GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:7
Tarih:11.10.2012

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Efendim, arkadaşlar çıkıyorlar herhâlde; güle güle.

Burada kalan ve bu yasaya katkı vermeye çabalayan arkadaşları saygıyla selamlıyorum sabahın bu saatinde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bunu daha önce de yaşadık.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - Görüşülmekte olan ilgili yasanın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz aldım.

İZZET ÇETİN (Ankara) - O zaman böyle bir yasayı niye yapıyorsunuz Sayın Bakan?

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri, Sayın Hatip konuşuyor.

Buyurun Sayın Demirel.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Boşu boşuna Hatibi yoruyorsunuz.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - Enteresan olan bir şey var, Sayın Bakan da herhâlde teyit edecektir, Çalışma Bakanlığını ilgilendiren her yasa gece yarısı görüşülür, ben bir yıllık milletvekilliği deneyimimde bunu öğrendim.

İZZET ÇETİN (Ankara) - On yıldır öyle.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - Çalışma Bakanlığını ilgilendiren her yasa gece yarısı, sabaha karşı görüşülür.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Gözden ırak!

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - Hatırlarsınız, Meclis kapanmadan hemen önce Meclisin bir ek binasının inşaatında göçük olduğunda da biz burada iş sağlığı görüşüyorduk ve gecenin saat onikisiydi, gece saat ikide de vefat haberini almıştık. Dolayısıyla, böyle bir adabımız var. Nedense çalışma hayatını ilgilendiren her şey, büyük ölçüde daha konforlu şartlarda çalışanların uyuduğu, daha zor şartlarda ve hatta sendikasız çalışanların vefat etme ihtimallerinin olduğu işlerin yapıldığı saatte görüşülüyor. Sanıyorum, bu bile çalışma hayatımızın ne durumda olduğunu anlamamız için yeterli bir şey.

Şimdi, hayatta ilginç ve hoş üçlemeler var, böyle birbirine yakışan üçlemeler filan gibi. Bizim yaş grubumuzda milletvekili olmuş insanların da çoğunun bildiği bir şey vardır edebiyat ve Türkçe derslerinden, on sekiz yaş gelince onlar pek bilemeyecek bunu: "Giriş, gelişme, sonuç." diye. Bunun girişini gördük nasıl bir şey olduğunu; gelişme kısmı bu ikinci bölüm olacak kısmetse; sonuç bölümü zaten 25'inci maddede halledildiği için gereksiz bir sonucu da üçüncü bölümde konuşacağız herhâlde.

Efendim, aslında böyle bir yasaya gerek var mıydı? Tartışılabilir çünkü yasadan murat, eğer bir sorunu çözmek ise elbette ki ihtiyaç var ama yasadan murat, bazı şeyleri birbirine ekleyelim, ismini de değiştirelim, biz yeni bir yasa çıkardık, olsun ise bir gereklik yok. 2821, 2822, Anayasa 53, Anayasa 90 gibi maddeleri üst üste koyduğumuzda, aslında böyle bir yasaya ihtiyaç var mı? Hayır. Niye yok? Çünkü murat, sorunu çözmek değil. Ben eğer burada bir ipi alıp kördüğüm yapar sonra da size verip "Buyurun, çözün." dersem siz çözemediğinizde ben gelip, İskender'in kılıcıyla kesip "Ne kadar marifetliyim." diyorsam bu yasa da aynı o kadar marifetli bir yasa. Bunun ötesinde hiçbir kabiliyeti yok bu yasanın çünkü bu ülke, her şeyi bırakınız, uluslararası sözleşmelere taraf olmuş bir ülkedir. "Şu anda "Rum Kesimi Başkan" diye belki biraz askıya alınmış bir AB sürecimiz var, ILO sözleşmeleri var ama Sayın Bakan ısrarla çok klişe bir söz kullanıyor: "Sosyal taraflar." Bu sosyal taraflar bize geldiklerinde hiç böyle söylemiyorlar Sayın Bakan.

Evet, 2009 yılında çıkarılmış bir yasa var. Bu yasadan sonra da ocak ayından itibaren yetki belgesi temin edememiş sosyal taraflardan biri olan siz sendikaların yetkilenememesi nedeniyle yapılamayan toplu görüşmeler var. Bu toplu iş görüşmelerinin oluşması adına elbette ki "Olur." diyeceğiz yasaya ama muradımız burada, sorunu çözen bir şey yapmak, yalnızca masaya oturmanız değil. Yani devlet korporatizmini yapan şu zihniyeti reddediyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu reddediyoruz ama sizlerin toplu iş görüşmesi masasına oturmanız adına buna, evet, grup olarak destek vereceğiz ama tekrar söylüyorum: Bu tamamen devletçi bir korporatizmin dışından hiçbir şey değildir Sayın Bakan. Bu yaptığınız bunun tıpatıp bir örneği.

Ve sosyal taraflar adına Sayın Bakanla her kim görüşüyorsa sanıyorum bu ilanı verenler olsa gerek. Bu ilan eğer vicdanları rahatlatmak adına yelpaze mahiyetinde yapılıyorsa bir grup çalışan için, bu da onların ayıbı olsun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Aslında ülkemizde bu endüstriyel ilişkiler, çalışma hayatı, Sayın Bakanın katıldığı bazı toplantılar veya Başbakanın, diğer yetkililerin katıldığı bazı toplantılardaki gibi öyle güllük gülistanlık, dikensiz gül bahçesi değil, hatta bir bahçe bile yok, çoraklık var. Bu ülke, Avrupa'da en çok işçinin öldüğü ülke. Bu ülke, dünyada birinciliği alamıyorsa Cezayir ve El Salvador'a şükretmemiz lazım "İyi ki onlar var, dünya birincisi olamıyoruz." diye. Ama şu yasa ve bu çalışma mantığıyla sürerse korkarım ki biz çok yakında dünyanın da birincisi oluruz çünkü geçtiğimiz hafta EUROSTAT bir anket açıkladı, 2011 çalışma hayatı anketlerini. O anketler de gösterdi ki rekora gidiyoruz. Elli üç saati aşkın, haftalık çalışmaya sahip Türkiye'deki insanlar. Bir rekor bu. Bize en yakın olan ülke İzlanda, kırk üç saat. On saat fark var aramızda.

Sayın beyler, size söylüyorum; temsilcilerinize iletirseniz, bu ilanları vermek yerine sizler için mücadele etsinler. (MHP sıralarından alkışlar)

Ve burada gönüllere yelpaze, birbirimizi kandırmak gibi bir amacımız yok. "Yalnızca bir yasa olsun, adını da ben koymuş olayım, tarihe geçeyim" adına yapılıyorsa bunlar, "Filan bakan zamanında çıktı, filan usta zamanında imzalandı." denilecekse böyle bir yasaya Türkiye'nin iş hayatının hiç ihtiyacı yok. Türkiye'deki iş yaşamındaki insanların sosyal haklara, özlük haklarının iyileştirilmesine ihtiyacı var. Burada çıkıp herkes çok süslü sözler söyleyebiliyor. Sayın Bakanın Bakanlığı, bazı kadın istihdamıyla ilgili çok cafcaflı sözler içeren küçük kitapçıklar yayımlıyor. Ben burada İş Sağlığı Kanunu görüşülürken de o kitabı altını çizip okumuştum kendilerine ama bunlar yalnızca kâğıtlar üzerinde kalıyor, işleyişte hiçbiri yok. Eğer bunları, mevzuatı yalnızca oluşturmak adına yapıyorsak gerek yok çünkü yetkililerin, karar vericilerin, Sayın Bakan ve yanındaki bürokratlarının asli görevi, çıkarılan mevzuatın bu ülkede uygulanmasını temin etmektir. "Yapamıyoruz, çıkaramıyoruz, görüşemiyoruz" sözleri ve heyetine yakışmıyor.

Ve bir Türkiye ayıbı daha: Başbakanlığa bağlı Türkiye Yatırım Destekleme ve Tanıtım Ajansı Başkanlığının İnternet sitesine giriniz. Türkiye'nin bir yatırım cenneti olduğunu 10 maddeyle özetliyor. 3'üncü maddeyi ben size tek tek okuyorum: "Nitelikli ve rekabetçi iş gücüne sahibiz, bize yatırım yapınız." diyor. "26 milyonu aşkın genç, eğitimli ve motive profesyonelimiz var, artan çalışan verimliliğimiz var -kendileri de söylüyor- haftada 52,9 saat çalışan ve Avrupa'daki en uzun çalışma süresine rağmen, çalışan başına ortalama hastalık izninde en düşük orana sahip ülkeyiz, gelin, bize yatırım yapın." diyor. Türkiye'deki insanların hastalandıklarında izin kullanma hakkı bile yok beyler. 4,2 gün hastalık izni kullanabiliyor yani hani eski köle filmlerinde olur ya, bir de kölenin açıp dişine bakarlar, bir de diş grafisi koysalar tamam olacak demek ki. Efendim, abdala demişler ki "Kar yağacak.", "Titremeye hazırım." demiş. Bu onun belgesidir. Açınız, İnternet sitesine bakınız, orada var. Bunu biz söylemiyoruz, bunu devletin kendisi belgeliyor, "En çok insanı ben çalıştırıyorum, en az hastalık iznini veriyorum, size bir tek diş grafisini veremedim. Buyurun, gelin, bizimle çalışın." diye.

Yani özetle mesele şudur: Sendikalanmayın, teşkilatlanmayın, örgütlenmeyin, organize olmayın, istikrara kavuşalım. Eğer istikrar toplumsal sessizlikse istikrarı reddediyoruz. Parti grubum adına buradan net söylüyorum: Eğer "Organize olmamış toplum istikrarın belgesi." diye düşünüyorsanız, bizim böyle bir istikrar talebimiz yok ama sizin karar vericilerinizin var herhâlde.

Bu saatler neden önemli? Bu saatler şunun için önemli: Türkiye'de son on yılda, ileri demokrasiye kavuştuğumuz son on yılda, 11 bin işçinin iş kazasından öldüğünü sizler, bizden daha iyi biliyorsunuzdur diye düşünüyorum. 11 bin işçi ölmüş. Neden biliyor musunuz? Yoğun çalışma saatleri nedeniyle dikkat dağınıklığından büyük bir kısmı, büyük bir kısmı sendikasız işçi bunların. Hamdolsun ki medya var; mesela o 11 tane, çadırda yanan işçiyi bir an önce öğrenme sebebimiz medya oldu. İş Sağlığı Yasası görüşülürken göçük altında kalan işçiden medya sayesinde haberdar olduk. Teknolojiye şükretmemiz lazım ama sendikasızlaşmak, örgütsüzleşmek, iş hayatıyla ilgili gereklilikler konusunda bilinçsiz kalmayı tercih etmek ayrı bir vicdan meselesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - OECD'nin son sendikalaşmayla ilgili istatistikleri var, onları da ben size bir başka maddede izah edeceğim.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.