| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 14.03.2017 |
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle sözlerimin başında son günlerde Avrupa Birliği ülkeleriyle yaşadığımız sıkıntılardan birazcık bahsetmek istiyorum. Özellikle Hollanda ve Almanya'nın başlatmış olduğu Türkiye'nin referandumuyla ilgili Türk yetkililerin, bütün siyasi partilerin o bölgelerdeki Türk vatandaşlarıyla ilgili yapacağı çalışmalar engellenmiştir. Son olarak dün gece de Belçika, partimizin düzenlediği iki toplantıyı iptal etmiştir. Yapılan bu demokrasi dışı, insanlık dışı eylemleri kınıyoruz ve Avrupa Birliğinin Türkiye'yle ilgili olarak almış olduğu bu kararları süratle gözden geçirmesi, bakanlarımızın ve siyasi temsilcilerimizin Avrupa Birliği ülkelerinde yapacağı çalışmaların engellenmemesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Tabii ki HDP Grubunun önerisine baktığımızda özellikle cezaevi koşullarından bahsedilmektedir. Resmî olarak, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün rakamlarına baktığımızda bugün 132 bin hükümlü, 80 bin tutuklu, toplam 213 bin hükümlü ve tutuklu vardır. Cezaevlerinin kapasitesine baktığımızda bu 202.938'dir Yani, şu anda cezaevleri yüzde 105 doludur yani 100 kişinin olması gereken bir cezaevinde 105 kişi vardır ki buraya gelinen sürece baktığımızda da İnfaz Kanunu'ndaki değişikliklerle son birkaç ay içerisinde 30 binden fazla kişinin de tahliye edildiğini hesap edersek gerçekten iktidarın yaptığı son dönemdeki en önemli, en büyük yatırım alanlarından birisi cezaevleri ama oradaki manzara da maalesef budur.
Buraya nasıl gelindi buna bakmak lazım. Türkiye artık bir suç işleme cenneti, sınırlarımız açık, isteyen herkes mülteci olarak ülkemize gelebiliyor; Suriye'den milyonlar gelmiş, diğer ülkelerden gene ülkemizde sığınmacı olarak bulunan çok insan var ve sonuçta suç işleme eğiliminin düşürülmesiyle ilgili yapılan çalışmalar ve önleyici kolluk kuvvetlerinin yetersizliği açık bir durumdur. Tabii ki, suç işlendikten sonra elbette ki suçu işleyen cezalandırılacak, burada bir problem yok ama suç işleme eğiliminin azaltılması konusunda da devletin alması gereken tedbirlerin üzerinde biraz daha titizlikle durulması lazım. Bakın, bugün Türkiye'de terör sebebiyle hükümlü yaklaşık 9 bin kişi, tutuklu ise 50 bin kişi var. Bu 50 bin kişinin önemli bir kısmının FETÖ terör örgütü, diğer kısmının da çoğunlukla PKK, DHKP-C ve DEAŞ terör örgütü mensupları olduğu düşünülürse, işte, geçmişte uygulanan yanlış politikaların bugün Türkiye'yi nereye getirdiği açıktır. Bugün de tabii, bu tabloya bakarken yargıya güven konusu üzerinde durulmalıdır. Bir ülkede elbette en önemli şey yargıdır. Bir ülke... Hani "Adalet mülkün temelidir." diyoruz ya o mülk devletin ta kendisidir. Devletin bekası açısından yargının sağlam olması lazım, çalışması lazım, adil olması lazım ve herkesin bu yargıya gönül huzuruyla teslim olabilmesi lazım. Bugün Türkiye'de maalesef yargıya güven hızla düşmüştür, inşallah, bundan sonra yapılacak yargı reformlarıyla yargının içine düştüğü bu güvensizlik ortamından çıkarılması devletimizin bekası açısından oldukça önemlidir.
Şimdi, yargının işletilmesi de çok önemli bir sorun. Bugün bu 50 bin terör tutuklusunun bulunması gerçekten... Cezaevlerindeki toplam insan, hükümlü, tutuklu sayısının 50 bini terör suçları sebebiyle tutuklu pozisyondadır. Bunların durumunun hızla açıklığa kavuşturulması, bunların adil yargılanması ve bunların süratli yargılanması muhakkak şarttır. Tabii, bu konuda adalet duygusunu pekiştirecek uygulamaları da, adımları da iktidarın muhakkak atması lazım. Şimdi, bu 50 bin kişi kimdir, özellikle aldığımız bilgilere göre, bunun yaklaşık 40 bini FETÖ terör örgütü mensuplarıdır; bunların önemli bir kısmı alt düzeydeki kamu görevlileridir, öğretmen, polis, hemşire vesaire gibi diğer kamu kurumlarındaki insanlardır. Bunların tutukluluk iddiasına baktığımızda... İşte, geçtiğimiz günlerde kamuoyuna da yansıyan 185 bin kişilik bir byLock listesinden bahsedilmektedir. Bu 185 bin kişilik byLock listesi hep aşağı tarafta mı vardır yani bunları atayanlar, müsteşarları, genel müdürleri, bunların üst bürokrasisi ve siyasi ayağı nerededir? Eğer buraya gidilmediği müddetçe bu yargılamalar vicdanımızdaki, kamu vicdanındaki hakkaniyetten uzaklaşacak, devletin haklı mücadelesi, meşruiyeti tartışılır hâle gelecektir. Bu bakımdan, bu hususta acilen gerekli tedbirlerin alınması ve Millî İstihbarat Teşkilatının bu byLock ve Fetullahçı terör örgütü ve diğer terör örgütlerinin kullandığı haberleşme sistemlerini hızlı ve daha iyi bir şekilde çözerek muhakkak bu işin üst tarafına gidilmesi lazım.
Gene, tabii ki 100 binden fazla kamu görevlisi ihraç edildi. Bunlarla ilgili olarak mağdurlar her gün herkesin kapısını çalmakta, bu manada Milliyetçi Hareket Partisinin kapısına da 15 binden fazla insan gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bunların durumunun yeniden araştırılmasıyla ilgili çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Ama tabii, gündemde çokça konuşulan bir iade kararnamesi vardır. Bu iade kararnamesinin kapsamı nedir, kimler iade edilecektir, bunun kriterleri ne olacaktır, bu iade ne zaman yapılacaktır? İnsanların da tabii ki bu kadar sıkıntılı dönemde duygularıyla oynamamak lazım. Bunun kriterlerini ortaya doğru koyup, gerekli çalışmaları süratle yaparak kimler iade edilecekse bunları bir an önce iade etmek lazım. Tabii ki burada bu işin ortaya konulması konusunda da elbette ki adli ve idari tahkikatların inandırıcı, adil ve herkesi tatmin edecek şekilde yapılması lazım ki yarın burada yeni sıkıntılarla karşılaşmayalım. Yaptığımız iş elimize yüzümüze bulaşmasın çünkü bildiğiniz gibi Türkiye'nin imza attığı birçok uluslararası sözleşme vardır, Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi vardır. Gerek hükümlülerle ilgili gerek tutuklularla ilgili gerekse bugün açıkta bekletilenlerle, ihraç edilenlerle ilgili olarak hakkaniyete uygun, hukuka uygun davranılması gerekmektedir.
Tabii ki cezaevlerinde sayının fazla olması önemli bir sıkıntıdır ama şunu da bilmek lazım: Türkiye, özellikle cezaevi uygulamaları bakımından birçok uluslararası sözleşmeye imza atmış ve bunun iç hukuktaki uzantılarının da önemli bir kısmını devreye sokmuştur. Bu manada baktığımızda, cezaevlerimiz, Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından denetlenmektedir, yine Birleşmiş Milletler Keyfî Tutuklama, İşkenceyi ve Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komitesi tarafından denetlenmektedir. Yine Avrupa Birliği mevzuatına göre taraf olduğumuz sözleşmeler vardır, onlar tarafından da uluslararası denetim ülkemizdeki cezaevlerinde yapılmaktadır. O imzaladığımız uluslararası sözleşmelerin gereği olarak iç hukukumuzda da gerekli düzenlemeler yapılmış, ceza infaz kurumları, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevlileri, cumhuriyet başsavcıları, cezaevinden sorumlu cumhuriyet savcıları, Adalet Bakanlığı, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından izlenmektedir. Yine -4681 sayılı- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları tarafından izlenmektedir. Yine İl İdaresi Kanunu gereğince valiliklerimizin de bu cezaevleri konusunda inceleme, denetleme yetkileri vardır.
Dolayısıyla yapılan şikâyetlerin hepsinin de Türkiye'de iç hukukumuzda değerlendirileceği kurallar vardır. Gerek Başbakanlık İnsan Hakları Kurumu gerekse bizim başsavcılıklarımız bu konudaki bütün şikâyetleri incelemektedir. Türkiye'deki terör suçlularının siyasi suçlu olarak kabul edilmesi de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim kabul edebileceğimiz bir durum değildir.
Yargıya güvenin arttığı bir Türkiye'de yaşamak dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.