GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:61
Tarih:18.01.2017

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerisi, gazetecilerin mesleklerini icra ederken karşı karşıya kaldığı sorunlar ve basın özgürlüğüne ilişkin hususları içermektedir. Gazetecilik çok fedakârlık isteyen, zor bir meslektir ve zor şartlarda yapılır. Her mesleğin kendine özgü zorlukları olmakla birlikte, gazeteciliğin kendi özel yapısından kaynaklanan ayrıca zorlukları vardır. Gazeteciler iş güvencesinin ortadan kaldırıldığı, sürekli stres içinde ve bazı durumlarda can güvenliği tehdidi altında, günün yirmi dört saati ve üç yüz altmış beş gün görev yapan meslek mensuplarıdır. Basın mensuplarımız vatandaşlarımızın âdeta gözü, kulağı ve sesidir. Halkın haber alma hakkına katkıda bulunmak suretiyle, görevini ilkeli, tarafsız ve sorumlu gazetecilik anlayışı içerisinde yerine getirmesi gereken bir mesleğin mensuplarıdır. Bütün bu zor şartlara ve yıpratıcı şartlara rağmen üstün bir çabayla topluma hizmet eden basın mensuplarının ve gazetecilerin daha iyi şartlara kavuşturulması ve mevcut basın çalışanlarının sorunlarının çözülmesi de elzem hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, basın ve ifade özgürlüğü demokrasilerin vazgeçilmez şartıdır. Bu, her türlü tartışmadan varestedir. Medya, bu özgürlüğü toplum adına ve kamu yararına kullanır. Medya, sorularını millet adına sorar, araştırır ve milletin ortak ilgilendiği konularda toplumun aydınlanmasını sağlar. Bunu yaparken, sorumlu yayımcılık adına hukuku, değerleri ve basın ahlakını gözeterek gerçekleştirir.

Bu önergede ve genellikle, basın özgürlüğü ve basına yapılan baskılar söz konusu olduğunda basın-iktidar ilişkileri söz konusu edilmektedir. Doğrudur, yerindedir; yalnız, noksan kalmaktadır. Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü bir bütün içerisinde değerlendirme mecburiyeti vardır. Çünkü, bu, basın üzerine ifade özgürlüğü ve basının baskıdan vareste olması hususu sadece iktidar-basın ilişkileriyle belirlenen bir husus değildir. Ülkemizdeki basın özgürlüğünün ve haber alma hakkı konusundaki sıkıntıların çok önemli bir yönü de basının patronaj yapısıdır. Bu patronaj yapısının asla ihmal edilmemesi gerekir. Genel hatlarıyla basın, haber vermekten ziyade algı operasyonlarının yapıldığı bir mecraya dönüşmüştür. Bu durum, Türkiye'de basın özgürlüğü ve tarafsızlığıyla ilgili kaygıları gittikçe artırmaktadır.

Şimdi, "medya sorumluluğu" diye de bir kavram vardır. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü tamam ama basın sorumluluğunun da mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Medya, sahibinin sesi vazifesini gören, onun istekleri doğrultusunda yayın yapan, bu anlayış doğrultusunda kendini sansürleyen bir anlayışla yönetilmemelidir. Toplumu bir kör dövüşüne doğru ajite etmemelidir. Ayrışma, kamplaşma gayretleri ve söylemleri karşısında toplumda olumlu bir rol oynamak durumundadır. Medya sektöründeki rekabet, medya patronlarının sendikasızlaştırma yaklaşımları gazetecileri iktidar ve medya patronları karşısında çok zayıf bir konuma sürüklemiştir. Medya, toplumu bilgilendirmekten ziyade, taraf ve bitaraf psikoloji enjekte etmektedir. Özel veya devlete ait basın kuruluşları bilginin, toplumun veya kişilerin eğitiminde önemli katkıları bulunduğunu maalesef unutmuş durumdadır. Böylesi kaotik ve sancılı bir durum medyanın gerçek işlevini tartışmalı hâle getirmekte, medyaysa özgürlüğünü ve bağımsızlığını her geçen gün daha fazla yitirmektedir.

Bu anlattığımız çerçevede dikkatlerinize sunmak istediğim bir diğer husus da, Türkiye'de gazetecilerin değil aslında medya patronlarının özgürlüğü meselesidir. Aslında, bugün "basın özgürlüğü" başlığı altında tartışılması gereken de budur yani basın patronlarının, patronajının iktidarla ilişkileri. Türkiye'de medya patronlarının iktidarla kurduğu ilişkiler basın özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir. Hükûmeti destekleyen medya patronları ile muhalif medya organlarının patronları ödül veya ceza denkleminde keskin bir şekilde ayrışmaktadır. Örneğin, bir tarafta ihalelerle havuç sunulurken diğer taraftan vergi cezalarıyla sopa gösterilmektedir. Medya patronlarını bu yönde bir tabloya iten sebep medya dışında sektörlerde de faaliyet göstermeleridir. Bu noktada, hepimizin aklına bazı çözümler gelebilir, örneğin, medya patronlarının kamu ihalelerine dolaylı dahi alınmaması gibi; bu gibi örnekler basın özgürlüğünü garantiye almayacağı gibi, çağımızın piyasa şartlarına da uygun değildir. O hâlde, çözümü hukuk ve sistem içerisinde arayacağız. Yapılması gereken, özellikle kamu ihaleleri sürecinde şeffaf bir düzenin yerleştirilmesidir. Tabii, ilan ve reklam konusu da apayrı bir bahis. Ayrıca, medya sahipliğindeki şeffaflık ve medya pazarındaki rekabet ilişkilerine ve medya sahipliğindeki tekelleşmelere ilişkin etkin yasal düzenlemeler yapılması da gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, son dönemde basın özgürlüğü meselesi bu bağlamdan koparılarak ülkemizdeki terörle mücadele süreciyle de ilişkilendirilmek istenmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak basın ve ifade özgürlüğünü hem parti programımızda hem de anayasal çerçevede bireysel hak ve özgürlükler kapsamında destekliyoruz ve savunuyoruz ancak bu özgürlüğün tam olarak işletilmesi için bazı şartların olduğu da muhakkak.

Hukuk devleti diyerek basın özgürlüğünü savunurken, hukuk devletinin en önemli ilkesi olan vatandaşlarımızın güvenli bir şekilde yaşamlarını sürdürme haklarını da gözardı edemeyiz. Güvenlik yoksa demokrasi de yoktur, hukuk yoksa demokrasi de yoktur, güvenlik de yoktur, hürriyet de yoktur. Demokrasi bayraktarlığını yapma iddiasında olanların öncelikle hukuka saygılı olması gerekir. Anayasa'yı ve hukuku yok sayarak suç işleyen herkesin adalet önünde hesap vermesi gerekir.

Mesleğiniz size suç işleme imtiyazı tanımaz. İster milletvekili olun ister bakan olun ister gazeteci olun, Türkiye Cumhuriyeti'ni bir hukuk devleti olarak kabul etmemiz ve buna uymamız gerekir ve yapmış olduğunuz her işin hukukla, kanunla ve Anayasa'yla düzenlenmiş olduğunu da göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla bir devletin en önemli görevi adaleti ve güvenliği sağlamaktır. Devlet bu görevini ifa ederken bu göreve de engel olunmaması gerekir.

Bu çerçevede, basın ve ifade özgürlüğünün devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin temel ilkelerine, millî güvenliğe ve kamu düzenine aykırı olmaması gerektiğini de bilmem hatırlatmaya gerek var mı?

Değerli milletvekilleri, toplumun genelinde medyanın bir güç savaşı aracı olarak kullanıldığı algısı gitgide artmaktadır. Türkiye'deki medya gerçeği maalesef çok kötü bir görünüm arz etmektedir. Açık bir ifadeyle, medyanın tutumu basın ilkelerinden oldukça uzak seyretmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika daha süre veriyorum size Sayın Akçay.

Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu düşüncelerle konuşmama burada son veriyor ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu grup önerisine olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.