| Konu: | Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 03.05.2017 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü. 1993 yılında Birleşmiş Milletler, dünyanın pek çok ülkesinde basın özgürlüğüyle ilgili çok ciddi sorunlar doğmaya başladığı an bunun bir gün olarak bütün dünyaya kabul ettirilmesini ve devamında da basın özgürlüğünün öneminin böyle özel bir günde anlatılmasını hedefledi. Ve şu anda ne yazık ki Türkiye, dünyada basın özgürlüğü konusunda en çok gerileyen ülkeler sıralamasında 1'inci sırada. On iki yıl önce dünyada 90'lı rakamlardaydık, 180 ülke içinde 100'ün altındaydı yerimiz en azından ama şimdi sayın milletvekilleri, tam 56 sıra birden gerileyerek, iki gün önce açıklanan rakama göre, şu anda Türkiye dünyada basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde 155'inci sırada. 4 ülke kaldı, o 4 ülke daha bizi geçerse kara listeye alınacağız.
Şu anda Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda içinde bulunduğu tablo şu sevgili arkadaşlar: Türkiye'de işsiz gazeteci sayısı çalışan gazeteci sayısından daha çoktur ve dahası Türkiye, şu anda 159 gazeteciyle dünyada en çok gazeteciyi hapse atmış ülkeler sıralamasında 1'inci sırada. Bahsettiğiniz istikrar işte gazetecilerin işsiz kalmasında ve adım adım Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda her yıl dört beş basamak gerilemesinde.
Bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde Türkiye'nin 159 gazetecisi, başta Cumhuriyet gazetesinin 12 yazarı, yöneticisi ve muhabiri olmak üzere 159 gazetecisi hapisteyse ne yazık ki bunun her şeyden önce Türkiye'yi yönetenlerin ve "Şu anda Türkiye'de demokrasi var." deyip bütün dünyaya bunu anlatmaya çalışanların birinci sorunu olması gerekir. Gelin görün ki bunu biz bütün yönleriyle aktarmaya çalışıyoruz ancak ne olursa olsun, her şeye rağmen, dünyada en çok gazetecisi hapiste olmasına rağmen biz inadına "Basın özgürlüğü" diyeceğiz ve inadına "Özgür basın" diyeceğiz ve yakın gelecekte bugünler kaleme alındığında ne yazık ki, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine sesleniyorum, "Ya, bunlar da mı olmuş?" demek durumunda kalacaksınız. Biraz sonra bu konuyla ilgili birkaç ayrıntılı bilgiyi de paylaşacağım.
Sayın milletvekilleri, her şeyden önce şunu vurgulamak isterim ki 12 Eylül yönetimi dünyada kendisini anlatmaya çalışırken en çok, ülkeyi terk etmiş olanların öteki ülkelerde yaptığı propagandalara karşı mücadele etmek zorunda kaldı, ancak başaramadı. Onlar belki de Türkiye'de suç işlemişti, Türkiye'de kanunun önünde belki de hesap vermek zorundaydılar ancak "Türkiye'de adalet olmadığı için kaçtık." dedikten sonra bütün her şey durdu ve bütün dünya onlara hak verdi ve şu anda sayın milletvekilleri, Türkiye'm bu noktaya gelmiş durumdadır ve şu anda Türkiye, dünyada ekonomisi, demokrasisi ne olursa olsun, hangi düzeyde olursa olsun basın özgürlüğü konusunda sürekli küme düşen ülkeler sıralamasında 1'inci sıradadır.
Burada, basın özgürlüğünün... Yani, gazetecilerin tutuklanması, işsiz kalması işin bir yanı ama öteki yanı da, sayın milletvekilleri, bu alanda yaratmakta olduğunuz tekeldir.
Şimdi, buradan bir konuyu paylaşmak istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticilerine, milletvekillerine sesleniyorum: Mücadele ettiğiniz FETÖ'nün yayın organlarını şu anda bir başka tekele peşkeş çekmek üzere misiniz? (CHP sıralarından alkışlar) "Mücadele ediyoruz." dediğiniz o FETÖ'nün yayın organları için yasaları çiğneyerek yakın gelecekte yeni bir tekel yaratmakta mısınız? Bu konuda önümüzdeki günlerde dilerim söyleyecek bir şeyiniz olur. Yaratmakta olduğunuz yeni tekellerde acaba "damat" diyorsam "abat", "Dama at!" diyorsam "Hapse at!" diyeceğiniz bir süreç mi başlattınız?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kurultay başladı mı, kurultay?
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Bunlar yakın gelecekte hesabını veremeyeceğiniz konular olacak sayın milletvekilleri.
Buradan sesleniyorum, şu anda Türkiye'de zaten medya konusunda bir tekel yaratmış durumdasınız. Lütfen elinizi vicdanınıza koyun; "terörist" diye ilan ettiğiniz, suçladığınız yayın organlarının, medya organlarının bütün yöneticileriyle ilgili bir yasal işlem yapabilirsiniz ama şu anda onların bütün yayın organlarını, iddia ediyorum, bir kişiye vermek üzeresiniz. Bu mu basın özgürlüğü, bu mu demokrasi, bu mu ekonomik hayattaki liberalizm? Bu konuda, sanıyorum, önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı konuşacağız ama bunun da peşini bırakmayacağız.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'de, tabii ki aynı zamanda dünyada "basın özgürlüğü" deyince artık özünde bilgi edinme hakkı, toplumun bilgilenme hakkı anlaşılıyor. Ve şu anda Türkiye'de biz basın özgürlüğünün sorunlarından söz ederken, bütün dünyada 1 numaralı internet ansiklopedisi olan Wikipedia'yı yasakladık. Wikipedia'daki bazı bilgiler yanlış olabilir, o bilgiler düzeltilmeye muhtaç da olabilir ama bunun yolu bütün o ansiklopediyi yasaklamak olursa... Bütün dünyada şu anda "Wikipedia'yı yasaklayan Türkiye." diye Türkiye'nin adı geçiyor, "neden yasaklandığı" sorusuna da "şu şu şu gerekçelerle" deyip bütün dünyaya duyuruluyor. Bu, Nasrettin Hoca'nın kapıyı kilitleyip çatıyı ve bütün pencereleri açmasına benziyor sayın milletvekilleri.
Şu anda Türkiye'nin bilgi edinme, bilim dünyası konusunda yaşamakta olduğu bir başka sorun daha var. Sayın milletvekilleri, biz TÜBİTAK deyince bilim, bilgi, araştırma, bunları anlardık. Ne yazık ki sizin iktidarınız döneminde TÜBİTAK deyince kumpas, adalet üzerinden intikam almanın aracı, bu tür şeyler akla gelmeye başladı ve şimdi TÜBİTAK'taki operasyonlarınız yüzünden Fransa'daki bilim kuruluşu TÜBİTAK'la ilişkilerini dondurma kararı aldı. Düşünebiliyor musunuz, Fransa bilim kuruluşu "Türkiye'nin bilim kuruluşu TÜBİTAK'la ben ilişkilerimi donduruyorum. Bu kurum artık bir bilim kurulu değil." diyor. Allah aşkına kime anlatıyorsunuz demokrasiyi? Kime anlatıyorsunuz "Türkiye gelişiyor."u? Ve Fransa'daki bu kararın ardından birkaç uluslararası bilim kuruluşunun daha yine benzer bir kararı alacağı söyleniyor sayın milletvekilleri. Türkiye, gerçekten, kuruluşundan beri her ne olursa olsun bilime, bilgiye, toplumun haber alma hakkına özen gösteren ve Atatürk'ün şu anda hâlen Basın İlan Kurumunun duvarında yer aldığı gibi şu sözüyle basına bakan bir devletti. Diyordu ki Atatürk: "Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunların çözümü basın özgürlüğüdür." Ama şu anda ne yazık ki basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunların çözümü ya hapse atmak ya o medya kuruluşunu kapatmak ya da oraya kayyum atamak hâline geldi sayın milletvekilleri.
Bir örnek daha vereceğim. Sayın milletvekilleri, belki Adalet ve Kalkınma Partisi içinde akademisyen kökenli olanlar bunu ayrıca biliyor olabilirler. Elimde şu anda Başbakanlık arşivlerinin kasalarında duran bir belge var. Bu, Einstein'ın 1933 yılında Mustafa Kemal'e yazdığı, Türkiye'ye yazdığı bir mektup -orijinal metni- ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri de bunu damgalamış ve arşivine koymuş. Burada diyor ki: "Almanya'da bilim yapmak isteyen insanlar artık zor durumda. Bu konuda özgür ülkelerin başında Türkiye geliyor ve Türkiye'ye 40 kadar bilim adamını -ismini ekte vermiş- sizin almanız sizin ülkenize katkı sağlayacaktır." Ve o gün o bilim adamlarının Türkiye'ye gelip özgürce bilim yapması sonucunda şu anda Hacettepe Üniversitesinden İstanbul Tıp Fakültesine kadar pek çok kurumda onların attığı maya var sayın milletvekilleri. İşte, biz özgürlüklerin konuşulduğu, bütün dünyada bilimin, basının, bilim insanlarının özgürce çalışılabilir dediği bir ülkeden şu anda TÜBİTAK'ı dünyada bilim kuruluşlarınca yasaklanmış, gazetecileri tutuklanmış ve uluslararası ölçekte Freedom House'un ve Sınır Tanımayan Gazetecilerin yaptığı listelerde sürekli gerileyen bir ülke hâline geldik sayın milletvekilleri.
Burada, tabii, iş özgürlüklerin kısıtlanmasına gelince bunu biraz daha genişleteceğim. Sayın Muş biraz önce referandumdan, oylardan, genel meşruiyetten söz etti. Özgür Özel de anlattı gerçekleri. Ancak bu referandumla birlikte, sayın milletvekilleri, bir gerçek daha ortaya çıktı. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki referandumda oyların çalınması, alınması değil söz konusu olan, referandumda tıpkı gazeteciler gibi, tıpkı milletvekilleri gibi, tıpkı gençler gibi halkın oyları da tutuklanmıştır. Halkın oyları da... Referandumun ardından Yüksek Seçim Kurulu üzerine vazife olmayan bir kararla "Ben mühürsüz oyları da sayıyorum." diyerek halkın iradesini de tutuklamıştır ve bu tutuklamanın ardından devam eden süreçte bunu günlerce anlatmaya çalışıyorsunuz ama ne olursa olsun göreceksiniz yakın gelecekte bu meşruiyet tartışması daha da büyüyecek. Bir söz vardır, der ki: "Gerçek, ayakkabısını giyinceye kadar; yalan, dünyayı üç tur atarmış." Ama bu sözün devamı da şudur: "Gerçek, zamanın çocuğudur; yalan, zamanla erir, yok olur ama gerçek sürekli büyür." Bu referandum sürecinde de başta medyanın kullanımı olmak üzere her alanda kısıtlamaya gittiniz, her alanda kendinize yontan bir sürecin içine girdiniz ama ortaya çıkan bu sonuç göreceksiniz yakın gelecekte daha tartışmalı hâle gelecek. Bugün ben basın özgürlüğü çerçevesinde bu yanını biraz daha öne aldım. Ama düşünebiliyor musunuz sayın milletvekilleri, öyle bir kanun hükmünde kararname çıkardınız ki, referandum süreci içinde basının, radyo ve televizyonların kurallara uymaması serbest, altını çiziyorum, uymaması serbest, referandum bittikten sonra kurallara uyması gerekir diye bir yasa çıkardınız, bir kanun hükmünde kararname çıkardınız. Bu, şimdiden zaten konuşuluyor, yakın gelecekte bunun nasıl konuşulacağını düşünüyorsunuz? O dönem oldu, geçti, bitti mi denecek? Hayır. Nasıl 12 eylül döneminin pek çok uygulaması gerek mizaha gerek ciddi belgesellere konu olduysa biraz önce altını çizdiğim başta medya üzerindeki bu uygulamalarınız olmak üzere pek çok alanda göreceksiniz Türkiye bu süreci başka türlü konuşacak. Belki bugün tamamen demokrasi diye anlattıklarınız yakın gelecekte bambaşka bir şekilde konuşulacak sayın milletvekilleri. Burada yakın gelecekte öyle anlaşılıyor ki medya üzerinde yeni bir tekel daha üreteceksiniz. Dünyada bu konudaki olumsuz örnekler için kullanılan başlıklardan biri şudur sayın milletvekilleri: Çok kanallı tek seslilik. Kanal sayısı çok, Türkiye medyada ileri, dünyanın en ileri teknolojisini uyguluyor; 100 tane ulusal kanal, 500 tane yerel kanal var, tamam ama bir bakıyorsunuz ki sadece ve sadece bir düşünceyi savunma hakkı tanımışsınız ona. Bu konudaki araştırmalarda genellikle akademik kalması istenilen, dilenen bir gerçek vardır, denir ki: "Basın özgürlüğünün en kötü şekli, basının basını yok etmesi için kullanılmasıdır." Yani şu anda yarattığınız medya insanların düşüncelerini ortaya koymasına, insanların düşüncelerini ifade etmesine engel olacak bir despotluk içinde. Bunun onlarca örneğini gösterebilirim size. Eğer bir kişi, bir akademisyen, bir hukukçu basın özgürlüğü çerçevesinde bir konudaki düşüncesini ortaya koyduysa ve bu, iktidarın işine gelmediyse ertesi gün bütün havuz medyasında kendisine yer bulabilir ama linç edilmek üzerine.
Sayın milletvekilleri, bu ülkede 86 hukuk fakültesi var, 86 hukuk fakültesi. Bu hukuk fakültelerinin hiç birinden bu Anayasa'yla ilgili düşünce çıkmadı. Allah aşkına, hiç mi sormuyorsunuz kendinize? Bilimde geliştik diyorsunuz, üniversite sayısı arttı diyorsunuz; evet, üniversite sayısı arttı ama bir ülkede 86 hukuk fakültesinin birinden bir hukukçu görüşünü belirtmiyorsa orada ne hukuktan söz edebilirsiniz ne bilimden.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - En az 20 tane kitap yazıldı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Belirteni de açığa aldılar, İbrahim Kaboğlu. İbrahim Kaboğlu açıkladı, görevden aldılar.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Ben ondan sonra söyleyeceğim Sayın Tanal.
Bir hoca açıkladı görüşünü, anayasa hukukçusu, hatta ismini de vereceğim, Profesör Kemal Gözler; Uludağ Üniversitesinde anayasa hukuku bölümündeydi, "Helal olsun. Bir anayasa hukukçusu da görüşünü açıkladı, bravo!" dedim. Bir kişi, bir kişi bile olsa önemlidir. Ertesi gün araştırdım, baktım ki bu açıklamasını, bu makalesini yazmadan bir hafta önce emekliye ayrılmış. Emekliye ayrılmış, ondan sonra görüşünü açıklamış sevgili milletvekilleri. Tablo bu.
Bugün basın özgürlüğü artık sadece gazetelerin, sadece televizyonların gücü değil, halkın da bilgi edinme hakkıdır, halkın gerçekleri öğrenme hakkıdır. Bugün dünyada her beş yılda bir, sayın milletvekilleri, bütün bilgiler 2'ye katlanıyor. Bakın, her beş yılda bir bütün bilgiler 2'ye katlanıyor ama Türkiye'de her beş yılda bir hapse atılan bilim adamı 2'ye katlanıyor sayın milletvekilleri. Bu içinize siniyor mu? Bu rakamlara hiç göz atmıyor musunuz? Acaba biz bu referandum süreci içinde, evet, televizyonlarımızı kullandık, bilim insanlarını kullandık ama bir hukuk fakültesinden farklı ses gelmedi, bunu dünyaya nasıl anlatacağız diye hiç düşünmediniz mi? Evet, biz bu referandum sürecinde kendimize ait medya, başta TRT olmak üzere ve Anadolu Ajansı olmak üzere, her şeyi biz anlattık ama bu zamanla ortaya çıkar diye düşünmediniz mi?
Burada Anadolu Ajansı için ayrıca canım yanıyor sevgili milletvekilleri. 6 Nisan 1922'de Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'nı bütün dünyaya anlatmak için kurduğu Anadolu Ajansı, bugün ne yazık ki halkın gerçekleri öğrenmemesi, gerçeklerin en azından başlangıçta çarpıtılması ve devamında da iktidarın bir organı hâline getirilmesi şeklinde kullanıldı. Eskiden de zaman zaman Anadolu Ajansından yakınmalar olurdu ama artık şu anda hakikaten Anadolu Ajansı için bir tanım yapmak istemiyorum. Ama TRT içinse şu anda görünen tablo... Başta RTÜK ama özellikle TRT için şu tanımı yapmak, en azından şu tanımı yapmak zorundayım: TRT, referandum sürecindeki ve sonrasındaki bütün yayın akışıyla görünüyor ki artık Türkiye Radyo ve Televizyonu değil, Tayyip radyo televizyonu hâline gelmiş durumda. Siz bütün bunları bu şekilde anlatarak halkı kandırabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Kesinlikle hayır sayın milletvekilleri. Ben cumartesi günü İzmir Kitap Fuarındaydım -onunla noktayı koyacağım- kitap fuarında altı saat boyunca herkesle birer ikişer dakika olmak üzere insanlarla konuştum, başta İzmir olmak üzere -ki İzmir'e Türkiye'nin her yerinden gelen insanlar vardır- bütün insanlar "Biz demokrasiyi koruyacağız, cumhuriyeti koruyacağız, ne yapmamız gerektiğini söyleyin ama sabırla hareket edeceğiz." diyorlar.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Balbay.