GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:106
Tarih:14.06.2017

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, yıllardır buradayız ve şunu tekraren, tekraren, tekraren söylemek istiyorum ki devlet yönetimi gerçekten ciddiyet gerektirmektedir. Devlet yönetiminin her bir aşamasında detaylı ve hassas kararların alınması gerekmektedir çünkü bunun temelinde insan unsuru bulunmaktadır ve bu insan unsuruna hizmet yatmaktadır. Bu kadar hassasiyet gösterilmesi gereken durumlarda bile, her bir cümlenin bile, her bir kelimenin bile ne anlama geldiğine yönelik, hangi anlamı vurgulaması gerektiğine yönelik olarak durulması gerekirken gördük ki son yıllarda böyle üstünkörü çalışmalarla, alınması gereken kararların, çok farklı kararların hepsinin bir torbaya konularak, böyle harmanlanarak buraya getirildiğine şahitlik ediyoruz.

Şimdi de şu anda söz almış bulunduğum tasarıyla ilgili olarak da böyle bir şeyle karşı karşıyayız. Bunun içinde o kadar çok şey var ki; bunun içinde zeytin var, bunun içinde meralar var, bunun içinde insan var, üniversiteler var, eğitim var, çıraklık var, ne ararsanız var. İşte, bu ne kadar ciddiyetsiz bir tavırla karşı karşıya olduğumuzun da göstergesi. Evet, önü arkası düşünülmeden kararlar alınıyor, kararlar veriliyor. Alelacele, böyle, hemen, "göç yolda düzülür" mantığıyla alınan kararlar var. İşte, "zeytin ağaçları" dendi, gelinen sosyal baskı sonucunda ne yapıldı? Bu karardan geri adım atıldı; zeytinliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak, üzerine tesis inşa etmeye yönelik olarak. Ama bu yedinci kez geri atılan bir adım, inşallah sekizincisiyle bu Meclis tekrar karşı karşıya kalmaz.

Zeytin kadar önemli bir diğer konu da eğitim konusu. Biz isterdik ki Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak, özellikle üniversitelerle ilgili alınan kararlar ve üniversitelerde istihdam edilen, edilecek olan araştırma görevlilerinin geleceğiyle ilgili konular ve eğitim kalitesiyle ilgili konular böyle bir torba yasa yerine gerçekten tartışılan, Millî Eğitim Komisyonunda tartışılan, enine boyuna tartışılan bir şekilde gelseydi. Ama gördük ki bu çalışmalar bu şekilde yürümüyor; alelacele, işte hangi komisyon getirirse ve hızla geçiriliyor, "Bunu da ekleyelim." mantığıyla şu anda karşınızda konuşuyoruz. Bu konuşmalar ve bu millî eğitim konusunda, üniversiteler konusunda alınan kararlar Millî Eğitim Komisyonunda tartışılmadı yani Millî Eğitim Bakanının da olduğu Komisyonda tartışılmadı. Biz geçenlerde farklı bir konuda bir araya geldiğimiz Millî Eğitim Bakanına da aynı şekilde serzenişlerimizi ve sıkıntılarımızı dile getirdik. Bu kadar önemli bir konunun başka komisyonlarda görüşülerek başka yasalar altında gündeme getirilmesi gerçekten çok yazık, bu ülkeye yazık, onu da belirteyim.

Bu maddelerden bir tanesi özellikle üniversitelerde kaliteyi artırmaya yönelik olarak bir kalite kurulunun oluşturulması. Şimdi, bu kalite kurulunun oluşturulmasında özellikle orada geçen bir cümle var, diyor ki: "İdari ve mali özerkliğe sahip olması gerekir." deniyor ama bir de bu idari ve mali özerkliğe sahip oluşturulması gereken kalite kurulunun elemanlarına baktığımızda; YÖK 3 tane üye veriyor, Üniversitelerarası Kurul 3 tane veriyor, Millî Eğitim Bakanlığı 3 tane veriyor ve bazı kuruluşlardan da yine 1'er tane veriliyor. 1 tane de zavallı öğrenci temsilcisinin olduğunu görebiliyoruz. Biz biliyoruz ki öğrencilerin sözleri çok fazla dikkate alınmıyor çünkü üniversitelerin yönetimlerinde de öğrenci temsilcileri var ama rektör beyler canları istediği zaman çağırıyorlar, canları istemedi mi çağırmıyorlar. Öğrenci konseyleri var. Bu konseylerin seçimlerinin bile yaptırılmadığına şahitlik ettik çünkü iktidarın kendilerinin eğiliminde olmayan öğrenci gruplarının kazanacağına inandıkları zaman bu seçimlerin yaptırılmadığını da gördük. İşte buradaki kurulların da hep böyle gelip geçen kararlarla oluşturulduğuna da şahitlik ediyoruz.

Şimdi, diyoruz ki bu, özerk kurul olması gerekirken nasıl yukarıdan alınan talimatlarla yönetilecek ve nasıl özerk olacak? Ne diyeceğiz? Bunlara neden acilen ihtiyaç duyuldu? Acaba bir yerlere "Biz bu kurulu oluşturuyoruz." mu diyoruz? Ve diyoruz ki: Kalite uluslararası rekabette gerçekten çok önemli. Yirmi yıl önce söyledik bunu. Mutlaka kalitenin oluşturulması lazım, sahiplenilmesi lazım, kıyas yönteminin kullanılması lazım. Diğer ülkeler neler yapıyorlar, bizim onlardan daha iyi yapmamız gerekiyor. Ama diyoruz ki: "Bunları nasıl gerçekleştireceksiniz?"

Sorularımız var bu kurula yönelik olarak: Bağımsız dış değerlendirme kurulları hangi kriterlere göre seçilecek?

Bir diğeri: Birden fazla aynı alana yönelik dış değerlendirme kurulu başvuruda bulunursa hangi kriterler devreye girecek? Birden çok dış değerlendirme kuruluna yetki verilecekse somut olmayan değerlendirme kriterleriyle ilgili denetleme nasıl gerçekleşecek? Derneklere bağlı olarak kurulacak akreditasyon kurullarının faaliyetlerinde ve yetki verilecek kurul seçimlerinde yandaşlık devrede olacak mı?

O kadar çok soru var ki bunları daha fazla detaylandırmadan başka bir konuya geçiyorum. Bu konu gerçekten çok acil ve acilen de çözümlenmesi gerekiyor. Biliyorsunuz ki araştırma görevlilerinin kadrolarına yönelik olarak çok daha yakın bir dönemde 14 bin araştırma görevlisinin 674 sayılı KHK'yla işlerine son verilmesi... Yapboz tahtasına çevrildi. Bu KHK'larla gerçekten 14 bin gencimiz mağdur edildi. Eğer bir suçları varsa, bir hata yaptılarsa, bir suç işledilerse adalet kurumu vardır, onlar karar verir, onların kararı tabii ki uygulanır. Ama hiçbir şey yokken üniversitelerde bunların işine son verip yeniden alımlar yapıyorsanız o zaman kafalarda soru işaretleri çok rahatlıkla da oluşmaktadır.

Özellikle üniversitelerde kalite artırmaya yönelik, işte, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı'nda değişikliğe ne gerek vardı? Şu anda deniliyor ki: "Bütün araştırma görevlilerinin yan doktorayı bitirmelerinden sonra yalnızca yüzde 20'si istihdam edilecek, kadroya alınacak." Acaba bu kadroya almada hangi kriterler geçerli olacak? Nasıl kadroya alınacaklar, kimler karar verecek? Tabii ki belli. Şu anda kimler karar veriyorlarsa, nasıl alınıyorsa aynı şekilde tekrar devam edilecektir.

Gerçekten doktora öğrencileri, bu ÖYP'liler çok mağdur edildi. 50/d kadrolarına geçirildi ve iş garantileri ortadan kaldırıldı. Biz diyoruz ki: Gelin bu gençliği heba etmeyin, bu gençlik bizim, bu gençliğe umut vermemiz lazım. OECD'nin yaptığı en son araştırmada en fazla umudu olan gençlik bu ülkedeki gençlik. Hâlâ umudu var, geleceğe yönelik bir isteği var, hedefi var, heyecanı var. Onun için daha fazla bu gençliğin umutlarını lütfen söndürmeyin ve bitirmeyin, bu umutları köreltmeyin. Kadroya yüzde 20'si alındıktan sonra yüzde 80'i ne yapacak, nerede iş bulacak? Bir doktorayı bitirmeyle 31-32 yaşına geliyor. Bu yaştan sonra nerede iş bulacaklar? Tekrar dikkat edilmesi gerekiyor.

Onun için eğer üniversitelerde kaliteyi artırmak istiyorsanız ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki üniversitelerde kaliteli eleman istihdam etmek istiyorsanız bu maddenin tekrar görüşülmesi lazım ve gündeme yeniden getirilmesi gerekmektedir.

Ben teşekkür ediyorum hepinize, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)