| Konu: | 29 Mayıs 1453 Konstantiniyye'nin fethinin 564'üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 30.05.2017 |
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Gazi milletimizi ve vekillerini hürmetle selamlıyor, iklimine girerek rahmet zamanlarını teneffüs ettiğimiz Kur'an ayı ramazanışerifin milletimize ve insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlar, aynı zamanda Konstantiniyye'nin 564'üncü fetih yıl dönümünü de idrak ediyoruz. Hazreti Peygamber'in "..."(x) "İstanbul mutlaka fetholunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden asker ne güzel askerdir." hadisindeki müjdeye ulaşmak inanmış her komutan ve askerin en büyük ideali ve rüyası olmuş, asırlardır süren bu ihtişamlı heves Konstantiniyye üzerine tam 16 sefere sebep olmuştur. Alparslan Malazgirt Meydanı'nda kılıç çatırdatırken zihninde Konstantiniyye muştusu olduğu çok açıktır. Zira, Anadolu'nun fethini müteakip üç yıl içerisinde, 1074 yılında Kapıdağ Yarımadası'ndan Üsküdar, Kadıköy ve Boğaziçi kıyılarına kadar uzanmıştı Malazgirt'ten kopup gelen şanlı muhasara. Nice tarihler vardır ki önemli dönüm noktalarına işaretle birer milat teşkil ederler; işte, bunların da fevkinde bir milattır fethimübin; sıradan bir kuşatma değil, büyük bir inkılaptır. Doğu Roma'nın fethi, insanlık tarihinde yaşanan bütün zulümleri kıskandıracak kadar zirve yapmış bir terör devrine son vermedir. Konstantiniyye'nin fethinin önemli katkılarından birisi de, şüphesiz, sömürgen Batı kültüründe hiçbir zaman olmayan, sadece Kur'an-ı Kerim'e dayanan, Medine Vesikası ve Veda Hutbesi menşeli insan hakları, vicdan hürriyeti ve adalet anlayışıyla Batı'nın tanışmasıdır. Batı birbirini katlediyor, çoluk çocuk demeden diri diri yakıp imha ediyor, hak ölçüsünü güçlü olanın belirlediği bir karanlıkta yoğrulup duruyordu. O süreçte Osmanlı geçtiği yerlere ektiği merhamet tohumlarıyla dünyaya nam salmıştı. Batı'da yaşayan mağdur topluluklar Osmanlı idaresinde yaşayabilme rüyaları görüyordu. Grandük Lukas Notaras'ın "Konstantiniyye sokaklarında Latin kardinal şapkasını görmektense Osmanlı sarığı görmeyi yeğlerim." şeklindeki sözleri fethe gebe topraklardaki durumu açıkça ifade ediyordu. Kutlu fetih Allah'ın yardımıyla 1453'ün 29 Mayıs sabahında müyesser oldu. Muhkem surlar delinip içeri girilince, Sultan Fatih'in endişeli halka ve din adamlarına ilan ettiği yeni yönetim anlayışı, Konstaniyye'nin artık bir dersaadet, saadet kapısı, huzur diyarı olduğunu ilan ediyordu. Artık, din adamları her türlü taarruzdan masun ve devlet himayesi altındaydı ve bütün ruhaniler her türlü vergiden muaftı. Kilise kendi usullerine göre idare edilecek, nikâh, miras, defin ve vasiyet gibi muameleler kilise tarafından ifa edilecekti. Kilise mahkemeleri kendi aralarındaki davalarda karar verebilecek ve devlet, bu mahkemelerin hükümlerini derhâl icra edecekti. Fethin sembolü dışındaki bütün mabetler açık kalacak, dinî ayinler tamamen serbest, eskiden olduğu gibi icra edilecekti.
İşte, bütün bu uygulamalar, Doğu Roma'nın fethiyle Batı'nın hak ve vicdan hürriyeti kavramlarıyla ilk defa tanışması demekti ama Batı, araçlar değişse de aynı Batı olmaya 21'inci yüzyılda da olsa maalesef devam etmektedir. Günümüzde yaşanan zulümler, 1453 öncesinde olduğu gibi sömürgen anlayışını büyük bir taassupla sürdüren batıl Batı'nın uygulamalarından başka bir şey değildir. Aslında, Batı, fetihle tanıştığı o insan hakları, vicdan hürriyeti, adalet anlayışını geçen kayıp zamana rağmen idrak edip uygulayabilse kendi de kazanacak ve insanlık rahat bir nefes alacak.
Yine de merhamet topraklarından Batı âlemine, köprüden önceki son çıkış işareti gibi bir ikazla sesleniyor ve diyoruz ki: "Beyaz adam, silkelen ve 29 Mayısı insan hakları, vicdan hürriyeti ve adalet bayramı ilan ederek işe başla ve gereğini yerine getir."
Bu duygularla, Gazi Meclisimizi ve milletvekillerimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)