| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 28.02.2017 |
ERKAN AYDIN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bireysel silahlanma üzerine grubumuzun verdiği öneri üstüne söz almış bulunmaktayım.
Evet, günümüzde geldiğimiz noktada silahlanmanın, bireysel silahlanmanın oldukça arttığı bir dönemde hafta sonu iktidar partisi "Şenlik içinde bir kampanya yapacağız." diye bir kampanya başlattı ama rakamlara ve tabloya baktığımızda ülkenin aslında şenlik içerisinde değil; tam tersine, kapkara bir tablo içerisinde olduğunu hep birlikte göreceğiz. Allah'tan "şenlik"in ne anlama geldiğini biliyoruz da şu anki durumun evlere şenlik bir durum olduğunu da tespit edebiliyoruz. Bakalım rakamlara.
Sadece son KHK'yla 330 akademisyen görevinden ihraç edilmiş; temmuz ayından bu yana 120 bine yakın memur, akademisyen, öğretmen görevlerinden ihraç edilmiş ya da hapse girmiş; bu durum böyleyken RTÜK kararıyla, Yüksek Seçim Kurulunun tavsiyesiyle "evet" kampanyası yapma üzerine herhangi bir ceza verilmemesi kararı alınmış; tutuklu, hükümlü gazeteci sayısı 156'ya çıkmış; insanlar birçok yönden tükenmiş ve gelecekle ilgili karamsar bir hâl almış. Aslında, şenlikle alakalı bir tablo olmadığını da rakamlardan çok iyi anlıyoruz.
Hikâyeye baktığımız zaman, ayaklar altında ezilen cübbeler; yüz yedi gündür hazırlanmayan iddianameler yüzünden hapiste yatan gazeteciler; yakınlarına yazdıkları mektupları ulaştıramayan mahkûmlar; mesleğinden olmuş, aşından, ekmeğinden olmuş onlarca insan; aslında şenlik ateşi yerine bir korku ateşinin yandığını da hep birlikte görüyoruz. Ülke âdeta bir korku imparatorluğuna çevrildi. Bakıyoruz, sabah gazeteyi açtığımızda Cumhurbaşkanının dünürü diyor ki: "Akla gelebilecek her türlü yolla silahlanıyoruz." Sonra da çeviriyor, "'Silah' demedim, 'siren' dedim." diyor ama hepimiz durumun ne olduğunu gayet iyi biliyoruz.
Bu yetmiyor, iktidar partisinin ilçe başkanı uzun namlulu silahlarla ilçe binasında âdeta bir gözdağı veriyor ve bunu yaparken hiç çekinmiyor. Düzce'de eli silahlı vatandaşlar hayır verenlere âdeta silah gösteriyor, hayır kampanyası yapanlar yaka paça gözaltına alınıyor, gençlik kolları kahvede gezerken gözaltına alınıp baskı yapılıyor ama evet kampanyası yapanlar Yüksek Seçim Kurulunun da aldığı kararla âdeta ödüllendiriliyor. Bu da yetmiyor, başkentin Belediye Başkanı sosyal medyada "Pompalı silahla örgütleniyoruz." diyor ve mesaj atıyor. Peki, bayram değil, seyran değil, başkent Belediye Başkanı neden böyle bir açıklama yapıyor? Sanırım bu soruya cevap iktidar partisi milletvekilleri tarafından verilecektir.
Bu da yetmiyor, aklıselim diye bildiğimiz İçişleri Bakanı diyor ki: "16 Nisanda evet çıkmazsa o zaman görün bakalım neler olacak." Neler olacak, hep birlikte bakacağız. Bu mesajlarla halk âdeta korku üzerine bir mesajla 16 Nisanda yapılacak referandumdan evet çıkmasına doğru örgütlenmek isteniyor. Ama bu millet 28 Şubatta, o zaman da direndi, 15 Temmuzda da direndi, daha önce de direndi, her türlü baskıya da 12 Eylül referandumundan sonra da gösterdiği gibi tam tersine tepkiyi verdi, 16 Nisanda da gerekli cevabı sandıkta verecektir. Silahla, korkutmayla, tehditle de asla oyunu değiştirmeyecektir. Burada "hayır" oyunu kullanmayı, "hayır" vereceğini ilan edip sandığa gitmeyi düşünen vatandaşlarımızın da müsterih olmasını hep birlikte tavsiye ediyoruz.
Şimdi bakın, istatistikler ne diyor: Sadece 2016 yılında 2.720 bireysel silahlı olay, yaralama ve öldürme olayı yaşanmış. Bunun 2.059 kişisi hayatını kaybetmiş, 1.961 kişi ise yaralanmış. Bölgelere baktığımız zaman, şiddet haritasında, Marmara Bölgesi'nde, basına yansıyan bu şiddet olaylarında İstanbul 246 olayla birinci, seçim bölgem olan Bursa 116 olayla ikinci sırada, bunu bir sürü rakam takip ediyor. Türkiye'de cinayet haritasında ölü olmayan tek il Bingöl yani 81 ilin 80'inde bu cinayetlerden dolayı insanlar hayatını kaybetmiş. Bu olaylara baktığımızda yüzde 43'ü tüfek, pompalı silah, av tüfeğiyle olmuş, yüzde 30'u tabancayla, geri kalanı da bıçak, balta, satır eline ne geçtiyse millet birbirini doğramış yani tam bir cinnet hâli var, şenlik hâliyle aslında hiçbir alakası yok.
Yani üzücü olan şu: İnsanlar hakkını aramak için mahkemeye gitmek yerine, adalete gitmek yerine almış eline silahı komşusunu vurmuş, iş ortağını vurmuş, babasını vurmuş, çocuğunu vurmuş. Örneklere bakarsak: Van'da 28 Aralık günü 64 yaşındaki hacı amca arazi anlaşmazlığı yüzünden -bakın, tabanca, tüfek demiyoruz- el bombasını komşusuna fırlatmış, 2 kişi de hayatını kaybetmiş. Adana'da -ki bu olayların çok yaşandığı yerlerden biri- keşif yapan adliye görevlilerine el yapımı bombayla saldırılmış, içinde hâkim de dâhil adliye görevlileri yaralanmış. İstanbul'da Maltepe'de bir genç babasına bombalı paket göndermiş. Bunların hepsini arka arkaya saydığımızda burada vakit yetmez. Peki, bu insanları bu kadar silahlanmaya, mahkeme ve adalete gitmek yerine kendi adaletini kendisinin sağlamasına iten sebep ne? O kadar fazla toplumsal öfkeyi, toplumsal şiddeti körüklemiş ki iktidar insanlar da kendi çözümünü kendisi bulmaya çalışmış.
Bakın, şimdi Kamu Başdenetçisi olan yani Ombudsman olan dönemin Cumhurbaşkanı Başdenetçisi Şeref Malkoç ne diyor, "Milletin meşru müdafaa hakkı için mutlaka ruhsatlı silah alınmasının önünün açılması lazım." diyor. Yani, adalete gidin demiyor, gidin, silah alın, kendi adaletinizi kendiniz sağlayın diyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ne diyor, "Parti yetkililerine silah ruhsatı vereceğiz." diyor. O da demiyor ki adalette hakkınızı arayın, adaletten gelecek karara uyun. Yani, bu örnekler çoğalabilir. Kısacası, şiddetten, gerginlikten, korkudan beslenen bir iktidar var. Ama, bu millet de bu korkuyla, bu huzursuzlukla, bununla mutlaka ve mutlaka günü geldiğinde sandıkta yüzleşecektir diyorum.
Evet, 28 Şubat... Bugün de yıl dönümü. Mağduriyetler oldu, asla tasvip etmediğimiz olaylar oldu. Ama, geldiğimiz gün içerisinde, 15 Temmuzdan bugüne kadar baktığımızda, o gün 3.500 kişi kamudan ihraç edilmiş, daha sonra ne olacağı belli değil ama 15 Temmuzdan bugüne kadar 120 bin civarında memur, devlette çalışan insan ihraç edilmiş, hapse atılmış. Yani, bugün de aynı mağduriyetin olduğunu, bugün de insanların sıkıntı çektiğini görüyoruz. Aydınlar, akademisyenler, gazeteciler ya tutuklular ya da işlerinden atılmış durumdalar. Yurttaşlarımız büyük bir baskı altında, demokrasi büyük bir yara almış, bağımsız yargı, bağımsız medya gibi kurumlar artık yok denecek kadar azalmış; özgürlük, insan hakları ve hukuk gibi değerler ise sadece kitaplarda bir deyim olarak kalmış neredeyse.
Evet, bütün bunların çerçevesinde, geldiğimiz noktada birtakım çevreler bu darbenin silahlı yüzünü göstermeye çalışıyorlar. Ama, bütün bunların hepsinin boşa çıkacağına, bu milletin sağduyusuyla, kendi iradesiyle de bütün bu baskıları, korkuları yeneceğine, daha aydınlık, daha güzel, daha yaşanabilir, özgür bir Türkiye için de mücadele edeceğine inancımız sonsuz.
Bugün ölümünün 2'nci yılında andığımız Yaşar Kemal'in şu dörtlüğüyle de sözlerime son vermek istiyorum. Ne demiş usta kalem Yaşar Kemal? "İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli."
Vatan için, millet için hayırlı bir iş yapın diyorum. Hep birlikte hayırlı bir Türkiye için 16 Nisanda hayırlısı olsun diyorum. Hepinize hayırlı günler diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydın.