GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı Arasında Çevre Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:82
Tarih:15.03.2017

CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; referandum süreci başlamasıyla Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız peşi sıra açıklamalar yapıyor, televizyonlarda reklamlar dönüyor, afişlerde duyurular yapılıyor. İlginç, emekliye promosyonla ilgili beş yıl boyunca süren mücadele sonunda emekli, bankalardan hak ettiğini aldı, Sayın Çalışma Bakanımız bu büyük bir başarıymış gibi, emeği geçenlere de teşekkür ederek afişler yaptırdı, televizyonlarda ilanlar verdi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O ilanlar yerine emekliye promosyon verseydiniz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - Oysa emekliye verilen bu para, İstanbul'da deniz kenarında bir restoranda 4 kişinin yemek yiyeceği bir para. Emeklinin geçim sıkıntısına çözüm getirilmedi. Emeklilik için yaşa takılan çok sayıda kişi var, sürekli de arıyorlar. Sayın Bakana bir çağrıda bulunuyorum: Bu emeklilikte yaşa takılanlara haklarını vermeyeceğini söyleyerek bir afiş yaptırsın ve ayrıca televizyonlara ilan versin ki umutları bitsin.

Bunun yanında emekliliğe hak kazananların ötesinde emeklilikte 2000 öncesi intibakla ilgili çıkarılan bir yasa var. Bu yasanın 2000 yılından sonrakilere de uygulanacağı yönünde bir umut aşılandı. Bakana bu konuyu sorduğumda kesinlikle böyle bir çalışmanın olmadığını belirtiyor. Sayın Bakanın bu konuda da afiş ve televizyon tanıtımlarıyla 2000'den sonrakilerin intibak yasasıyla ilgili bir düzenleme yapılmayacağını duyurmasını bekliyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Reklamlar için kaç para harcamışlar?

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - Keza "Emeklilerden ilaç katkı payı alınmasın." diye geçtiğimiz dönemlerde de dile getirdik. Bununla ilgili de Sayın Bakana yazılı başvuruda bulunduğumda emeklilerden ilaç katkı payının alınmaya devam edeceğini belirtiyor. Bunun da Bakan tarafından televizyonlardan duyurulmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ama Sayın Bakan bunların yanında televizyonda bir proje açıkladı, Büyükanne Projesi. Günlerce televizyonlarda anlattı. Ben önce bunun bir Hükûmet projesi olduğunu düşündüm. Mecliste kendisine yönelttiğim soruda Sayın Bakan, bunun bir Hükûmet projesi olmadığını, doğumdan sonra kadınlarımız için yarı zamanlı çalışma hakkıyla ilgili yönetmelik yapılırken sabah mı gelsin, öğleden sonra mı gelsin; bir gün gelip bir gün gelmesin mi düşüncesiyle değerlendirme yapılırken sanayi odaları, ticaret odaları ve işverenlerle yapılan görüşmelerde böyle bir formül geliştirildiğini belirtti. 65 bin kişi bu anlamda başvuruda bulunmuş. Uygulamadan yararlanabilecek kişi sayısı da 6 bin. Böyle olunca doğal olarak büyükannelerde bir beklenti vardı, çalışanın evdeki çocuğuna baktığı zaman bir ücret alabileceğini düşünüyordu. Oysa, bu, çıkarılmış bir yasadaki oluşan yönetmelikle ilgili düzenlemede ortaya çıkan bir çözüm yöntemi.

Ülkemizde işsizliğin zirve yaptığını herkes kabul ediyor. Son günlerde yine televizyonlarda ve reklam panolarında bir duyuru var, "Türkiye'de tarih yeniden yazılıyor. Daha çok çalışalım, daha çok üretelim diye tarihin en büyük istihdam seferberliği başladı. İşte fırsat, devletten istihdama görülmedik destek. Yeni işe girenlerin tüm vergi ve primlerini devlet ödüyor. Hedef 2 milyon yeni iş, 2 milyon yeni çalışan." diyor. Şimdi, bakıyorum ülkemizde yeni fabrikalar mı açıldı? Bu insanlar nereye işe alınacaklar? Bu konuda uygulamada akla ilk gelen İŞKUR. İŞKUR geçici olarak işçi alıyor, her seçimde işçileri alıyor, seçim bitiyor, işçilerimizi çıkarıyor. Şimdi, işletmeler de alacak, özel sektördeki yöneticiler de herhâlde Cumhurbaşkanının çağrısını dinleyerek alacaklar, bilahare referandumdan sonraki sonuca göre de bu çalışanlar yine işsiz kalacak.

Burada bir yanıltma daha var. Bu primler hazineden değil, İşsizlik Fonu'ndan yani işçilerin ödediği primlerden -işsiz kaldıklarında verecekleri fondan- kalkıp devlet böyle bir destek geliştiriyor ve "vergi ve primleri devletten" dediği, özünde İşsizlik Fonu'ndaki paranın kullanılmasından ibaret.

Çalışanlar "Bir gün sonra iş yerim kapanabilir mi?" kaygısıyla çalıştığı gibi, iş veren de iş yerlerinin kapısını nasıl açık tutacağını düşünüyor.

Ama, çok ilginç bir şey -sabahleyin televizyonlarda izlemişsinizdir- Cumhurbaşkanımız sağlık çalışanlarına sarayda yaptığı konuşmada ilginç bir değerlendirmede bulundu: "2014 yılında size söz vermiştik, 'Beş yıl çalışana yıpranma tazminatı vereceğiz.' diye. Bunu çıkaracağız ama Meclis iki gün sonra tatile giriyor. 16 Nisanda süratle bu konuyu gündeme alacağız." 2014, 2015, 2016, 2017 ve Meclisin kapanmasına iki gün kala da sarayda sağlık çalışanlarına bunu söylediği zaman ne yazık ki oradaki çalışan arkadaşlarımız da alkışlarla karşılıyor. Sanırım referandum öncesi emekçiler akla geliyor ama Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamalarında seçimlerden önce emekçiler için verilen sözler seçimlerden sonra unutuluyor.

Sayın Başbakan taşeronlar için üç ayda kadro vereceğini söylediğinden bu yana tam bir yıl geçti, hâlâ taşeronlar kadro bekliyor. 4/C'lilerin ve 4/B'lilerin sorunlarında eşit işe eşit hakların verilmesi gerçekleşmediği gibi, toplu sözleşmeyle kazandıkları hakları dâhil verilmedi. Atanamayan öğretmenler, atanamayan sağlıkçılar, atanamayan mühendisler; İçişleri Bakanlığında, Adalet Bakanlığında infaz koruma memurları ki özlük haklarında iyileştirme bekleyenler var.

Kamuda çok yerde mağdur olanların yanında, şeker fabrikaları özelleştirme kapsamına alındığından beri kadrolu işçi çalıştırmayıp mevsimlik işçi çalıştırıyor, buralarda da ciddi anlamda mağduriyet var. Öyle ki asıl işi yapanın yerine yaptığı için bir iş kazası olabilme ihtimali var. Ayrıca, şeker fabrikalarının teknolojisi de yenilenmezse oralarda da sıkıntılar oluşacak. Bu anlamda, Niğde'de Karayolları işçileri ile yine Niğde Bor'daki şeker fabrikasında çalışan mevsimlik işçi kardeşlerim de yıllardır kendilerine kadro verilmesiyle ilgili beklenti içindeler.

Kamu kuruluşlarıyla ilgili Sayıştay raporlarını okuyorum. KİT Komisyonuna gelen bu raporların çoğunda alt yüklenicinin işini yapan işçilere hakkını vermeyince KİT kendisi ödemek zorunda kalıyor -burada da hem mahkemeler hem de hakkını alamayanların yaşadığı ciddi mağduriyetler var- alt yüklenici bunu ödemeyince doğal olarak tüm yük devlete kalıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde çalışma yaşamı daha kuralsız, güvencesiz, esnek hâle getirildi. 2016 yılında özel istihdam bürolarıyla kiralık işçi dönemi başlatıldı, ayrıca bireysel emeklilik uygulamasıyla da emekçilerin lehine olmayan düzenlemeler devam etti. Sendikalaşmanın en düşük olduğu döneme erdik. 11 milyonun üzerinde çalışanın olduğu ülkemizde, ne yazık ki, 700 bin grevli, toplu sözleşmeli hak sahibi sendikalı işçimiz var. Tarımda başta olmak üzere kadın ve çocuk işçiler ile kayıt dışı çalışmalarda yaşanan mağduriyetler de giderek artıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı son günlerde kıdem tazminatıyla ilgili de konuşmaya başladı, bu bağlamda da referandum sonrası bir düzenleme yapılacağını ifade ediyor. İşçilerin 1971 yılında uygulamaya konup bugüne kadar devam edegelen emeklilik dönemindeki güvencelerinin de bu süreçte ortadan kaldırılması yönünde bir çalışma olduğu kaygısı giderek ağırlık kazanıyor.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde, 16 Nisanda oylayacağımız Anayasa referandumu öncesi dünyadaki örneklerinde görüldüğü gibi tek adamlı yönetimlerde emekçilerin hakları gasbedilmiş, alması gerekenleri alamadıkları gibi mevcuttaki hakları da yok edilmiştir. Bu nedenle, emekçilerin referandum sürecinde diğer örnekleri de değerlendirerek oylarını "hayır"da buluşturmaları onların hayrınadır. Bugüne kadarki örneklerde görüldüğü gibi, çalışma yaşamı içinde haklarını alamayan, mağdur olan, sorunlar yaşayan, işsiz kalan, iş arayan, sıkıntılarla yoğrulan ve boğuşanların 16 Nisanda "hayır" demesi bu yönetime, kendi haklarının gasbedilmesine "Dur." demenin de yolunu açacaktır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)