| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 06.06.2017 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 5 Haziran 2015 tarihi 7 Haziran seçimlerinden iki gün önceydi ve 7 Haziran seçimlerinin nasıl sonuçlanacağı da aşağı yukarı belliydi kamuoyu yoklamalarına göre. Dolayısıyla 5 Haziranda Diyarbakır'daki patlamayı sadece Halkların Demokratik Partisinin mitingine yapılmış bir patlama olarak değil, ondan sonraki sürecin de şekillendiği bir adım olarak okumak lazım. Yani 1 Kasıma gittiğimiz sürecin, 15 Temmuza gittiğimiz sürecin ve 16 Nisana, referanduma gittiğimiz sürecin başlangıç tarihi bana göre 5 Haziran 2015 tarihindeki Diyarbakır'daki patlamaydı. Oradan itibaren başladı ve dolayısıyla da bugünlere kadar geldik ve Türkiye 16 Nisanda tek adam yönetimini amaçlayan, Parlamentoyu devre dışı bırakan, otokratik bir rejime doğru hızla sürüklendi ve bir akıl ve sizin sık sık söylediğiniz bir üst akıl o zaman devreye girdi ve IŞİD kullanıldı, kullanıldı fakat bir şey de yapılmadı. Şimdi söyleyeceğim, varsa cevaplarınız gelip burada söylersiniz teker teker.
Değerli arkadaşlar, bakın, 5 Haziran seçimlerinden önce IŞİD'in bütün faaliyetleri konusunda burada çok konuştuk ama hiçbir tedbir almadınız. O zamana kadar ısrarla ben bu kürsüde konuştum "Türkiye IŞİD'i diye bir terör örgütü var mıdır yok mudur?" diye. Buradan bir Allah'ın kulu Adalet ve Kalkınma Partisinden cevap vermedi. Ben belgeli konuşmayı severim.
Bakın, 7 Nisan 2015 tarihli Yargıtay kararı... Hani, IŞİD'e karşı mücadele ediyordunuz ya, IŞİD terör örgütüydü ya. Yargıtay Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesinin kararını bozuyor. Neden bozuyor? Diyor ki: "Sen bu adama IŞİD örgütü yönünden ceza vermişsin ama IŞİD diye bir örgüt var mıdır yok mudur, Emniyet Genel Müdürlüğünün bir kararı var mıdır yok mudur, ilk önce onu araştır." Çünkü o tarihe kadar Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki Hükûmet "Türkiye IŞİD'i" diye bir örgütü terör örgütü olarak tanımlamamıştı. O nedenle de Yargıtay bu kararı veriyor 2015'e kadar.(x) 2015'e kadar Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti Türkiye IŞİD'ine ve küresel IŞİD örgütünün Türkiye üzerinden Suriye'deki ve Irak'taki operasyonlarına göz yumdu -bunu açık açık ifade ettik ve burada ifade etmeye devam ediyoruz- 2015'e kadar. Ne zamana kadar? Ta ki iktidarınıza kadar, mutlak iktidarınıza kadar. Ne oldu ondan sonra?
Bakın değerli arkadaşlar, ne oldu? 20 Temmuzda Suruç oldu. Ondan önce 172 kişinin katledildiği Kobani'de bir IŞİD saldırısı oldu, hemen ardından Suruç'ta saldırı oldu, hemen ardından, bu geldi ve hiçbir araştırma yapılamadı. Bizler, kamuoyu kaynaklarını okuyanlar çok daha fazla bilgiye sahiptik; sizler bir şey yapmadınız.
Sonrasında ne oldu? 22 Temmuzda Ceylânpınar'da 2 polis memuru alçakça katledildi, alçakça. Geçen hafta duruşmaları vardı, tutuklu sanıklar tahliye edildiler çünkü parmak izleri uyuşmadı. Bunun niye önemi var? 23 Temmuzda Davutoğlu Çankaya Köşkü'nde Güvenlik Zirvesi'ni topladı ve çözüm sürecini bozdu bu saldırıyı gerekçe göstererek. Bu saldırı karanlıkta kaldı, failleri kim belli değil ama bunun üzerine bozuldu ve ondan sonra 1 Kasıma giden süreç oluştu. Koalisyon kurulamadı, "Ya kaos ya istikrar." denildi; doğuda, güneydoğuda kentlerde hendekler, barikatlar kazıldı; çözüm süreci berhava edildi ve 10 Ekimde Gar saldırısı oldu. bu Gar saldırısından sonra Başbakan Davutoğlu ne söyledi biliyor musunuz? "Elimizde istihbarat var, biliyoruz kimler olduğunu ama yakalamıyoruz çünkü eylem yapmaları lazım." Aslında Davutoğlu doğru söylüyordu çünkü kendisine aktarılan bilgi öyleydi. IŞİD o tarihe kadar terör örgütü olarak ilan edilmediği için herhangi bir biçimde onun lehine faaliyet gösterenlerin gözaltına alınması da mümkün değildi ve Gaziantep'te, Adıyaman'da, Diyarbakır'da, Bingöl'de o nedenlerle de gözaltı işlemleri yapılamıyordu.
Ve ondan sonra ne oldu? Aynı Davutoğlu şunu söyledi, o patlamadan sonra "Oylarımız artıyor." dedi. Van'da gitti, konuştu, "Eğer tek başımıza iktidara gelmezsek istikrar bozulur, Toroslar dolaşır." dedi ve 1 Kasım seçimlerine gittik. Ondan sonra da 15 Temmuza geldiğimiz süreç oldu ve bu Parlamento dokunulmazlıkları kaldırdı. Bir siyasi partiye karşı da operasyonun başlangıç tarihi -burada iddia ediyorum- 5 Haziran 2015 tarihidir. Evet, dokunulmazlıklar kaldırıldı; bana göre yanlış, yine de yanlış ama bugün konuştuğumuz, bugün konuşacağımız mesele dokunulmazlıkların kaldırılması değil; bugün konuşacağımız mesele milletvekillerinin tutuklanması meselesidir, tutuklu olmaları meselesidir, bu meseledir.
Bakın, değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi aynı Anayasa Mahkemesi, üyeler aynı üyeler, Anayasa aynı Anayasa. Ne zaman karar vermişler? 4 Aralık 2013 tarihinde, Mustafa Balbay kararı. 111'inci paragrafını lütfen okuyun, lütfen okuyun 111'inci paragrafını. Orada -Anayasa'nın 19'uncu ve 67'nci maddesi- bu Anayasa Mahkemesi, bu Anayasa'ya göre bu Anayasa Mahkemesi üyeleri karar vermişler. Peki, şimdi ne oldu? On aydır bir siyasi partinin genel başkanı mahkemesine çıkamıyor. Mahkeme mümkün olduğu kadar en uzak tarihi veriyor. Çocukları, yakınları mağdur ediliyor, Diyarbakır'dan Edirne'ye gönderiliyor, mahkemesi Diyarbakır'dan Ankara'ya gönderiliyor. Grup başkan vekillerinin davaları sürgün ediliyor. Mümkün olan en uzak günler veriliyor ve bunları siz yapıyorsunuz, siz. Mağdurdunuz, zalim oldunuz, zalim. Hep söylüyorum, zalim oldunuz.
Kendimle ilgili meseleye geleyim değerli arkadaşlar. Arkadaşlar, bakın, bunlar benim için onurdur, bu fezlekeler ama sizin için, sizin tarihiniz bakımından yüz karası olacaktır, yüz karası. Ne zaman dinlemişsiniz beni, biliyor musunuz? 2010'un Eylül, Ekim, Kasım aylarında. Milletvekili değilim, hiçbir siyasi partinin üyesi değilim, Diyarbakır'da avukatım. Sizin bugün attığınız, attırılan FETÖ'cü hâkimler, savcılar, polisler dinleme kararı vermiş yüzlerce kişi hakkında, birisi de benim. Dinlenmişim, bildiğim kadarıyla üç ay. Ne zaman dinlenmişim? Hukukçu milletvekilleri, sizlere söylüyorum? 2010 tarihinde dinlenmişim. Tutanaklar ne zaman gitmiş savcılığa? 2010 tarihinde. Fezleke ne zaman geliyor Meclise? 2017 tarihinde. Peki, soruyorum: Eğer bu içerdikleri suçsa benimle ilgili dinleme kayıtlarına yedi yıl boyunca işlem yapmayan savcı ve hakîmler nerede? Şimdi, benimle ilgili olarak fezleke gönderiliyor. Hiç mi sesiniz çıkmayacak? Hiç mi yüzünüz kızarmayacak, hiç mi?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Niye bizim yüzümüz kızarsın?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Evet, kızarması lazım yüzünüzün.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Niye bizim yüzümüz kızarsın kardeşim?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, attığınız savcıların dinleme kararlarıyla bunlar veriliyor. Size gelince hukuk, bize gelince bu, değil mi Mehmet Ali Bey? Bu mu?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Kardeşim, kim yapmışsa o kişilere söylersin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Kim yapmış diyeyim mi? 2010 yılında beni dinlemişsiniz. Gelin, bu tutanakları okuyun. Birisi ağabeyim, ağabeyimle ilgili konuşma metinleri buraya konulmuş. Yasak değil mi? Niye elinizin tersiyle itmiyorsunuz, neden itmiyorsunuz?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Olabilir de bizi niye itham ediyorsunuz?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - İktidar sizsiniz, siz, sizin savcılarınız ve hâkimleriniz; o yüzden sorumlusunuz, o nedenle sorumlusunuz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Bizim savcımız, hâkimimiz olmaz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, 2016 yılında dokunulmazlıklar kaldırıldı. Adalet Bakanlığı bütün savcılıklara genelge gönderdi "Ellerinizde milletvekillerinin soruşturması varsa gönderin." diye. Sorun bakalım... Benim hukukumu siz koruyacaksınız, ben değil.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Gayet tabii koruyacağız...
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - O zaman çıkın, konuşun.
2016 yılında...
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - ...ama bizi haksız yere itham etmeyin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Evet, sizin için yüz karasıdır, yüz karası. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Bizi haksız yere itham etmeyin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, bu Parlamento, Recep Tayyip Erdoğan'ı, siyasi yasaklıyken Anayasa'yı değiştirip milletvekili yapan parlamentodur. Ama şimdi aynı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi, aynı hukuksuzlukla milletvekillerinin milletvekilliğini düşürmeye çalışıyor. Bu mu sizin hukukunuz? Soruyorum, bu mu, bu fezleke mi? Milletvekilinin tutuklu olması mı? Bu mu hukuk? (CHP sıralarından alkışlar)
Bu Parlamento bir genel başkanın milletvekilliğini düşürdü, bu Parlamento bir genel başkanı milletvekili yaptı ve şimdi Cumhurbaşkanı...
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Yerden göğe kadar haklısın.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Susun... Gelin, konuşun burada, cevap vereyim sizlere.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) - Bağırmadan konuş, bağırmadan. Sakin ol!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Sus! Sus! Sus!
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Talimat verme oradan hatibe. Burası Meclis, bağırır adam, sana ne?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Gel buraya cevap ver. Gel buraya cevap ver. Utanmaz!
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - "Orada bağırma, burada bağırma." Nerede bağıracak, nerede konuşacak? "Dışarıda konuşma, içeride konuşma." Her yeri cezaevine çevirdiniz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
Sayın Tanrıkulu, lütfen Genel Kurula hitap edin siz de.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben kendi tarihim bakımından söylüyorum: "Hırsız", "katil" olarak anılacağıma "Gezi'nin çapulcusu" olarak anılmayı kendim için şeref olarak görürüm.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)