| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 08.03.2017 |
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yaşamı eşit bir şekilde paylaşalım diye, dün Bursa'dan Ankara'ya yola çıkan 7 kadın kardeşimizi elim bir trafik kazası sonucu kaybettik. Kaybettiklerimize ben buradan Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa dileyerek tabii ki sözlerime başlamak istiyorum. Muhakkak ki mücadeleleri bundan sonra tüm kadınlarla, onların ruhuyla devam edecektir diyorum.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık iki yüz yıl önce John Stuart Mill şöyle demiş: "Eğer bir uygarlık seviyesini ölçmek istiyorsanız dönün kadınların hayat şartlarına bakın." Biz, bugünden, yani 8 Mart 2017'den, yani Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nden Türkiye'deki kadınların yaşam koşullarına, nasıl beraberce üretilen nimetlerin eşit bir şekilde paylaşılmadığına, nasıl kadınların ekonomik, politik, sosyal yaşamdan dışlandığına baktığımızda uygarlık seviyemizi ölçebiliriz diye düşünüyorum. İşin açıkçası tablo hiç iç açıcı değil maalesef. "Cennet anaların ayakları altındadır." denile denile, maalesef, bu toplum kadınlar açısından bir cinnet toplumuna dönüşmüştür. Her gün bir kadının canına kıyılan, kadınlar için şiddetin gündelik olduğu bir ülke hâline gelmiştir Türkiye. Şiddet, yoksulluk, işsizlik sarmalı içinde âdeta kadınların sesi bile duyulmuyor.
En son kadın işsizliğinin rakamlarından haberiniz var mı? Türkiye'de tarım dışı kadın işsizliği yüzde 20,7'ye, genç kadın işsizliği yüzde 28,6'ya yükselmiş. İş bulmak şansına sahip olan kadınlar ise maalesef daha düşük ücretlerle çalıştırılıyor ama bir kriz durumunda en önce kapıya konulacak maalesef onlar oluyor. En son TÜİK'in raporları: Sanayide 76 bin istihdam kaybının 69 binini, eğitim sektöründe 124 bin kaybın 83 binini kadın işçiler oluşturuyor biliyor musunuz?
Değerli milletvekilleri, bir ülke düşünün her gün kadınlarını kurban veren, kadınlarını çalışma hayatının dışına iten, eğitim haklarından yararlandırmayan, kızlarını daha çocuk yaşta evlendiren bir ülke düşünün. Bir devlet düşünün yöneticilerinin kadınları ikinci sınıf gördüğü, aşağıladığı, küçük düşürmeye çalıştığı, yok saydığı, onların haklarını vermediği, verdiği zaman da sanki bir lütufmuş gibi sunduğu, Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına bile tahammül edemeyen, yasaklayan bir ülke düşünün. İşte, bu ülke Türkiye'dir. Ama aynı zamanda bir toplum düşünün dini, geleneği, kültürü gerekçe göstererek kadınların uğradığı haksızlığı, şiddeti görmezden gelen, hatta bunu makul görebilen "Aman canım, o da çıkmasaydı bu saatte dışarı." diyebilen, "Aman o da kadınlığını bilip de sussaydı." diyen bir toplum düşünün. İşte, bu toplum, içinde yaşadığımız toplum maalesef. Ama, tabii ki, toplumdaki her birey böyle değil.
İşte, 2017 Türkiye'sinde kadınlar, hem devletin hem toplumun bu zihniyet çarpıklığıyla her gün ağırlaşan şiddetle karşı karşıya geliyor.
İşte, bizler, böyle bir ortamda Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyoruz. Elbette toplumsal duyarlılığı, farkındalığı artıran, bilinç kazandıran, muhakkak ki dayanışmayı büyüten 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün kutlanması çok önemli ancak yapılması gereken ve yapılmayan bir şeyler olduğu gerçeği de ortada, apaçık.
Mevzuatımızdaki, Anayasa'mızdaki eşitlik hükümlerine, sözleşmelerin altındaki imzalarımıza rağmen bunu uygulamayan, umursamayan, hatta kalıplaşmış ön yargıları, yıllardır süregelen, binlerce yıldır bu toplumsal cinsiyet kalıplarını pekiştiren, kadınlara dönüp "Çocuk doğur, evinde otur." diyen bir iktidar var. İşte, yapılmaması gereken budur. Biraz önce sayın değerli milletvekili çıktı "İşte, şu mevzuatlar, şu sözleşmeler, şu projeler..." İyi de sonuç... Sonuç ne? Kadınların öldürülmesini mi engelliyorsunuz, şiddeti mi önleyebiliyorsunuz, kız çocuklarımızın okullaşmasını mı artırabildiniz, erken evlilikleri mi önleyebildiniz? Onu geçtim, kendi içinizdeki, bu, kadını aşağılayan, kadının bedeni, kadının tercihleri üzerinden siyaset yapan bu zihniyete karşı mı gelebiliyorsunuz? E, bunları yapamıyorsunuz ama buraya gelip her şey çok güzelmiş gibi anlatabiliyorsunuz.
Peki, yapılması gereken ne? Asıl gereken, devrimci ve kararlı bir atılım yapabilmek, tıpkı cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi. Neydi değişen, o dönemde değiştirilmek istenen? Cinsiyet ayrımı olmaksızın eşit yurttaşlıktı. Kadınıyla erkeğiyle eşit bir yurttaşlığın, eşit haklardan faydalanmanın, eşitlik üzerine kurulmuş, inşa edilmiş bir toplum hayaliydi. Kadın haklarının temelini ve güvencesini oluşturan laik bir sistemdi.
İşte, cumhuriyet herkesin cumhuriyetidir ama en çok biz kadınların cumhuriyetidir. Evet, cumhuriyete bu coğrafyadaki her yurttaş çok borçludur ama en çok biz kadınlar borçluyuzdur. Cumhuriyet, bu topraklarda hiç de kadın hakları konusunda cömert olmamış, şimdiye kadar hiçbir dönemde olmamış bir kadın devrimidir. "Nedir o devrim?" derseniz, Medeni Kanun'dur o devrim, kadınların seçme ve seçilme hakkıdır o devrim. O devrim, kadınların eğitim hakkıdır. Nüfusta bile sayılmayan kadınların saygınlığının verilmesidir. Laikliktir o devrim ve o devrimleri yapamamış, sizin geçen dönem milletvekilinizin ifade ettiği gibi -tırnak içinde söylüyorum- o reklam arasını verememiş Orta Doğu ülkelerine baktığımızda, bu reformların, bu devrimlerin ne kadar da kıymetli olduğunu görüyoruz çünkü ekmek almak için bile bakkala tek başına gidemeyen, sokağa yanında bir erkek olmadan çıkamayan, araba kullandırılmayan kadınlar için, Orta Doğu'nun neden ve nasıl bir cehenneme dönüştüğünü daha iyi anlıyoruz o zaman. Orta Doğu bugün her dilden ağıtların yükseldiği bir coğrafyaysa, bunun nedenlerinden biri, belki de en önemli nedeni laikliği ve demokrasiyi yaşayamamış olmasındandır. Yıkıcı tek adam rejimlerinin halklarına laikliği ve demokrasiyi çok görmüş olmasındandır yaşanan acılar.
Değerli milletvekilleri, bu aydınlanmacı, laik, devrimci ruh ne zaman sekteye uğradı o zaman zaten kadın hakları konusunda da erozyonlar başladı. İşte, o zaman başlayan erozyonun bugünkü taşıyıcısı da AKP iktidarıdır. AKP, laikliğin içini boşaltarak, eğitimi dinselleştirerek, kadınların doğuştan sahip olduğu hakları görmezden gelerek, kadınların çalışma hakkını yok sayarak istikrarlı bir şekilde -ki tek istikrarlı olduğu alan budur- kadınları hep o günden bugüne çalışma hayatının, toplumsal yaşamın dışına itmektedir.
Evet, bu geçtiğimiz on beş yılda AKP'nin antidemokratik uygulamalarından, hukuk tanımazlığından herkes çok nasiplenmiştir ama en çok biz kadınlar tabii ki bundan nasiplenmişizdir. O yüzden, "özgürlük" kelimesine biliyorsunuz tek adam rejimlerinde bir alerji vardır ama "özgürlük" ve "kadın" yan yana gelince bu alerji katbekat artmaktadır çünkü temel olarak insan haklarına saygı göstermeyen bir kişinin kadın haklarına saygı göstermesi, bu yönde çalışması da mümkün değildir. Kadınlar bunu görmekte ama, kadınlar kaybedeceklerini de görmekte. O yüzden, bu hayaliniz kursaklarınızda kalacaksa eğer kadınların mücadelesiyle kalacak, kadınların sayesinde kalacak çünkü sizin tek derdiniz iktidar.
Kadın emektir, kadın barıştır, kadın adalettir ve kadın olmadan demokrasi olmaz, eşitlik olmaz, huzur olmaz, barış olmaz. Kadınlar bu değişim gücüne sahiptir diyorum ve kadınlar, biz kadınlar, tüm nimetleri eşit bir şekilde paylaştığımız ölçüde, erkeklerle beraber bu hayatı eşit bir şekilde paylaştığımız sürece mücadele etmeye devam edeceğiz. Sadece kendi uğradığımız haksızlıklar için değil, nerede bir haksızlık varsa o haksızlığın karşısında duracağız. İşte, kadınların buna gücü yeter. Bu bir umut değil, bu kadınların bir gerçeğidir, hayırlı bir gerçektir bu.
Tüm kadınların tabii ki öncelikle, eşitliğe inanan, bunun için mücadele eden tüm insanların Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum ve buradan diyorum ki: Eşitsizliğe, her türlü şiddete, emek sömürüsüne, ayrımcılığa, ötekileştirilmeye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Sayın Başkan, cümlelerimi bitirebilir miyim lütfen.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Teşekkür ederim.
...kadınların yaşamlarına dönük yapılan erkek egemen ve gerici her türlü müdahaleye buradan "hayır" diyoruz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Bravo!
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Evet, bravo. Tabii öyle, haklarımızın bilincindeyiz.
Biz cumhuriyeti seçiyoruz, biz özgürlüğü seçiyoruz, biz birey olmayı seçiyoruz, biz kulluğu istemiyoruz, biz kazandığımız haklardan geriye düşmek istemiyoruz. Sadece kendi geleceğimiz için değil, bu coğrafyada doğmamış, doğacak çocuklarımızın geleceği için, doğmamış kız çocuklarımızın geleceği için bu mücadeleyi hep beraber sürdüreceğiz diyorum, hepinizi...
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Çocuklarımızın geleceği için "evet" dememiz lazım. İstikrarlı ve güçlü bir Türkiye için "evet" istiyoruz. İstikrar için "evet" istiyoruz.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - İstikrarsızlığın istikrarı, evet... Sizin söylediğiniz, Değerli Milletvekilim, vadettiğiniz istikrarsızlığın istikrarı. Artık halk da bunu görüyor. İstikrar nerede var, Allah aşkına? Dış politikadan güvenliğe mi var bu ülkede istikrar? Ekonomiden eğitime mi istikrar var?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Çift başlılığı ortadan kaldırıp hızlı ilerleyen bir Türkiye için çalışıyoruz.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Her gün bombalar patlıyor, El Bab'dan şehitler geliyor. Bakın, her yerde terör tehdidiyle yaşıyor insanlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Sizin vadettiğiniz ne Vekilim, sizin vadettiğiniz ne?
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Bu istikrar mı? İstikrar bu mu? (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Sizin vaadiniz ne yani onu söyleyin. Neyi vadediyorsunuz?
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Vaadimiz, birey olabilmek, özgürlük.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Sadece korku salıyorsunuz. Bu insanların kalbine umut vermiyorsunuz, korku salıyorsunuz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Anlayacaksınız bir gün, anlayacaksınız.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Altmış yıldır iktidar olamıyorsunuz ya, çalışın biraz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Her şey iktidar değildir.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yüceer.