GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:107
Tarih:15.06.2017

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tabii ki çok değerli tutuklu milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son derece üzgünüm. Tabii, şu anda iktidarsınız, sizi çok ilgilendirmiyor. Her tutuklu milletvekiline, eş genel başkanlarına üzülmüştüm arkadaşları olarak, dostları olarak, milletvekili olarak. Dün de çok değerli bir dostum, arkadaşım, milletvekilimiz Enis Berberoğlu bir yargı infazıyla karşı karşıya kaldı ve tutuklandı, son derece üzgünüm ve bu konuşmayı da bu üzgünlük içerisinde yapmak durumundayım.

Arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, durumun vahametinin farkında değilsiniz, hakikaten farkında değilsiniz. Ben Sayın Erdoğan'a buradan sesleniyorum: Bu kadar acemi hukukçuyu nasıl yanında tutuyorsun, nasıl tutuyorsun bu kadar acemi hukukçuyu? Hayret bir şey gerçekten, hakikatten hayret! Yani bu kadar siyasetçi var etrafında ama bir de bu kadar çok acemi hukukçu var. Bakın, şunun için söylüyorum: Sayın Erdoğan'ın 31 Mayıs 2015 tarihinde TRT'de yaptığı açıklama ve haberi yapan gazetecileri suçlayan, "Bu casusluktur." suçlamasıyla başlayan açıklama, Sayın Erdoğan'ın savaş suçuyla ilgili olarak ve bu Hükûmetin ve bürokratlarının savaş suçu ve insanlığa karşı suçla ilgili olarak kendisiyle ilgili başlattığı süreç olmuştur. Bunu iddia ediyorum, bunu yeni iddia etmiyorum bu kürsüden, daha önce de söylemiştim hatırlarsanız. Dün verilen karar var, biliyor musunuz değerli arkadaşlar, dün verilen karar. Aklınızı başınıza toplayın, bugün CHP'yi hapsedebilirsiniz, 11 HDP'li milletvekilini hapsedebilirsiniz; gücünüz var, iktidarsınız ama yarın öbür gün dünyaya gücünüz yetmeyebilir. Dün Enis Berberoğlu'yla ilgili verilen karar, hüküm, yarın öbür gün bir uluslararası ceza mahkemesinin iddianamesinin dayanağı olur. Onlarca kez uyardım, yanlış yapıyorsunuz dedim, bu işlere girmeyin yanlış yaparsınız ve nitekim o noktaya geldiniz, nitekim. Siz ne olduğu belli olmayan, müktesebatı belli olmayan, yarın öbür gün ne yapacağını bilmeyen bu yargıçlara güvendiniz ve büyük bir galibiyet içerisinde, Enis Berberoğlu casus, ceza aldı, hapiste... Vallahi sizleri kimse kurtaramaz, açık söylüyorum, yarın öbür gün öyle bir iddianameyle karşı karşıya kalırsınız ki eski Yugoslavya gibi, Ruanda gibi bir iddianameyle karşı karşıya kalırsınız, defakto bir mahkeme kurulur ve Suriye'de insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili olarak, aynen o MİT tırlarındaki bu mahkeme kararı iddianamenin başlangıcı olur. Böyle tarihî hatalar yapıyorsunuz. Ben bir hukukçu olarak, bu cumhuriyetin bir milletvekili olarak uyardım, uyarmaya devam ediyorum. O mahkeme kararı iddianamenin başlangıcı olacak. Bakın, burada var: 31 Mayıs 2015, Sayın Cumhurbaşkanının konuşması. Bakın, o konuşmadan sonra... O konuşma niyeydi? 31 Mayıs 2015... Niye Sayın Cumhurbaşkanı bu kadar çok panikledi? Niye bu kadar kin duydu? Çünkü yedi gün sonra seçim vardı, elinde anketler vardı, iktidarı kaybediyordu ve kaybetti, paniğinin nedeni oydu. Neden kasımdan sonra harekete geçti Cumhuriyet gazetesine karşı, neden? İktidar oldu ve yeniden savcılar harekete geçti, Cumhuriyet gazetesine karşı operasyon başladı.

Elinizi vicdanınıza koyun, bu haberin aynısı, dün Enis Berberoğlu'nun suçlandığı haberin aynısı, 21 Ocak 2014 tarihinde yani 19 Ocak 2014'ten sadece iki gün sonra Aydınlık gazetesinde hepsi yayımlandı. Bu ne biçim casusluk? Bir yıl dört ay önce yayımlanmış bunlar. İntikam alabilirsiniz, kibirli olabilirsiniz, güç sizde olabilir ama bunlar sizi kurtaramayacak değerli arkadaşlar.

Bakın, şuna geliyorum: Bu dokunulmazlık meselesi, kalktı kalkmadı; evet, kalktı burada, bu Meclis kaldırdı, kaldırdı bunu Meclis. Şimdi, konuşulan mesele dokunulmazlık mı, yoksa, elinizi vicdanınıza koyun, milletvekillerinin tutuklanması meselesi mi? Biriniz kalksanız burada bir şey söyleseniz ya. Ya Anayasa Mahkemesi kararı var, bu Anayasa Mahkemesi aynı Anayasa Mahkemesi, bu Anayasa'nın hükümleri aynı, üyeleri aynı üyeler, oy birliğiyle karar vermişler, 2013 tarihinde 4 Aralıkta, aynısı orada duruyor. Biriniz kalkın söyleyin ya, bu Anayasa Mahkemesi bu cumhuriyetin bir kurumu. Kalk Sayın Mehmet Muş, kalk burada söyle: "Ey Anayasa Mahkemesi, seni Anayasa'ya uygun davranmaya davet ediyorum." de.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Söyleyeceğim, söyleyeceğim ben; söyleyeceğim merak etme.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - İki günde verdiğin kararı niye şu anda, "on gündür"(x) gündemine almıyorsun? Kalk bunu söyle. Bak, senin koruman gereken husus şudur: Sizin korumanız gereken hukuk bu Parlamentonun hukukudur, yargının vesayetinin değil. Şu anda yargıçları atayabilirsiniz, güçlü olabilirsiniz, sırtınız güçlü olabilir ama siz güçsüz olduğunuz zaman da biz sizin yanınızdaydık, bunu bilin. Yarın da eğer bir haksızlığa tabi olacaksanız, hukuk dışılığa tabi olacaksanız yine biz yanınızda olacağız ama şimdi siz o sınavdan geçmiyorsunuz, geçmiyorsunuz, geçmiyorsunuz! Kendinizi bir gözden geçirin; bu Parlamentonun, milletvekillerinin hukukuna sahip çıkın, her şeyi boş verdik.

Bakın, bugün, her şeye rağmen, burada kalmamıza rağmen Türkiye'nin ana muhalefet partisi lideri bu adaletsizliğe dikkat çekmek için yürüyor. Hiç mi düşünmediniz ya? Bu Parlamentoyu kullanamıyoruz, dinlemiyorsunuz, hukuksuzluğa karşı çıkmıyorsunuz; aksine, hukuksuzluğu teşvik ediyorsunuz, yol veriyorsunuz, insanlarda adalet duygusu kalmadı.

Bakın, ben yargıya güvenmedim, yirmi beş yıl avukatlık yaptım, hiçbir zaman yargıya güvenmedim, yargının bağımsızlığına güvenmedim, tarafsızlığına güvenmedim. 12 Eylül referandumundan önce de, 2010'dan önce de bu yargı bağımsız ve tarafsız değildi; 2010'dan sonra da değildi, şimdi hiç değil. Ben yargıyla mücadele ettim insan hakları için, yurttaş hakları için. Şimdi aynı mücadeleyi yapıyorum. Burada kalkıp bize "Bağımsız yargı, tarafsız yargı; iyi karar verirse böyle, kötü karar verirse böyle." demeyin ya, demeyin, hukukçulara bir sorun kendi içinizde. Bakın, yargı her zaman güçten yanadır istisnaları hariç olmak üzere. Şimdi, güç sizsiniz ve sizden yanalar, yoksa bütün kararlarına bir bakalım. Gelin burada gizli oturum yapalım, tümünü tartışalım yargı uygulamaları konusunda, var mısınız? Ya insanlar tahliye ediliyor. İstanbul Çağlayan Adliyesinde tahliyeleri için yazı yazılmıyor UYAP'tan, yazı yazılmıyor. Yeni soruşturma başlatılıyor, yeni gözaltı kararı veriliyor, yeni dava açılıyor tahliye edilmeden. Ne zaman olmuştur bu, değerli arkadaşlar? Söyler misiniz bana, ne zaman olmuştur? 12 Eylül döneminde oldu mu? Birleşmiş Milletlerin yeni açıklaması var: "12 Eylülden daha geridesiniz ifade özgürlüğünde." Bu kadar ağır ortamlar var, kendinize gelin, gözden geçirin çünkü Türkiye kutuplaştı, Türkiye ayrıştı, aynı şeye üzülmüyoruz, aynı şeye sevinmiyoruz, aynı zeminde değiliz, aynı köprüden bile geçecek durumumuz kalmadı. Bu Parlamentonun bizim bu yürüyüşümüze rağmen Türkiye'nin birliğini koruma fırsatı hâlen var. Eğer içeride de barışımızı sağlayamazsak dışarıda kimseye güvenmeyin. Katar'dan geliyorlar bakın, değerli arkadaşlar. Bunu kendiniz için bir uyarı alın, Katar'dan geliyorlar Suriye'ye doğru, Suriye'den de buraya gelecekler. O yüzden, burada barışı sağlayalım, ana muhalefetle, muhalefet partileriyle barışı sağlayalım. Kendi barışımızı sağlayalım, dışarıya karşı da siz güçlü olun. İktidar sizsiniz ama burada barışı sağlayamıyorsunuz, burada bir arada değiliz, burada bize düşmanca davranıyorsunuz.

Ya, benim hakkımda yedi yıl sonra, dinleme kararıyla fezleke geliyor, Adalet Bakanı çıksın burada bir cümle bir şey söylesin ya, bir cümle. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer bu cumhuriyetin Adalet Bakanıysa o fezlekeyi alacak, böyle yırtıp atacak, geri gönderecek, diyecek ki: "Bir insanın kardeşiyle ilgili bir konuşma fezlekeye girmez." Bu kadar. Yedi yıl sonra, başsavcısı ihraç edilmiş, hâkimi ihraç edilmiş, polisi ihraç edilmiş; yedi yıl neredeydiniz, yedi yıl? Siz soracaksınız, ben değil, siz soracaksınız. Enis Berberoğlu her mahkemesine gitmiş, her mahkemesine, savcı tutuklama istemiyor; yirmi beş yıl casusluktan ceza ve oradan tutuklama. Ya, biriniz çıkın, bir şey söyleyin ya, biriniz! Milletvekili nereye kaçacak? Damatlar kaçmayacak, milletvekili kaçacak öyle mi? Bu mu sizin vicdanınız, bu mu sizin adaletiniz?

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Adları "Adalet."

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Damatların görevi var, görevi!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Can Dündar nerede?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, zor dönemlerden geçiyoruz, zor dönemlerden; burada tarih yazmak durumundayız yeniden barış için, yeniden birlik için, yeniden adalet için; barış için, adalet için, birlik için burada tarih yazma fırsatımız var, hâlen de var. Biz yürüyeceğiz adalet için, herkesi de çağıracağız. Kendimiz için değil, adaletsizliğe uğramış her yurttaş için yürüyeceğiz, herkes için yürüyeceğiz, ta ki Türkiye'de şiddete, teröre başvurmadan adaleti sağlayıncaya kadar, özgürlüğü sağlayıncaya kadar. Bunu yapmaya çalışacağız ve sizleri de bu Parlamentonun hukukuna, bu Parlamentonun saygınlığına, parlamenter hukukuna bağlı kalmaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Tanrıkulu, açıyorum mikrofonunuzu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çok önemli bir şey daha, tesadüf oldu bugün, bunun da olması tesadüf oldu; 15 Haziran 1215, dünya demokrasisinde bir dönüm noktası olan Magna Carta yani Büyük Özgürlük Fermanı'nın imzalandığı tarihtir. Bizler de ayrımsız, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük özgürlük ve demokrasi fermanını kalplerimizde, vicdanlarımızda imzalayalım ve adaleti talep edelim.

Hepimizin yolu açık olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMET UÇMA (İstanbul) - Sezgin, partiye zarar veriyorsun, yapma ya! Seçime gideceksiniz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.