GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:67
Tarih:08.02.2017

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP'nin Meclis araştırması komisyonu kurulması üzerine vermiş olduğu grup önerisi üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye son elli yıl içerisinde iki önemli kalkışmaya şahit oldu. Birisi, 1982 yılında başlayan PKK terörü. Şemdinli ve Eruh'ta 1984'te katliam yaptılar. O günden sonra kadınları öldürmeye, askerleri öldürmeye, polisleri öldürmeye, çocukları öldürmeye, doktorları öldürmeye, hemşireleri öldürmeye, korucuları öldürmeye devam ettiler. Bu kalkışma yaklaşık 1984'ten bugüne kadar devam etti. Bununla ilgili çeşitli tedbirler aldık, ardından çözüm sürecini gündeme getirdik. Türkiye'de suça karışmayanlar, Kandil'de veya yurt dışında bulunanlar Türkiye'ye dönsünler ve de devletin işine, aşına sahip olsunlar, birlikte yaşama iradesini göstersinler istedik, suça karışanlar da başka bir ülkede suçları kadar yaşasınlar, üçüncü bir ülkeden daha sonra Türkiye'ye gelsinler istemiştik ama önce buna inananlar, ardından böyle bir çalışmayı ve çabayı sanki Güneydoğu Anadolu'da yeni bir devlet, yeni bir bayrak, yeni bir İstiklal Marşı söyleyeceklermiş gibi algıladılar ve orada jenoside imza attılar. Kendilerinden olmayan hiç kimseyi o bölgede barındırmadılar, herkesi o bölgeden kaçırmaya başladılar, Kürtler dâhil olmak üzere. Kendilerinden olmayan AK PARTİ'li Kürtlere, CHP'li Kürtlere, Saadet Partili, Büyük Birlik Partili Kürtlere veya başka Kürtlere, HÜDA PAR'lı Kürtlere de "Bu bölgede yaşamayacaksınız, bu bölge bize aittir." dediler ve ardından da zaten, kendileri devrimci halk savaşını başlattılar, hendek savaşlarını başlattılar, ardından da çok büyük bir yenilgiyle karşılaştılar. Kürtler, önce bu insanlara inanmışlardı, 7 Haziran seçimlerinde bu insanlara oy verdiler "Kardeş kanı akmayacak, barış olacak, kardeşlik olacak." diyerek; ardından, bunların hâlâ kanla beslendiklerini görünce de buna "Dur." dediler, 1 Kasımda da gereğini yaptılar, Adalet ve Kalkınma Partisini iktidar yaptılar, kendilerine de ciddi bir mesaj verdiler.

İkinci kalkışma hareketi 15 Temmuz. Yaklaşık elli yıllık bir hareket, önce ibadetle başladı ve ardından, hizmetle beraber "cemaat" saikiyle Türkiye'ye hizmet etmek için çalıştı. Bir görünen kısmı vardı, bir de görünmeyen kısmı vardı. Görünen kısmında ibadet, okullar, dershaneler vardı. Görünmeyen kısmında ise devleti bir gün ele geçirmek, iktidarlara ortak olmak ve iktidarları terbiye etmek, tedip etmek, ardından da devlet olmak gibi bir hayalleri vardı. Bunu önce 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarına karşı yapmışlardı. Ardından, 17-25 Aralığı yaptılar. Önce MİT tırları, ardından 17-25 Aralık ekonomik darbe -bir noktada siyasi darbe- ardından da 15 Temmuzu yaşattılar bu ülkeye.

Uzun bir geceydi ve trajik bir geceydi. Hep beraber, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'yle beraber, ordu içerisinde ve polisin içerisinde bulunan, demokrasiye ram olmuş güvenlik güçleriyle beraber ve milletimizin genlerinde bulunan kahramanlığıyla birlikte demokrasiyi yeniden inşa ettik, bu Parlamentoyu yaşattık.

Şimdi, Türkiye'de olağanüstü hâl ilan edildi. Olağanüstü hâl, mecburiyet karşısında ilan edildi. Bunu Fransa da ilan etti, zaman zaman başka ülkeler de ilan etti. Bizim ülkemizde yaşamış olduğumuz olay, olgu ve de trajedi karşısında bakıyoruz ki oradakiler çok küçük kalıyor ve onlarda hâlâ olağanüstü hâl devam ediyor.

Olağanüstü hâl, elan yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın ikinci bölümünde "Olağanüstü yönetim hâlleri" başlıklı 119, 120 ve 121'inci maddelerinde düzenlenmiştir. Ülkemiz sathında ilan edilmiş olan olağanüstü hâl, Anayasa'nın Hükûmete vermiş olduğu yetki çerçevesinde ilan edilmiştir. Hükûmetin kullanmış olduğu yetki tamamen Anayasa'dan aldığı yetkidir, aksini iddia etmek mümkün değildir. Kullanılan yetkinin hukuki olmadığı ve Anayasa'da yeri olmayan bir yetki kullanıldığı iddiaları geçerli olsaydı, Anayasa Mahkemesi sürece dâhil edilir ve iptal hükümleri alınarak uygulamaya son verilirdi.

Kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, en genel manasıyla yapılan takibat, başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olmak üzere, ilgili kanunlar ve kanun hükmünde kararname hükümlerine göre yapılmış ve yapılmaktadır. Araştırma komisyonu kurulmasını talep eden HDP tarafından tanzim edilen teklif yazısında, olağanüstü hâlin keyfî, hukuka aykırı ve hukuksuzlukla ilan edildiği iddia edilmiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle, söz konusu iddiaların haklı hiçbir mesnedi yoktur.

Kamu kurum ve kuruluşlarına ihtiyaç nispetinde yapılan memur alımları ise her kuruluşun kendi mevzuatı dâhilinde yapılmaktadır. Mevzuat haricinde herhangi bir şekilde memur alımı yapılmamaktadır ve zaten kurumların mevzuatına aykırı bir şekilde eleman almaları da mümkün değildir.

İhraçlar: Tabii ki bu ihraçlar yapılacaktır. Eğer teröre iltisakınız varsa, eğer teröre müzahirliğiniz varsa bu ihraçları hak etmişsiniz demektir. Eğer teröre bir iltisakınız, bir müzahirliğiniz yoksa da hukuk veyahut da siyasi irade, hep beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak gereğini yapacağız, yapmaya da devam ediyoruz. Cumhuriyet tarihinin en karanlık gecesini yaşadık, en trajik gecesini yaşadık ve Türkiye'de belki bir iç savaş çıkacak, belki rejim değişecekti ve Türkiye belki tarih sahnesinde silinmiş olacaktı, Sevr'de yapamadıklarını 15 Temmuz akşamı yapacaklardı. Bunlara karşı, bu 100 bin kişiyle, bu bahsetmiş olduğunuz kişilerle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmayalım mı? Hâlâ bu ülkede himmet paraları mı toplasınlar? Hâlâ tekrar, yeniden 17-25 Aralığı mı tecelli ettirsinler veyahut da 8 Şubatı mı tecelli ettirsinler? Elbette ki bu insanlar ihraç edilecekler.

AHMET YILDIRIM (Muş) - İbrahim Kaboğlu mu?

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Eğer üniversitelerde... Ben 28 Şubatta atıldım, 3 defa atıldım ve 3 defada da geri döndüm. En son Danıştay 8. Dairesi önce beni haklı buldu, ardından aynı daire aynı gerekçelerle haksız buldu. Milletvekili olduktan sonra tekrar itiraz ettim, itiraz sürecim devam ediyordu, Danıştay Daireler Kurulu tarafından da hakkım teslim edilmişti. Eğer burada çeşitli akademisyenlerle ilgili bir haksızlık varsa, eğer bir ince eleyip sık dokuma yapılmamışsa, bunlarla ilgili şimdiye kadar olduğu gibi nasıl düzeltmeler yapıldıysa hep beraber, HDP olarak, CHP olarak, AK PARTİ olarak ve MHP olarak bunları düzeltmek de bizim için hem vicdanı bir borç hem de insani bir borçtur. Bunları elbette ki düzelteceğiz. Bir yanlışlık varsa, bir iltisakları yoksa bunları yapmak da bizim görevimizdir. Çünkü, geçmişte, 1960'ta bunlar yaşandı, 1980'de yaşandı, daha sonra 28 Şubatta yaşandı.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Şimdi siz yaşatıyorsunuz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu dönem içerisinde, olağanüstü bir dönemden geçerken mutlaka ki yapılan her şey mükemmeldir demek mümkün değildir. Elbette ki yanlışlıklar vardır, layüsel olan sadece ve sadece Allah'tır. Allah'ın haricinde herkes hata yapar, peygamberler de hata yapmışlardır, onların da hatalarına "zelle" ifadesi kullanılmıştır. Bu hatalara -önemli olan- bilinçli mi yapılıyor, bilinçsiz mi yapılıyor diye bakmak lazım. Yüz binlerce insanın ihraç edildiği, yaklaşık 150 bine yakın insanın teröre müzahir olduğu; bir yandan PKK'ya, bir diğer yandan YPG'ye, bir diğer yandan DAEŞ'e, IŞİD'e, bir diğer yandan FETÖ'ye müzahir olduğu bir ortamda, elbette ki zaman zaman insanların olduğu yerde yanlışlıklar da yapılabilir.

Tabii ki bu ihraçlarla ilgili istisnaları kenarda tutmak lazım. Suç işlemek için örgüt kuran, çalışma yapan, söz konusu suç teşkil eden eylemlerde bulunan ve hatta tam teşebbüs hâlinde kasıtlı ve iradi olarak suç işleyen, darbe yapan, masum insanların canına kıyan her kim olursa olsun her toplumda ve her hukuk düzeninde cezalandırılır. Yapılan ihraçlar kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerden alınan yetki dâhilinde yapılmakta ve suç işlemiş olanlar bağımsız mahkemelerce cezalandırılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hükûmetimiz hukuk çerçevesi içinde kanunlardan aldığı yetkilerle görevlerini icra etmektedir. Hiç kimsenin düşüncelerinden ve fikirlerinden dolayı takibata uğramasına da müsaade edilemez, edilmemesi gerekmektedir.

Ülkemiz 15 Temmuzda hain bir darbe teşebbüsüne sahne oldu. Halkımızın dik duruşu ve demokrasiye sahip çıkması sonucu bu darbe akamete uğratıldı. 15 Temmuzdan beri yapılan operasyonlar, işten çıkarmalar bu maksada matuftur. İşten çıkarılan birçok kişinin sonradan tutuklanması bu suç örgütüyle iltisaklı olduklarını göstermektedir.

Hukuk insanların meslekleri veya meşrepleriyle ilgilenmez, eylemleriyle ilgilenir. Yargının karşısında gazeteci, bilim insanı, kadın, erkek yoktur; şüpheli vardır. Bu bakımdan, bilim insanlarını öteki vatandaşlardan veya meslek gruplarından ayırmak mümkün değildir. Elbette, bu devasa soruşturmalarda personel, istihbarat veya başka tür eksikliklerden kaynaklanan yanlışlar da vardır. Sayın Cumhurbaşkanımız bunun için, zaman zaman söylemiş olduğu gibi "At izi it izine karıştı." diyerek yargı ve kolluğu daha hassas olmaya çağırmıştır. Ayrıca, bu olağanüstü dönemde şahsi hesaplarını FETÖ operasyonları üzerinden görmek isteyenler de olabilir. Nitekim, bu ihtimal yüzünden isimsiz, imzasız ihbarlar soruşturma dışı tutulmuştur. Kaldı ki yargıyı şahsi hesaplarına alet etmek isteyenler dikkatle takip edilmektedir. Hükûmetimiz soruşturmalarda hata olabileceği endişesiyle komisyon kurmuş ayrıca, gelen müracaatlar ve incelemelerden sonra binlerce personel görevine dönmüştür. Partimiz, her türlü hassasiyet çağrısına açıktır, vatandaşlarımızın müracaatlarına açıktır. Hatalar tespit edildiğinde derhâl düzeltilmektedir. Eğer dünkü kanun hükmünde kararnameyle ilgili de hatalar varsa ve bunlar da komisyonlar tarafından tespit edilirse düzeltilmesi de biraz önce söylemiş olduğum gibi insani ve vicdani olarak bizim, hepimizin boynumuzun borcudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, açıyorum mikrofonu; lütfen, tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bunun dışında, meslek ayırımı yaparak farklı bir muamele veya işlem beklemek hukuka uygun değildir. Elbette daha hassas, daha dikkatli olacağız ama bir daha kimse darbeye tevessül etmesin diyerek de son derece kararlı olacağız çünkü Türkiye darbelerden çok çekti. 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve 15 Temmuz darbe girişimi; bu darbelerin tamamı ekonomimize zarar verdi, kültürel savrulmaları oluşturdu ve de milletleşme sürecimizi dumura uğrattı, demokrasiyi içselleştirmemizi geciktirdi. O nedenle, yapmış olduğumuz tüm tasarruflar hukuka uygun olsun diyerek çalışıyoruz. Hukuk dışına çıkmamaya, tekrar, yeniden demokrasiyi Türkiye'de tam ve kâmil manada içselleştirmek için gayret sarf ediyoruz.

O nedenle, ben diyorum ki: Hep beraber darbeye karşı çıkalım, hep beraber FETÖ'ye, PKK'ya, DAEŞ'e, IŞİD'e, PYD'ye karşı çıkalım, demokrasinin Türkiye'de çok daha farklı bir şekilde algılanmasını sağlayalım. Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlüklerin alanını genişletelim, siyasete seviye getirelim, siyasetçinin seviyesini yükseltelim ve de fikir hürriyetini, inanç hürriyetini ve teşebbüs hürriyetini Türkiye'de hâkim kılalım.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.