| Konu: | Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 13.06.2017 |
ERKAN AYDIN (Bursa) - 485 sıra sayılı sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi isimli Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, üzerinde yazan sanayinin geliştirilmesiyle ilgili Kanun Tasarısı, dün yaşadığımız Ege Bölgesi'ndeki 6,2 depremle de aslında alakalı. Sadece bu maddelere bakıyoruz ama o yaşanan depremin birkaç şiddetinde daha büyük olduğunda ne sanayinin kalacağı ne yaşam alanlarının kalacağı ne de bu kayıpların telafi edilebileceği önlemlere maalesef parmak basmıyoruz. Şöyle bir bakalım: Sadece İzmir'den değil, seçim bölgem Bursa'dan, İstanbul'dan dahi hissedilen bu depremde birçok kişi panikle sokaklara döküldü ama şunu görüyoruz: Maalesef, 1999 depreminden sonra, Hükûmet hâlâ bu konuda ciddi adımlar atmadı ve önlemleri almadı. Örneğin, Bursa'da yaşanan ve 1857 tarihinde olan, binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan deprem bugün her dakika, her saniye gelebilir ama iktidar ne yaptı, hemen bakalım: "Kentsel dönüşüm" adı altında birçok eski ya da riskli binayı yıkıp yerine daha fazla riski olan, daha fazla katları olan, toplanma alanlarını, yeşil alanları "kentsel dönüşüm" adı altında rezidanslara, AVM'lere ve daha çok sıkıntının yaşanacağı yerlere açıyor.
İstanbul'daki 470 toplanma alanının bugün 330 tanesinin yerinde gökdelenler ve AVM'ler var. Bir tanesi Ali Sami Yen. Burası, toplanma alanı olarak görülüyor ama bugün gidin, yandaş bir iş adamına verilmiş, yerinde rezidans ve AVM var. Bunun gibi, Ortaköy Ermeni Vakfının arazisi; sıralamakla bitmeyecek kadar yerler. Bunları düşünmediğimiz zaman oluşabilecek ölümlerden, kayıplardan bu iktidarın sorumlu olduğunu da söylemek istiyorum. Yeşil alanları yıkıp, oradaki acil kaçış alanlarını yok edip, yolları yok edip, bir panik anında, deprem anında sokağa çıktığınızda nereden ekmek alacaksınız, nerede toplanacaksınız, çoluğu çocuğu nasıl bu panik hâlinden kurtaracaksınız; hiçbir şekilde karşılığı yok.
Mesela, 1999 depreminden sonra çıkarılan deprem vergileri vardı. On beş yıllık Hükûmetiniz sürecinde bu paralara ne olduğu 2011 yılında dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e sorulmuş. O gün için toplam 46,48 milyar TL. "Nereye gitti bu para?" denmiş. Sayın Bakan da yanıtlamış, demiş ki "Bu vergiler, bizim sağlımıza gidiyor. 44 milyar liralık sağlık harcamamız var. Bu paralar, duble yollara gidiyor, demir yollarına, hava yollarına, eğitime, sağlığa, çiftçimize gidiyor." Peki, ne için toplandı bu para? Deprem için, depremde oluşabilecek riskli binaların yenilenmesi için. Şunu da söylemiş: "Bu paralarla IMF'ye olan borcu da ödedik." Yani, özetle, Bakan diyor ki: "Bu paraları genel bütçe içerisinde harcadık, para da bitti, suyunu çekti." Ya deprem? "Onu Allah verir, ne olacağına hep birlikte bakarız." (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, bütün bunlar gösteriyor ki on beş yıllık AKP iktidarı boyunca Hükûmet, bunlarla ilgili sadece sözlerde, sadece yazı üzerinde kalan önlemler almış. Sadece Türkiye'nin yüzde 20 nüfusunun yaşadığı, 15 milyon insanın yaşadığı İstanbul'da deprem anında ne yapılabileceğini gösterip bilen tek bir kişi maalesef yok. Diğer çevre illeri de kattığımızda, Marmara'daki, nüfusun yüzde 40'ı, depremde nasıl bir durumla karşılaşacak, hep birlikte, Allah göstermesin, yaşayıp göreceğiz.
Ama, bununla ilgili yapılan ne? AFAD diye bir kurum var, Kızılay'dan farksız, sadece yazılı kuralları olan, o deprem anında ne yapılacağını belki çoğunun, kendisinin dahi bilmediği bir kurum.
Kısacası, bu konularla ilgili dün yaşadığımız ve aslında her saniye tekrar yaşayabileceğimiz deprem gerçeğiyle ilgili, eğer sanayiyi geliştirmek istiyorsak, eğer üretimi geliştirmek istiyorsak, bu gerçekle sadece kâğıt üzerinde birtakım önlemler almak değil, o yeşil alanların, o toplanma alanlarının, acil kaçış yollarının imara, ranta, yandaşa peşkeş çekilmemesi gerektiği, bunu yaşayarak öğrenirsek bedelinin çok büyük olacağını söylüyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.