| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 14.03.2017 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Başlangıçtaki kısa konuşmamda da 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutlamıştım. Hekimlerimizin, ebelerimizin, hemşirelerimizin, bütün sağlık çalışanlarının bayramını kutlarım.
Gerçekten çok özverili bir şekilde çalışıyorlar, kutsal bir mesleği icra ediyorlar fakat, tabii, ciddi sorunlarla da karşı karşıyalar. Bu sorunların bir an evvel çözülmesi gerekiyor. Özlük hakları, çalışma koşulları, eğitime ilişkin sorunlar gündemde, çözülmeyi bekleyen sorunlar olarak duruyor fakat maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de Meclis Grubu da bu sorunları çözmek yerine Meclisi üç dört haftadır aslında boşa çalıştırıyor, Meclis çok da fazla verimli çalışmıyor. Daha önceden de çok verimli çalıştığını zaten ifade etmek mümkün değildi ama özellikle şu son üç dört haftadaki durumu hiçbir şekilde kabul etme imkânımız yok. O konuya ilişkin değerlendirmelerimi birazdan etraflı bir şekilde yapacağım.
Şimdi, tabii, bir de sağlık derken atanamayan sağlık personelleri var. Yani eğitmişiz belli seviyelerde, kimisine lise düzeyinde, yüksekokul düzeyinde, fakülte düzeyinde eğitimler vermişiz fakat bunların çalışması için hiçbir şekilde ne kamuda ne de özelde imkân sağlayamamışız. Kaç kişi? 350 bin kişi. 350 bin genç eğitilmiş fakat iş bulamıyor. Burada, tabii, ekonominin yeteri kadar büyümemesi bir problem, kamu istihdam politikasındaki yanlışlıklar bir problem ama diğer taraftan ciddi bir organizasyon bozukluğu var. Aslında bu sorun tabii ki sadece sağlıkta değil, diğer alanlarda da var. Yani eğitim istihdam planlamasında... Daha doğrusu hiçbir plan yok. Bu kadar çok yanlışlık yapan bir ülke. En büyük varlığımız gençlerimiz diyoruz. Genç nüfusunu bu kadar kolay heba etmesi bir ülke açısından düşünülemez, maalesef Türkiye bunları yaşıyor. O yüzden de Türkiye orta gelir tuzağı içerisine düşmüş durumda ve hiçbir şekilde bu tuzaktan kurtulamıyor. Kurtulamadığı gibi, 2008 yılında yakaladığı 10 bin dolar kişi başı gelir seviyesinden 8 bin dolarlara kadar da gerilemiş bir Türkiye'yi görüyoruz, o da nominal düzeyde, reele çevirdiğimizde gerileme çok daha fazla. İşte, bunun temelinde bir sürü organizasyon bozukluğunun yanı sıra eğitim istihdam planlamasındaki hatalar da başı çekiyor, daha doğrusu planlama olmaması.
Yine, planlama olmamasına ilişkin diğer bir konu da şu: Şubat ayı içerisinde bir KHK çıktı, 687 sayılı KHK. Bu KHK'yla etüt eğitim merkezlerinin kapatılması kararı çıktı bir anda, herkes şok oldu. Nereden çıktı, belli değil. Nasıl bir çalışmanın ürünü olarak bu karar alındı, belli değil. Daha önceden teşvik edilerek açılmış eğitim etüt merkezlerinin bir anda kapatılmasına ilişkin bir kararname çıkartıyoruz, 2 bin tane kurum etkileniyor, yaklaşık 40 bin çalışan. 500 bin öğrenci ve veliyi buluşturan bu kurumların bir anda kapatılması kararı olacak bir şey değil. İnsanlar bu kurumları açmış, veliler buna göre çocuklarını buralara yerleştirmişler. Hiçbir planlama yapılmaksızın bir anda "Bu kurumları kapatacaksınız." veya "Okula dönüşeceksiniz." veya "Sizin verdiğiniz görevleri belediyeler eliyle vereceğiz." demek son derece yanlış. Belediyelerin bir anda bu kadar hizmeti verme imkânı olacak mı? Asla olmayacak. Bu bir ihtiyaç değilse niye başlangıçta teşvik edildi, bu kadar izin verildi? İhtiyaçsa şimdi niye kapatıyoruz? Hiçbir gerekçe yok, topluma anlatılan bir şey yok. Alın size bir plansızlık, bir programsızlık örneği. Dolayısıyla, burada, hemen yeri gelmişken, etüt eğitim merkezlerine ilişkin bu alınan kararın gözden geçirilmesi lazım. Eğer iyi çalışıldıysa, hakikaten bunların kapatılması gerekiyorsa ki biz buna katılmıyoruz ama böyle bir gereklilik varsa bunun topluma iyi anlatılması lazım ve buraya bir geçiş sürecinin verilmesi lazım. Bir anda, böyle "Açtım, kapattım." şeklinde bir uygulamanın hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değil. Belediyelerin böyle bir kapasitesi yok, hızla bu kapasiteye ulaşma imkânları da yok. Dolayısıyla, bu hizmetler verilemeyecektir; çocuklar, aileler mağdur olacaktır.
Özellikle bu etüt eğitim merkezlerinde... Bir yandan neden şikâyet ediyoruz? Kadınların iş gücüne katılımlarının düşük olduğundan şikâyet ediyoruz. Hâlbuki kadınların çalışması açısından ciddi bir imkân sağlıyordu. Onların çocuklarını, bu eğitim merkezlerinde okula götürüyorlar, okuldan alıyorlar, ders çalıştırıyorlar. Dolayısıyla, annelerin çalışması için aslında bir ortam hazırlanmıştı. Şimdi bunların hiçbirisini düşünmeden bir yandan kadın istihdamını artıralım diyeceksiniz, bir yandan da bunun için en önemli altyapı olan bir kurumu, bir kurumsal yapıyı kapatalım diyeceksiniz. Bir problem varsa bunların denetimini yapmak durumundayız. Her işi devlet eliyle yapma imkânımız olamaz. İyi denetlenmesi gerekirken hiçbir denetim yapmadan böyle paldır küldür alınan kararlarla insanları, firmaları mağdur edecek -çünkü bir sürü yatırım yapılmış buraya, para harcanmış- bu tür davranışlardan kaçınmak lazım. Bu, öngörülebilir bir kamu yönetimiyle bağdaşmayan uygulamadır, şu anda 2 tane örneği verdim.
Öngörülemezlik sadece kamu yönetiminde mi, sadece Adalet ve Kalkınma Partisi Kalkınma Partisinin aldığı kararlarda mı? Değil; işte, şu Mecliste de. Meclis bugün saat üçte açıldı, üçe çeyrek kalaya kadar ne görüşeceğini bilmiyordu. Böyle bir Türkiye Büyük Millet Meclisi olur mu? Böyle bir Parlamento olur mu? Dünyanın neresinde böyle bir Parlamento var? On beş dakika kalıncaya kadar ne görüşeceğini bilmeyen bir Parlamentoyla karşı karşıyayız. Bunun anlamı şu: "Bizim zaten size ihtiyacımız yok, siz zaten formalite şeklinde duruyorsunuz." Bunun anlamı bu mu? Buradan ne anlam çıkarmak lazım? Parlamentosu çalışmayan bir ülkenin kalkınması, ilerlemesi, demokratik bir şekilde yönetilme imkânı olabilir mi? Bunlar son derece yanlış şeyler. Neyse, açıldı ve üçe çeyrek kala öğrendik ki uluslararası anlaşmalar görüşülecek. Gündemde kanun var mı? 2 tane kanun var, bu 2 tane kanundan bakalım hangisi görüşülecek yarın, onun kararı henüz alınmış değil. Tamamen Hükûmetin güdümündeki bir Parlamento kabul edilebilir bir şey değildir. Elbette Hükûmetle koordineli çalışmalıdır. Ancak Parlamentoda AKP grubunun herhangi bir şekilde, Hükûmetten gelen teklife ilişkin hiçbir fikri yok. Zaten muhalefet hiçbir şekilde bu anlamda bir söz sahibi değil.
Böyle bir şey olmaz arkadaşlar, bu kadar belirsizlikler içerisinde... Ondan sonra "Bu ülke niye büyümüyor, niye işsizlik oranlarında tarihî oranlara çıktık..." Yani AKP kendi rekorlarını kırıyor işsizlik oranlarında. İşte bütün bunlardan, bu kadar belirsizlik ortamında bir ülkede ne yatırım olur ne iş olur ne de işte doğru düzgün giden herhangi bir şey olur. İşin nezaketine de aykırı yani burada aslında muhalefet ciddi bir şekilde bir koordinasyon içerisinde, bir anlayış içerisinde birtakım meseleleri çözmeye çalışıyor ancak burada, tabii biraz da belki Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcileri de, onlar da çaresizlikten gelip... Yani ne olduğunu bilmediğimiz birtakım şeylerle Meclisi aslında bir anlamda da oyalıyoruz. Bunlar yanlış arkadaşlar. Ben bunu geçen sefer de ifade ettim. Eğer Hükûmet kanun teklifiyle gelemiyorsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz dünya kadar kanun teklifi var, hepsi Meclis gündeminde sıraya girmek için bekliyor. Toplumun bekleyen sorunları var, tarım kesiminin de sorunları var, çalışanların sorunları var, sanayinin ciddi sorunları var; herkesin birçok sorunu var. Bu sorunları çözmeye yönelik kanun tekliflerimiz beklerken bu Meclisi boş tutmak, bu Meclisi ne kadar zaruri olduğu belli olmayan uluslararası anlaşmalarla oyalamak son derece yanlıştır. Bu tutumdan Hükûmetin bir an evvel vazgeçmesi lazım.
Mesela, bu Uzay Ajansı Kurumu şimdi gündemde; yarın görüşülüp görüşülmeyeceği belli değil, 2 tane kanun tasarısından birisi görüşülecek. 2001 yılında, 57'nci Hükûmet döneminde, Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu dönemde bu Uzay Ajansı Kurumunun çalışmaları başlatılmış. 2002 yılında bu çalışmaları sürdürmesi için TÜBİTAK'a bir görevlendirme yapılmış. Bakın, 2001-2017, on altı yıl sonra getirilen bir kanun tasarısı var önümüzde; olmaz bu şekilde. Bu hâlbuki önemli bir konu, yapılması gereken bir konu. Tahmin ediyorum, burada hiçbir siyasi partinin de çekincesi yok ancak bu kadar önemli meseleler niye on beş, on altı yıl bekletiliyor? Bunun sorumluluğu kime ait? O yüzden, biraz daha ülke meselelerine odaklı bir şekilde işleri götürmemiz lazım yoksa diğer türlü, böyle hiçbir plan program olmadan, hiçbir öngörülebilirlik olmadan işleri yürütmek mümkün değil. Belirsizlik en kötü şeydir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin -Parlamentonun- kamu yönetiminde ne yapacağı konusunda vatandaşlarımızın, hem kendi vatandaşlarımızın hem de yurt dışındaki sermaye kesimi yatırımcılarının bilgi sahibi olması lazım, öngörebilmeleri lazım bizim ne yapacağımızı; öngöremedikleri sürece bu ülkeye yatırım gelmesi diye bir şey söz konusu olmayacaktır.
Ben, bu çerçevede, inşallah daha öngörülebilir, daha planlı programlı bir kamu yönetimi temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Usta.