| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 13.01.2017 |
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifinin 10'uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bugün çok ağır ve olumsuz şartların hüküm sürdüğü kritik bir süreçten geçmektedir. Türkiye'nin millî güvenliğini hedef alan riskler, tehlikeler ve tehditler her geçen gün yeni boyutlar kazanmaktadır. Ülkemiz birçok cepheden saldırıya uğrayıp siyasi ve ekonomik operasyonlar birbirini kovalarken dağınıklığa engel olmak, anlaşmazlık ve kör dövüşüne set çekmek hepimizin öncelikli görevi ve sorumluluğu hâline gelmiştir. Türkiye'nin bitişini projelendirip bunun için de faaliyet gösterenlere göz açtırmamak, fırsat vermemek, buyur etmemek geldiğimiz bu aşamada omuzlarımızdaki tarihî bir görevdir. Bu bakımdan, istiklalimiz kucaklaşma, dayanışma, ortak değer ve millî gerçeklerde buluşmayla teminat altına da alınmak zorundadır.
Sayın milletvekilleri, Türk siyaseti artık hesapsızca çatışma ve çekişmeye kapılmadan Türkiye'nin ana meselelerine çözüm getirebilme duruşunu da gösterebilmelidir. Önümüzü görebilmemiz, geleceğimizi kurtarabilmemiz, millî birlik ve beraberlik hukukunu emniyete almamız için hem sorumlu davranmalıyız hem de istismar ve hamaset tuzaklarından da uzak durmamız gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, son dönemde ülke olarak yaşadığımız hain terör saldırılarının ortak özelliklerinden biri de ülkemizdeki psikolojik bölünmenin ve politik ayrışmaların da hedeflenmesidir. Yıllarca çatışmaların sürüp bölünmelerin gerçekleştiği Yugoslavya örneğinde veya Çekoslovakya gibi ülkelerde de olduğu gibi örneklerin hepsinde bu ortak özellik ön plana çıkmaktadır. İşte bu yüzden devletimizi, milletimizi, vatanımızı, sadece Anayasa'daki salt kavramlarla değil, gönülden ve ön şartsız sahiplenmek zorundayız; tıpkı rahmetli şehitlerimiz Ömer Halisdemir, Fethi Sekin ve diğer kahramanlarımız gibi. Bu sahiplenme ve kenetlenme, inanıyoruz ki, beraberinde, ülke olarak şu an içinde bulunduğumuz zor günleri aşabilmemiz için bizlerin en büyük cephanesi olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar ve son olarak yapılan, şu anda da kullandığımız 1982 Anayasası'na kadar geçen, yüzyılı aşkın bir sürede yapılan bütün anayasalara baktığımız zaman Kanun-ı Esasi tek taraflı olarak mutlak üstün bir otorite tarafından yapılmış ve icra edilmiştir. Bu süreçte yaşanan askerî darbelerin olumsuz etkileri her alanda olduğu gibi Anayasa alanında da etkisini uzun bir süre hissettirmiştir.
Darbelerin en büyük eseri anayasalardır sayın milletvekilleri ve izlerini, yapmış oldukları anayasayla hâlen devam ettirmektedirler. Bu açıdan baktığımız zaman 1921 ve 1924 Anayasaları yönetimdeki asker kökenli kişiler tarafından, 1961 ve 1982 Anayasaları da askerî darbelerin sonucunda yapılmıştır. İşte, bu aralıktaki bütün anayasalarda sivil vatandaşlarımız maalesef yeteri kadar dikkate alınmamış ve anayasalar milletimizin seçtiği meclis tarafından da yapılmamıştır. Gelecek nesillerin tarihsel şartları ve iradi beyanlarıyla beraber faaliyetlerinin farklı olması bu noktada hiç hesaba katılmamıştır. Bu anayasalar düzenlenirken zamanla toplumların sosyal, psikolojik, ekonomik, hatta teknolojik olarak değişime uğrayabileceği de hesaba katılmamıştır. Bu bakımdan milletimizin kendi şartlarına ve kendi iradelerine göre hareket etmesi ve isterlerse de Anayasa'yı değiştirmeleri bize göre hem doğal hem de insani bir durumdur.
Tabii, burada şu yanlışa da düşmememiz gerekir sayın milletvekilleri: Yeni anayasa yapılırsa tüm sorunlar çözülecek ya da her şey bir anda değişecek gözüyle de bakmamamız gerekir. Sonuçta tüm sorunların çözüleceği yerin sadece Anayasa olmadığı artık hukukun da net bir kavramıdır.
Görüştüğümüz maddeyle yani 10'uncu maddeyle, daha önce 3046 sayılı Yasa yani 9 Ekim 1984 tarihinde yürürlüğe giren yasa kapsamında Başbakanlık kararnameleri ile bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, idari teşkilat yapısı, merkezî ve taşra teşkilatlarının kurulması görevi Cumhurbaşkanlığı makamına verilmekteydi. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de 3046 sayılı Yasa'ya tabi olup görüşülmeleri de yine şu anda bu çatı altında olacak.
2011 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelere baktığımız zaman çok sayıda bakanlığın teşkilat yapısının değiştiğini, yeni bakanlıkların ve yeni idari yapıların yeniden teşkil edildiğini de görüyoruz. Ancak, o tarihlerde de bu kürsülerde dile getirdiğimiz üzere bu kararnamelerdeki eksiklikler, hatalar bugün kamu işleyişinde bazı aksaklıklara da neden olmaktadır. Örneğin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yeniden yapılandırılırken Dış Ticaret Müsteşarlığı ayrı tutulmuş, bir Ekonomi Bakanlığı varken Hazine Müsteşarlığı da bunun dışında bırakılmıştır. Öte yandan, Türkiye'de çevre için müstakil bir bakanlığa ihtiyaç varken çevreyle hiç uyumlu olmayan şehircilik birleştirilmiş ve çevrenin gücü başka alanlara aktarılmıştır. Bunun gibi sayabileceğimiz çok örnekler bulunmaktadır değerli milletvekilleri.
İdeal devlet yapısı anlayışının en azından İlk Çağ'dan bu yana yaşamış olan Sokrates ve onun öğrencisi Eflatun'a kadar dayandığını hepimiz biliriz. Eğer devletin kurumsal yapısı günümüz şartlarına göre güncellenip daha verimli ve daha hızlı hizmet eder hâle getirilebilirse bunun sonucunda da ekonomik büyümemiz bu durumdan olumlu etkilenecektir. On dört yıldır teşkilat yapısında aksayan yönlerin artık giderilmesi, onarılması bu bakımdan da ciddi bir önem arz etmektedir.
Burada, can alıcı nokta, sayın milletvekilleri, en önemli ortak amacımızın ne olduğu. Bize göre en önemli ortak amacımız, ülkemizin kalkınması, milletimizin refahı ve uluslararası arenada artık kendinden söz ettiren güçlü bir Türkiye'nin kurulmasıdır.
Sayın milletvekilleri, elbette, Türkiye'nin on dört yıldır birikmiş, çözümlenmemiş, muhalefet de edebileceğimiz sorunları vardır ancak bugün, o gün değildir. Bugün, şunu konuştuğumuz, birlik ve beraberliğin olacağı gündür. Toplumu temsil eden en üst organ Türkiye Büyük Millet Meclisi ve içinde yer alan bütün siyasi yapılar, siyasi kurumlar bu birliği beklenen olgunlukla da gösterebilmek zorundadır. İşte, bugüne kadar Milliyetçi Hareket Partisi, en önemli sorunların, çözümsüzlüklerin demokratik bir şekilde giderilebileceği yer olarak bu mekânı, bu çatının altını, Türkiye Büyük Millet Meclisini görmüştür. Tüm samimiyeti ve ciddiyetiyle de bu yaklaşımını Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleştirdiği görüşmelerde de büyük bir şeffaflıkla yürüterek ispat etmiş durumdadır. Anayasa değişiklik teklifi Mecliste görüşülecek, 330 eşiği eğer aşılırsa ve üstünde kalırsa referandum yoluyla milletimizin kararına sunulacaktır. Milletimize görüş sormanın fiilî çelişkiyi sona erdirmesine müdahil olmayı istemenin hiçbir mahzurlu ve sakıncalı tarafını da görmüyoruz.
Değerli milletvekilleri, demokrasiye gönülden inanan ve bağlı olan Milliyetçi Hareket Partisi milletimizin vereceği her karara da saygılı olacaktır. Bu düşüncelerle Genel Kurulu tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.