GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:68
Tarih:09.02.2017

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün serbest bölgeler üzerine bir konuşma hazırlamıştım ve serbest bölgelerin böyle ufak tefek değil, Merkez Türkiye Projesi'nde olduğu gibi bölgesel anlamda daha kapsamlı ve dünyada bilinen bölgeler olarak kurulmasına yönelik bir konuşma yapacaktım ancak Suriye'deki şehitlerimiz ve biraz önceki maddedeki tartışmalar gereği devlet yönetimi ve devletin temel kurumlarının düşürüldüğü durumla ilgili birkaç tespitimi paylaşmak istiyorum.

Tabii, bu vesileyle, Suriye'deki şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Günümüzde geldiğimiz teknolojide bir Rus uçağının yanlışlıkla Türk askerinin bulunduğu bir binayı bombalaması teknolojiye aykırıdır, mümkün değildir. Tabii, yaptığımız görüşmelerde, özellikle uçak krizinden sonra Rus iç kamuoyuna dönük olarak bu tür zayiatımızın, şehitlerimizin daha da artması mümkündür. NATO müttefikimiz olan ABD'yle Suriye'deki, Irak'taki sürtüşmeler de bu kayıplarımızın artmasına neden olacaktır. Bunun temeli ise yanlış yönetimdir, liyakatsiz yönetimdir. Onunla ilgili yaşadığım birkaç örneği paylaşmak istiyorum.

Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Başbakanı arasında geçen bir diyalog. Kaynak: Genelkurmay Başkanı. Musul Konsolosluğunun basılacağı konusunda Genelkurmay Başkanlığına gelen bilgiler üzerine dönemin Genelkurmay Başkanı Başbakanına gider, der ki: "Musul Konsolosluğunu basacaklar. Hem itibarımız için hem de bölgesel çıkarlarımız için önemli, takviye edelim, basılmasına engel olalım." Dönemin Başbakanı ne der biliyor musunuz? "Sayın komutamınım, IŞİD bize böyle bir kötülük yapmaz, siz başka işlerle uğraşın." der ve Genelkurmay Başkanı da üzüntüyle odadan çıkar. Bu bilgi gerçekleşir, Musul Konsolosluğumuz basılır, çalışanlarımız esir edilir, aynı Başbakan gelip der ki: "Bu esir edilenleri kurtaralım." Genelkurmay Başkanı da şu cevabı verir: "Sizin IŞİD'le ilişkileriniz çok iyi, siz kendi yöntemlerinizi kullanın. Aksi hâlde, biz operasyon yaparız; iç içeler, bizim personel de zayiat görür o sıkıntıyı, o olumsuzluğu bize yıkarsınız." diye yine selamını çakar, odadan ayrılır.

Şimdi, devlet böyle yönetilmez. Balyoz davası, 2010'un Haziran ayı... Çoğu üst düzey 102 subay hakkında yakalama kararı çıkarılır. Yine, dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı arasında geçen diyalog Yargıtay tutanaklarında sabittir. Genelkurmay Başkanı der ki: "Bu subaylar kumpas mağdurudur, bunlar hakkında delil yoktur; dolayısıyla, bu yakalama kararının kaldırılmasını istiyorum." Cumhurbaşkanı, Başbakan der ki: "Hâkim çağırıyor Sayın Genelkurmay Başkanı, göndereceksiniz." Aynı Genelkurmay Başkanı "Hayır, göndermeyeceğim, istiyorsanız beni görevden alın veya bu kararı düzelttirin." diyor. Sonuçta üst mahkeme bu kararı düzeltiyor, yakalama kararını kaldırıyor ama 11 Şubat 2011'de bu kez 170 subay, astsubay Silivri'de esir ediliyor FETÖ'nün hâkim, savcı cüppeli militanları tarafından. Hatta, o diyalogda Genelkurmay Başkanı nizamiyelere emir veriyor -polisler tabii etrafta dolaşıp, yakalama kararı çıkarılan askerleri tutup rütbe almak, terfi almak peşindeler- diyor ki: "Dışarıda oturanlar orduevine gelsin, orduevindekiler çıkmasın, sizi teslim etmeyeceğim." Yani böyle devlet yönetiminden sonra Suriye'de yaşadıklarımız, verdiğimiz şehitler tabii vicdanlarımızı sızlatıyor.

Gizli tanık Efe var bizi Erzincan'a götüren. Ankara'ya gelip 2010'da dönemin Başbakan Yardımcısı ile Adalet Bakanıyla görüşüp gizli tanık olması için teşvik aldığını, söz aldığını şimdi itiraflarında ifade ediyor. Böyle devlet yönetilmez. Böyle yönetilirse Türkiye şehit ve gazi vermeye devam eder.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)