| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 19.01.2017 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, yani burada bir dostun arkasından konuşmak gerçekten zor, Hrant'la bir dostluğumuz vardı. Öldürüldüğü gün de tesadüfen İstanbul'daydım, çok yakın bir yerdeydim, Şişhane'deydim ve Agos gazetesinin önüne gittiğimde daha kendisi yerdeydi ve hiçbir avukat İstanbul'dan yetişememişti. Hayatımın travma geçirdiğim günlerinin başında gelir. Sonuçta, avukat kimse olmadığı için de otopsisine, bir kısmına katılmak zorunda kaldım yakın dostumun; böyle bir travmayla da karşı karşıya kaldım. Daha sonra da avukat olarak duruşmalarını takip ettim tıpkı buradaki başka avukatlar gibi, şimdi de milletvekili olarak da yine takip etmeye çalışıyorum.
Evet, Hrant Dink'in katledilmesi, yani bir sefer, bu cinayetin hazırlanması, gerçekleştirilmesi ve yargılanması Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde oldu tümü ve hâlen de devam ediyor. Dolayısıyla diğer faili meçhul cinayetlerden farklı olarak "Bizim dönemimizde olmadı. Dolayısıyla bizim sorumluluğumuz yok, biz üzerine gittik." deme durumunda değilsiniz. Hazırlanışından yargılanmasına kadar bütün aşamaları bu iktidar döneminde oldu. Dolayısıyla, sorumluluk büyük, sizlerin sorumluluğu büyük.
Sadece üç saat sonra İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü açıklama yaptılar sadece üç saat sonra ve bu açıklamadan da yargı makamları cesaret aldı. Ne demişti dönemin Emniyet Müdürü: "Bu iş örgüt işi değil, milliyetçi duygularla birkaç kişi tarafından işlenmiştir." Üç saat sonra yaptığı tespit budur değerli arkadaşlarım. Bu tespitten aldığı güçle yargı, bu tespitten aldığı güçle Emniyet, ilişkiler ağını araştırmadı ve ne oldu? Yine bu iktidar döneminde dönemin valisi İçişleri Bakanı oldu, Emniyet Müdürü vali oldu, istihbaratta çalışanların tümü istihbarat başkanları oldular. Hangi dönemde oldu? Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde oldu ve ısrarla avukatların, ısrarla siyasetçilerin hem mahkemede hem dışarıda bu ilişki ağını ortaya çıkarmak bağlamında ifade ettikleri her şey ama her şey Hükûmet tarafından duymazlıktan gelindi, maalesef.
Bakın, bugün sonuçta Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine danışmanlık yapmış, Hrant'ın en yakın arkadaşının, en son konuştuğu kişinin yazdığı yazıdan bir cümle aktarmak istiyorum: "Hrant'ın katlinin arka planını aydınlatmak Hükûmet içerisinde kimsenin derdi değildi." Bunu söylüyor değerli arkadaşlar. Çok yakın tanıyan -hem Hrant'ı hem de Hükûmeti yakın tanıyan- en yakın arkadaşı -her gün de yazılarını okuyorsunuz- şunu söylüyor: "Gerçekten de Hükûmetin derdi olmadı."
Her ne kadar "Karanlık dehlizlerde kalmadı." denildiyse de o karanlıktan doğan cinayet maalesef on yıldır, on yıldır bu Hükûmetin de bulunduğu ilişkiler ağı nedeniyle araştırılamadı. Ne zamana kadar? İşte, 17-25 Aralığa kadar. Sonra, 15 Temmuzdan sonra ortaya çıkan ilişki ağından sonra... Eğer tam ittifak döneminiz vardıysa 2007'de bu cemaatle, demek ki bu cinayetle de aynı şekilde -aynı şekilde ama- sorumlu idiniz, üzerine gitmeyerek, sanıkları yargılamayarak, arkasındaki ilişki ağını koruyarak, onda parmağı olanları yükselterek, ta bu noktalara getirerek demek ki sizin de sorumluluğunuz vardı dememiz bugün için çok daha doğru ve çok daha haklı hâle geldi.
Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, evet -işte, biraz önce de ifade edildi- yani, gerçekten, bu yargılama bakımından eğer dosyalar... Ki binlerce sayfaya ulaştı, belki yüzbinlerce sayfaya ulaştı. Yargının öyle bir direnişi oldu ki bu dava dosyalarında hayret edersiniz, öyle bir direnişi oldu ki.
Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sadece üç yılda iç hukuk yolları tüketilmeden yapılan başvuruyu 2010 yılında kabul etti; Anayasa Mahkemesi başvuruyu kabul etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin başvurusundan sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı sorumlu insanlar hakkında, görevliler hakkında takipsizlik kararı verdi, bölge idare mahkemesi bunu onayladı. Başsavcılık tekrar itiraz etti, kamu yararına bozma yoluna gitti. Yani, onların yargı önüne çıkmaması için yargı ve bürokrasi o kadar büyük direniş gösterdi ki Hükûmetin sessiz direnişi içerisinde ta bugünlere kadar geldik.
Bugün için bu cinayet bakımından "İşte, FETÖ yaptı, şu yaptı, bu yaptı." diyebilirsiniz ama avukatlarının -avukatları on yıldır davayı takip ediyorlar- şu tespiti var, şu tespiti, aynen şunu söylüyorlar: "Bu cinayetin milliyetçi duygulara sahip üç beş gencin işi olduğuna inanmak mümkün olmadığı gibi, bir biçimde Emniyet ve Jandarma bünyesine de sızmış, hukuk dışı bir güç ve yetki kullanan daha örgütlü bir yapının bu üç beş genci kullanarak bu cinayeti işlettiğine inanmak da mümkün değil. Genelkurmay Başkanlığından yargı makamlarına, Hükûmet sözcülerinden güvenlik ve istihbarat birimlerine, medyadan paramiliter güçlere tüm resmî siyasi aktörlerin Hrant Dink'in öldürülmesinde, cinayetin önlenmemesinde, gerçek failin ortaya çıkarılmamasında sorumluluğu var." Bu tespiti Hrant'ın avukatları ve arkadaşları yapıyor. Nedir o zaman bu cinayetin adı? Millî mutabakat cinayeti. Devletin bütün kurumları, neredeyse, içine çöreklenmiş bütün aygıtlar bu cinayetin işlenmesi konusunda ya duymazlıktan gelmişler ya görevlerini yapmamışlar, âdeta sessiz kalmışlar ve o cinayete giden yolun üzerindeki bütün taşları kaldırmışlar. Ne diyor hâkim? Ne diyor bu davaya bakan 14. Ağır Ceza Mahkemesinin hâkimi? Aynen şunu ifade ediyor değerli arkadaşlar: "Bir kitap okursunuz, kitabın yarısına gelirsiniz ama sonunda ne olacağını bilirsiniz." Davaya bakan yargıç bunu söylüyor. O kadar açık deliller var ki, o kadar açık. O kadar, o kadar, o kadar farklı bir biçimde korunmuşlar ki bu katiller ve üstlere hiç gitmemiş. Daha başından cinayetin olabileceğini görüyorsunuz birkaç delille buluştuğunuzda. Bakın, daha yeni 2015'te 27 kamu görevlisiyle ilgili dava açılabildi, bunların bir kısmı tutuklu. Jandarma kısmı -biraz önce ifade edildi- daha açığa çıkmadı. 15 kişi, 15 Jandarma görevlisi tutuklu. Olay yerinde, ısrarla avukat olarak o gün de ifade etmemize rağmen, sivil Jandarma görevlileri var. On yıl sonra ortaya çıktılar ve o görüntüler 15 Temmuz darbe girişiminden sonra piyasaya verildi. Değerli arkadaşlar, neredeydi, niye saklandı, niye verilmedi? Niye kameradaki görüntüler silindi, neden verilemedi mahkemeye? Kimdi gizleyenler bunları? Bunların mutlaka yargı dışındaki ayaklarının da araştırılması bakımından burada bir araştırma komisyonu kurulması lazım. Hiç kimse bize "Anayasa'nın 138'inci maddesi var, devam eden dava var, dolayısıyla kurulamaz." falan demesin. Kurulabilir, eğer istenirse burada kurulur ve yargı dışındaki ayağını da, bu ilişkiler ayağını da burada Parlamento olarak hep beraber ortaya çıkarabiliriz. Cinayetin başlangıcında, ben biliyorum, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz de geldi duruşmaları izledi, bir grup AKP milletvekiliyle bir izleme komisyonu kurulmuştu. Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından da gelindi belli bir süreye kadar, sonra takip edilemedi. Eğer gerçekten bir irade varsa gelin burada iradelerimizi ortaklaştıralım. Milliyetçi Hareket Partisi de yani sonuçta bu cinayetin aydınlatılması noktasında biraz önce bir irade beyanı ortaya koydu. Dolayısıyla ortaklaşabiliriz ve gerçekten de burada, bu cinayetle yüzleşme bağlamında bir şeyi ortaya çıkartabiliriz, eğer isterseniz. Yoksa bebekten katil yaratan bu karanlık daha da zifiri olmaya devam edecek arkadaşlar eğer bunları yapmazsak.
Biraz önce yine ifade edildi ancak ben de kendi adıma kayıtlara geçmesi açısından, Hrant Dink'in öldürüldüğü gün yayınlanan son yazısını kayıtlara geçmesi bakımından son paragrafını burada okumak istiyorum. "Ruh Hâlimin Güvercin Tedirginliği" başlığıyla yazmıştı bu yazıyı. Son paragrafı şöyle: "Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."
Aynen bunları yazmıştı öldürüldüğü gün değerli arkadaşlar, gazetesinde yayınlanmıştı bu köşe ama şimdi aradan geçen on yıl içerisinde maalesef kentlerin ortalarında güvercinlerin öldürüldüğü günlere geldik, daha karanlık dönemlere geldik, adaletin hiç olmadığı dönemlere geldik, yargılamaların hiç olmadığı dönemlere geldik ve on yıl bizi aydınlığa götürmedi, maalesef daha karanlık noktalara götürdü. Biz, evet, Hrant için, adalet için demeye her zaman devam edeceğiz. Bu adaleti sadece Hrant değil, bu topraklarda yaşayan bütün yurttaşlar için "adalet" diyeceğiz, "özgürlük" diyeceğiz, "eşitlik" diyeceğiz ve bir daha da hiçbir ölümün olmaması için, hiçbir ölümün olmaması için bu çabamızı sürdüreceğiz. Eğer Mustafa Suphilerin; Sabahattin Alilerin, Uğur Mumcuların, Berat Aydınların, Ape Musaların, Hrant Dinklerin katilleri yakalanmış olsaydı belki Tahir Elçi bugün aramızda olacaktı. O nedenle bu cinayetlerin olmaması için bu Meclisin bir tutum alması lazım, bir karar vermesi lazım.
Son sözüm seni unutmayacağız "..."(x)
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)