GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:101
Tarih:06.06.2017

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu getirmek istediğiniz kanun tasarısıyla ilgili olarak aslında şerhlerimizi koyduk ve bunun Türkiye'nin aleyhine, Türkiye'deki insanların aleyhine, yaşam alanlarımız aleyhine bir kanun tasarısı olduğunu ifade ettik. Bunu daha fazla da tartışacağız zaten. Bununla ilgili sözlerimizi saklı tutuyoruz.

Belki biliyorsunuz belki bilmiyorsunuz, artık takip etmekten de vazgeçmiş olabilirsiniz ancak dün, Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken'in duruşması görüldü.

İdris Baluken'i 30 Ocak tarihinde oy birliğiyle tahliye eden mahkeme heyetinin başkanı tahliyenin hemen ardından Ankara'ya üye hâkim olarak atanıp tenzilirütbe edilmişti. Dün ise 8 Mayısta görülen ikinci duruşmada tutukluluğunun devamına muhalefet eden üye hâkim ile 30 Ocakta tahliye kararı veren son üye hâkimin de ceza mahkemesine çeşitli sebeplerle gittiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Yani heyetteki, İdris Baluken'in tutuksuz yargılanması için muhalefet eden tüm hâkimler tasfiye edilmiş oldular. Yargılanan kişinin bir milletvekili olduğu düşünüldüğünde, yedi aylık bir yargılamada tüm heyetin değişmesinin ardından hâlen "Hükûmet yargıya müdahale etmiyor, yargı bağımsız." demek en basit terimiyle aklımızla alay etmektir. Üç aydır tedavisi yapılmadan cezaevinde tutulan, hakkındaki iddialara ilişkin tüm deliller toplanmış olan grup başkan vekilimizin böylesi hukuksuzca cezaevinde tutulmasının tek izahı siyasi iktidarın yargı yoluyla partimizi baskı altında tutmasıdır. Bu davada gerçekten, Türkiye tarihinde bir ilk yaşanmıştır, ilk defa bir yargılamada üç üye de baktığı dosyadan alınmış veya ayrılmak zorunda kalmıştır. Açık bir siyasi müdahale vardır. Hükûmetin yargıya müdahalesinin en açık örneğiyle karşı karşıyayız. AKP "Parti kapatmaya karşıyız." diyor, evet, böyle söylüyorsunuz ancak gördüğünüz gibi, tüm siyasetçilerimize karşı yürütülen soruşturmalarla fiilî olarak partimiz kapatılmaya çalışılıyor. Yargıyla menfaat uğruna bu kadar fütursuzca oynamak bu ülkedeki herkesin geleceğiyle oynamaktır. Bugün hangi pozisyonda bulunursanız bulunun adil bir yargıya hepinizin ihtiyacı olacak. İfade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve örgütlenme hakkı gibi temel değerleri terk ettiniz, biliyoruz fakat aynı sıraları paylaştığınız milletvekillerini talimat vererek sıkıyönetim mahkemelerinden beter mahkemeler yoluyla rehin tutmuş bir iktidar olarak tarihe yazılacağınızın da farkında mısınız merak ediyorum. Herhâlde Sayın Cumhurbaşkanı da bugün AKP Başkanı olarak Halit Narin'in sözüne artık atıf yaparken bunların farkındadır.

Mahkemelerin rehin siyaseti yetmiyormuş gibi yargılamalar sırasında doğrudanlık, yüz yüzelik ilkesi de ihlal ediliyor. Eş başkanlarımız ve milletvekillerimizin 200'ün üzerinde duruşması görüldü ve bunların büyük bir kısmına SEGBİS'le katıldılar. Mayıs başı itibarıyla SEGBİS üzerinden duruşmalara katılmayacaklarını belirttiler, duruşmalarda bulunma taleplerini mahkemelere ilettiler fakat mahkemelerce bu talepleri reddediliyor.

Arkadaşlar, bir mahkemede yargılanıyorsunuz ve size deniliyor ki: "Hayır, mahkemeye gelemezsin sen, SEGBİS üzerinden katılman gerekiyor." Onların fiziken katılma taleplerini çeşitli gerekçelerle reddetmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Yargıtay 16. Ceza Dairesinin, SEGBİS sistemini doğrudanlık, yüz yüzelik ilkesine aykırı bulan kararlarına asla uymamaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın, mahkemede bulunma talebi, dikkatinizi çekiyorum, yargılamayı sürüncemede bırakacağı gerekçesiyle reddedildi. Mahkemede kendini savunmak, yüz yüze savunmak yargılamayı sürüncemede bırakmakmış. Bu, yargılama tarihi adına, adil yargılanma adına bir utanç vesikasıdır. Hem suçla cezaevine at hem de kendini savunmasını engelle.

HDP'ye karşı ikili, hatta çoklu bir hukuk söz konusu. Kimi vekillerimizi siyasi faaliyetlerini sürdürürken gözaltına alıp, zorla, uçakla, helikopterle mahkemeye götürüyorlar; tutuklu vekillerimiz "Mahkemede konuşmak istiyoruz." diyorlar, onlara da "Hayır, sizi götürmeyiz." diyorlar.

Mecliste, miting meydanlarında konuşmalarını önlemek için cezaevine aldınız da bu kadar mı korkuyorsunuz? Demirtaş'ın mahkemelerde söyleyeceği birkaç sözden bu kadar mı korkuluyor? Gerçekten bunun cevabını merak ediyoruz arkadaşlar.

Selahattin Demirtaş'ın Mersin'de görülen davaya katılma talebi de mekân haricinde bir farkı olmayan SEGBİS sistemiyle yapılabileceği için reddedildi. Yani mahkemede olmakla uzaktan görüntülü bağlanmanın bir farkı yokmuş. Aranızda hukukçu milletvekilleri var. Kendiniz yargılandığınızda bir gün aynı şeyleri söyleyebilecek misiniz acaba? Peki o zaman neden koskoca adalet sarayları yaptınız? İnsanlar o alışveriş merkezlerine benzeyen ve hiçbir şekilde aslında adalete erişimi sağlayamadıkları adalet mekânlarını neden yaptığınızı da soruyor. Yaptığınız o mekânlarda vekillerimiz neden yüz yüzelik ilkesiyle duruşmalarda bulunamadıklarını ve böyle yargılanmadıklarını soruyorlar. Bizler de soruyoruz. Bir gün bunların adalete cevabını sizler de vereceksiniz.

İşte bu aklımızla, mantığımızla dalga geçercesine alınan kararlarla milletvekillerimiz rehin tutuluyor. Demirtaş, Yüksekdağ, İdris Baluken, Çağlar Demirel ve diğer tutuklu vekillerimiz mahkemelerde bulunmak istiyor ama gerçekle yüzleşmekten korkuyorsunuz ve reddediyorsunuz. Türkiye mahkemelerinde hukuk ayak altındayken, AYM'nin Balyoz davasında yargılanan milletvekilleri için verdiği emsal kararını hâlen vekillerimiz için uygulamaması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin sessiz bekleyişi de uluslararası hukukun kurumlarının büyük krizidir aslında.

Bir konuya daha özellikle değinmek istiyorum. Olağanüstü hâlin tek gerekçesinin muhalif kesimleri baskı altında tutmak olduğundan artık hiçbir kuşkumuz olmasa da bir kez daha sormak isterim: Olağanüstü hâl süreci lanse ettiğiniz gibi darbe teşebbüsünde bulunan kişilere yönelik mi devam ediyor, yoksa Hükûmete yönelik her türlü eleştiriyi bastırmak için mi? Çünkü görüyoruz ki darbe soruşturmasında yargılanan askerler AKP kurmaylarının kefil olmasıyla serbest bırakılırken STK'ların hazırladığı çocuk haklarına ilişkin raporlar mahkûm ediliyor. Şakran Cezaevine ilişkin örneğin, çocuk istismarına yönelik bir rapor yayınlanmıyor, yayınlanması yasaklanıyor. Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneğinin -ÇİMDER- raporunun kamuoyuyla paylaşılması, Adalet Bakanlığı tarafından OHAL gerekçesiyle yasaklanıyor. İşte aynen "Benim polisim işkence yapmaz." Hükûmeti daha. Biz bunların örneklerini çok gördük. "Benim cezaevimde ihlal olmaz." Çocuklar bağırıyor orada arkadaşlar; duyuyor musunuz bilmiyorum ama çocuklar bağırıyorlar, istismardan söz ediyorlar ve bir kere gidip görmüyorsunuz, duymuyorsunuz.

Raporlar mahkum edilirken -dediğim gibi- darbe zanlıları AKP kurmaylarının kefil olmasıyla serbest bırakılıyorlar. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Şentop FETÖ'den gözaltına alınan Genelkurmay Askerî Savcısı Hâkim Üsteğmen Eren Şen için savcıya tanık olarak ifade vermiş, "O FETÖ'cü değil." demiş ve bunun ardından takipsizlik kararı verilmiş. Askerî yargı içinde olmak üzere hâkim ve savcılar arasında FETÖ yapılanmasıyla irtibatlı isimleri Şentop'a aktarmış ve Şentop da FETÖ'cülerin tasfiyesine yönelik önerilerini 2011 yılından itibaren Hükûmete iletmiş, bu nedenle de kanun hazırlama sürecinden de dışlanmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, biraz süre...

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen bir dakikada.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sayın Şentop'a sormak isterim. Fetullah Gülen tehlikesinin 2011 yılından beri farkındaydınız. Twitter'dan 2013 yılı sonunda, nasıl olur da daha fazla "Fetullah Gülen Hoca Efendi'ye Allah'tan acil şifa diliyorum, geçmiş olsun." gibi bir "tweet" atarsınız? Bu çelişkiyi bir an için unutalım, diyelim ki Şentop'un ifadesi doğru. Peki, Şentop'u Fetullah Gülen yapılanmasıyla mücadele ettiği için dışlayan Hükûmet yetkilileri kimlerdir? İşte bunlarla ilgili, Darbe Araştırma Komisyonunda hiçbir cevap yok, bunları kapatıyorsunuz. Ama eğer Türkiye'de ceza yargılamalarında kefalet sistemi konulduysa, yeniden ortaya böyle bir sistem çıktıysa o zaman biz ifade etmek isteriz ki bütün vekillerimize bizler kefiliz ve onların derhâl serbest bırakılması lazım. Onlara oy veren halkımız da onlara kefildir. Bu kefalet burada da uygulanmalıdır.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.