| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 20.01.2017 |
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günlerdir yoğun mesai harcayarak Anayasa değişikliği üzerinden konuşuyoruz. Gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda bu değişikliğin ülkemizin geleceğini karartacağını arkadaşlarımla birlikte anlatıyoruz, anlatmaya devam ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekir ki bu Anayasa değişikliği konusunda gerekçeleriniz doğru değil, haklı değil, hukuki değil. Fiilî durumdan söz ediyorsunuz. Yani, mevcut Cumhurbaşkanının Anayasa'ya uymadığını, Anayasa'yı ona uydurmadan söz ediyorsunuz. Böyle bir yaklaşım kabul edilemez, böyle bir yaklaşım ilkel devlet anlayışlarında bile görülmesi mümkün olmayan bir yaklaşımdır.
İki başlılıktan söz ediyorsunuz ama mevcut Cumhurbaşkanı ile mevcut Başbakan arasında nasıl bir uyumsuzluk var, nasıl bir iki başlılık var bunu anlatamıyorsunuz.
İstikrardan söz ediyorsunuz. On beş yıldan bu yana tek başına iktidarsınız. Cumhurbaşkanı sizsiniz, Başbakan siz, bakan siz; valileri siz atıyorsunuz, kaymakamları siz atıyorsunuz, emniyet müdürlerini siz atıyorsunuz, hâkimi ve savcıyı siz belirliyorsunuz; kısaca, devletin bütün kadrolarını siz belirliyorsunuz. Bu koşullarda on beş yıldan bu yana sağlayamadığınız istikrarı bundan sonra bu değişiklikle nasıl sağlayacaksınız, onu da anlatamıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu Anayasa değişikliği, Türkiye'nin demokrasi yolundaki yürüyüşünü durdurup tersine çeviren ve sonu diktatörlüğe gidecek olan tek adam yönetimine teslim eden bir değişliktir. Bu değişiklik kabul edilirse, seçilen kim olursa olsun -kişi önemli değil- varacağı yer otokrasidir, diktatörlüktür. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, bütün kuvvetleri bir kişiye teslim eden, aslında kuvvetler birliği değil, tek bir kuvvet yaratan bu kadar yetkiyi kime verirseniz verin sonu otokrasidir, diktatörlüktür.
Değerli arkadaşlar, bu tartışmalarda Batı'nın çağdaş anayasacılık akımlarından bolca söz edildi, Montesquieu'nün kuvvetler ayrılığından söz edildi, Burhan Kuzu hocanın görüşleri anlatıldı, dinletildi. Bakın, bir de Doğu düşünürlerinden bahsedelim. İbni Haldun, 1332-1406 yıllarında yaşamış Orta Çağ İslam düşünürüdür. Yönetim biçimlerini üçe ayırır İbni Haldun. Bunlardan biri mülk-i tabii yönetim yani doğal yönetim. Bu yönetimi şöyle tarif ediyor: "Bu yönetim zor, güç kullanan, baskı ve kişisel arzulara dayanan keyfî bir yönetimdir. Burada doğallıktan kastedilen, bireyin yapısındaki eğilim, karakter ve diğer doğal istekleridir. Kendini sevmek, üstünlük veya egemen olma isteği, bencillik gibi bireysel tutumlara dayalı keyfî bir yönetim biçimidir." İbni Haldun'a göre, bu tür bir yönetim tamamen kötü bir yönetimdir. Bu yönetim biçimi günümüzde "diktatörlük" olarak adlandırdığımız otokratik ve anayasal olmayan bir yönetimdir.
Yine, İslam düşünürü İbni Haldun devletin ömrünü de 5 evreye ayırır değerli arkadaşlar. Ben size son evresini yani devletin ortadan kalktığı evreyi söyleyeceğim, bakın nasıl tarif ediyor: "Bu devre israf çağıdır." diyor. "Devlet yavaş ya da birden gelen bir sona doğru ilerlemeye başlar. Hükümdar ve çevresi öncekilerin biriktirdiği serveti telef eder. Görevler ehil olmayanlara dağıtılır. Ordu bozulur. Zevk düşkünlüğü arttığı için gelirler giderleri karşılayamaz, düşman devletler cesaretlenmeye başlar." Değerli arkadaşlar, 1300'lü yıllarda İbni Haldun'un gördüğü bu gerçeği sizin de görmenizi yürekten diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki, bu Anayasa değişikliği için zamanlama doğru mu değerli arkadaşlar? Ülkemizin ekonomik, siyasi durumu ortada. Terör örgütlerinin hain eylemleri ülkeyi kan gölüne döndürmüş. Terör saldırıları toplu katliamlara varmış. Askerlerimiz, polislerimiz şehit oluyor; vatandaşlar yaşamını kaybediyor; onlarca, yüzlerce eve ateş düşüyor. Toplumun geniş kesiminde can güvenliği ciddi kaygı hâline gelmiş. Fiilen Suriye'ye girmişiz, bir anlamda savaş hâlindeyiz. Oradan her gün şehitlerimiz geliyor. Bugün de orada yaşamını kaybeden 5 şehidimizi rahmetle anıyorum, yaralı askerlerimize de acil şifa diliyorum. Ekonomik anlamda tarihimizin en kırılgan dönemini yaşıyoruz. Dolar almış başını gidiyor. Esnafımız, sanayicimiz, işçimiz, emeklimiz, üreticimiz perişan ve bir gün sonrasını öngörmekten uzak. Böyle günlerde toplum olarak ortak bir duruş sergilemek gerekirken toplumda ayrışma yaratacak bir Anayasa değişikliğini hem de bir kişinin keyfine göre bir değişikliği tartışmak ülkenin yararına değil değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Sevgili Başkanım, bir dakika daha süre verir misiniz?
BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum size Sayın Gökdağ.
Buyurun.
MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 79 milyon yurttaşımızın huzurunu istiyoruz. Barış içinde, kardeşlikle, herkesin birbirini sevgiyle sardığı, Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Alevi, Sünni, Şafii, Hanefi, doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün yurttaşlarımızın huzur içinde yaşadığı bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Anaların çocukları için kaygılanmadığı, herkesin işinin, aşının olduğu, üniversiteyi bitiren gençlerin yarınına umutla baktığı bir Türkiye için çaba gösteriyoruz ve böyle bir Türkiye'nin mümkün olduğuna çok yürekten inanıyoruz. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, gerilime dayalı anlayışınıza rağmen, sizin de torunlarınızın, çocuklarınızın içinde olduğu yaşanacak bir Türkiye'yi mutlaka ama mutlaka inşa edeceğiz.
Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdağ.