GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı'yla ülke genelinde ilan edilen ve 3/1/2017 tarihli ve 1134 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/4/2017 Çarşamba günü Saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/931) münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:84
Tarih:18.04.2017

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bugün Diyanet İşleri Başkanlığımızın saat 20.00 civarında Ankara Congresiumda başlatacağı Kutlu Doğum etkinlikleri dolayısıyla hem her birinizi bu etkinliğe davet ediyor hem de bu vesileyle Hazreti Peygamber'in hayatından çok daha iyi örnekler alabilmemiz ve dolayısıyla bu haftanın vesile olmasını, her birimiz için Peygamber'i ve onun sîretini daha iyi anlamaya vesile olmasını temenni ediyorum. Peygamberimiz'in denge kişiliği, Peygamberimiz'in örnek ahlakı, Peygamberimiz'in barışçıl kişiliğinin bütün toplumumuz için ve bütün İslam milletleri için gerçekten önemli bir örnek teşkil ettiğini, özellikle bugünlerde, günümüzde Peygamber'in öğretilerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bugün, dün itibarıyla Millî Güvenlik Kurulumuzun tavsiye kararı ve arkasından Bakanlar Kurulumuzun Türkiye Büyük Millet Meclisine arzıyla birlikte, 21 Temmuz 2016 tarihinde Anayasa'nın 20'nci maddesi uyarınca ilan edilmiş olan olağanüstü hâlin bir kere daha üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin Hükûmetin görüşlerini sizlerle paylaşmak ve bu konuda yüce kurulunuza bilgi vermek üzere buradayım. Görüşmelerin Türkiye'nin geleceğine faydalı ve verimli olmasını temenni ediyorum.

Sözlerimin hemen başında, başta yüce Meclisin değerli üyeleri olmak üzere Türkiye'deki bütün siyasi partilere, bu süreçte, referandum sürecinde katkısı bulunan bütün herkese teşekkürümü ifade etmek isterim.

Bildiğiniz gibi, devletimiz ve milletimiz için tarihî bir süreçten geçiyoruz ve 16 Nisanda yapılan referandum Türkiye'nin demokratik tarihi bakımından çok önemli dönüm noktalarından birisidir. Tarihî bir Anayasa değişikliğine Türkiye imza atmıştır ve bu Anayasa referandumuyla ilgili referandum sonuçlandıktan sonra çok sayıda değerlendirmeler yapıldı. Ama, ben bunlara girmeden sadece altını çizerek ifade etmediğim hususlardan birisi olarak bu Anayasa referandumunun katılım yüksekliğine dikkat çekmek istiyorum: Yüzde 85'i aşkın bir katılımla Anayasa referandumu halkımızın büyük çoğunluğunun ilgisini çekmiş ve bu anlamda da halkımız gösterdiği bu katılımla demokrasinin de zaferini ortaya koymuştur.

Bildiğiniz gibi, bu 18 maddelik Anayasa değişiklik teklifi önce bu yüce Meclisten geçmiş, 339 milletvekilimizin oylarıyla kabul edilen Anayasa değişikliğinden sonra nihayetinde 16 Nisanda da 25 milyonu aşkın vatandaşımızın oylarıyla Anayasa kabul edilmiştir. Bu süre içerisinde kampanyayı yürüttük, herkes kampanya sırasında söyleyeceklerini söyledi, iyi kötü, fazla eksik herkes görüşlerini ortaya koydu. Kampanya sırasında bazen kampanyanın gereklerini de aşarak, maksadını aşan sözler de ifade edildi; bunların hepsi geride kaldı. Ama, bu kampanyada geneli itibarıyla baktığımız zaman, son derece barışçıl, demokratik ve herkesin dilediğini dilediği şekilde ifade edebildiği, açık ve şeffaf bir seçim kampanyasının, referandum kampanyasının yürütülmüş olması da Türkiye demokrasisi için önemli bir kazanımdır. Bundan dolayı başta siyasi partilerin liderleri ve mensupları olmak üzere kampanyaya "evet" ya da "hayır" cephesinde destek veren herkese teşekkürü bir borç biliriz.

Yine, ayrıca, bu kampanya süreciyle ilgili özellikle altını çizerek söylememiz gereken bir başka mesele de şudur: Türkiye'de ne zaman Anayasa değişiklikleri mevzubahis olsa millî irade bir tarafa bırakılır, Anayasa değişiklikleri ya dipçiklerin zoruyla ya paletlerin şakırtıları arasında gerçekleşir. Çok şükür, bu Anayasa referandumu tamamıyla halkın katılımıyla hiçbir baskı, hiçbir şekilde askerin gölgesi, hiçbir şekilde vesayet odaklarının herhangi bir şekilde tazyik ve zorlaması olmadan yani millet iradesinin dışında hiçbir irade ortaya çıkmadan sonuçlanmıştır. Bu anlamda, milletimizin iradesine hepimiz saygı duymak durumundayız; sandıktan çıkan sonuca, bu sivil iradenin ortaya koymuş olduğu sonuca hepimiz bütünüyle saygı göstermek mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, nihayetinde bu, bizim için, Türkiye demokrasisi için büyük bir zaferdir. Bu zafer böyle bir referandumun sivillerin eliyle doğrudan doğruya bu kadar kapsamlı bir yönetim modeli değişikliğinin tamamıyla millî irade içerisinde gerçekleşmiş olması başlı başına bir kazınımdır.

Şimdi bundan sonraki süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerine düşen önemli bir sorumluluk da yeni hükümet modelinin gerektirmiş olduğu değişiklikleri yerine getirmek, uyum sürecini mümkün olduğu kadar kısa bir süre içerisinde gerekli yasal düzenlemeleri yaparak gerçekleştirmektir. Bu çerçevede bildiğiniz gibi demokratik ülkelerin dört tane temel hukuk metni önemlidir; bunlardan birisi anayasalar, bir diğeri Meclis İçtüzüğü, bir diğeri Siyasi Partiler Yasası, bir diğeri de Seçim Yasası'dır. Bu temel yasalar başta olmak üzere bu anayasa değişikliğinin, sistem değişikliğinin gerektirmiş olduğu mevzuat değişiklikleri de en kısa süre içerisinde bu Mecliste yapılacaktır ve inşallah başarılı bir şekilde bu süreç geride bırakılacaktır.

Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugünkü Hükûmet tezkeresiyle ilgili konumuz üzerindeki Hükûmetin görüşlerini sizlerle paylaşmak isterim. OHAL'in üç ay süreyle daha uzatılmasıyla ilgili bir tezkere Meclisin gündemindedir, kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeler verecektir. Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki bu olağanüstü hâl bir fantezi, efendim laf olsun diye ortaya konulmuş olan bir mesele değildir. Olağanüstü hâl -az evvel arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi- 15Temmuz akşamı başta bu Gazi Meclisin çatısı altında olmak üzere, ülke düşmanı, millet düşmanı, demokrasi düşmanı hain çetelerin demokrasiye vermiş olduğu büyük tahribatın ortadan kaldırılması için ortaya konulmuş olan bir iradedir, Meclisin iradesidir. Bu darbe teşebbüsünün bütün sonuçlarının ortadan kaldırılması ve darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ'cü eşkıya çetesinin Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerinde yaptığı tahribatların bütünüyle ortadan kaldırılması için bir müddet daha olağanüstü hâlin sürdürülmesinde yarar görülmüş, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı üzerine de konu Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilmiştir.

15 Temmuz gecesini bir kere daha hatırlamakta çok büyük fayda var: Türkiye, uçurumun kenarından dönmüştür. Türkiye demokrasisi bütünüyle rafa kaldırılma tehdidinden kurtarılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın cesaretle ortaya çıkışı, vatandaşlarımızın hangi siyasi görüşten olursa olsun meydanları doldurarak tanklara, uçaklara karşı yumrukları ile göğüslerini siper ederek duruşu tarihin altın sayfalarından birisini oluşturmuştur. O süreçten bu yana da bu FETÖ'cü eşkıya çetelerinin devletin içinden arındırılması için her türlü çaba ortaya konuluyor, her türlü çaba sürdürülüyor.

Bu vesileyle bir kere daha, 15 Temmuzda şehit olan bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum, bütün gazilerimize minnet ve şükranlarımızı ifade ediyorum. Ayrıca o gün meydanlara çıkarak "Ölürsem şehit, kalırsam gaziyim." anlayışıyla meydanlarda Türkiye'yi, milletimizi, istiklalimizi ve istikbalimizi korumak için her türlü tehdide karşı kafa tutan aziz milletimizi de bir kere daha şükranla yâd ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 21 Temmuz 2016'da olağanüstü hâlin ilanıyla birlikte FETÖ terör örgütü, PKK, PYD ve DEAŞ'a karşı çok etkili devam etmekte olan mücadelemiz bugün de bütün hızıyla sürmektedir. Bir kez daha ifade etmek isterim ki olağanüstü hâlin uygulandığı bu süre içerisinde olağanüstü hâlin muhatabı vatandaşlarımız değil, olağanüstü hâlin muhatapları doğrudan doğruya devletin içerisine sızmış bu FETÖ'cü çeteler ve devlete zarar vermek, milletin istiklalini ortadan kaldırmak isteyen terör örgütleridir. Bu bağlamda olağanüstü hâl uygulanmış olmasına rağmen vatandaşlarımız günlük yaşamlarında etkilenmeden normal hayatlarına devam etmiş ve terör örgütlerine karşı verilen bu mücadelenin daha etkin sürdürülmesi için temennilerini sürekli dile getirmişlerdir. Çok açık bir şekilde ifade edebiliriz, olağanüstü hâl dolayısıyla normal, sıradan, millete ve devlete bağlı olan vatandaşlarımızın hiçbir şekilde günlük hayatları kısıtlanmamış, özgürlüklerini kısıtlayıcı hiçbir tedbire, hiçbir araca müsaade edilmemiş, bunlara hiçbir şekilde müracaat edilmemiştir.

Olağanüstü hâlin muhatabı FETÖ'den devlettin arındırılmasıdır. Olağanüstü hâlde muhatabımız PKK ve PYD terör örgütleri ve onlarla iltisaklı birtakım çevrelerdir. Ayrıca, olağanüstü hâlin önemli bir şekilde muhatabı da özellikle Türkiye sınırları dışarısından Türkiye'ye tehdit oluşturan DEAŞ örgütü ve onun Türkiye'deki uzantılarıdır. Vatandaşlarımız evinde, iş yerinde, çarşıda, pazarda güvenilir bir şekilde günlük hayatına devam etmektedir. Zaten OHAL tedbirinin üç ay daha uzatılması talebi vatandaşımızın günlük hayatını güvenli bir şekilde sürdürmesine olan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Ayrıca, OHAL kararıyla, meydana gelebilecek her türlü kaos, şiddet ve terör eylemleri önlenirken bu süreçte devlet, seçimle işbaşına gelmiş sivil irade tarafından yönetilmiştir. Bu anlamda millî iradeye OHAL şartları uygulanıyor olmasına rağmen asla halel getirilmemiştir. Bu hâliyle bu hâl bile başlı başına büyük bir kazanımdır. Türkiye'nin sadece geçmiş dönemlerini şöyle hatırlatmak isterim: Özellikle Türkiye'de olağanüstü hâlin geçmiş dönemlerdeki sıkıyönetim uygulamalarının ortaya koymuş olduğu şey Türkiye'deki olağanüstü durumu ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmak değil maalesef sürekli olarak sivil siyasetin önünü kesmek, alanını daraltmak olmuştur. Dolayısıyla, tam tersine, bu olağanüstü hâl sürecinde sivil hükûmet, halkın seçtiği meşru hükûmet işbaşındadır ve bu da büyük bir kazanımdır. Olağanüstü, hâl bu şekilde millete zarar vermeden devam etmektedir.

Yine, 16 Nisanda 18 maddelik Anayasa değişiklik paketimizde tarihî adım attığımız konulardan birisi de sıkıyönetim mahkemelerinin kaldırılması ve sıkıyönetim uygulamalarının Türkiye'de mevzuatın dışına atılmasıdır. Bundan sonra, Allah'ın izniyle, hiçbir hâl ve şart altında, bu ülkede sıkıyönetim uygulaması olmayacak, seçilmiş sivil irade vasıtasıyla, Allah muhafaza, benzer bir durum ortaya çıkarsa, olağanüstü hâl sivil irade tarafından uygulanacaktır. Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile devlet içerisinde kümelenmiş olan unsurlar temizlenmiş, yapılan değişikliklerle devlet kurumlarının sivilleşmesi için önemli adımlar atılmıştır. Bu, 80 milyonun huzuruna ve devletin güvenliğine duyulan zaruretin bir sonucudur ve inşallah, bu anlamda da bu uygulamalarımız başarılı bir şekilde devam edecektir.

KHK'ların çıkarılmış olmasına rağmen şunu da açıkça ifade etmek isterim: Karşımızdaki örgüt, özellikle FETÖ örgütü birkaç yıl içerisinde kurulmuş ve devlete zararlı hâle gelmiş bir örgüt değildir. Ta 1970'li yılların ortalarından itibaren devletin bütün ana kurum ve kuruluşlarına sızmayı başarmış ve maalesef devleti paralelize etmiş olan bir terör örgütünden bahsediyoruz. Bugün KHK'lar vasıtasıyla bu örgüt mensuplarının devletin içerisinden arındırılması bir yandan sürdürülüyor, bir yandan da bu işle ilgisi olmadıkları ortaya çıkanlarsa yeniden KHK'larla görevlerine iade ediliyor. Gördüğümüz şudur: Bu örgütle mücadele uzun yıllar devam edecek bir mücadeledir. Hukuk içerisinde, hukukun temel prensipleri içerisinde bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bunun için en azından önümüzdeki üç aylık sürede bu olağanüstü hâlin devam etmesine ihtiyaç olduğunu yüce heyetinizle paylaşmak isterim.

Dört temel nedenden dolayı OHAL'in üç ay daha uzatılmasıyla ilgili olarak ihtiyaç ortaya çıkmıştır ve bu ihtiyaç ayan beyan ortadadır. Birincisi: Devletin içerisinde kümelenmiş olan bu FETÖ terör örgütü ve onlarla, onların iltisaklı gruplarıyla verilen mücadelede başarının sağlanma mecburiyetidir. İşte, görüyorsunuz, "Adil Öksüz" isimli bir adam, baktığınız zaman, bir ilahiyat fakültesinde yardımcı doçent ama bakıyorsunuz ki orduda anlı şanlı generallere emir veren, onları mobilize eden ve en sonunda o akşam, 15 Temmuz akşamında o süreci yöneten kişilerden birisi olduğu iddia edilen bir kişi. Şu anda dahi karda yürüyüp izini belli etmemiş belli kişilerin devletin içerisinde var olduğunu tahmin etmek zor değildir. Dolayısıyla, bunlarla mücadelenin sürdürülmesi için olağanüstü hâlin imkânlarına ihtiyacımız vardır.

İkincisi: PKK terör örgütüne karşı başlatılan operasyonlarla bugün örgütün ülke içerisinde tamamen etkisiz hâle getirilmesi ve yurt içindeki ve dışındaki sivil görünümlü uzantılarının, iltisaklı ve irtibatlı gruplarının artık işlerini yapamayacak, terör örgütüne destek veremeyecek hâle getirilmesi için de böyle bir mücadeleye olağanüstü hâl kapsamında ihtiyacımız vardır.

Üçüncüsü: DEAŞ'ın Türkiye'ye verdiği zararlar ortadadır, DEAŞ'ın uluslararası sisteme verdiği zararlar ortadadır. DEAŞ'ın yapılanmasının yurt içinde dağıtılması, hücrelerinin çökertilmesi ve yargı süreçlerinin de daha etkin bir şekilde yürütülmesi için olağanüstü hâlin verdiği imkânlara ihtiyacımız vardır.

Dördüncü temel ihtiyaç ise Suriye'den gelen tehditlerdir. Özellikle birtakım güçlerden aldıkları desteklerle YPG/PYD güçleri ve DEAŞ'ın Suriye toprakları üzerinden Türkiye'ye vermiş olduğu tehditlerin önlenebilmesi, sınır güvenliğimiz ve sınırdan Türkiye'ye sarkacak olan terör örgütleriyle daha etkin mücadele edilebilmesi için olağanüstü hâlin imkânlarına ihtiyacımız vardır. Terör örgütlerinin ve faaliyetlerinin tespit, takip, yakalama ve yargılama süreçlerinin sağlıklı bir şekilde yönetilebilmesi, işletilebilmesi ancak olağanüstü hâlin vermiş olduğu bu imkânların kullanılmasıyla mümkün olacak, daha kolay olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu süre içerisinde olağanüstü hâlle ilgili özellikle Türkiye'nin dışarısından Türkiye'ye yapılan eleştirilere de birkaç örnek vermek isterim. Özellikle Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın birleşme sürecinde sayıları yüz binlerle ifade edilen, 500 bin civarında olduğu ifade edilen, Doğu Almanya'nın devlet memurlarının yeni Almanya'nın devlet memuru yapılmaması; Komünist Partisi üyeleri oldukları iddiasıyla, yeni kurulan Birleşik Almanya'nın devlet bütünlüğünün içerisine sokulmaması herkesin hafızasındadır. Dolayısıyla, önce, Avrupalılar bu eleştiriyi yaparken Almanya'nın birleşme sürecini bir kere daha hatırlasınlar ve orada yüz binlerce memurun hem de herhangi bir olası tehdide karşılık devletten nasıl ayıklandığını bir kere daha gözden geçirsinler. Kaldı ki Türkiye'de sadece olası bir tehdit değil, 15 Temmuz akşamı bu salonda yaşandığı gibi açık bir şekilde devleti yıkmak, darbe yapmak ve demokrasiyi kaldırmak gibi tehditlerle karşı karşıya kaldık; hatta daha ilerisinde, Türkiye'de bir iç savaş tehdidi ve Türkiye'nin yabancı işgali tehdidiyle karşı karşıya kaldık.

Bir başka örnek ise, bu mücadele içerisinde Fransa'nın ortaya koymuş olduğu... Tarihini de tam vereyim, 13 Kasım 2015'te Fransa'da 130 kişinin öldürülmesiyle başlayan saldırılar sonucu olağanüstü hâl ilan edildi. Hâlen Fransa'da olağanüstü hâl var ve Fransa'daki olağanüstü hâl 15 Temmuz 2017'ye kadar uzatıldı. Bildiğiniz gibi, olağanüstü hâl şartlarında Fransa, Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor.

Yine, bir başka ülke Belçika'dır. Belçika Kasım 2015 ve Mart 2016'da gerçekten olağanüstü hâle gitti oradaki terör saldırıları dolayısıyla ve öyle oldu ki bazı dönemlerde Belçika'daki olağanüstü hâl Brüksel dâhil olmak üzere büyük şehirlerde hayatı durdurma noktasına geldi.

Ayrıca, doğal afetler ve terör saldırıları gibi bazı nedenlerden dolayı, ülkelerin anayasalarının müsaade ettiği ölçüde parlamentolarından, hatta bazı ülkelerde yerel yönetimlerden alınan kararlarla olağanüstü hâl uygulanması, olağanüstü hâle geçilmesi mümkündür.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, olağanüstü hâlle ilgili bu mücadele sürecinde çok sayıda tutuklama, gözaltına alma... Bunların rakamlarını dilerseniz sizlerle paylaşabiliriz. Ayrıca, göreve iade edilen çok sayıda insan var. 100 bine yakın insanın görevden alındığı, bunların içerisinde bir kısmının göreve iade edildiği, bunların da ancak olağanüstü hâl çerçevesinde ortaya konulan imkânlarla mümkün olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede hem FETÖ/PDY örgütü yani paralel devlet yapılanması örgütü hem diğer örgütlerle ilgili verilen mücadelede olağanüstü hâlin vermiş olduğu etkinlik fevkalade önemlidir ve bundan sonraki mücadelemizde de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine gerçekten ciddi oranda güç verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen, mikrofonunuzu açıyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Son cümlelerimi tamamlıyorum.

Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması ve güven içinde yaşamlarının temini için, devletimizin sınır güvenliğinin sağlanması ve sınır ötesindeki mücadelesinde etkinliğinin artırılması için, devlet kurumlarının terör örgütleriyle ilgili iltisaklı çetelerden tamamıyla arındırılması için olağanüstü hâlin bir süre daha devam ettirilmesinde zaruret görüyoruz. Ayrıca, en kısa süre içerisinde bütün bu terör örgütleriyle verilen mücadelede başarı sağlanır ve Türkiye Cumhuriyeti devleti için, 80 milyonluk aziz milletimiz için bu terör örgütlerinin hiçbiri en ufak bir şekilde tehlike arz etmez noktaya getirilir ve Türkiye'de bir daha bundan sonraki süreçlerde olağanüstü hâl ilan etme ihtiyacı ortaya çıkmaz diye ümit ve temenni ediyorum.

Bu vesileyle olağanüstü hâl kapsamında terörle mücadeleye destek verecek olan Meclisimizi saygıyla selamlıyor, hepinize en içten saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)