GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:11
Tarih:18.10.2012

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; usulen aleyhte denildi ama ben üzerinde konuşacağım çünkü İç Tüzük'ümüzün bir ayıbı bu; iki lehte, iki aleyhte. Niye üzerinde konuşma olmasın?

Burada, aslında sözlerime başlarken diyecektim ki Atatürk Orman Çiftliği AKP'nin çiftliği midir? Fakat bir araştırdım, AKP'den önce çiftlik hâline getirilmiş yani Atatürk Orman Çiftliği kurulduktan sonra, vasiyetle de hazineye geçtikten sonra, gelen her hükûmet Çiftliği çiftlik olarak kullanmış hakikaten. Başlamışlar?

VELİ AĞBABA (Malatya) - En çok da AKP'nin çiftliği oldu ama bu dönemde.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, kim ne kadar pay almış, ona biraz değineceğim. 38-50 yılları arasında başlanıyor, o dönemde başlanıyor çiftliğin arazilerine el konulmaya. Sonra 76 yılında ve en son 94 yılında özelleştirmenin acımasız müdahalesi var. Sümerbank gidiyor, Tekel Genel Müdürlüğü, Zirai Donatım Kurumu gidiyor. Bu kuruluşlar ve arazileri satışa çıkarılıyor. Ama yakın zamana geldiğimizde, 2005 yılında, bütün bunların toplamı kadarını da AKP Hükûmeti yapıyor. Yani bütün o döneme ilişkin yapılanların? Her ne kadar sit alanı durumuna getirilse de bakıyoruz ki o kadarına müdahale eden bir Hükûmetle karşı karşıyayız.

Şimdi, burada, bir mirasyedi zihniyeti var yani Ankara gibi bir bozkırda yemyeşil geniş bir alan. Buna TEMA Vakfından, tarihî, kültür, üretim açısından zaman birçok yönleriyle önemini, bir şehrin açısından değil Türkiye açısından önemli bir Atatürk Orman Çiftliğinde, değişimler hep halka sorulmadan yapılmış ve sit alanı ilan edildikten sonra sit, olmuş TOKİ'nin transit alanı. Hakikaten, TOKİ imparatorluğu ayrı bir olay. Ama "sit" denince TOKİ için "transit" anlamına geliyor. Ne sınır tanıyor ne imar tanıyor ne vasiyet tanıyor ne hazine tanıyor ne planlama tanıyor. TOKİ, buldozer gibi girdiği yere her şeyi yapıyor. Yani, mimar mühendis odaları bu konuda duyarlılık çağrısı yapmış, imza kampanyaları açmış, diğer kurumlar dava açmış, TEMA ağaçlarla ilgili bir sürü çalışma yapmış.

Ve "Köylü milletin efendisidir." sözü döne dolaşa "TOKİ milletin patronudur." sözüyle özdeşleşmeye başlamış. Burada, bu kadar şey yapıldıktan sonra, eh Başbakan da bir "küçük Beyaz Saray" yapacakmış, yapabilir. Ankara'ya da bir soralım mı, halka bir soralım mı, burada yaşayan insanlara? Yok.

Ama Atatürk Orman Çiftliğinde daha farklı şeyler de var. Bunun araştırılmasında yarar yok mu arkadaşlar? Var. Bunun doğru dürüst planlanmasında yarar yok mu? Var. E, Meclis de yakından bağlantılı bir kuruluş olduğuna göre, Meclisin bu kararı verip bununla ilgili bir araştırma yapmasında yarar var mı? Var. E, o zaman biz de grup olarak böyle bir araştırma açılmasından yana oluruz. Niye karşısında olalım ki? Yeşilliğe, çevreye, doğaya, üretime, ekolojiye, bilmem neye ilişkin ne varsa, bizim açımızdan desteklenmesi gereken bir yaklaşımdır.

Kala kala, bakıyorsunuz, işte metropol kentlerde "yeşillik" adına mezarlıklar kalmış veya askerî birliklerin olduğu yerler kalmış; bir de Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği kalmış. E onları da kaldırırsanız tam bir ören yere döner. Bu açıdan, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği bu araştırma önergesiyle ilgili olarak düşüncemiz, bunun gerçekten araştırılmasında yarar olduğu konusundadır.

Ben burada çok fazla detaya, kentsel yenileme hukukuna, oradaki hayvanat bahçesinin durumuna falan filan girmeye gerek duymuyorum çünkü eğer bir araştırma olacaksa bunların bütünü üzerinden yapılır ve sağlıklı bir sonuca gidilir.

Değerli milletvekilleri, ben bir iki noktada dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyor musunuz, şu an 53 cezaevinde 423 kişi açlık grevinde otuz yedinci günde ve Türk Tabipleri Birliği bu açlık grevindekilerle ilgili kritik eşiğin aşıldığını söylüyor.

Şimdi, 423 kişinin bu açlık grevi, yine tarihimizin en kitlesel açlık grevi, sınırsız ve 1980 yılından bu yana 144 kişi açlık grevlerinde yaşamını yitirmiş ve bu açlık grevi giderek yaygınlaşıyor. Dün de Mardin Cezaevinde kalan Şırnak Milletvekilimiz -ki Mecliste olması gereken milletvekilimiz- dayanışma amaçlı olarak açlık grevine başlamıştır. Düşünebiliyor musunuz, Meclisin bir üyesi 15 Ekim tarihi itibarıyla açlık grevine başlamıştır. Bu Meclisin bir İnsan Hakları Komisyonu yok mu arkadaşlar? Yani illa size mektup mu gelsin, talep mi gelsin? Yani gazeteler size resen hareket etme imkânı vermiyor mu? Bir komisyon üyesi dahi vicdanının sesini yükselterek bunu bir talep hâline getirip pekâlâ cezaevlerinin birkaçında -önemli olanlarda- Türk Tabipleri Birliği uzmanlarını da yanına alarak bir görüşme yapabilir, "Niçin açlık grevindesiniz?" diye sorabilir, sorduğu zaman da cevabını alır, çok net.

Ne diyor açlık grevindekiler? "Bir, tecrit kalksın; iki, ana dilde savunma ve eğitim olsun; üç, müzakereler başlasın." diyor. Şimdi, bu üç tane, olabilirliği olan, meşruiyeti olan bu taleplerle ilgili, zindanlarda açlık grevine bedenini yatırmaktan başka imkânı olmayan bu tutukluların sesini eğer bu Meclis 21'inci yüzyılda duymuyorsa bir insanlık ayıbıyla karşı karşıyayız.

Sayın Başbakan diyor ki: "Eğer kan duracaksa İmralı'yla gidilir görüşülür." Git görüş kardeşim, seni tutan mı var? Allah aşkına, engelleyen mi var? "Gitme, görüşme." diyen mi var? Bu konu da çok net bir durum. Bu taleplerin, bu yaşanan gerginliğin, bu çatışmaların, bütün bunların aşılması için bir görüşme, bir diyalog, bir müzakere sürecinin yaşanması gerekiyor.

Bugün, iki hafta, üç hafta önce yapılan rutin Ankara görüşmeleri bazı gazetelerde manşet ve Mecliste grubu olan bir partinin normal diyalogları, normal görüşmeleri, normal bazı sıkıntıları paylaşmaları, "Süreci yumuşatmak için bir kapı aralar mıyız, bu çatışmalar dursun, bu gerilim dursun, yeni bir açılım imkânı, yeni bir görüşme imkânı mümkün mü?" gibi haklı görüşmelerin, haklı zeminlerde, Meclis Başkanlığında veya Köşk'te yapılan görüşmelerin elbette yapılmasından daha doğru bir şey yoktur ama bunlara doğru anlam yüklemek, doğru yönlendirmek, doğru görmek gerekir. Biz kendi açımızdan normal bir görüşme olarak gördük ve kamuoyuna açıklamadık, açıklanan konularda açıklama gereği duymadık arkadaşlar.

Bazı şeyler var ki gerçekten bunu Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla görüşüyorsunuz, görüşürsünüz, diğer partilerle görüşüyoruz, iktidar partisiyle de görüşeceğiz, konuşacağız, ana muhalefetle de görüşüyoruz. İnşallah, bir gün, MHP'yle de daha rahat konuşuruz, görüşürüz; o noktada da görüşebilir noktaya geliriz. Yeter ki bu ülkede sorunun çözümünü, siyasetin irade koyarak Mecliste yapmasını sağlayalım. Ben, bu anlamda, bu görüşmelerin çok gerekli olduğunu, yapılması gerektiğini söylüyorum.

Yine, son söz olarak, Halkların Demokratik Kongresinin partileşerek Halkların Demokratik Partisinin kuruluşunu buradan selamlıyorum ve Türkiye'nin 81 ilinde en kısa sürede örgütlenerek siyasal yaşama yeni bir adım, yeni bir nefes, yeni bir soluk, yeni bir ses, yeni ve çözümlerin adresi olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.