| Konu: | Hasta mahpusların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 16.05.2017 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hasta mahpusların sorunlarına dikkat çekmek, onların ızdıraplarını dile getirmek için söz aldım.
Bildiğiniz gibi cezaevleri insanların özgürlüklerini kanunen ortadan kaldıran total kurumlardır. Bu total kurumların en belirgin özelliği de hukuku hiçe sayarak kendi yarattıkları ceza infaz sistemiyle kendi yönetim biçimlerini oluşturmaktır. Oysa cezaevlerinin insan hakları ve insan onuruyla olabildiğince uyumlu hâle getirilmesi anayasal bir görevdir. Bakın, ülkemizdeki mevzuat cezaevine konulmanın zaten bir ceza olduğunu ve farklı uygulamalarla ek cezaya dönüştürülemeyeceğini garanti altına alıyor. Bu nedenle, cezaevlerinde sıklıkla uygulanan işkence ve kötü muameleye karşı sıfır tolerans gösterilmesi hukuken bağlayıcı olan siyasi bir sorumluluktur. Oysa ülkemizin dört bir yanındaki cezaevlerinden insan onurunu ayaklar altına alan uygulamalara ilişkin mektuplar almaktayız. Hani "Cezaevleri toplumun kanayan yarasıdır." diyoruz ya, artık o yaranın kangren olduğunu görüyoruz.
Birkaç mahkûm mektubundan örnek vermek istiyorum: "İnsan, vicdanını, merhametini asla yitirmemeli çünkü tabuttan sonra söylenen sözler, yakılan ağıtlar, dökülen yaşlar anlamını yitiriyor." diyor bir hükümlü, duymazdan mı geleceğiz? "Yüzde 79 görme engelliyim. İnsan her şeyinden koparılıp buraya atıldığında kendini yalnız, çaresiz, sahipsiz hissediyor. İntihar ederek ölmek istemiyorum." diyor bir tutuklu, görmezden mi geleceğiz? "Gırtlak kanseri olduğumu söylediler, bir de nasıl konuşacağımı. Kendimi Azrail'le karşı karşıya pişti oynuyor gibi hissediyorum." diyor hasta bir mahpus, bilmezden mi geleceğiz?
Bakın, bu mektuplar OHAL'le birlikte nüfusu Tunceli, Bayburt, Ardahan, Gümüşhane gibi 10 ili geride bırakan cezaevlerinden geliyor yani 210 bine yaklaşan nüfusuyla artık Türkiye'nin 82'nci ili olan cezaevlerinden. Dolayısıyla burada yaşanan hukuksuzlukları, ihlalleri "Görmedim, duymadım, bilmiyorum." diyerek normalleştiremeyiz.
Değerli vekiller, oysa 21 değişik tipteki cezaevinde yeterli görülen imkânların koğuş ve hücre sayısından ibaret olduğunu hep birlikte görüyoruz. Yatacak bir ranzanız varsa, başınızı sokacak bir koğuş bulabildiyseniz her şeyin yolunda gittiği kabul ediliyor. Oysa hapishanelerde barınma, beslenme ve hijyen koşulları giderek kötüleşiyor ve giderek kötüleşen hapishane koşulları içeride mahkûmları, dışarıda mahkûm yakınlarını ama en fazla da ağır hasta mahpusları vuruyor. Bugün birçok mahkûmun anayasal hakları olan sağlık hizmetlerinden faydalandırılmadığını biliyoruz. Bu hakkı "Hiçbir mahkûma ayrıcalık tanımayız." diyerek sözde eşitlikçi bir yaklaşımla engellemek anayasal bir suçtur. Bu yaklaşım, en açık ifadeyle işkencenin sistematik biçimde meşrulaştırılmasıdır. Bakın, bugün cezaevlerinde ağır hastalandığı kesinleşmiş ancak henüz tahliye edilmedikleri için ölümü bekleyen 2 binden fazla mahpus var. Bu insanlar af istemiyor, bu insanlar tedavi görüp sonra cezalarını çekmek istiyorlar. Ama ne acı ki son beş yılda uzun bürokratik işlemler nedeniyle 451 mahpus hastanede tedavi göremediği için hayatını kaybetti. Hâl böyle olunca "Doktorun gelmesi sıkıntıma engel olmayacaksa ölüme terk edildiğim ortaya çıkıyor." diyen mahkûmlara ne cevap verebiliriz ki? Aslında, Adalet Bakanlığının açıkladığı veriler korkunç tabloyu tek başına açıklıyor. Bugün hastalığı nedeniyle ceza tehiri uygun görülen ancak henüz tahliye edilemeyen 841 mahkûm var. İleride istatistiklere "eceliyle ölüm" olarak geçecek bu kayıtlar ve onlarca ailenin evine ateş düşecek, yüzlerce çocuk öksüz kalacak; anımsatmak isterim. Öte taraftan "Ceza tehiri için devlet veya üniversite hastanesi raporu yeterlidir." diyenler sizleri aldatmasın çünkü bu çözmüyor, size Adli Tıbbın yolunu gösteriyorlar. Tabii, sonrası, Adli Tıp da yetmiyor. Devlet hastanesi "ağır hasta" diyor, Adli Tıp "Turp gibi sağlamlar." raporunu veriyor. Ancak bu da yetmiyor çünkü buradan da size "Hele biraz bekle bakalım. Toplum güvenliği için tehdit oluşturup oluşturmadığını bir inceleyelim." deniyor, tekrar bekletiliyorsunuz. Çünkü kelepçelisiniz ya, hasta olsanız bile suçlu kategorisinden çıkıp hasta statüsüne geçmeniz mümkün olmuyor. Bakın tekrarlıyorum: Özgürlükten yoksun bırakılmak bir cezadır, bu mahpuslara tekrar bir ceza vermek yasal değildir. Bütün bu olumsuz koşulları ortadan kaldırmak, mahkûm olsalar bile insan hayatına azami saygıyı göstermek bizlerin görevidir.
Uzun süre hapishanede yatan Nazım Hikmet'in ölümsüz dizelerine kulak vermenizi isteyerek sözümü bitiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Akkuş İlgezdi.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) - Nazım Hikmet diyor ki:
"Hapisliğimin on ikinci yılındayım
Üç aydan beri de
Canlı cenaze hâlindeyim
Cenaze olan ben
Serilmiş yatıyordu
Canlı olan ben
Onu ibretle seyrediyordu..."
Canlı olan bizlerin cenazeye dönüşmüş hasta mahpusların hâline çözüm getireceği inancıyla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)