GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in (6/131) ve (6/315), Balıkesir Milletvekili İsmail Ok'un (6/115), Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in (6/111), (6/130), (6/143), (6/220), (6/221), (6/222), (6/355), (6/376), (6/386), (6/412), (6/437), (6/458), (6/680), (6/690), (6/699), (6/708) ve (6/716), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın'ın (6/340), Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in (6/278) ve (6/279), İstanbul Milletvekili Ali Özcan'ın (6/136), Isparta Milletvekili Nuri Okutan'ın (6/258) ve Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un (6/556) ve (6/566) no.lu sözlü soru önergelerini cevaplandırması münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:100
Tarih:01.06.2017

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; benden önce Sayın Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na ve benim dönemimde de tarafıma yöneltilen, Sayın Başkanımızın ifade ettiği soruları cevaplamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilimiz, Ömer Fethi Gürer'in floresan lambalarla ilgili bir sorusu var. Floresan lambalarının sağlık üzerine baş ağrısı, görme bozukluğu gibi bazı olumsuz etkileri zaman zaman tartışmalara yol açsa da bunu gösteren güvenilir delile dayalı bir bilgi söz konusu değildir. Floresan lambalarının kullanımını kısıtlayıcı herhangi bir uygulama dünya genelinde olmadığı gibi Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşların da bu hususta üye ülkelere herhangi bir tavsiyesi bulunmamaktadır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Profesörlerin açıklaması var Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Gürer, lütfen...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilimiz İsmail Ok'un ülkemizde görülen bir hastalıkla ilgili bir sorusu var.

Değerli Başkanım, nörofibromatoz tip 1 von recklinghausen hastalığı olarak da bilinen bir hastalıktır. 1/33 bin ile 1/4 bin canlı doğumda bir görülebilmektedir. Bu hastalıktaki çeşitli sorunlar birbirinden farklı uzmanlık alanlarını ilgilendiriyor. Bunların tedavileri, rehabilitasyonları genellikle tıp fakültelerimizde, uygulama araştırma merkezlerinde, Bakanlığımız eğitim araştırma hastanelerinin tıbbi genetik, çocuk nörolojisi, cildiye, beyin cerrahisi, göz gibi branşlarınca verilmektedir. Ayrıca genel sağlık sigortalıları ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin hastalarıyla ilgili ihtiyaçları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmaktadır.

Yine Ömer Fethi Gürer milletvekilimizin dizüstü bilgisayar kullanımının sağlığa olumsuz etkileriyle ilgili bir suali var. Dizüstü bilgisayarların erkeklerde kısırlığa yol açtığına dair iddialar, bu cihazların kullanım sürecinde ısınması sebebiyle, ısıl etkilerine bağlı olarak spermatogenezin bozulmasına dayandırılmaktadır. Yapılan kısıtlı sayıdaki çalışmalarda ısıl etkinin çoğunlukla geçici olarak sperm sayısı ya da hareketliliği üzerinde olumsuz etkisi olabileceği yolunda yayınlar vardır, ancak kalıcı bir erkek kısırlığına yol açtığına dair kanıta dayalı bilimsel veri mevcut değildir. Dile getirilen endişeler günümüz itibarıyla teorik düzeydedir. Bununla birlikte Bakanlığımızın ilgili bilimsel danışma kurulları kullanıcıların bu cihazları masa üzerinde ya da bilgisayar altlığıyla kullanmalarını önermektedir.

Haluk Pekşen Milletvekilimizin Ortahisar ilçemizde bulunan bir klinikle ilgili bir sorusu var. Burada bir vatandaşın başına gelen bir problemle ilgili olarak yapılan soruşturmadan bahsedeceğim.

Milletvekilimizin bahsettiği olayla ilgili adli ve idari soruşturma yapılmış durumdadır. İdari soruşturma il sağlık müdürlüğünün başkanlığında plastik cerrahi uzmanı ile anestezi uzmanından oluşan bir komisyon tarafından yapılmıştır. Yapılan iş ve işlemlerde tıbbi açıdan bir kusur bulunmadığı kanaatine varmıştır ilgili soruşturmacılar.

Ayrıca, cumhuriyet savcılığı tarafından yapılan soruşturmada Adli Tıp Kurumunun vermiş olduğu rapor doğrultusunda doktor ve yardımcı sağlık personelinin kusuru bulunmadığından kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı da verilmiştir.

Bu klinikte daha önce benzer bir durum yaşanmamıştır. Ayrıca, genel anlamda ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşları hakkında yönetmelik hükümlerine göre ruhsatlandırılmış bir kliniktir, faaliyetleri il sağlık müdürlüğünce denetlenmektedir.

Bu soru vesilesiyle şu hususa da işaret etmek isterim: Biz gerçekten vatandaşımızın hukukunu korumak için büyük bir çaba sarf ediyoruz. Ancak vatandaş şikâyetlerinde -bunlar basına yansımış olabilir, değerli milletvekillerimize ulaşmış olabilir- sonucun soruşturmalarla, idari soruşturma ya da adli soruşturmalarla tamamlanmasından önce sağlık çalışanları hakkında önyargılı birtakım gazete haberleri, televizyon haberleriyle karşılaşmaktayız, bunun da bir haksızlık olduğunu ifade etmek isterim. Yani herhangi bir hususta soruşturmalar tamamlanmadan, kararlar verilmeden hüküm konulması, başlıklar atılması da sağlık çalışanlarımızı doğrusu rahatsız etmektedir.

Ali Özcan Milletvekilimizin bebek ölümleriyle ilgili soruları var. Ülkemizde bebek ölüm oranları 2014 yılında binde 7,6 olarak tespit edilmiştir. Ülkemiz, OECD ülkelerinin bebek ölümlerinde otuz yılda katettiği mesafeyi sekiz yılda almayı başarmıştır ve Dünya Sağlık Örgütünün raporları bu hususta Türkiye'nin çok büyük bir başarısına da işaret etmektedir.

Bir Bebek Ölümleri İzleme Sistemi'miz var; bebek ölüm hızları bu sistemden alınan verilerle Türkiye İstatistik Kurumunun, Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımızın ortak kullandığı Ölüm Bildirim Sistemi verileri karşılaştırılarak ve yine TÜİK'in yayınladığı canlı doğum sayıları baz alınarak hesaplanmaktadır. Bu kapsamda; 2014 yılında 7,6 olan bebek ölümü 2015 yılında aynı oranlarda; 2016'da 7,3 olarak gerçekleşmiştir. Burada da şöyle bir gerçeğe işaret etmek isterim: Dünya Sağlık Örgütünün geçmiş yıllardaki tavsiyelerine göre bebek ölümlerini hesaplarken yirmi sekiz haftalık gebelik üzerinde bebek ölümlerini hesaplıyoruz. Ancak Türkiye artık gelişmiş bir ülke; dolayısıyla doğrudan doğruya yirmi sekiz haftanın altında bebekleri de hesaplamaya başladık. O zaman biraz önce bahsettiğim bebek ölüm hızlarına 2-3 puan eklenmektedir. Ancak bebek ölüm hızlarımız sürekli olarak azalıyor. İnşallah içinde bulunduğumuz yıl da bunu daha da azaltmış olacağız.

Yine, Değerli Milletvekilimiz Ömer Fethi Gürer'in Niğde'nin bir köyüyle ilgili sorusu var. Niğde ilinin merkeze bağlı Dikilitaş köyünün TÜİK nüfusu 896'dır; Aile Hekimliğine bağlı kayıtlı nüfusu da 781'dir. Bu nüfuslar her zaman birbirini tutmuyor yani, kaydı köyde olduğu hâlde şehirde yaşayan insanlar var. Dikilitaş köyüne Merkez Karatlı Aile Sağlığı Merkezi, Aile Hekimliği birimi tarafından gezici sağlık hizmeti de verilmektedir. Sağlık hizmeti planlarımıza uygun olarak Dikilitaş köyünde bir ebenin görev yaptığı sağlıkevimiz mevcuttur.

Soruda bulunduğu için ifade ediyorum: Her köye sağlık memuru, hemşire ve ambulans vermek gibi bir uygulamamız yoktur. Fiziken de, finansal olarak da, insan kaynağı olarak da böyle bir uygulamanın zaten imkânı yoktur. Ayrıca dünyada da bu benzeri uygulamalar mevcut değildir ama söylediğim gibi, köylerimizin ihtiyaçlarını gezici sağlık hizmetlerimizle büyük ölçüde görüyoruz, büyük köylerimizde de, bu köyümüzde olduğu gibi, sağlık evleri bulunduruyoruz.

Yine, Ömer Fethi Gürer Milletvekilimizin Uyuz Göleti çevresinde su kaynaklarıyla ilgili bir sorusu: Konu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının görev ve sorumluluğunda olduğu için ilgili Bakanlığımıza tevdi edilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Yine, Ömer Fethi Gürer Milletvekilimizin aynı göletle ilgili bir başka sorusu var. Ülkemizde bulunan şifalı suların tıbbi endikasyonları işleticileri tarafından başvuru yapılması hâlinde Bakanlığımızca belirlenmektedir. Yani Sağlık Bakanlığının doğrudan böyle şifalı sularla ilgili bir işletmesi olmadığı için bu belirlemeleri biz yapmıyoruz ancak Niğde'nin Çiftlik ilçesindeki Uyuz Göleti suyu içeriğinin incelenmesi, endikasyonun belirlenmesi için Bakanlığımıza bir başvuru yapılmış değildir. Tabii ki böyle bir başvuru olursa bunu değerlendirip incelemesini yaparız.

Yine, Ömer Fethi Gürer Milletvekilimiz, Niğde ilimizde kapanan sağlık kuruluşlarıyla alakalı sorular sormaktadır. Kapanan bir sağlık ocağımız yoktur Niğde ilimizde. 5 adet sağlık istasyonu eski bir kavram olarak, belki soru bundan dolayı soruluyor.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - 5 tane yıkılmış var, kapanmış değil.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Onu söylüyorum efendim. 5 adet sağlık istasyonu, yapım yılları eski olduğundan ve artık ihtiyaç bulunmadığından kullanılmamaktadır. Bu anlamda yıkılan bir bina yok ama böyle 5 tane istasyon var.

Peki, ne yapmışız biz bunları? Bunların, Millî Emlake devir yapmak üzere, resmî yazışma süreçlerini başlatmış durumdayız. Devir işlemlerinin tamamlanmasını müteakip bu taşınmazlarla ilgili tasarruf hakkı defterdarlık makamında olacaktır. Bahsettiği gibi Değerli Milletvekilimizin köy konağı olarak kullanılması bu kurumlar tarafından değerlendirilebilir. Ben bu sorudan sonra bu yazışma sürecini de hızlandıracağım.

Kapanan sağlık ocağı bulunmamakla birlikte -haklı bir soru olarak- sağlık hizmeti sunan bütün tesislerimizin bakım ve onarım çalışmalarının illerde titizlikle takip edilmesini talimatlandırıyoruz. Bu hususta Niğde'yi özel olarak değerlendirerek bir eksiğin olmamasına gayret edeceğim.

Ayrıca eski bir binamızla ilgili olarak, bu binanın mevcut taşınmazının tahsisi valiliğimize devredilmiştir -doğrudur, eski bir bina çünkü- aynı arazi üzerinde valilik tarafından Hükûmet konağı yapılmak üzere yıkım çalışmaları da başlatılmıştır. İnşallah Niğde ilimize Hükûmet konağı olarak güzel bir hizmet verecek bir alan oluşmuş olur. Bazen kurumlar arasında böyle kurum taassubu oluyor, "Benim arsamın sana tahsisini veremem, yapamam." diye. Tabii ki, biz bunu hiçbir zaman yapmıyoruz, önemli olan vatandaşlarımızın ihtiyacının görülmesidir. Sonuçta bunların hepsi hazinenin malıdır, Sağlık Bakanlığının bir arsası, binası falan yok aslında. Tahsis edilmiş binayı, yenisini yaptığımız için başka bir amaçla kullanmak üzere geriye vermiş oluyoruz.

Çiftlik İlçe Hastanesi, 2000 yılında hizmete açılmıştır yani biz iktidar olmadan önce. Ancak depremsellik yönünden sağlam olmadığına dair bulgular ortaya çıkınca yeni bir hastane yapılmasına karar verilmiştir. Mevcut deprem yönetmeliklerine uygun, Bakanlığımız hizmet standartlarında, modern mimariye sahip, 30 yataklı yeni bir hastane yapılmış, 2015'in 10'uncu ayda hizmete açılmıştır. Aynı şekilde merkez 3 ve 5 no.lu aile sağlığı merkezlerine ait binalar da bu gaye doğrultusunda yenilenmiştir.

Sayın Nuri Okutan'ın sigarayla ilgili soruları var. Aslında bu soru için teşekkür ediyorum, çok da uygun bir zamana denk geldi, Dünya Sigarasızlık Günü'ydü dün. Biliyorsunuz, Türkiye, ülkemiz, sigarayla mücadelede Dünya Sağlık Örgütü'nün "şampiyon ülke" olarak ilan ettiği ve üst üste ödüller verdiği bir ülkedir çünkü sigara mücadelesinin bütün kavramsal gereklerini imzaladığımız uluslararası anlaşma çerçevesinde yerine getirmiş bir ülkeyiz. Dünya Sağlık Örgütü, bütün ölçütlerin tamamını yerine getiren tek ülke olarak Türkiye'yi ilan etmiştir. 3 temel üzerine kurmuştuk başından beri; öncelikle gençlerimiz sigaraya başlamasın, toplum sigara dumanından pasif maruziyetten kurtulsun, sigara içenler de bırakmaları için kendilerine destek bulsunlar. Bunların hepsini gerçekleştirdik, altı kriterle. Bu arada denetim faaliyetlerimizi yedi gün yirmi dört saat esasına göre sürdürüyoruz. Bu kapalı mekânlarda tütün kullanımıyla alakalı olarak bugüne kadar 16 milyon denetim yaptık, yaklaşık 190 milyon Türk lirası idari para cezası uyguladık. Bir taraftan sigarayı bıraktırma hattımız 171 var, Meclis kürsüsünden bir kere daha ilan etmiş oluyorum. Bu hususta yardım isteyen bütün vatandaşlarımız 171 numaralı hattı aramalılar. Bu 171 numaralı hattan aldıkları desteği bir taraftan da sigarayı bırakma polikliniklerinde devam ettireceklerdir. Danışma hattımıza, kurulduğu 2010 yılından bugüne kadar yaklaşık 25 milyon çağrı girişi olmuştur. Sigara bırakma polikliniklerimizde de 2 milyon civarında vatandaşımıza hizmet ettik.

Şimdi, bütün bunlar aslında 2008 ile 2012 arasında sigara içme oranlarında ciddi bir düşüş sağladı. Maalesef, 2012 ile 2014 arasında sigara içme oranları yine yükseldi. TÜİK'in 2016'da yaptığı yeni araştırmalar şunu gösteriyor: 2014 yılından 2016 yılına kadar geçen iki yıllık süre zarfında yine sigara içme oranlarını düşürmeyi başardık. Yani bu husustaki trend, eğilim olumluya doğru döndü. 2014 yılında 15 yaş ve üzeri tütün kullanım oranı yüzde 32,5 iken 2016 yılında bu yüzde 30,5'e düştü, 2 puan aşağıya indi. Ama şunu söylemek gerekir:

Türkiye, gerçekten sigaranın çok fazla içildiği bir ülke. Bu hususta önümüzdeki günlerde ciddi yeni tedbirlerimiz var. Bir taraftan denetimleri güçlendirirken öbür taraftan düz pakete geçmek için sizlere bir madde getireceğiz. Bunlarla beraber sigara kutularının marketlerde, bakkallarda, raflarda görünmemesini sağlayacak kanun maddeleri de getireceğiz. Bütün bu hususlarda yüce Meclisimizin daha önce olduğu gibi bundan sonra da destek vereceğinden eminim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Bakanım, tek tek satıyorlar artık. Tek tek satıyorlar, paketle değil, okul önlerinde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Doğru.

Sayın milletvekilimiz uyarıyorlar, tek tek satılıyor. Aslında bunun çok büyük cezası var, hapis cezası var çocuklara sigara satmanın. İşin üstünde hep birlikte duracağız Değerli Milletvekilim. Bu çok önemli bir mesele gerçekten. Yani geleceğimiz açısından sigara mücadelesini kazanmamız şart. Ben her zaman söylüyorum, eğer Türkiye'de sigara mücadelesini, eğer Türkiye'de şişmanlık ve hareketsizlik mücadelesini kazanamazsak Türkiye'nin bir sağlık geleceği olmaz. Bunları sizlerle birlikte, inşallah, bu gayreti, bu çabaları devam ettireceğiz.

Yüreğir bölgesinde bir hastaneyle ilgili, Elif Doğan Türkmen Sayın Milletvekilimiz, bir soru sormuş. Adana Devlet Hastanesinin Karataş Bulvarı üzerinde içinde hizmet verilmesi doğru olmayan çok eski binaları vardı. Bunların boşaltılan binaları yıkıldı. Yüreğir bölgesi için 200 yataklı hastane Bakanlığımız yatırım programındadır ve ihale aşamasındadır.

Kozan Devlet Hastanemizin 200 yataklı yeni binasını Ekim 2016 tarihinde hizmete soktuk.

2010 yılı sonunda bütün illerimizde aile hekimliği uygulamasına geçmiş durumdayız.

Feke ilçesinde 2 binada, 7 aile hekimliği birimimiz, Kozan'da da 13 aile sağlığı merkezi binasında 37 aile hekimimiz vatandaşlarımıza hizmet vermektedir.

Sayın Elif Doğan Türkmen Tufanbeyli Devlet Hastanesiyle ilgili bir soru sormuştur. Aslında Türkiye'deki nüfuslar dikkate alındığında her 30 bin nüfusa 1 iç hastalıkları uzmanı ancak verebiliyoruz, doktor sayımız bu kadar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kartepe'de108 bin nüfus var, hastane yok Sayın Bakan, 108 bin nüfus var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Her 9 bin çocuk nüfusuna 1 çocuk doktoru verebiliyoruz. Tufanbeyli ilçesinin genel nüfusu 17 bin. Mesela, çocuk nüfusu 3 bin, kadın nüfusu 3 bin olmasına rağmen, uzak olduğu için, Tufanbeyli'de bugün iç hastalıkları, çocuk sağlığı hastalıkları konusunda uzman doktorlarımız hizmet veriyor, geçici görevle de cerrah ve kadın doğumuna hizmet vermektedir.

Bakanlığımıza bağlı bütün hastanelerde olduğu gibi, Tufanbeyli Devlet Hastanesinde de hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personellerimiz yüklenici firmalar tarafından belirlenmektedir, teknik şartname ve sözleşme hükümlerine uygunluğu hastanelerimizin insan kaynakları birimlerince kontrol edildikten sonra da bunlar göreve gelip hizmet etmektedir.

Bakanlığımızın doğrudan doğruya merkeze ait hizmet binalarıyla ilgili bir soru var: Bilindiği üzere, Kamu İhale Kanunu'na göre gerekli sözleşmelerle kiralamalar yapıyoruz. Maalesef, Sağlık Bakanlığımızın şu anda 14 adedi farklı, gerçek ve tüzel kişilerden olmak üzere kiralanmış binası var ve bu hususta sıkıntı da çekiyoruz. Yeni yapılan bir binamız var, Bilkent bölgesinde. İnşallah, bu yaz oraya taşınmaya çalışacağız. Bu 14 binanın toplam kapalı alanı 84.579 metrekaredir. Aylık ortalama toplam kira bedeli, KDV dahil 1,3 milyon Türk lirasıdır. Metrekare fiyatı da yaklaşık 15 liradır. Ankara'daki rayiç bedellerinin sınırında olduğunu böylece rahatça görebiliyoruz.

Sayın Ahmet Akın'ın, Balıkesir Devlet Hastanesi Onkoloji Bölümüyle ilgili bir sorusu var: 2016 yılında tıbbi onkoloji branşında görev yapan uzman tabibin buradan ayrılması sebebiyle önce geçici görevlendirme yapılmıştır. Şu anda, Mayıs 2017 itibarıyla tıbbi onkoloji branşında 1 uzman tabip, radyasyon onkoloji branşında 5 uzman tabip ve 3 de nükleer tıp uzmanı bu hastanemizde görev yapmaktadır. Günlük toplam hasta sayısı 75-80 civarındadır. Bu bahsettiğimiz medikal onkolog ve radyasyon onkologları, nükleer tıp uzmanları bu hastalarımıza hizmet etmektedir.

Değerli milletvekillerimizin özellikle doktor sayılarıyla, uzman sayılarıyla ilgili sorduğu soruların aslında ortak bir cevabı var sayın milletvekilleri. Türkiye, doktor sayısı itibarıyla Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesi ülkeleri içinde sondan ikincidir; sonuncuyduk, sondan ikinci duruma geldik. Bu Meclis kürsüsünde bundan on sene, on iki sene önce "Türkiye'de doktor sayısı az, doktor sayısı fazlalaşmalı, artırılmalı." diye ifade ettiğimi hatırlıyorum. Akademiden gelen bir değerli hocamız, doktor milletvekilimiz, bu kürsüye çıkıp beni çok acımasızca eleştirmişti, "Kendisi de bir akademisyen olan Sağlık Bakanı, nasıl olur da Türkiye'de doktor sayısı eksik?" falan diye. Muhtemelen yanlış bir bilgiden kaynaklanıyordu. O günden beri biz Sağlık Bakanı olarak üniversiteler nezdinde, YÖK nezdinde tıp fakültesi öğrencilerinin sayılarının artırılmasını istiyoruz. Buna başlangıçta muvaffak olamadık, neticeten muvaffak olduk. 2003'te tıp fakültelerine yaklaşık olarak yılda 4.500 tıp öğrencisi alınıyordu şu anda 11-12 bin civarında öğrenci alınıyor. Öyle umut ediyoruz ki cumhuriyetimizin 100'üncü yılına doğru giderken Türkiye'de hekim eksikliğini, hekim açığını kapatmış olacağız.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ama eğitim çok kalitesizleşti Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yok. Oradan "Hekim kalitesizleşti." diye bir laf atma var, bunu kabul etmem mümkün değildir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ama kadavra görmeden mezun olanlar var.

BAŞKAN - Sayın Bektaşoğlu, lütfen...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Türk hekimleri, kendi çağdaşları gibi modern tıbbı öğrenen ve hizmet eden değerli hekimlerimizdir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Kadavra yok. Kadavra görmeden mezun oluyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ömer Fethi Gürer kardeşimizin, Niğde Üniversitesine tıp fakültesi açılmasına ilişkin bir sorusu var. Bu konu Yükseköğretim Kurumunun faaliyet alanına girmektedir, Sağlık Bakanlığımızın faaliyet alanı içinde değildir.

Yine, Değerli Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in çok önemli bir sorusu var: Ülkemizde, doktor yerine farklı bitkilerle sağlık bulunacağı yönünde televizyonlarda kimi profesörlerin anlattığı tedavi yöntemleri, kitaplar... Bu hususlarda ne dememiz lazım? Önemli bir konu gerçekten. Konuyu iki boyutuyla ele almamız lazım. Birincisi: Eğer tıp doktorları tarafından anlatılıyorsa bitkisel tedavi de bir tedavi biçimidir gerçekten. İçeriğine bakmak lazım. İçeriğinde bilim dışı bir söz, tutum varsa Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nı ihlalden işlem yapıyoruz. Eğer bu yöntemler yetkisiz, hekim dışı kişilerce anlatılmakta ise durum değişiyor. Yürürlükteki kanunumuza göre bu suçtur, bu fiilî işleyen kişiler bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.

Peki, biz ne yapıyoruz, nasıl mücadele ediyoruz? Bu bağlamda özellikle internet siteleri ve uydu kanalları çok kullanılıyor. Rakamlarla mücadelemizden bahsedeyim. 2016 yılında 5.056 internet sitesini tamamen erişime engellenmesi talebiyle Erişim Sağlayıcıları Birliğine bildirmiş durumdayız. Çok yakın takip ediyoruz bu meseleyi. Ayrıca 4.590 adet internet sitesi de yapılan tanıtımların tüketiciyi yanıltıcı nitelikte olması sebebiyle Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğüne bildirilmiştir. Bu hususta 8 milyon 700 bin lira idari para cezası uygulanmıştır. Tüketicinin bilgi eksikliğini istismar ederek ürün tanıtımı yapan, satışını gerçekleştiren kişiler için de cumhuriyet başsavcılıklarına 138 suç duyurusunda bulunmuş durumdayız. Ama bu çok enteresan bir konu. Gerçekten bu işin şarlatanlığını yapanları kapıdan kovsanız bacadan, bacadan kovsanız pencereden içeri girmeye çalışıyorlar. Hep birlikte bu hususta toplumdaki farkındalığı da artırmak zorundayız. Bunun için de Bakanlığımız kamu spotlarıyla ve diğer çalışmalarla bu farkındalığı da artırmaya çalışmaktadır.

Ayrıca, mesela, RTÜK'e 5 televizyon kanalının kapatılması talebimizi iletmiş bulunmaktayız. 1.115 televizyon ve radyo programı CD'lerini yine incelemiş ve bunlara idari para cezası uygulanması için yazmış durumdayız.

Şimdi bütün hususlarda ben bu soruyu da vesile bilerek hem RTÜK'ü hem cumhuriyet başsavcılıklarını görevlerini hızlı biçimde yerine getirmeleri için buradan, sizin huzurunuzda uyarıyorum. Bu mahkemeler iki sene, üç sene sürdüğü zaman bu işin iki sene, üç sene süreceğini bilen adamlar zaten yapacaklarını yapıyorlar, atı alan Üsküdar'ı geçiyor. Onun için biz üstümüze düşeni yapıyoruz ama bu yetmiyor, gerekli kurumların, RTÜK ve Cumhuriyet Savcılıklarının, mahkemelerin de işlerini, vazifelerini hızla yerine getirmeleri gerekiyor.

Yine, Ömer Fethi Gürer Milletvekilimizin Niğde Üniversitesiyle ilgili sorusu müteaddit olarak sorulmuş. Söylediğim gibi, Yükseköğretim Kurulunun yetki alanı içerisindedir.

Bugün soruları hep Ömer Fethi Bey'le götürüyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim, günlerdir böyleyiz.

BAŞKAN - İki gündür böyleyiz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sağ olsun yani bize de bazı hususları açıklama fırsatı vermiş oldu değerli kardeşim.

BAŞKAN - İki gündür böyleyiz Ömer Fethi Gürer Bey'le.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, mısır şurubundan elde edilen yüksek fruktoz içerikli şekerle alakalı bir soru var, bu çok tartışıldı bir zaman kamuoyunda, şimdi biraz sıcaklığını kaybetti ama aslında yüksek fruktozlu mısır şurubu ya da nişasta bazlı şeker olarak gündeme getirilen fruktoz gıdalarda tek başına bulunmuyor. Halk arasında şeker adıyla bilinen glikozla beraber yer alır. Bahsedilen bu şeker cinsleri vatandaşlarımızın günlük olarak kullandığı çay şekerinin içinde de bulunmaktadır. Bilim çevreleri gıda maddelerinde birlikte bulunmalarından dolayı glikoz ve fruktozdan ibaret şekerle nişasta bazlı şeker arasında insülin salgılanması ve tokluk duygusu veren hormonlar üzerindeki etkiler yönünden bir farklılık bulunmadığını ifade etmektedirler. Eğer fruktoz kendi başına bir gıdada kullanılırsa bunun insülin salgısını olumsuz etkileme imkânı var ama birlikte kullanıldığında bu etkisinin ortaya çıkmadığı bilim çevrelerince ifade edilmektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Orada da merdiven altı var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Mevcut beslenme şeklimizde fruktozun yalnız başına tüketilmesi pek mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla, buradaki önemli konu şudur: Kişilerde obezite oluşması, bunun da bir şeker hastalığına zemin hazırlaması aslında vücuda alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki dengenin bozulması, harcanandan daha çok enerji alınmasıdır, kalori tüketilmesidir yani. Dolayısıyla, sadece nişasta bazlı şeker değil, şeker olarak adlandırılan bütün maddelerin fazla miktarda tüketimi bu dengeyi bozarak bizde rahatsızlıklara yol açmaktadır.

Yine bu soru vesilesiyle hem sizlere hem kamuoyumuza ifade etmek isterim ki burada önemli olan husus şekeri azaltmak, toplam kaloriyi azaltmak, hareketi artırmaktır.

Bu hususta daha önce de Kanser Danışma Kurullarımızdan, Ulusal Kanser Danışma Kurullarımızdan -ki Türkiye'nin seçkin öğretim üyelerinden oluşan kurullardır- 2011-2014 yıllarında görüşleri istenmiş, uluslararası makaleler değerlendirilmiş, bunlara göre, glikoz şurubunun fazla tüketildiğinde obeziteye yol açması, dolayısıyla dolaylı yoldan kanserojen etki gösterebileceğini söylemek mümkün olmuştur. Yani şekerin adı ne olursa olsun eğer obeziteye yol açıyorsa, şişmanlığın kolon kanseri başta olmak üzere kansere zemin hazırladığını biliyoruz.

Bu konuda daha geniş çaplı çalışmalara muhtemelen ihtiyaç vardır. Bu çalışmalar Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği Kanser Komisyonları ve Dünya Sağlık Örgütüne bağlı Kanser Araştırma Ajansının da konuları arasındadır. Biz de Yönetim ve Bilimsel Kurul üyesiyiz bu kuruluşlarda. Bütün bu çalışmaları yakından takip ediyoruz.

Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız ve Sağlık Bakanı olarak ben şahsen de bütün sağlık otoriteleri tarafından tavsiye edilen bir hususu tekrarlamak isterim: Düzenli, dengeli, taze sebze ve meyveden zengin, kalorisi ve şeker oranı düşük bir beslenme şekli öneriyoruz bütün vatandaşlarımıza.

Ömer Fethi Gürer'in bir diğer sorusu: Fırınların hijyeni açısından... Geçmişte bu işlere Sağlık Bakanlığı bakıyordu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yokken. Türkiye'nin en eski bakanlıklarından birisidir Sağlık Bakanlığı biliyorsunuz. "Sıhhat ve İçtimai Muavenet" diye adı geçerdi. Sosyal güvenlik de içindeydi. Çevre Bakanlığının işlerini de yapıyordu. Yani Sağlık Bakanlığı geçmişte bugünkü dört bakanlığın işini birden yapıyordu. 5996 sayılı Kanun ve yönetmeliklerden sonra bu işlemler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Onlarda da eleman yok, denetim yok Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Onlara söylemeliyiz. Onlar bu işleri iyi takip etmeliler.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Çünkü fırınlarda kaçak işçiler de var şimdi.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yine, Çiftlik ilçesiyle ilgili, bu Kitreli beldesi Uyuz Göleti... Bununla ilgili soruya cevap vermiştim.

Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt'un bir sorusu: Meslek hastalığı sebebiyle hastalananlar, yaşamını yitirenler... Sosyal Güvenlik Kurumu meslek hastalıklarının istatistik yıllığını yayımlamakta ve bu husustaki istatistiki bilgileri onlar derlemektedir. 2007 ve 2015 yılları arasında meslek hastalığı sebebiyle yaşamını yitirenlerin sayısı bu istatistik yıllığına göre 23'tür. Detaylı istatistiki bilgiler Sosyal Güvenlik Kurumundan temin edilebilir ancak şunu söyleyeyim: 2005 ve 2015 yılları arasında meslek hastalığı teşhisi konulan hasta sayısı da 6.249'dur. Bizim meslek hastalıkları hastanelerimiz meslek hastalarıyla birlikte başka hastalara da hizmet verirler. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesine 2.946 kişi, İstanbul'a 1.216, Zonguldak'a da 7 bin kişi muayene olmak üzere başvuruda bulunmuşlardır.

Biz şöyle bir tespitte bulunduk, bu gerçek bir ihtiyaç: Kayıt sistemlerini de düzeltmek gerekiyor. Dolayısıyla, ülkemizdeki bu 3 meslek hastalıkları hastanesine ilaveten, kayıtlı istihdamın, iş yeri sayısının da artması dikkate alınarak, meslek hastalıkları olmayan illerde farkındalığın artırılması gereğini de dikkate alarak 6 ilimizde, İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Bursa, Antalya'da 14 genel sekreterliğimize bir talimat verdik, buralarda mesleki ve çevresel hastalıklar birimleri kurduk ve bunları hizmete aldık. Öyle umut ediyorum ki bu başlattığımız hizmetten sonra tıbbi kayıt sistemlerimiz biraz daha gerçekçi hâle de gelecektir.

Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt'un otistik çocukların eğitimleriyle alakalı bir sorusu var. Sayın Başkanım, herhâlde bir üç, beş dakika içinde bitiririm inşallah. Şunu ifade etmem lazım: Çocukların psikososyal gelişimiyle alakalı çok dikkatli bir program yürütüyoruz. Aile hekimlerimizin eğitimlerinin bir parçası hâline getirdik bunu ve taramalarının da bir parçası hâline getirdik. Türkiye'de "otizm" denen hastalık -aslında otizm yeni bir hastalık değil, çok eski bir hastalık- benim Bakanlığa başladığım dönemden sonra gün yüzüne çıktı. Bilinmiyordu bu, hekimler de bilmiyordu, aileler de bunu zamanında tespit edemiyorlardı. Dolayısıyla ailelerde farkındalığın artması, aile hekimlerinde bilginin ve eğitim düzeyinin yükselmesi teşhis sayılarını artırmaya başladı. Bir de, Avrupa'da kullanılan, Amerika'da kullanılan tarama testlerini Türkçeye çevirdik, kendi kültürümüze adapte ettik. Bu, zor bir işti, aşağı yukarı bir buçuk yılımızı aldı bilim insanlarıyla beraber ve bunları aile hekimlerimiz, hemşirelerimiz kullanıyorlar.

Burada sayılar gittikçe artınca gerçekten rehabilitasyon işi zorlaşmaya başladı çünkü yetişmiş psikolog yok, yetişmiş elemanımız eksik. Sekiz saatlik bir eğitim imkânı tanıyabiliyor şu anda bunlara kamu kaynakları. Bu kaynakların artırılması gerektiğine ben de inanıyorum ancak şu anda bu sekiz saati artırsak da zaten bunu karşılayabilecek yetişmiş elemanımız da yok. Bir taraftan yetişmiş elemanı artırırken bir taraftan da bu miktarı artırmanın bir yoluna bakmalıyız diye düşünürüm.

Sayın Ömer Fethi Gürer'in optisyen okulu mezunlarıyla ilgili bir sorusu var. Şimdi, aslında optisyen okulu mezunlarını Sağlık Bakanlığında istihdam etmek üzere böyle bir sağlık mesleği tanımlaması yapmadık. Optisyenlik bir meslek. Gözlük verirken size bir optisyenin gözlük vermesi gerekir. Gözlüğü Sağlık Bakanlığı hastanelerinde vermiyoruz biz malum, sadece gözlüğün derecesini belirliyoruz. Bu geçmişte tamamen böyle -işte nasıl diyelim ona- çekirdekten yetişen elemanlar tarafından yapılırdı. Biz, mevcut çalışanlara bundan yıllarca önce -on yılı geçti zannediyorum- şöyle esaslı bir kurs düzenledik; o kursla, sınavla onları optisyen sınıfına aldık ama artık Türkiye'de optisyenler dışında gözlükçülük mesleğine başka kimse başlayamaz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Hastanelerde istihdamları mümkün olacak mı, olmayacak mı? Bekliyorlar bu soruyu çünkü, hep soruyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biliyorum, bana da sosyal medyadan o kadar çok geliyor ki. Şu andaki planlamalarımızda yok. Yani, optisyenlere nasıl bir iş alanı açabiliriz...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Onlara da bir bakın Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu kadar soru sormuşsunuz Değerli Milletvekilim, tabii ki bakarız, ne demek.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Sayın Bakan, Niğde'den mi aday olmak istiyorsunuz? Hep Niğde'nin sorularını cevaplıyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Vallahi, kim sorarsa onlara cevap veriyoruz.

Bak, yine Niğde, Ömer Fethi Gürer. Aslında, Ömer Fethi Gürer'le bizim çalışmamız lazım, yani bu kadar Sağlık Bakanlığına alaka duyan bir arkadaşımızla, bir sayın milletvekiliyle.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bütün bakanlıklarla ilgili, maşallah, Sayın Gürer'in soruları var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, boğulmalarla ilgili bir soru var.

İşte, Değerli Başkanım, biz de fırsat bulup kamuoyunu, değerli milletvekillerimizi aydınlatmış oluyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz, sağ olun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - 2015 yılında 19, 2016 yılında 16 kişi, TÜİK'in kesinleşmiş ölüm sebebi verilerine göre boğulmayla, maalesef, hayatını kaybetmiştir. Türkiye'de şu anda gerçekten çok esaslı bir ölüm bildirim sistemimiz var. Bunu kurmak için çok uğraştık. Bu bize lazım, politikalarımızı geliştirmek için. Mesela, bu sayıları bilmesek buna yönelik politikaları geliştirmekte zorluk çekeriz. Burada, çok paydaşlı yaklaşımla ele aldığımız konulardan biridir. Boğulma sonucunda, doğrudan Sağlık Bakanlığının önleyebileceği bir şey değil ama, neticeleri itibarıyla vatandaşlarımız, Allah korusun, hayatlarını kaybediyorlar ya da ömür boyu nörolojik sekelli kalabiliyorlar, engelli kalabiliyorlar.

Dolayısıyla, bu hususta, yüzme alanları belirlenirken bölgenin fiziksel özelliklerinin de dikkate alınması, cankurtaranın varlığı, en yakın sağlık tesisi, plajların kumlu, taşlı olması gibi fiziksel özellikleri de içeren bilgileri biz gerekli kurumlarla paylaşıyoruz. Onların, aslında, mevzuatlarına da bu yansıyor. Bundan sonrası işin iyi takip edilmesi, uygulamaların doğru yapılması olmalı.

Ayrıca, yüzme esnasında uyulması gereken kurallara ilişkin bilgilerle ilgili de eğitim çalışmaları yapıyoruz. Bu hususta "web" sitelerimizde de gerekli bilgiler var. Bu vesileyle, ifade etmeliyim ki gerçekten, suya girerken bir kimse, bilmediği bir suya girerken, bu kanal olabilir, deniz olabilir, çok dikkatli olmalı. Allah korusun, hayatın kaybedilmesiyle sonuçlanabiliyor.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yaz ayı geldi, iyi oldu bu uyarı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Çok doğru oldu. Teşekkür ederiz.

"Suriyeli -misafirlerimiz- sığınmacılar..." diye sorulmuş. Biz "sığınmacılar" lafının yanına bir "misafir" lafını eklemeyi çok uygun görüyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Mülteciler...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bunlarla ilgili acaba özel bir salgın hastalık oluştu mu? Ya da bunlarda ölüm oranları arttı mı? Bunların anne ve bebek ölümleri arttı mı?

Şu anda elimizdeki bilgiler böyle bir artışın olmadığı yönünde. Biz Türkiye'de, biliyorsunuz, her yıl sağlıkla ilgili araştırmalar yapıyoruz, toplumun sağlık durumuyla ilgili. Özel olarak şimdi Suriyeliler üzerinde de bu araştırmayı yapacağız, sadece Suriyeliler üzerinde. Ama şundan eminiz: Suriyeli misafirlerimizden dolayı Türkiye'de herhangi bir salgın hastalık olmadı çünkü bu hususta çok itinalıyız. Çocuklarını aşılıyoruz, hijyen açısından temiz su kullanmalarına -ki salgınlara daha çok bunlar yol açar- büyük itina gösteriyoruz. Ülkemizde ölüm oranı binde 5'tir, Suriyelilerde on binde 5 olarak gördük. Neden? Çünkü Türkiye'ye gelen Suriyeliler daha genç bir nüfus. Belki bir kısmı Türkiye'de...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sokaklarda araba camı filan silen bir sürü Suriyeli çocuk var. Sağlık açısından...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Doğru ama bunlar sağlık açısından çok büyük bir olumsuzluğa yol açmıyor ve bunu özel olarak da, söylediğim gibi, takip ediyoruz, edeceğiz.

"Bulaşıcı Hastalıklar Kontrol Programlarında veteriner..." Böyle bir sorusu var Ömer Fethi Bey'in. Bakanlığımız bağlı kuruluşu olan Türkiye Halk Sağlığı Kurumunda Laboratuvar Hizmetleri Daire Başkanı olarak veteriner bir hekim görev yapmıştır, yapıyor; Zoonotik ve Vektörel Hastalıklar Daire Başkanlığında yapmamıştır. Böyle bir soru sormuşsunuz.

Protein tüketimiyle ilgili, son soru: Dünya Sağlık Örgütü sağlıklı bir insanın vücut ağırlığının her bir kilogramı için günde 1 gram protein tüketilmesini önermektedir, hayvansal ve bitkisel protein olarak. Sadece, biliyorsunuz, proteinler hayvansan protein değil, aynı zamanda bitkisel protein de olabilir.

Yine, yaptığımız Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010, ayrıca da Sağlık Bakanlığı olarak Hacettepeyle birlikte yaptığımız bir başka araştırmadan aldığımız sonuçlar şunlar, örnekler verebilirim size: Mesela erişkiler açısından 19-30 yaş arasında günlük protein alımı 48 gram civarında, aşağı yukarı diğer yaşlarda da buna benziyor kadınlarda, erkeklerde de bu 70 gram civarında. Yani hemen hemen Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği miktara yakın bir proteini Türk toplumu da tüketmektedir. Maalesef, bizde ekmek tüketimine ilişkin, hani geliri düşük ailelerin ekmek tüketimiyle ilgili alışkanlıklarının biraz daha yüksek olmasını anlayabiliriz ama geliri yüksek ailelerde de orta gelirli ailelerde de ekmek tüketimi Türkiye'de çok fazla, bu biraz da kültürel bir durum. Bu soru vesilesiyle gerek bitkisel gerek hayvansal protein tüketme açısından da toplumumuzu bir kere daha teşvik etmiş oluyoruz.

Değerli Başkanım, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Bakan.