GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:80
Tarih:09.03.2017

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum. "Cennet anaların ayakları altındadır." diyen bir dinin mensupları olarak kadını her zaman baş tacı yapan bir milletin mensubu olmaktan, bir inancın mensubu olmaktan dolayı da mutluluğumu belirtiyorum.

Yalnız, bu özel günlerin gerçekten artık küresel sermaye tarafından bir alışveriş çılgınlığına dönüştürülmesini de eleştiriyorum. Sadece kadınlarla alakalı bir yıl içerisinde belki 5-6 tane kutlanan gün var. Bunun yanında, Doktorlar Günü, Hemşireler Günü, Mühendisler Günü, Engelliler Günü... Türkiye'de bürokrasi, belediye başkanları, valiler, resmî protokol, odalar, bu günleri kutlamaktan gerçekten işlerine bakamıyorlar. Ben, bakanlığımızın bir genelgesiyle, bu özel günlerin kutlaması yapılacaksa mesai saatleri dışında bu kutlamaların yapılması, mesai saatleri içerisinde de valilerin, kaymakamların, belediye başkanlarının, sivil toplum kuruluşları başkanlarının işlerine güçlerine bakması gerektiğini düşünüyorum. Bunu yanlış buluyorum. Türkiye'de zaten 365 günün yaklaşık 130-140 günü millî bayramlar, dinî bayramlar, tatil günleri ve kutlamalarla geçiyor ve boş yere bir sürü insan mesaisini harcıyor, mesaisini kaybediyor. Bunlarla ilgili daha doğru bir düzenleme yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, uluslararası anlaşmaların, gönül coğrafyamızla ilgili olan ve tüm dünyayla ilgili olan uluslararası anlaşmaların tamamının geliştirilmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destekliyoruz. Ama, Orta Doğu'da, Balkanlarda ve Kafkaslardaki ülkelerle yapacağımız uluslararası anlaşmaların öncelikli değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün sınırlarımızın tamamı kan gölü. Öncelikle, sınır komşularımız olan Irak'la, Suriye'yle, İran'la, Rusya'yla olan anlaşmaların gözden geçirilmesini... Amerikan Genelkurmay Başkanı günlerdir Türkiye'de, gerek Türk Genelkurmayıyla gerekse Rusya Genelkurmay Başkanıyla toplantılar yapılıyor. Bugün bölgedeki akan kanın sorumluları belli, Orta Doğu'yu kan gölüne çeviren ülkeler belli. Genelkurmay Başkanlığımız ve Türk Dışişlerince bu sorunların kaynağının kurutulması, başta Kandil olmak üzere bu bölgeyi kan gölüne çeviren terör odaklarının tamamının başının ezilmesi ve öncelikle bu ülkelerle bir anlaşma yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü olursa -üç kıtada at koşturan bir necip milletin evlatları olarak- dünyanın hiçbir ülkesi bu ülkeye meydan okuyamaz, bu ülkeyle dalga geçemez ama bugün İsrail'in maalesef ezanı bile yasaklama cüreti göstermesini de şiddetle kınıyorum, şiddetle eleştiriyorum ve İsrail'e Arif Nihat Asya'nın "Dua" şiiriyle cevap veriyorum:

"Biz, kısık sesleriz... Minareleri,

Sen, ezansız bırakma Allah'ım!

Ya çağır şurada bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allah'ım!

Mahyasızdır minareler... Göğü de,

Kehkeşansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!

Bize güç ver... Cihat meydanını,

Pehlivansız bırakma Allah'ım!

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma Allah'ım!

Bilelim hasma karşı koymasını,

Bizi cansız bırakma Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;

Ve vatansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!"

Diyorum. Kur'an'ın ve ezanın savunucusu Cenab-ı Allah'tır. Bugüne kadar bunlarla uğraşan herkes belasını bulmuştur, uğraşanların da belasını bulacağına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bir Mersin milletvekili olarak, yapılan anlaşmalarla bölgedeki Rusya'yla ilgili krizleri aştık dedik, çözdük dedik ama bugün Rusya narenciye dışında birçok ürüne kısıtlama getiriyor hâlâ; kabak, biber, patlıcan, nar gibi. Birçok ürün Rusya'ya Belarus üzerinden gönderiliyor. Yine ürünler Rusya'ya gidiyor ama Belarus üzerinden gidiyor ve tır başı her bir ihracatçı Belarus'a 5 bin ile 10 bin dolar arasında artı bir para vermek zorunda kalıyor. Yine, Rusya'dan illegal olarak girdiği için bu paranın Türkiye'ye direkt transferi de mümkün olamıyor, yine komisyoncular aracılığıyla bu paranın transferi mümkün oluyor. Burada da tekrar üretici yüzde 7-yüzde 8 komisyon veriyor; 1 milyon liralık alışveriş yapan bir tüccar, bunun 60 bin, 70 bin, 80 bin dolarını, bu paranın Türkiye'ye getirilmesi için aracı kurumlara yeniden komisyon olarak veriyor. Bununla ilgili de Hükûmetimizin ve Bakanlığın gerekli girişimlerde bulunarak Rusya'yla olan pürüzlerin tamamının ortadan kaldırılmasını ve artık direkt ticaretin önünü açmasını bekliyoruz.

Tabii, istihdam seferberliği başlattık her krizden sonra olduğu gibi, işte, Güneydoğu'yu Kalkındırma Projesi, istihdam seferberliği. Bugün de yine istihdam seferberliğini başlattık ve siyasi partilerin birçoğu da buna destek veriyor ama hamasi nutuk atarak, "Her fabrikatör 5, 10, 20 işçi alsın, eleman çalıştırsın. Devlet de buna destek olsun." diyerek hiçbir fabrikatör, hiçbir iş adamı ihtiyacı olmayan 1 tane adamı çalıştırmaz. Fabrikası büyümeyen, işleri büyümeyen, cirosu artmayan hiçbir firma yeni bir eleman almaz, alırsa da bunu üç gün sonra yeniden kapının önüne koyar. Bununla ilgili daha kalıcı tedbirler almamızı, ekonominin daha da hareketli hâle gelmesini ve ticaretin canlanması için çalışma yapmamızı bekliyorum.

Burada biz bunun birçok örneğini de yine temel atma törenlerinde de görürüz. Bir tesisin temeli atılır, yine hamasi olarak sorarız: "Bu proje kaç ayda bitecek?" "Kırk ayda bitecek." Orada Sayın Bakan veya Başbakan söyler, "Kırk çok, bunu hele otuz beş yapalım." der. Otuz beş yaparız. Sonra derler "İki ay da şöyle olsun, üç ay da böyle olsun." ama maalesef, bu projelerin hiçbiri, bırakın firmanın taahhüt ettiği tarihte, normal süresinde bile bitmez. Türkiye şu anda yarım kalmış projelerin cenneti.

Sadece, benim seçim bölgem olan Mersin'de seçim döneminde birçok vaat verildi; Adana-Mersin yolunun 8 şerit olacağı söylendi, bununla ilgili ihale hazırlıklarının yapıldığı, ihalenin yapılacağı ama Adana-Mersin yolunda sadece 8 kilometrelik, 10 kilometrelik bir kısmın ihalesi yapıldı. Bu gidişle, bu hızla yapılan bir çalışmayla Adana-Mersin yolunun 8 şerit olduğunu benim görme şansım yok hayatımın devam ettiği süre içerisinde. Yine, bunun gibi, Mersin'in birçok ilçesiyle alakalı yolların, Mut-Silifke, Mut-Karaman, Mersin-Antalya, Mersin-Çamlıyayla yolu gibi birçok projenin de yine aynı şekilde atıl durumda kaldığını, şu anda birçok projede ödenek yetersizliğinden firmaların çalışma bile yapmadığını, 2013 yılında açılışı yapılacağı söylenen Pamukluk Barajı'nın 2017 yılına gelinmesine rağmen hâlâ yerinde saydığını belirtiyorum. Hükûmetin bunlarla ilgili artık bu projelere, devam eden inşaatlara bir an önce artı ödenek göndererek bu projelerin tamamlanmasını...

Yani, buradan söylüyoruz, işte, diyoruz: "Hazine malları satacak, kiraya verecek, yardımcı olacak, gidin kiralayın." Mersin Büyükşehir Belediyesi arıtma tesisi yapacak, iki yıldır bizzat kendim takip ediyorum, Millî Emlaka ait bir tane arazinin bir kamu kurumuna arıtma tesisi yapılmak üzere devredilmesi gerekiyor bu projenin başlayabilmesi için. Maalesef, devlette işler yürümüyor. Bir milletvekili bir genel müdürü aradığı zaman iki üç günde bir genel müdüre ulaşamıyor, işler yürümüyor. Hazineden arsa kiralama; bırakın şahısları, devletin kurumları bile bunda büyük zorluklar yaşıyorlar. Devlet Su İşleri 100 metrekarelik bir yeri satacak olsun, evrak, dokuz on tane kurum görüşünden sonra Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne, Maliyeye ve en son Başbakanlığa gidiyor. Allah aşkına, bir tarım arazisi içerisindeki üç beş dönüm bir arazinin satışının Başbakanlıkla ne ilgisi var? O ilde defterdar ne işe yarar, Millî Emlak müdürü ne işe yarar? Sayın Bakanım, bunlarla ilgili, vatandaşın işini hızlandıracak -geç gelen adalet, adalet değil- bir çözüm bulmanızı öneriyorum.

2/B arazileriyle ilgili, yine, "Satışları kolaylaştıracağız, artıracağız." diyorsunuz ama bununla ilgili de fiilî durumda yaşanan birçok zorluk var. Tarım arazilerinin olduğu Mersin Erdemli Sarıkaya'da dönümüne 50 milyon ile 70 milyon lira arası fiyat konulmuş. Ben daha önceden de sizlere aktardım, sayın genel müdüre aktardım, bununla ilgili bir düzenleme yapın dedim. Küçük bir köydeki hazine arazilerini satmanın bedeli 50 trilyon lirayı buluyor. 50 trilyon parayı o köylünün elli senede kazanıp bir araya getirmesi mümkün değil.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - 50 milyon diye bir para yok, yapma Allah'ını seversen ya.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - Siz ne demek istediğimi anlıyorsunuz, Maliye Bakanısınız. Polemik yapmak istemiyorum ama tarım arazilerinin sorgusuz sualsiz, çok detaya girmeden defterdarlıklara ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - ...millî emlak müdürlüklerine yetki verilerek, işin kolaylaştırılarak...

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Şimşek, bir dakika veriyorum.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - ...satışının gerçekleştirilmesini ve Türkiye'nin problemlerinin bir an önce, zaman kaybına mahal bırakmadan çözülmesini bekliyoruz.

Ben sadece kendi ilimle alakalı, sadece resmî kurumlarla alakalı şu anda genel müdürlüklerde, Başbakanlıkta, Devlet Su İşlerinde bekleyen 20 tane, 30 tane evrakın tarih sayısını önünüze bırakabilirim Sayın Bakan. Bire bir, bizzat takip etmeme rağmen işler yürümüyor çünkü birçok kurumda genel müdür yok, vekâleten bakılıyor, şube müdürü yok, vekâleten bakılıyor. Kurumlar boş. Siz buradan her şeyi çok güzel, güllük gülistanlık anlatıyorsunuz ama maalesef durum sizin buradan gördüğünüz gibi değil. Belki kendi belediyelerinizle ilgili bürokrasiyi biraz hızlandırıyor olabilirsiniz ama biz kendi bölgemizdeki -Mersin'in 9 tane belediyesi, Büyükşehir dâhil, Milliyetçi Hareket Partisine ait ama- her belediyede bürokrasiyi aşamıyoruz. Belediye yağmur suyuyla ilgili proje yapmış, aradan Adana-Antalya yolu geçiyor, bu yolun karşısına bu suyun tahliye edilmesi gerekiyor, Karayollarından iki yıldır yazıya cevap gelmiyor, verilen yazıya Devlet Su İşlerinden iki yıldır cevap gelmiyor. İşler yürümüyor, ondan sonra da Mersin'i sel alıyor, çiftçi perişan oluyor, halk perişan oluyor.

Bürokrasiyi bir an önce hızlandırmanızı bekliyor, saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)