| Konu: | Türkiye'de temel haklar ve özgürlüklere ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 16.02.2017 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki temel hak ve özgürlükler hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri'nde, Dünyada Özgürlükler 2017 Raporu açıklandı. Son on yılda özgürlüklerin en fazla gerilediği ülkeler kategorisinde Orta Afrika Cumhuriyeti'yle yarışıyorduk, geçmek kısmet olmadı fakat lideri ülkesinden kaçan Gambiya'yı geçerek 2'nci sıraya yerleştik. Ne yazık ki böylece kısmen özgür ülkeler içerisinde yer alan ülkemiz, son bir yıl içinde özgürlüklerin en fazla kötüye gittiği ülke nişanına nail oldu. Kısacası Güney Sudan, Libya ve Nikaragua gibi üçüncü dünya ülkeleriyle aynı kategoride yer aldık, istikrarlı bir biçimde gerilemeye devam ettik.
Diğer taraftan, Türk tipi ileri demokrasinin bir başka gurur vesilesi olarak basın ve internet özgürlüğü alanında da ülkemiz "özgür değil" kategorisinde yer aldı. Dün yayınlayan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu raporunda da aynı açıklamalar yer alıyordu. Türkiye'de demokratik alanın alarm verici düzeyde küçüldüğü vurgulandı. O hâlde soruyorum: Mali, Bahreyn, Etiyopya, Yemen ve Tacikistan gibi baskıcı rejimlerin özgürlük karnesinin bizden daha iyi durumda olması sizleri rahatsız etmiyor mu?
Değerli milletvekilleri, özgürlükler alanında sınıfta kaldığımızı ortaya koyan uluslararası raporlara Hükûmet "Duymadım, görmedim, bilmiyorum." diyor. Gazi Meclisin üyeleri olarak bizler bu tabloyu, bu suskunluğu ülkemize layık görebilir miyiz? Oysa, referandum öncesinde bu raporların çok iyi tartışılması gerekiyordu. Görünen o ki referandum özgürlüklere sahip çıkmamız açısından son fırsatımız artık bu süreçte.
Bakın, Türkiye'de aylardır kanun hükmünde kararnamelerle düzenlemeler yapılıyor. Herkesin her an "terörist" olarak damgalanabileceği bu düzende Türkiye'nin tarihî ve toplumsal belleği siliniyor.
Bugüne kadar 60 bin öğretmen görevden alındı. Laik karakteri zaten yok edilen millî eğitim sisteminde ne eğitim ne de sistem kaldı.
Anayasa Mahkemesi "OHAL kararnameleri benim alanım değil." dedi, Anayasa'yı fiilen kendisi çiğnedi. Böylece ne tarafsız ne de bağımsız yargı kaldı.
Muhalif görüşleri nedeniyle on binlerce insan gerekçe gösterilmeden bir gecede devlet memurluğundan çıkarıldılar, açlık ve sefalete mahkûm edildiler.
Türkiye, haberciler için dünyanın en büyük açık hava hapishanesi hâline getirildi. Basında çok seslilik ortadan kaldırıldı.
4 binden fazla akademisyen üniversitelerden atıldı. İkinci bir emre kadar bilimsel eğitim yasaklandı. Üniversiteler kayyum rektörlerin insafına kaldı.
Hapishanelerde adım atacak yer kalmadı. Tutuklu ve hükümlü sayısı 197 bini aştı. Ülke nüfusu yaşlanırken hapishanelerdeki genç nüfus her geçen gün arttı.
Değerli vekiller, önümüzde duran bu tabloyu kabul etmemizi bizden kimse beklemesin çünkü özgürlük hayata, uygarlığa ve insanca bir yaşama yönelik mücadelenin bütünüdür; eşitsizliğe, baskıya, sansüre, sömürüye, ayrımcılığa, her türlü şiddete, istismara, hak ihlallerine ve doğanın talan edilişine karşı bir duruştur; sokaklarda, fabrikalarda, meydanlarda insanın her an kendisini yeniden ve yeniden yaratabilmesidir; insanoğlunun milyonlarca yıllık yaşam serüveninin özüdür. Yani aldığımız nefestir özgürlük. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bakın ne diyor: "Her türlü ilerleyişin ve çözümün yolu özgürlüktür. Özgürlüğün olmadığı yerde ölüm ve yıkım vardır."
Değerli vekiller, o yüzden uyarıyoruz; demokrasiyi oy pusulasından, özgürlükleri oy oranından ibaret görürseniz ülkeyi büyük bir felakete sürüklersiniz. "Biz yoksak istikrar da yok." demekte ısrar ederseniz, "Buyurun size ölüm, gelin, sıtmaya razı olun." derseniz toplumu bölerseniz. Önce insan onuruyla oynayıp ardından "Yanlışlık varsa düzeltiriz, haksızlık varsa gideririz." diyerek mağduriyetleri basite indirgerseniz kul hakkı yersiniz. "Evet." deme özgürlüğünü kullananlara sahip çıkarken "hayır" deme özgürlüğünü kullananları ötekileştirirseniz, kaybedersiniz.
Değerli vekiller, bugün geldiğimiz noktada "hayır" deme hakkına darbe yapıldığını görüyoruz. "hayır" diyenlerin "vatan haini", "terörist" denilerek fişlendiğini, kolluk kuvvetleri aracılığıyla baskı altına alındığını, mahkemeler yoluyla sindirildiğini görüyoruz. Oysa, bu topraklarda yetişen nice ulu kişiler bize adil olmayı tembihlerken adaletin öneminden asla vazgeçmemişlerdir. Bakın, hoşgörünün sembolü olan Mevlâna "Adil olmayan iktidarın hiçbir gücü olmadığını gör." diyor.
Unutulmasın diye tarihe not düşüyorum. İstibdat dönemini aratmayan uygulamalarla özgür insana karşı çıkanlara "hayır" diyoruz. "Kalıcı istikrar." diyerek kalıcı iktidar isteyenlere "hayır" diyoruz. "Güçlü Türkiye." diyerek tek adam rejimi isteyenlere "hayır" diyoruz. Meclisi tasfiye ederek parti devleti inşa etmek isteyenlere "hayır" diyoruz. Camiye, kışlaya, adliyeye siyaset sokarak ortak değerlerin tahrip edilmesine "hayır" diyoruz. Çocuklarımızın sevgiyle değil, kinle yetiştirilmesine, geleceklerinin yok edilmesine "hayır" diyoruz.
Sözlerimi sonlandırırken halk dilinde bir deyim vardır, hatırlatmak isterim: "Hayır dile komşuna hayır gele başına." Ben de buradan aynı temenniyle, hayır diliyorum iktidara hayır gele başlarına.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Evet, evet.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akkuş İlgezdi.