GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:76
Tarih:01.03.2017

CHP GRUBU ADINA HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ülkemizin lehine olan ve olacak olan her uluslararası anlaşmada elbette partimizin lehte oyu olacaktır. Bu sözü almışken dünün tarihine ve dünün siyasal anlamdaki tarihî sürecine ilişkin birkaç şey söylemek isterim elbette.

Uzun yıllarını cezaevlerinde geçirmiş bir dostum yazısına şöyle başlamıştı: "12 Eylül zindanlarının Diyarbakır Hapishanesinde yatmış bir Kürt köylüsü yanında biz konuşurken utanırız. Onlar vahşet yaşadı, biz zulüm. Acıları yarıştırmak edebimiz değil ama sormadan geçemeyeceğiz: Hele anlatın bize, 12 Martta ne yaşadınız? Denizler idam edilirken kime dua ettiniz mesela? 12 Eylülde kaçınız işkence gördü, ömrünün en güzel yıllarını hapishanede geçirdi? Kaçınız bir kuytuda yargısız, sorgusuz katledildi? Biz direnirken, ölürken, sahi, siz hangi kariyer planlamasını yapıyordunuz? Öyle bir hava yarattınız ki sanki zulmün tarihi 28 Şubatta başlıyor ve bitiyor."

Ben biraz daha açayım: Zulmün bittiği falan yok. Hatta öyle bir hâl aldı ki 12 Marta, 12 Eylüle rahmet okutuyor. (CHP sıralarından alkışlar) "28 Şubat" denince, ikna odalarını "zulüm" diye anlatıyorsunuz ya, merak ediyorum, özgürlük talebiyle meydanlara indiğinizde, Ethem gibi kafanızdan polis kurşunuyla vurulup öldürüldünüz mü? Peki, Ali İsmail gibi gece yarısı polis gözetiminde sokaklarda tekmelenerek öldürüldünüz mü? Polise "Galoş giy" dediğiniz için, hayatınızın baharında Dilek gibi öldürüldünüz mü? Yarbay Ali Tatar gibi Ergenekon kumpaslarında haysiyet cellatlığına uğrayıp intihar etmek zorunda kaldınız mı? Siz hiç, Taybet ananın evlatlarının yaşadıklarını yaşadınız mı? 5 metre ötenizden vurulmuş annenizin cenazesini alamadığınız oldu mu hiç? Annenizin cenazesi köpeklere yem olmasın diye sabahlara kadar nöbet tuttuğunuz oldu mu? Ceylan gibi küçücük yaşınızda kırlarda oynarken ya da bir lokma ekmeğin peşinde koşan, koşturan Roboskili Kürt gibi bombalarla parçalandınız mı?

Kürt oldunuz mu hiç? Şehirleriniz, köyleriniz yerle bir edilirken iradeniz kayyumlarca gasbedildi mi hiç? Veya eş başkanlarınız cezaevlerinde olmalarına rağmen bakanlarca hemen her gün hakarete uğrayıp aşağılandınız mı? Barış istediniz diye tutuklandınız mı, işkence gördünüz mü, işinizi, aşınızı kaybettiniz mi? Mehmet Fatih Traş gibi bilim basamaklarının daha başındayken mahkûm edildiğiniz çaresizlikte ölümü tek kurtuluş yolu olarak gördünüz mü? (CHP sıralarından alkışlar) Hamile hâlinizle parkta tekme tokat dövüldünüz mü hiç? Otobüslerde sebepsiz yere tekmelendiniz mi? Üstelik, sizi dövenlerin, sizi korumakla yükümlü yargı tarafından ertesi gün serbest bırakıldığına tanık oldunuz mu? Sadece gazeteci olduğunuz için, sadece haber yaptığı için terörist ilan edilerek hapishanelere dolduruldunuz mu? Siz hiç Alevi oldunuz mu? İbadetinizin şeklini devlet belirledi mi? Ders kitaplarından tutun iktidar katına varana kadar sürekli olarak hakarete uğradınız mı? İnancınız yüzünden devletin tüm kapıları yüzünüze kapandı mı hiç? Bunları yaşamadıysanız zulmün ne olduğunu da bilemezsiniz.

Evet, o süreçte başörtüsü yüzünden eğitim hakları elinden alınan, gasbedilen genç kızlarımız mağdur edildi ancak onlar eğitim hakları için direnirken siz iktidar uğruna hocanıza darbe peşindeydiniz. Sahi, 28 Şubat olmasa hocanızı devirebilir miydiniz? Tarafından zulüm gördüğünüzü iddia ettiğiniz ordunun yirmi yıl sonra dinci darbe girişiminde bulunmasına baktığımızda, tüm senaryonun sizi var etmek için hazırlandığını düşünmemek elde değil.

Şimdi, Hürriyet gazetesinin "Karargâh rahatsız" manşeti üzerinden yine bir mağduriyet yaratma peşindesiniz. Umrede bile sizi yalnız bırakmayan, attığı her adımda iktidarın bir bakanı gibi davranan Genelkurmay Başkanınız var artık. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yapmış bu karargâh? Muhalefetin eleştirilerine kendince yanıtlar vermeye çalışmış. Siz de bu yanıtlarından darbe ihtimali çıkarıyorsunuz. Yapmayın, aklımızla alay etmeyin. Tam da 28 Şubatın yıl dönümüne yakın bir zamanda verilen mesajın kime yönelik olduğu ortada değil mi? O açıklamada iktidara yönelik tek bir eleştiri var mı? Yok. Amaç, açıklamada, her vatanseverin yaptığı ordunun iktidarın dümen suyunda hareket etmesine yönelik eleştirilerine, mahcubiyetle hareket etmesine yönelik eleştirilerine, duygu ve düşüncelerine yanıttan başka bir şey yok. Bu zorlama oyuna ne biz ne de halkımız itibar etmeyecektir. Askerinden polisine, yargısından yürütmesine, tüm gücü elinde bulunduran, fiilen tek adam diktasıyla iktidar olduğunuz bu sürecin mağduru siz olamazsınız. Bu gerçeği hepimizden iyi biliyorsunuz tabii ki. Buna rağmen mağdur edebiyatına sığındığınız, ancak mizahın konusu olabilecek şeyleri yaşıyor ve yaşatıyorsunuz. Bir mağduriyetten söz edilecekse bunlar sivil darbenizin mağdur ettiği, işinden, aşından olan yüz binler, hapse doldurduğunuz gazeteciler, akademisyenler, aydınlar, sanatçılar, öğretmenler, öğrenciler, kısacası sizden olmadığı için yok sayılan, ötekileştirilen milyonlardır. (CHP sıralarından alkışlar) Üstelik milyonlar bu mağduriyeti yaşarken öyle ikna odaları türünden konuşmayla, iknaya dayalı yöntemlerle mağdur edilmiyorlardı. Bir gece yarısı kararnamesiyle işini, aşını, onlarca yıllık birikimlerini bir anda kaybediyorlar. "Terörle iltisaklı olmak" gibi son derece muğlak kavramlarla hukuku ayaklar altına almakta, muhalif olan herkes bir anda terörist ilan edilmekte ve bunu siz yapıyorsunuz.

O dönem rektörlere brifingler veriliyordu, gereğini yapan yapıyordu, yapmayan çok çok yükselemiyordu. Oysa siz öyle misiniz? Sadece kin ve intikam duygularıyla hareket ediyorsunuz. Lideriniz dün barış bildirisine imza atanlara hesabının sorulacağını söylemişti ya, bugün hiçbirini unutmadınız, hukuksuz bir şekilde hepsini kapının önüne koydunuz; hem de çoğunun 28 Şubat sürecinde mağduriyetler karşısında dik durduğunu, sizin yanınızda olduğunu, sizin için bedel ödediğini unutarak.

O dönemde gazeteciler en çok andıçlarla hedef gösterilirdi. Şimdi hoşa gitmeyen haber yapan gazeteci sayenizde aynı dakika işini kaybediyor. Basının neredeyse tamamını kamu kaynaklarından ihaleler verdiğiniz iş insanlarına devrettiniz. Ele geçirdiğiniz havuz medyası aracılığıyla da konuşan, muhalefet eden herkesi tehdit ve hakaretlerinizle hedef gösterip ses çıkaramaz hâle getirdiniz. Diş geçiremediğinizi ise yalan ve iftiralarla tutuklayıp hapse dolduruyor, iddianameleri bile aylarca hazırlamıyorsunuz. Gerçekten mazlum olsaydınız bu kadar zalim olmazdınız. Dünün sözde mağdurları, bugünün muktedirleri olarak gerçek darbeci olduğunuzu attığınız her adımda gösteriyorsunuz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İktidarınız yeryüzündeki tüm darbecileri kıskandıracak ölçüde zulme sahiptir. Yaşadığımız referandum süreci dahi demokrasi konusundaki çifte standardınızı net bir şekilde ortaya koyuyor. Lafa gelince "millî irade" kavramını dilinizden düşürmezsiniz ama neredeyse "hayır" kelimesini sözlükten çıkaracaksınız. Kamu kurumlarının il müdürleri personelini zorla toplayıp birbirlerine "evet" çağrısı yaparken "hayır" çalışmasını yapan gençlerimiz hemen her gün saldırıya uğramakta. Rektörleriniz "evet" kampanyasının emir eri rolüne soyunurken "hayır" çalışması yapan Haziran Hareketi üyelerine siyasi parti olmadıkları için izin vermiyorsunuz. Yüksek Seçim Kurulu mevzuatlarını bir kenara atıp basında eşit temsiliyet ilkesini "evet" lehine değiştirirken anket yayınlama yasağını da havuz medyanızın istediği şekilde değiştiriyorsunuz. Üsküdar Belediyesi "evet" kampanyasına müdahil olurken sorun yok ama Mezitli Belediyemizin hayırseverlik çağrısında siyasi mesaj arıyor, billboardlardan kaldırılmasını istiyorsunuz. Biliyoruz, halkımızın, kaderini bir kişiye teslim etmemek için "hayır" diyecek olması uykularınızı kaçırıyor. "Hayır"larımızın çoğalması sizi korkuttukça daha bir artıyor zulmünüz. Bıçaklanıyoruz, dövülüyoruz, tehdit ediliyoruz, tutuklanıyoruz. "Hayır" dediğimiz için devlet katında terörist oluyoruz ama yılmıyoruz, yılmayacağız. Canımızla, kanımızla direnmekten zerrece vazgeçmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Vazgeçmediğimiz içindir ki hâlen ölmeye, işkence görmeye, tutuklanmaya devam ediyoruz ve bunu göze alıyoruz. 16 Nisanda "hayır"larımız zulüm saltanatınıza son verecek ve birlikte güzel, yaşanası bir Türkiye'nin kapısını aralayacaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)