| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 17.06.2017 |
ERKAN AYDIN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehir hastaneleriyle ilgili verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, yaşamın her alanını saran adaletsizliğe karşı yürüyüşümüz bugün 3'üncü gününde. Genel Başkanımız, arkasında binlerce kalabalıkla birlikte İstanbul'a, Maltepe'ye doğru yürüyor ve bu yaşanan adaletsizliklere karşı da çığlıklarımız artıyor. Özdemir Asaf diyor ki:
"İnsansız adalet olmaz.
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu.
Ama, olmaz olsun!" diyoruz.
Türkiye'deki adaletsizliğin en büyük parçalarından biri de maalesef sağlık sisteminde. "Şehir hastaneleri" adı altında yapılan büyük bir rant düzenlemesi, soygun düzenlemesi maalesef ülkemizde yaygınlaşmaya başladı. Aslında bunun ismi şehir hastaneleri düzenlemesi değil, sağlığın son kalan kısımlarının da özelleştirilmesi, yandaşa ve büyük sermaye odaklarına bir anlamda peşkeş çekilmesi. Üniversite ve kamu hastanelerinin tamamen tasfiye edilerek "afiliasyon" adı altında da bilinçli olarak zarar ettirilerek ve o zararları da bahane gösterilip onların şehir merkezinde kalan değerli yerlerinin de bu anlaşmalarla birlikte bu ihaleleri alan yandaş firmalara verilmesi koşuluyla da yeni bir rant alanı maalesef yaratıldı, adına da "kamu-özel ortaklığı" adı verildi ve küresel sermaye oyuna dâhil edildi. Parasız tüm sağlık hizmetleri bundan sonra tasfiye ediliyor. Yani ne kadar paran var, o kadar sağlık. E paran yoksa o zaman Allah yardımcın olsun, ölüme mahkûmsun.
Büyük sermaye açısından tabii ki çok kârlı bir yatırım alanı, çok kârlı bir rant alanı. E peki, burada çalışan emekçiler, sağlık emekçileri, doktorlar, hemşireler, eczacılar, bunlar ne olacak? Bunların herhangi bir iş güvencesi yok. Bunun en güncel örneğini de Isparta'da açılan şehir hastanesinde görüyoruz. Bakın, şu anda garanti edilen, işletmeci firmaya, yapan firmaya garanti edilen ödenek... Para toplanamadığı için çalışanların, doktorların döner sermaye ücretleri, onların nöbet tutarları kesilerek firmaya taahhüt edilen ödemeler yapılmaya başlandı. Eğer 1 Temmuza kadar da bu konu hakkında bir çözüm bulunamazsa doktorlar, hemşireler iş bırakacak. Yani hak ettiklerini dahi geri alamıyorlar. Peki, neden bunları yaptılar? Çünkü kırk dokuz yıllığa kadar çıkabilen ama genelde yirmi beş yıllık olan taahhütler.
Gene aynı şekilde örneklere devam edelim, daha sonra rakamlara gireceğiz.
Benim kendi mezun olduğum Hacettepe Üniversitesi yaklaşık on beş yıldır ödenemeyen borçlardan -Gazi Üniversitesi de buna dâhil- yakında "Sağlık Bilimleri Enstitüsü" adında bir yere, Sağlık Bakanlığına devredilecek. Neden? Çünkü bütün üniversite hastanelerinin borcu toplamda 4 milyara yaklaştı -4 katrilyon eski parayla- ve ödenmediği için de "Bunlar zarar ediyor." adı altında önce bu Sağlık Bilimlerine, Sağlık Bakanlığına; daha sonra da "şehir hastaneleri" adı altında yandaşa verilecek.
Bir örnek de Elâzığ Fırat Üniversitesinde yaşandı. Daha geçtiğimiz günlerde Başhekim Profesör Doktor Muhammed Said Berilgen -Allah rahmet eylesin- 5 bin liralık medikal firma alacağı yüzünden makamında öldürüldü, şehit edildi. Bunlar, eğer bu şekilde devam ederse, korkarım artacak, bu tür vakaları daha fazla yaşayacağız.
Gene Mersin'de, biliyorsunuz, bir şehir hastanesi açılışı yapıldı. Mersin Milletvekilimiz Hüseyin Çamak burada yerinde tespitlerde bulundu. Bir şehir hastanesi düşünün, bir ucundan bir ucuna gitmek yirmi dakika. Ameliyat esnasında bir tıbbi malzeme lazım olsa, eğer o malzemenin olduğu birim uzaktaysa malzeme gelene kadar ameliyattaki hasta hayatını kaybedecek. İçinde çalışan doktorlar dahi hastanede oda bulma, ameliyathane bulma konusunda oldukça zorlanıyorlar. Peki, ne için yapıldı bu? 1.500 yataklı, şehrin dışında, acil bir durumda ne ambulansın gelebileceği ne hastanın buraya yetişebileceği yerler. Şehrin merkezindeki o butik hastaneler de yıkılıp değerli araziler olduğu için yandaşa yeni bir rant alanı, yeni bir kâr alanı olarak açılıyor. Yapmayın efendiler diyoruz, yazık etmeyin.
Bu sağlıkta dönüşüm projelerine artık birer ticarethane olarak bakılıyor. Yani Anayasa'mızın 2'nci maddesindeki sosyal devlet anlayışından uzaklaşarak, tamamen, parası olanın sağlık hizmeti alabileceği, "Sağlıkta Dönüşüm Programı" adı altında da özelleşen ve sonu nereye gideceği belli olmayan bir yere gidiyor.
Şimdi, bakalım, bu şehir hastaneleri "kamu-özel ortaklığı" adı altında, yirmi beş yıl süreyle, çok yüksek kiralarla yandaşlara kiralanıyor. Baktığınızda, üç yıllık kira bedeli bu hastanenin yapımı için yeterli. E, geri kalan yirmi iki yıl ne oluyor? Yandaşın cebine kâr olarak hanesine yazılıyor. Peki, sadece hastane işletmesi mi veriliyor? Bunun yanında MR hizmetleri, bilgisayarlı tomografi, laboratuvar hizmetleri, tıbbi donanım, otoparklar, restoranlar, hastaneler, eczane yerleri, hepsi vergiden ve harçlardan muaf olarak gene bu uluslararası yandaş şirketlere ya da şehir içinde artık her köşebaşını kapmış, ismini hepimizin ezberlediği birtakım şirketlere resmen peşkeş çekiliyor. Risk ve maliyet hesapları yapılmıyor. Yüzde 70 oranında doluluk garantisi. Bu ne demek? Müşteri garantisi. Ya, hastalığın garantisi olur mu? Hasta olmayacak belki o dönemde kimse. Öyle bir şey yok. İsterse bir hasta gelsin, ay sonunda yüzde 70 üzerinden bu yandaş parasını cebine indirecek; aynı Osmangazi Köprüsü gibi. Köprülerle başlayan, bugün hastanelere sirayet eden bir sistem.
Gene bakalım. Erzurum'da ihale yöntemiyle yapılan 1.200 yataklı hastane inşaatı 193 milyona mal olmuş, eski parayla 193 trilyon. Kamu-özel ortaklığı yani bu şehir hastanesi adı altında 1.500 yataklı Kayseri Hastanesinin ise bedeli 427 milyon yani 137 milyon da bunun yıllık kira bedeli; bedeli 427 milyon olan bir hastanenin yıllık kira bedeli de 137 milyon.
Bir buçuk yıllık kirayla siz 1.200 yataklı bir hastane yapabilecekken gidiyorsunuz -yirmi beş yıl garanti- yüzde 70 kira garantisiyle bu milletin, bu tüyü bitmemiş yetimin hakkını bir yandaşa, talimatla gelen kişilere, isimlere devrediyorsunuz ama şunu iyi bilin, iki cihanda da bunun hesabını veremezsiniz. Bu kadar fazla da kayırmacılık elbet bir yerden döner.
Gene TOKİ'nin GATA için Etlik'te yapacağı 800 yataklı hastane ve binalar için en yüksek fiyat 130 milyon TL; Konya Karatay 800 yataklı hastanenin kamu-özel ortaklığıyla yapılan ihalesi 246 milyon TL. Bu hastane için yirmi beş sene boyunca ödenecek kira bedeli de yıllık 87 milyon yani yirmi beş yıllık kira bedeli 2 milyar 219 milyon. Bakın, kaç tane hastane devletin olabilecekken sadece cebinden çıkacak kira bedeli 2 katrilyon 219 trilyon lira eski parayla. Kimin parası bu? Herhâlde cebinizden çıkartıp ödemiyorsunuz; milletin vergileriyle, milletin yemeyip içmeyip devlete ödediği vergilerle yapıyorsunuz.
Örnekler çok fazla ama bu modelin adını şöyle ifade edebiliriz: "Yap-işlet-kırışalım" modeli. (CHP sıralarından alkışlar) Bu modelle otoyol, köprü ne varsa yüzde 90'ını yandaşa veriyorsunuz, yapıyorlar, işletiyorlar; 1 liralık iş 5 liraya çıkıyor, en sonunda da kırışıyorlar. Artık bunu terk etmemiz gerekiyor.
Sürem de çok azaldı ama şunları söylemek istiyorum: Kırk dokuz yıla kadar çıkan bu ihale bedelleri, emin olun, hem bunları yapanların hem buna alet olanların, buna imza atanların, bu "yap-işlet-kırışalım" modelini getirenlerin bir gün başına bela olacaktır diyorum, kısaca "Ye kürküm, ye." modeli bir yerden döner diyorum ve -bu erken- vatandaş da bunları görsün, öğrensin diye anlatıyorum, bilmiyor.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Ben Erzurum'dakini gördüm, hayran kaldım.
ERKAN AYDIN (Devamla) - Hayran kalın. Tabii, bir ucundan bir ucuna gitmeniz yirmi dakika sürüyor. Adam ameliyatta, bir şey, bir malzeme istense gelme şansı yok ama siz hayransınız, o ayrı bir şey.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Gezdireyim ben sizi isterseniz.
ERKAN AYDIN (Devamla) - Gezelim, ben gezdim zaten. Bursa'da yapılıyor, bakın, şehrin 50 kilometre dışında. Adam kalp krizi geçirse oraya yetişene kadar zaten yolda ölür.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ambulans sayımız o kadar fazla ki.
ERKAN AYDIN (Devamla) - O yüzden "Ye kürküm ye." bir yerden döner diyorum, hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.