| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 70 |
| Tarih: | 15.02.2017 |
CHP GRUBU ADINA SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) - 439 sıra sayılı, Rusya Federasyonu'yla yapılan anlaşma için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Uluslararası sözleşmelerden başlamışken bölgemizi ve ülkemizi yakından ilgilendiren bazı konulara değinmek istiyorum. Bu vesileyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." sözünün önemini bir kez daha anlıyoruz. Globalleşen dünyada dışa açılmak, ekonomik ilişkiler geliştirmek önemlidir ama bunu yaparken başka ülkelerin iç işlerine karışmak, rejim ihraç etmek doğru değildir. Demokrasinin her ülkede gelişmesine, yükselmesine destek vermek ayrı bir şeydir fakat iç işlerine müdahale etmek hiçbir ülkenin hakkı değildir. Uzun yıllar demokrasi blokunun bir parçası olan Türkiye Cumhuriyeti yapılan eleştirileri ve uyarıları dikkate almak zorundadır. Özellikle son beş yılda yürütülen yanlış dış politikaların bize faturası ağır olmuştur.
Suriye iç savaşının desteklenmesi sonucu 3 milyon Suriyeli göçmen ülkemize kabul edilmiş, 20 milyar dolar bunlar için harcanmış ve kaç yıl daha harcama yapacağımız da belli değildir. Suriye'de savaşa girilmiş, onlarca şehit verilmiş ve ne zaman çıkacağımız belli değildir. Irak Hükûmetiyle kanlı bıçaklı olmuşuz. Rusya'yla ciddi sorunlar yaşadık, uçak düşürmüşüz, ekonomik ve siyasi ilişkiler bozulmuş, özür dilenerek düzeltilmeye çalışılmış, şimdi ise askerlerimizin vurulması nedeniyle her an yeni gerginlikler yaşayabilir noktaya gelmişiz. İran'la Suriye meselesinden dolayı ayrı cephelerdeyiz. Yılların "stratejik ortağımız" dediğimiz Amerika Birleşik Devletleri'yle Suriye meselesinde ters düştük. Avrupa Birliğiyle demokrasi, insan hakları ve antidemokratik uygulamalar nedeniyle ters düştük ve gerginiz. "Avrupa Birliğiyle vize serbestisi sağlıyoruz." diyenlerin sesi çıkmıyor. Avrupa Birliğine girmekten çok uzağız. Son olarak da rejim değiştirme çabalarımızla neredeyse tüm demokratik ülkelerle ilişkilerimizi bozma noktasına gelmişiz. Umuyorum ki bu yanlışlardan bir an önce dönülür.
Değerli milletvekilleri, şimdi, önemli gördüğüm başka bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepimiz IŞİD terör örgütünün Irak ve Suriye'deki kültürel mirası yok edişini üzülerek izledik ve izlemeye de devam ediyoruz. Uygarlığın beşiğindeki binlerce yıllık tarih, maalesef, bir bir dünya sahnesinden siliniyor. Buradan hareketle bizim ülke olarak kültürel ve tarihî mirasımıza ne kadar sahip çıktığımıza değinmek istiyorum.
Üzerinde durmak istediğim konu, herhangi bir şekilde yurt dışına çıkarılmış kültürel miraslarımız ve bizim bu konuda hangi adımları attığımızdır. Kültürel miras, geçmişten miras alınan ve geleceğe miras bırakılmak istenen her türlü ürün, eser, nesne ile toplumların varlıklarını anlamlandıran ve kimliklerini gösteren, gelecek nesiller için korunması ve saklanması önemli görünen değerlerin tamamıdır. "Peki, biz bu değerlerimizi ne kadar koruduk?" diye sorduğumuzda, maalesef, iyi cevaplar alamıyoruz. Öncelikle Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülme ve çöküş süreci döneminde bazen devlet kurumlarının da bilgisi dâhilinde birçok eserimiz Batı ülkelerine taşınmıştır. Kaçırılan bu eserler bugün birçok Batı ülkesinin müzelerini süslemektedir. Çok az eser geri getirilmiş olsa da hâlâ Anadolu'nun birçok eşsiz eseri yurt dışında bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, eserlerimizin en çok bulunduğu ülkeler; Almanya, Avusturya, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu'dur. Örneğin, öğreniyoruz ki Troya eserleri 1873 yılında ülkemizden Almanya'ya kaçırılmış, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise 3 altın kafesli sandukada 1.538 parça eseri 5 Mayıs 1945'te Ruslar Almanlardan savaş tazminatı olarak almış ve Moskova'ya taşımıştır. Bu eserler günümüzde Moskova'da bulunan Puşkin Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu eserler, tam yirmi üç yılda taşınmıştır. O zamanki Âyan Meclisinin Asar-ı Atika Yasası bunu yasak kılmaktaydı.
Yine ilginç bir nokta da, Almanların kazıları yapmak ve bu kazılarda çıkarılan eserleri yurt dışına çıkarmak için Sultan II. Abdülhamit'ten izin aldıklarını iddia etmeleridir. Yani kısacası kaçakçılığı sultanın izniyle yaptıklarını söylüyorlar. Oysa sultan böyle bir izin verse bile geçersizdi çünkü o dönemde Meclisin onayladığı yasaya göre eserleri taşımak yasaktı. Ayrıca, Sultan II. Abdülhamit'ten böyle bir izin alınmışsa bu belgenin ortaya konulması gerekir veya biz bu belgeleri istemek zorundayız. Bir örnek verecek olursak, yaptıkları kazıda birçok tarihî eseri Anadolu'dan ülkelerine götürmüş olan Almanlar, 1864 yılında başlamış oldukları Bergama'yı hâlâ kazmaya devam ediyorlar. Bu kazılar neredeyse yüz altmış yıldan beri devam ediyor. Bergama Türkiye'de ama Bergama Müzesi Berlin'de. Buna neden "Dur." diyemeyiz?
Yine aynı şekilde, Efes'te Avusturyalılar tarafından başlatılmış olan kazı yüz yirmi yıldır devam etmekteyken ülkemizle son günlerde Avusturya arasında yaşanan bazı sorunlar nedeniyle ancak yeni durdurulmuştur. Örneğin, Türk arkeologlar Almanya'da veya Avusturya'da yüz yirmi yıl, yüz altmış yıl kazı yapsa ve eserleri de Türkiye'ye getirmiş olsa acaba hükûmetleri buna izin verir miydi? Burada asıl sorulması gereken, bu kazıları yapacak uzman ekipler bizim ülkemizde yok mudur? Bu konuda akademik araştırmaların yapılacağı ve özellikle farklı disiplinlerin destekleriyle şekillenecek olan projelerin geliştirilip uygulanabileceği ortamların geliştirilmesi neden sağlanmamıştır?
Yine, eserlerimizin götürüldüğü İngiltere, Avusturya, Rusya gibi ülkelerden eserlerimizi geri isteyecek iradenin oluşması gerekmez mi? Bu konuda ülkemizde hâlen kazı yapmakta olan ve eser kaçırdığından şüphelendiğimiz ülkelerin ekiplerinin çalışmaları hemen sonlandırılmalıdır. Bu görüşmelerde, kaçak götürülen eser iadesi yönetmeliklerinin değiştirilmesi için Birleşmiş Milletler nezdinde adımlar atılmalıdır.
Kısaca, her ülkenin kendi mirasını kendi ülkesinde koruma, saklama ve gelecek nesillerine aktarma hakkı vardır çünkü her tarihî ve kültürel eser, üretildiği coğrafyanın özelliklerini taşır ve orada gerçek değerine ve anlamına sahip olur.
Değerli milletvekilleri, hiç bir gerekçe, bir ülkenin kültürel varlıklarını vatanından kopartarak götürmeyi haklı kılamaz. Her ülkenin özgün eseri, bulunduğu coğrafyanın binlerce yıllık, sözlü, yazılı ve görsel kültürü tarafından şekillenir. Yaratıldığı coğrafyadan koparılıp başka bir ülkeye götürülen bir tarihi eser, sergilendiği yerde kısaca bir göz atılıp geçilen, demir parmaklıklar arasına kapatılan bir mahkûmdan farksızdır.
İktidar "Güçlü Türkiye" diyor. Güçlü iktidar, çalınan tarihine ve eserlerine sahip çıkan ülkedir. Hükûmetin Anadolu'nun gözyaşlarını dindirmesini ve yurt dışındaki eserleri, doğdukları vatanlarına, Anadolu'ya yeniden getirme iradesini göstermelerini istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)