GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:08.06.2017

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Filistin'le anlaşma üzerine maddeyi şu anda görüşüyoruz. Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerimizin bir "anlaşma" adı altında konuşulması gerçekten güzel ancak şu anda içinde bulunduğumuz durum, özellikle Katar'la ilgili gelişmeler, bu anlaşmanın, Orta Doğu ülkeleriyle iyi bir diyaloğun çok gerisinde sayın milletvekilleri. Sadece bugün, dün akşam saatlerinden bu yana Katar'la ilgili meydana gelen gelişmelere baktığımızda bile Türkiye'nin hemen, apar topar bu ülkeyle ilişkilerini askerî düzeyde artırıp hemen üsse asker gönderme siyaseti izlemesinin uluslararası alanda nasıl yankılandığına baktığımızda pozisyonumuz hiç de iyi değil ve her şey Sayın Bostancı'nın söylediği gibi akılla da yürümüyor sayın milletvekilleri.

Bakın, Trump'ın -Amerikan Başkanı Trump'ın- gittiği her yerde bir kramp yaşanıyor yani ilişkiler geriliyor. Şu anda gitti Orta Doğu'ya ve döndükten hemen sonra ne oldu? Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgedeki en büyük üssünün olduğu Katar'ın, tek kara komşusu olan Suudi Arabistan'la ilişkileri fiilen bozuldu ve yedi ülke bu ülkeye ambargo ilan etti. Birkaç saat önce ajanslara düşen habere göre Amerika'ya soruyorlar: "Sizin oradaki üssünüz ne olacak?" "Terörü destekleyen ülke... Benim üssüme hiçbir şey olmayacak." diyor. Amerika şu anda bölgedeki gerilimi kontrol etmekte ve ne yazık ki sayın milletvekilleri, Türkiye de tarihinde olduğu gibi bölgedeki sorunların çözümü için devrede olmak yerine bu çözümün değil, sorunun parçası olmak üzere bir yol katetmekte. Hazır, gündemde zeytin yasasını da siz geri çekmişken biz de bir zeytin dalı uzatıyoruz. Gelin, Orta Doğu politikasını, Türkiye'nin geleneksel politikasını dikkate alarak yeniden şekillendirin diyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu kürsüde gerek öteki muhalefet partilerinin gerekse iktidar partisinin, Orta Doğu ülkeleriyle tarihimizdeki ilişkiler konusunda ciddi bilgi eksiklikleri olduğunu da görüyorum. Bizim bu ülkelerle ilişkilerimiz, sanki kuruluşumuzda, Atatürk döneminde ve sonrasında hiç yokmuş da şimdi yeni şeyler yaratılıyormuş gibi bakılıyor. Atatürk, Suriye'yle Hatay sorununun çözümü sürecinde bile Suriye manda altında iken o ülkeye büyükelçi göndermişti. Irak manda altındayken büyükelçi göndermişti. Atatürk'e sordular: "Niçin büyükelçi gönderiyorsunuz?" "Nasıl olsa ileride onlar bağımsız devlet olacaklar. Biz şimdiden o ülkelerle ilişkilerimizi bağımsız devlet olmaları özlemiyle geliştirmek istediğimizi hissettirelim." demiştir. Devamında tabii ki ilişkiler kurmak istemiştir ancak manda yönetimleri devam ettiği için de gelişememiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemdeki sorunun bir parçası, İran'da meydana gelen gelişmelerle ilgili olarak da yine tarihimizde bu bölgenin barış içinde yaşadığı dönem, 1937 yılında Tahran'daki Sadabat Sarayı'nda imzalanan, Türkiye'nin, Irak'ın, İran'ın ve Afganistan'ın katıldığı o Sadabat Paktı'dır. O pakt, ne zaman sona ermiştir? 1981'de. İran-Irak Savaşı ne zaman çıkmıştır? 1980'de. Neye mal olmuştur? 1,5 milyon insanın ölümüne.

İşte, bizim bölgedeki pozisyonumuz, geçmişte barışa dönüktü. O ülkenin kendileri arasındaki ilişkilerde en azından Türkiye, ne olursa olsun soruna değil, çözüme katkıda bulunmak üzere devredeydi. Sadabat Paktı imzalanırken İran ve Irak "Buna bir madde ekleyelim." dediler. Türkiye sordu: "Nedir?" Aynen şunu önerdiler Türkiye'ye: "İran ile Irak arasında sorun çıkarsa Türkiye ara bulucu olsun." dediler.

İşte, böyle bir tarihten, şimdi Orta Doğu'daki bütün sorunların neredeyse bir parçası olmak üzere devam ediyoruz. Burada iktidar partisi... Evet, bölgede etkin olmalıyız, bölgede Türkiye'nin çıkarlarını korumalıyız ancak dünden itibaren yaşanan gelişmeler şöyle yorumlandı uluslararası alanda da: "Sünni blok çatladı." "Şii bloka karşı oluşturulan Sünni blok ilk kez çatladı." yorumları yapıldı ve Türkiye'nin yer aldığı bölüm ile yer almadığı bölüm arasında bir derinleşme olduğu vurgulandı. İşte, böyle bir ortamda biz Katar'a asker gönderdik. Katar Dışişleri Bakanı da açıklama yaptı, dedi ki: "Türk askeri burada çözüme katkıda bulunacak."

Biraz önce Sayın Bostancı "Toprak kazanma vesaire herhangi bir kaygımız da yok." dedi. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri dört kez soru önergesi verdiler, üç gün önce de ben verdim. Şimdi size soruyorum sayın milletvekilleri: Orta Doğu'daki sorunların çözümü için devreye giriyoruz da burnumuzun dibinde, İzmir, Aydın ve Muğla illerinin devamında olan Ege Denizi'ndeki 18 adanın Yunanistan işgali altında olmasına niçin sessiz kalıyorsunuz? Bu soruyu -burada, tabii, Orman ve Su İşleri Bakanı var ama- biz Dışişleri Bakanına sorduk, yanıt alamayınca artık Savunma Bakanına soralım dedik, belki bu konuda bir fikri vardır, belki bize bir ışık verir diye ama oradan da bir yanıt alamadık.

Sayın milletvekilleri, Lozan Anlaşması'yla Türkiye Cumhuriyeti'nin toprakları içinde yer alan 18 ada ve 1 kayalık, şu anda Yunanistan'ın fiilen işgali altında. Sayın İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı iken bu soru sorulduğunda "Evet, Lozan'a göre bu adalar bizim topraklarımızdır ve bizim topraklarımız olarak devam etmektedir." dedi. Ancak, Binali Yıldırım İzmir Milletvekili olarak o adalardan birine gitmek istediğinde pasaport kullanmak zorunda kaldı.

Buradan soruyorum: Orta Doğu'daki sorunların çözümü için bu kadar hassas olan, gerektiğinde bir yıl sonra gelecek bir anlaşmayı bugüne çekebilen ve oraya 5 bine kadar asker göndereceğini ilan eden Türkiye, Ege Denizi'ndeki bu işgale niçin sessiz? Bu kadar sessiz kaldığına göre insanın aklına şu geliyor: Acaba Hükûmetin bizim bilmediğimiz bir haritası mı var? Acaba Hükûmetin bizim bilmediğimiz bir anlaşması mı var? Çünkü Ege adalarının, 18, adanın şu anda Yunanistan işgali altında olmasını kabul etmek demek Sevr'in hortlamasını kabul etmek demek. Çünkü Birinci dünya Savaşı sonrasında İzmir işgal edildiğinde, saraydan "Hayır, bu, işgal değildir." diyenler vardı. Ama şu anda İzmir'in, Aydın ve Muğla'nın burnunun dibindeki bu adalar, sayın milletvekilleri, hem işgal altında hem de bu adaların Lozan Antlaşması'na göre silahsız olması gerekirken tümü silahlı ve bu silahların hemen tümü de Türkiye'ye doğru çevrilmiş durumda.

Gerçekten merak ediyorum, hani Cumhurbaşkanı işareti gösteriyor "Bu, vatanda birlik, yurtta birlik, devlette birlik."... Tamam da toprakta birlik diye bir şey yok mu? Toprak bütünlüğü diye bir şey yok mu? Gerektiğinde, Türkiye'nin sınırlarında 1 milimlik sorun olduğunda bunu büyüten ve "Bir toprak parçasını, bir çakıl parçasını bile vermeyiz." diyen Hükûmet, 18 adaya karşı niçin sessiz? Ki bu adalar, 1913'te, 1914'te Londra Antlaşmalarıyla Türkiye'den çıkmıştı ancak Lozan'la o günün koşulları içinde belli bölümü, Türkiye topraklarına katıldı ama siz, bu adaların işgalini kabul etmekle, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, sayın milletvekilleri, ilk kez bu kadar büyük bir toprak kaybına da evet demiş oluyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, Ege'yle ilgili biz de soruları sormaya devam edeceğiz.

Yine bir konu daha var bu Ege adalarıyla ilgili. Şu anda Yunanistan, oralarda belediyeler kurmak üzere, oraların yönetimleriyle ilgili yerel yapılandırmalar oluşturmakta. Türkiye'ye yüzme mesafesindeki, hatta bağırma mesafesindeki bu adalara karşı Hükûmetin sessizliğini anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Bunun özü... Bu sessizlik devam ederse, bizim aklımıza, hakikaten, bu Sevr özlemcilerine karşı acaba herhangi bir yumuşama mı var ya da bizim bilmediğimiz bir harita mı var sorusu geliyor.

Sayın milletvekilleri, gündemde Katar... Gerçekten bu bölgenin barış içinde olmasını bizler de istiyoruz. Ancak Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu politika tıpkı... Şu anda Filistin anlaşmasını konuşuyoruz ama AKP Hükûmeti, başından beri Filistin'de de taraf tuttu, tarafların içinde taraf tuttu ve bugünkü noktaya geldik. Bütün dünyanın "Sünni blokta ilk çatlama" dediği bu gidişe lütfen bir sorunun parçası olarak bakmayın diyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.