| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 18.01.2017 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği gibi basın özgürlüğünün üzerindeki baskılar her geçen gün artarak devam ediyor. Sansürün ve baskıların arttığı bugünlerde, ne yazık ki, yurttaşlarımız Anayasa görüşmelerini televizyondan canlı izleyemediler. Yangından mal kaçırırcasına ülkenin rejimini değiştirmeye çalışırken şeffaflıktan ve demokrasiden yana olunmadığını bir kez daha hep birlikte gördük. Oysa basın özgürlüğü demokratik bir rejim ile otoriter rejimi ayıran en ince çizgidir, hassas bir terazidir yani. Unutmayalım ki, demokratik rejimlerde özgür basın var oldukça sağlıklı bir demokrasi vardır, otoriter rejimlerde ise halkı manipüle etmek için kurulan havuzlar vardır; çok seslilik değil, tek seslilik vardır; halkın doğruları değil, iktidarın doğruları vardır; değişik matbaalarda değişik adlarda basılan tek bir gazete vardır; toplumsal muhalefete güven değil, gücü elinde tutan lidere hayranlık ve sadakat vardır.
Bilinmesini isterim ki, kabul etseniz de etmeseniz de, basın özgürlüğü ötekinin özgürlüğüdür. Oysa siz ötekini susturarak kutuplaşmayı artırmaktasınız.
Bugün, basın emekçilerinin haklarını budayarak, iş güvencelerini ortadan kaldırarak, gözaltı ve tutuklama gibi akıl almaz uygulamalara tabi tutarak 12 Eylül rejimini bile aratır hâle getirdiniz. Ne acı ki ülkemizin "Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi." olarak adlandırılması bizlerin içini sızlatıyor.
Demokrasi mücadelesinin binlerce yıllık tarihi, kendini muktedir sanan, iktidar olup hükmettiğine inanan liderlerin küflenmiş portreleriyle doludur çünkü hiçbir muktedir yoktur ki hayatı olağan akışının tersine çevirmeyi başarabilsin. Anımsayın, 12 Martta "3, 3, 3..." sesleri arasında 3 fidanın idamı için el kaldıranlar çoktan unutuldu ama ömrünü tam bağımsız Türkiye yolunda feda eden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan unutulmadı. (CHP sıralarından alkışlar) 12 Eylülü gerçekleştiren Kenan Evren ile Mamak'ta sağcı-solcu demeden gençlerimizi işkenceden geçirenler, idam edenler unutuldu ancak yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren ve nice Anadolu evladı unutulmadı. 1990'larda şarkıları, türküleri yasaklayanlar unutuldu ancak bizleri biz yapan, birlikte tutan ezgileri yaratanlar ve o ezgiler unutulmadı. O yüzden, gittiğiniz bu yolun sonu karanlık, bu yolun sonu çıkmaz.
Değerli milletvekilleri, soruyoruz "Yeni Anayasa ne için ve kim için yapılıyor?", susuyorsunuz. Uyarıyoruz "Bu değişiklik teklifinin toplumsal sözleşme niteliği yoktur.", dinlemiyorsunuz. Anlatıyoruz "Bu, bir rejim değişikliğidir, cumhuriyetsiz cumhuriyet modelidir.", duymuyorsunuz. Yani, "Görmedik, duymadık, bilmiyoruz." diyorsunuz.
Öyle anlaşılıyor ki bir yol ayrımındayız. Bir taraftan bir bakanınız çıkacak, "Atatürk anayasalarına geri dönüyoruz." diyecek, öte taraftan Mustafa Kemal'in heykellerini kurucusu olduğu vatan topraklarının şehir meydanlarından kaldıracaksınız; 23 Nisanı, 19 Mayısı, 29 Ekimi yok sayacaksınız. Millî egemenliği dilinizden düşürmeyeceksiniz, sonra bu kürsüden "İtaat et, rahat et." diyeceksiniz. "Millete güveniyorum." diyeceksiniz ancak milletin bağrından çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisini tasfiye edeceksiniz.
Değerli vekiller, itaat ederek rahat edeceğine inanan bir millet olsaydık, manda ve himayeyi kabul eder, istiklal uğruna binlerce Mehmet'i kara toprağın bağrına yatırmazdık. İtaat edecek olsaydık, vatan şairi Mehmet Akif'e "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım./ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım./ Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım./ Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım." dizelerini yazdıracak kadar özgürlüğümüze sahip çıkmazdık. İtaat edecek olsaydık Çanakkale'de bir büyük tarih yazmazdık. Unutmayın Çanakkale'yi. Bu ülke, Çanakkale'de harcı karılan Kurtuluş Savaşı'ndan bugünlere geldi; kanla, bedelle, gözyaşıyla geldi. (CHP sıralarından alkışlar).
Milletimin yok edilemez iradesi olarak bugünlere gelen Türkiye Cumhuriyeti, Antepli Karayılan'ın, Arhavili İsmail'in, Manastırlı Hamdi Efendi'nin, İzmirli Ali Onbaşı'nın, Maraşlı Sütçü İmam'ın, Erzurumlu Nene Hatun'un ve sırtında oğul hasretiyle kucakladıkları top mermileriyle cepheye giden kadınlarımızın emanetidir bize. Hoca Nasrettin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülen Türk köylüsünün cesaretidir. "Dağ başını duman almış/ Yürüyelim arkadaşlar." diyerek zafere koşan, mezarı meçhul binlerce Mehmetçik'in emanetidir.
Şimdi, siz hangi savaştan geldiniz de Türkiye'yi bir rejim değişikliğiyle kurtarmaya çalışıyorsunuz? Soruyorum: Çanakkale mi? Kurtuluş Savaşı mı? Kıbrıs Barış Harekâtı mı? Türkiye'yi kimden, hangi düşmandan kurtarmaya çalışıyorsunuz? Biliyoruz ki emanete hıyanet etmek bu milletin ne geçmişinde vardır ne de geleceğinde olacaktır.
Değerli vekiller, uzun yıllarımı devlet hastanesinde halkıma hizmet ederek geçiren bir vekilim, halkımı tanıyorum. Bugün halkımın işe, ekmeğe, istikrara ihtiyacı olduğu kadar, özgürlüğe, demokrasiye, barışa ve cumhuriyete de ihtiyacı var. Oysa bir haftadan beri görüştüğümüz Anayasa değişikliğinde halkımın taleplerine ilişkin tek bir satır yok; demokrasinin temel değerleri yok, özgürlük yok, eşitlik yok, hak hukuk yok, adalet yok ama idareyi tek bir makama teslim etmenin hevesi ve ısrarı var, rejimi değiştirme arzusu var.
Değerli vekiller, yapılan iş, kanun koyma gücü budanan, yürütmeyi denetleme görevi Anayasa'dan çıkarılan Meclisin fiilen tasfiyesidir. Bakanlar Kurulunun yetkilerinin elinden alınması, yasama yetkisinin kararnameler eliyle tek bir kişinin iradesine bırakılmasıdır.
Çok önemli iki noktayla ilgili, halkımı buradan uyarmak istiyorum: Bu değişiklikte Meclis var gibi gösteriliyor ama tüm yetkileri elinden alınarak içi boşaltılıyor.
Diğer konu ise, Cumhurbaşkanlığı makamı var gibi gösteriliyor, "cumhur"u kaldırılıyor, verilen yetkilerle başkanlığa evriliyor. Yani sizlere, bizlere, parlamenter sistem devam ediyormuş gibi gösteriliyor.
Bakın, sorumluluk duygusunun ortadan kalkması, otoriteye boyun eğmenin en önemli sonucudur. Siz bu değişikliklerle tek bir otorite yaratıyorsunuz, yüzde 50+1'in temsilcisi olacağı açıkça belli olan bir partili Cumhurbaşkanının, kalan diğerlerini dışlamasına izin veriyorsunuz buradan.
O hâlde soruyorum, yasama, yargı, yürütme tek elde birleştirilirken, adalet dağıtmayan yargı, kanun yapmayan yasama, Bakanlar Kurulunu oluşturamayan yürütme olur mu? Bakanlar Kurulu seçemeyen bir Meclis, yürütmeyi denetleyebilir mi? Cumhurbaşkanının hiç kimseye karşı sorumluluğunun olmadığı, hesap vermediği ve denetlenmediği bir sistem olur mu? Olursa bu sisteme demokrasi denilebilir mi?
Unutmayın ki halk hükûmetten korktuğunda tiranlık, hükûmet halktan korktuğunda özgürlük vardır. Siz bugün bir korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de millî egemenliğin temsilcisi olan bizlerden, millete ait olan temsil hakkımızı sorgusuz, sualsiz devretmemizi, tek bir makama vermemizi istiyorsunuz.
Anlaşılan o ki "Basını, sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları, halkı susturduk, sıra şimdi Millet Meclisinde." diyorsunuz; ses çıkarmayalım, itiraz etmeyelim istiyorsunuz.
Bir daha hatırlatırım ki bugün toprağa gömdüğünüz demokrasi, günü geldiğinde hepinize lazım olacak.
Şunu asla unutmayalım: Kanla, gözyaşıyla, binbir emekle, emperyalizme karşı verilen onurlu bir savaşla kurduğumuz cumhuriyeti, burada, parmak çoğunluğuyla ortadan kaldıramazsınız.
Sizler inanmasanız da yok saysanız da bizler sizlere hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. (CHP sıralarından alkışlar)
"Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim." diyen Mustafa Kemal'in kurduğu cumhuriyetin bir vekili olarak, Anayasa'ya bağlılık andı içen tüm vekillere vicdanlarını da dinleyerek getirilen bu düzenlemeye "hayır" oyu vermeleri yönünde çağrıda bulunuyorum.
Savaş kazanarak ülkesini kurtaran, cumhuriyeti kuranlara buradan söz veriyorum: Şimdi vatanı savunmak, şimdi cumhuriyeti korumak, barışı, demokrasiyi yaşatmak sırası bizde. Cumhuriyetimiz ve demokrasimiz önce biz vekillere, sonra halkımıza emanettir. Şunun bilinmesini isterim ki 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkanlardan daha çaresiz değiliz.
Sözlerimi Ahmed Arif'in "Anadolu" şiirinden bir kesitle halkıma seslenerek bitirmek istiyorum:
"Nerede olursan ol,
İçeride, dışarıda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının.
Dayan kitap ile.
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile,
Dayan, rüsva etme beni."
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İlgezdi.