| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 19.01.2017 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam on yıl önce bugün saat 14.57 civarında gazeteci, Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, çok sevdiğimiz dostumuz Hrant Dink, arkasından üç kurşunla vurularak öldürüldü. Tetikçi Ogün Samast yirmi iki yıl on ay hapis cezasına çarptırıldı. Beş yıl süren yargılama 17 Ocak 2012'de skandal bir kararla sona erdi. Bütün sanıklarının silahlı suç örgütü üyeliğinden beraat ettiği mahkeme, Yasin Hayal'i, tasarlayarak öldürmeye azmettirmekten, Erhan Tuncel'i, patlayıcı madde imal edip kullanmak suçundan mahkûm etti ve Erhan Tuncel aynı gün tahliye edildi. İstanbul cumhuriyet savcısının karara itirazı, Yargıtayın davayı örgüt yönünden kısmen bozma kararından sonra 16 Eylül 2013'te Hrant Dink cinayetinin tetikçileri yeniden yargılanmaya başlandı. 2010'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hrant Dink davasında Türkiye'yi mahkûm etti. Ardından, kamu görevlileriyle ilgili dosya yeniden hazırlandı, bazı kamu görevlileriyle ilgili soruşturma izinleri verildi. Cinayette ihmali ya da kastı olduğu düşünülen 26 kamu görevlisi için savcı Gökalp Kökçü tarafından 2015 yılında iddianame hazırlandı ancak bu iddianame başsavcılıkça geri gönderildi. Daha sonra da Kökçü'nün görev yeri değiştirildi ve davadan alındı. Ancak, tartışmaların ardından bu iddianame kabul edildi.
Devlet, neredeyse tüm birimleriyle ve tüm kanıtlarıyla on bir ay öncesinden, Trabzon'da yaşayan Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldüreceğini biliyordu. Zira, bu tarihte, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi, yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel vasıtasıyla elde ettiği bu bilgiyi bir F4 raporu hâlinde İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi ve Ankara'daki İstihbarat Daire Başkanlığına teslim etmişti. Ancak, devlet bu bilgiyi elde ettikten sonra cinayeti engellemek için hiçbir şey yapmadı ve karanlık dehlizlerde hâlen, bugüne kadar bu cinayetin tüm sorumluları aranıyor ve hâlen, on yıl geçmesine rağmen, biz, bugün, "Evet, Hrant Dink şunlar, şunlar, şunlar marifetiyle ve bu tetikçiler kullanılarak öldürülmüştür." diyemiyoruz, on yıl sonra hâlâ bunu diyemiyoruz.
Bugün, yargılamadaki birçok gelişme, işte çeşitli istihbarat dairelerinin sorumlularının araya girmesi, Jandarmada soruşturmaların yapılması da tamamen aslında başta ailesi, Hrant'ın arkadaşları ve dava avukatlarının çok değerli çabaları sonucunda gerçekleşmiştir. Aslında, Hayko Bağdat'ın bugün dediği gibi, on yıl önce bugün vurdular, on yıldır beyaz beresini kafasından hiç çıkarmadı devlet.
Evet, şimdi, biz, istiyoruz ki bu çabaların sonucunda, aynı zamanda devlet içerisindeki bir kısım yasa dışı oluşumların bağlantılarının belirlenmemesi toplumsal vicdanı zedelediğinden, infiale neden olduğundan ve vicdanımız artık hâlen yıllardır yaralanmaya devam ettiğinden Mecliste bir Meclis araştırması açılmasını, bu talebimizi, daha önce de birkaç defa yapmış olduğumuz gibi yineliyoruz.
Evet, sevgili Hrant Dink'i anlatmak çok zor. Ölümünden üç dört ay önce kendisiyle Güncel Hukuk dergisi için bir röportaj yapmıştım ve yargılandığı o dönemde aslında eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden de kendisinin Türkleri aşağıladığı -tırnak içerisinde- tescillenirse gerçekten bu ülkeden gitmesi gerektiğini ifade etmişti birçok kez. Bunu neden söylüyordu? "Beni 'aşağıladı' diye eğer yargısal bir kararla damgalarsanız o zaman ben derim ki: Benim size yani Türklere olan saygımdan dolayı, eğer ben sizi aşağılayan biri olarak sizin tarafınızdan değerlendiriliyorsam bana düşen insani duruş sizden uzak yaşamaktır, en azından sizi üzmemek, sıkmamak için. Benim tavrım bu. Yoksa ayaklarım beni bu ülkeden başka bir yere götürmesin, çöksün, kırılsın, burada kalayım, burada öleyim. Burası benim yaşam alanım, nereye bırakır, nereye giderim, yaşayamam da zaten gidersem ama inşallah başaracağım. Hukuktaki bu haksızlığı ortadan kaldırmayı inşallah başaracağım ve kalacağım." Ölmeden dört ay önce bana bunları söylemişti Hrant Dink.
Bir şey daha söylemişti: "Bu iki halk arasında tekrar bir normalleşme nasıl sağlanır? Temel problematiğim bu benim, bunun için çaba gösteriyorum. Ama öbür taraftan "Türkiye'de soykırım olmuştur."u ilk söyleyen Ermeni benim zaten. Size de şimdi söylüyorum, gazetelere de ama bunun arkasından Türklerden de bunu kabul edin diye bir şey beklemiyorum, bu benim sorunum değil ki, sizlerin sorunu. Özür filan da beklemiyorum, ben sizleri çok seviyorum ve sizinle beraber yaşayacağım diyorum. Tarihte olan bitenle yüzleşmek demokrat olmanın bir gereğidir. Yüzleşemezsen geleceği kuramıyorsun çünkü benim için bu açıdan tarih bir sorun yoksa tarihte şu oldu, bunun hesabı verilmedi gibi bir sorun değil, ben bugünkü insanın yaşantısına, o tarihin öyle kalıyor olmasının getirdiği zarar ortadan kalksın diye konuşuyorum. Yoksa tarih benim temel sorunum değil, benim temel sorunum gelecek."
Evet, Hrant Dink son yazısında da: "Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce." Evet, böyle demişti ama maalesef güvercinler vuruldu bu ülkede ve sadece Hrant Dink değil, başka güvercinler de vuruldu. Örneğin, Tahir Elçi aynı güvercin tedirginliğinde yaşatıldı son zamanlarında ve Tahir Elçi de bu ülkede aynı Hrant Dink'in tedirginliğiyle öldürüldü ve bu ülke maalesef Türkan Elçi ile Rakel Dink'i yoldaş yaptı, arkadaş yaptı, dost eyledi. Bu ülkenin karanlık odakları onları da buluşturdu.
Ben özellikle bu Parlamentoya şunu söylemek isterim: Bu Parlamentonun görevi tıpkı Hrant Dink'in kalkıp da Doğu Perinçek'le ilgili dahi "Eğer Fransa Parlamentosu orada bu kararı verirse, 'Ermeni soykırımı yoktur.' demek suç ilan edilirse ben giderim Concorde Meydanı'nda onun ifade özgürlüğünü savunurum." dediği gibi bu Parlamentonun görevi de bu ülkede yeni güvercin tedirginlikleri yaratmamaktır. Bu Parlamentonun görevi, hangi cenahtan olursa olsun kim eğer bir düşünce ifade etmek istiyorsa onun düşünce özgürlüğünü sonuna kadar savunmaktır. Ancak böyle biz, Hrant Dinkleri, Tahir Elçileri ve başka çok değerli insanlarımızı, demokrat insanlarımızı, barışçı insanlarımızı bu ülkede ölümlerin arkasından anmak yerine yaşar kılarız ve onlarla birlikte sözlerimizi söyleyebiliriz, söylemeye devam ederiz. Yoksa bu ülkeyi ölüler ülkesi olmaktan maalesef kurtaramayız.
Araştırma önergemize "Evet." denmesini sayın Parlamento üyelerinden bekliyoruz.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)