GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:66
Tarih:07.02.2017

CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 443 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının Komisyon görüşmeleri sırasında tam bir karmaşa vardı. 24 madde olarak Komisyona gelen tasarı 15 maddeye düşürüldü. Kalan maddelerde de verilen önergelerle değişiklik yapıldı. Görüşmelere defalarca ara verildi. Kurum ve kuruluşların temsilcileri konuşmadı. Üstelik, kurum ve kuruluşların görüşleri bize iletilmedi. Görüşmeler sırasında değişiklik önergeleri dışarıdan bürokratlar tarafından hazırlandı. Önergelerin gerekçeleri birbirine karıştı. Önergelerde imzası olan milletvekilleri bu önergelerin içeriğini açıklayamadı. Bakanlık, yeni madde oluşturulmasına neden ihtiyaç duyduğunu anlatamadı. Bizim verdiğimiz ve tasarıyı daha işlevli hâle getirecek önergeler AKP'li üyelerin oylarıyla reddedildi. Yani, bu tasarı, iyi çalışılmamış, yasa yapma tekniği açısından da uygun olmayan bir tasarı olarak önümüze geldi.

Ayrıca, Komisyon görüşmeleri sırasında Türkiye İhracatçılar Birliğiyle ilgili bölümün ilgili kurumlara gönderilmediğini öğrendik. Oysaki bu düzenlemelerde TİM'in bütün yapı ve işleyişi baştan sona değiştiriliyor. Böylesine ciddiyetsiz, lakayıt bir ortamda serbest bölgeler yasa tasarısı görüşüldü. Üstelik, bu tasarı Kasım 2016'da Komisyonda görüşüldü. Üzerinden iki ay geçtikten sonra Genel Kurula geliyor. Komisyon görüşmeleri sırasında alt komisyon kurulması ısrarla kabul edilmedi. Doğal olarak merak ediyoruz, acele bir şekilde Komisyondan geçirilen ve bu yasayla kaçırılmaya çalışılan şey nedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyı ilk elimize aldığımızda 2 ayrı bölüm olduğunu gördük. İlki, serbest bölgelerle ilgili düzenlemelerin olduğu bölüm, diğeri de Türkiye İhracatçılar Birliğiyle ilgili.

İkinci bölümde amaç, Türkiye İhracatçılar Birliğine kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu statüsü tanınmasıydı. Bu kadar özensiz bir çalışma olur mu? Hangi hatadan başlayacağımı bilemiyorum. İhracat bir meslek değil, faaliyettir. Bu faaliyette bulunan sanayiciler kendi bulundukları bölgede sanayi ve ticaret odalarına kayıtlıdır. TİM'e kamu kurumu statüsü tanırsanız bir çift başlılık olur, çift aidat ödenir, bu niteliği haiz kurumlar karşı karşıya gelir. Bu da sanayiciyi olumsuz etkileyecek bir durumdur. Üstelik kamu kurumu statüsü, bağımsızlığı doğrudan etkileyen bir durumdur. TİM'e kamu statüsü tanınması, iktidarın, Hükûmetin istediklerini yapan yandaş şirketlere ayrıcalık tanınan bir tabloyu ortaya çıkarır. Kaldı ki bu tasarı Komisyona geldiği andan itibaren, henüz düzenlemeler yasalaşmadan bu söylediklerimin doğruluğu ortaya çıktı. TİM temsilcisi, Komisyon görüşmelerinde bırakın düşünce ifade etmeyi, bir sözcük dahi edemedi. TİM'i kamu niteliğinde meslek kuruluşu yapma çabası vardı. Ülkeyi bölmeye kalktığınız gibi sanayicileri de bölecek bir uygulama bu. (CHP sıralarından alkışlar) Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun yanlış olduğunu anlattık. İhracatın bir meslek değil faaliyet olduğu ve ne olursa olsun TİM için bunun olmaması gerektiği konusunda ısrarcı olduk. Sanayiciler, ihracatçılar öyle bir durumda ne olacaklardı? Özgürce çalışma mücadelesi vermek yerine, kendileri büyüyerek ülkeyi büyütmeye uğraşmak yerine bürokrasiyle uğraşacaklardı. TİM Başkanı, anlaşılıyor ki bu tasarıyla ilgili olarak odalara bilgi vermemiş. Zaten açıklamalarına bakıldığında TİM Başkanı âdeta AKP sözcüsü gibi davranıyor, her ihracat rakamı açıklandığında bunu Hükûmete yaranmaya çalışan bir dille duyuruyor. TİM Başkanının görevi ihracatı ve ihracatçıyı korumak, onların yanında olmak, özgürce çalışma mücadelelerini desteklemek değil midir? Siz ki ihracatçı ağlarken eğer bu görevi layıkıyla yapmıyorsanız oradan ayrılmalısınız. Biz burada ihracatçıyı savunuyoruz, biz burada sizi koruyarak bu maddeyi tekliften çıkartıyoruz; duvardan ses geliyor, sizden ses gelmiyor, baskı bu kadar büyük yani. İhracatçıların temsili bu kadar düşük, bu kadar sönük ve bu kadar zayıf mıdır? Özel ya da kamu fark etmez, ekonomide tüm bileşenler arasında bir denge vardır. Bu dengeyi bozacak her hamle güvensizliği körükler, bu da ekonomiyi daha da kötü hâle sokar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının ilk bölümünde ise serbest bölgelere ilişkin düzenlemeler yer alıyor. Burada da tam bir muamma var, acele kamulaştırma var, serbest bölge işletmecilerine vergi muafiyeti var, yurt dışında serbest bölge oluşturulmasında Bakanlar Kurulu tek yetkili. Serbest bölgeleri destekleyelim elbette, teşvik edelim, vergi muafiyetleri sağlayalım ama bunu yaparken neden acele kamulaştırma yapıyoruz? Bir şeyi yaparken neden diğerini bozuyoruz? Çok ihtiyacınız varsa normal kamulaştırma prosedürünü takip edin. Acele kamulaştırmada ısrarınızın nedeni ne? Hatta soruyu şöyle soralım: Son zamanlarda neredeyse bütün yasalarda acele kamulaştırma olmasının sebebi ne? Bu tasarıda kıyıların, tarım arazilerinin, askerî alanların, çayır ve meraların acele kamulaştırma dışında kalmasını istedik ama önergemiz reddedildi. Merak ediyorum, acaba hangi kıyıyı beğendiniz de bu yasayı getirip önümüze dayadınız? Acaba, hangi zeytinlikte gözünüz kaldı da yarın, öbür gün birilerine peşkeş çekmeye karar verdiniz? Bu ilk değil, son değil, AKP'nin bu tür uygulamaları nasıl kullandığı ortadadır. Bunun olmasına nasıl müsaade edilir?

Bir diğer konu ise serbest bölgeleri kullanan yatırımcılara sağlanan vergi muafiyeti ile vergi dışı teşvikler. Bu madde de görüşülürken verilen bir önergeyle kullanıcılara "işleticiler" ibaresi eklenmiştir, tekrar ediyorum, işleticiler. Üstelik bununla ilgili olarak da basit bir sözcük ilavesi açıklaması getirilmiştir. Bu madde görüşülürken verilen bir önergeyle kullanıcılara "işleticiler" ibaresi eklenmiştir. Konu elbette bu kadar basit ve sıradan değildir. Serbest bölge üzerinde ticaret yapan işletmelerin de vergi muafiyetinden ve teşviklerden yararlanması sağlanacak. Burada nasıl bir üretim faaliyeti var?

Arkadaşlar, sıradan bir ticari faaliyet vergi muafiyeti kapsamına neden alınıyor? Burada düşünmeden edemiyorum, acaba iktidara yakın hangi alan serbest bölge ilan edilecek de burası için imtiyazlar sağlanacak? Yani göz koydukları o yerler var ya, onları birilerine rant sağlamak için kamulaştırmak yetmiyor efendim. Bir de kime peşkeş çektilerse ona vergi muafiyeti ve benzer ayrıcalıklar getiriyorlar.

Bir diğer konu da şu: Yurt dışında serbest bölge oluşturulması. Sayın Bakan konuşmasında Cibuti'ye bir serbest bölge kuracağını söyledi. Bilenler parmak kaldırsın, Cibuti nerede? Serbest bölge kurulacak ülke tercihi çok dikkatli yapılmalı, objektif kararlar alınmalıdır. Ayrıca, yurt dışında oluşturulacak serbest bölgelerin bakanlıklar üzerinden değil, bir kurum üzerinden oluşturulması gerekiyor. Ancak bu şekilde yabancı bir ülkede kurulacak serbest bölgenin A'dan Z'ye her şeyini bilme ve denetleme şansımız olabilir; aksi hâlde, yapılacak tüm iş ve işlemler şaibeli olacaktır.

Bir diğer nokta, orada faaliyet gösterecek şirketlerin seçimi ve o şirketlere verilecek teşvikler de çok önemlidir. Oysa, bu yasayla hepsinde tek yetkili Bakanlar Kurulu olacaktır. Burada faaliyet gösterecek şirketlerle ilgili ısrarla sorumuza Sayın Bakan çelişkili yanıtlar verdi. Önce "demonte mallar" dedi, sonra başka bir şey söyledi, "Afrika pazarına yakın olmak için" dedi. Yani, Sayın Bakan da hangi şirket hangi üretimle ilgili orada olacak bilmiyor. Çok merak ediyorum, kafanızda hazırladığınız bu Cibuti'de faaliyet gösterecek şirket kimdir? Nasıl teşviklerden yararlanacaktır? Bu ülkede verdiğiniz ayrıcalıklarla yetinmediğiniz o şirket hangisi? Cibuti'yi biraz geçin, az ileride sola dönüp geri gelin de Kars'a kuralım serbest bölgeyi, Ağrı'ya kuralım, bütün Türkiye'yi serbest bölge yapalım gerekirse.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; serbest bölgelere karşı değiliz çünkü serbest bölgeler doğrudan döviz kazançlarıdır. İhracatın artmasını, ihracat pazarlarının genişlemesini sağlar. İstihdam artırır, yabancı sermayeyi çeker. Çeker çekmesine de nerede çeker? Güvenli, demokratik, sağlam bir ekonomisi olan ülkede çeker. Bu ülke güvenli mi, sağlam mı ekonomisi? Her gün terör tehdidi var; her yanında savaş var, hem de bu savaşın bilfiil içinde; her gün dış politikada "U" dönüşü var. Bizim ülkemizde serbest bölgeler neye yarıyor biliyor musunuz? İthalatın artmasına yarıyor sadece. Neden? Tüm bu saydıklarımın yanı sıra, bir üretici için, yeni pazarlar ayarlayan bir ticari işletme sahibi için cazip bir durum yok çünkü serbest bölgede yatırım yapacak yabancı yatırımcı için bir maliyet avantajı yok, zaten maliyetler her gün yükseliyor. "Riski böleyim." diye düşünmez adam, zaten yaşamak risk bu ülkede; iç pazar çoktan çökmüş, bir dış pazar büyütme avantajı yok; ihracatçılar kan ağlıyor, yabancılara dert anlatmaktan mal satamıyorlar.

Türkiye'de 18 serbest bölge bulunuyor; bunlardan 2 tanesi kamu arazisi üzerinde kamu tarafından işletiliyor, 8 tanesi özel sektör tarafından işletiliyor, 8 tanesi ise kamu arazisi üzerinde özel sektör tarafından işletiliyor. Son dönemde dünyada serbest bölgelere çok da rağbet edilmiyor. Şimdi, sizin pul, bandrol, çöp, nakliye vergisi, teşvik gibi kılıflarla cazip kılmaya çalıştığınız serbest bölgelerde asıl amaç özelleştirme mi?

Türkiye'nin nasıl bir ekonomik durum içinde olduğuna bir bakalım: Türkiye ekonomisi 27 çeyrek sonra, 2016'nın üçüncü çeyreğinde ilk defa küçüldü; 2016 üçüncü çeyrek, büyüme eksi yüzde 1,8. Ekonomik özgürlükte 15 ülkenin daha gerisine düştük, 178 ülke arasında 79'uncu sıradayız. İş yapma kolaylığında 18 ülkenin daha gerisine düştük, 190 ülke arasında 69'uncu sıradayız. Küresel rekabet gücünde 10 ülkenin daha gerisine düştük, 138 ülke arasında 65'inci sıradayız. Ahbap çavuş düzeni endeksinde 6 basamak daha kötüye giderek bu düzenin en yaygın olduğu 8'inci ülke olduk. Yolsuzluk algısında 11 ülke daha gerileyerek 176 ülke arasında 75'inci sıraya geldik. Böyle bir ortamda Serbest Bölgeler Kanunu Tasarısı'nı yasalaştırsanız ne olacak ki? Ülkede güven yok, huzur yok, sürekli uzatılan OHAL var, bitmek bilmez bir başkanlık sevdası var. Tereddüt etmeden uzatacağınız OHAL'in bu ülkenin ekonomisine ne kadar derin izler bıraktığının farkında değil misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

3 Ekim 2016'da 3 lira olan dolar 3,83'e kadar çıktı, Türk lirası yüzde 25 değer kaybetti. TL, 3 Ekim sonrası, 150 para birimi içerisinde en çok değer kaybeden 3'üncü para birimi oldu. TL'nin 1 kuruş değer kaybetmesi şirketlerin 2,1 milyar TL kur zararı yazmasına neden oldu. Bu da önümüzdeki bir yıl içerisinde ödenmesi gereken dış borçlarının 1,63 milyar TL artmasına yol açıyor. Yani, TL'nin her 1 kuruş değer kaybında Türkiye 3,73 milyar TL fakirleşiyor. Ekim ayında yüzde 6,53 olan enflasyon aralık ayında yüzde 8,53'e, ocak ayında ise yüzde 9,22'ye çıktı. Fiilî başkanlığın provasını OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle yapan iktidar bunu da yaptı.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de Varlık Fonu'na devredilen kamu kaynakları var. Varlık Fonu'na, gelecek kuşaklar için, kullanmadığın kamu kaynakları aktarılır; oysa AKP, bu fonu, kaynak sıkıntısını gidermek için kullanmaktadır. AKP, yaptığı açıklamalarla kamu kaynaklarını denetim varken yönetemediğini itiraf etmiştir. Kamu kaynaklarını bu şekilde daha etkin yöneteceğini söyleyenler, aslında yıllardır kamu kaynaklarını, ekonomiyi yani bu ülkeyi yönetemediklerini itiraf etmektedir. Buradan AKP Hükûmetine tavsiyem sakin olmalarıdır çünkü yönetim zafiyetinin, başkanlık hırslarının, halkın gündeminde olmayan konularla Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas eden anlayışın yanıtını çok yakında millet kendilerine verecektir. Yönetmeyi bilmeyenler gidecek, Türkiye çok yakın bir zamanda halkın gündemine hâkim, millet iradesine saygılı, demokrasiyi özümsemiş bir anlayışla yönetilecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa yapma tekniğine uygun olmayan, AKP milletvekilleri, hatta bakan tarafından bile tam olarak anlaşılmamış olan, ülke gündeminden uzak bu tasarı acilen geri çekilmelidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tüm milletimize hayırlı günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)