arkadaşlarımıza da çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.