| Konu: | Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 18.06.2017 |
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 85'inci maddesi hakkında verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada bir çok defa dile getirdiğimiz üzere, ülke olarak iş kazaları, hatta meslek hastalıkları bakımından karnemiz maalesef zayıftır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki iş kazalarında ve meslek hastalıklarında maalesef Avrupa birincisiyiz, dünya üçüncüsüyüz.
İş kazası sakatlık demektir, malullük demektir. İş kazası yetim demektir, iş kazası öksüz demektir, dul demektir. İş kazası geçirenler, yakınları için maddi ve manevi perişanlık demektir. Kısacası iş kazası toplumsal bir yaradır. Babasız anasız kalmış yavruların, eşsiz kalmış kadınlarımızın, engelli hâle gelmiş işçimizin, sigortalımızın yıllarca ızdırabını çekeceği büyük bir yaradır.
Değerli milletvekilleri, istatistiklere göre 2012 yılında tam 74.871 iş kazası meydana gelmiştir, 2013 yılında bu sayı 191.389'a yükselmiştir; sadece bir yılda iş kazası 116.518 artmıştır. 2012 yılına göre yüzde 291 oranında artış göstermiştir iş kazaları. Bu, iş kazası geçirenlerin ölenler hariç, bir varsayım olarak sadece yüzde 50'si yüzde 10 oranının üzerinde engelli hâle gelmişse bir yılda yaklaşık 60 bin kişi engelli olarak yaşamını sürdürecek demektir. Bu, büyük yaradır. Her bir engelliyi eşi ve çocuğu olarak sadece 2'yle çarparsak bir yılda engelli hariç 120 bin kişi daha engelliye bağımlı olarak yaşamını sürdürecek demektir.
SGK istatistiklerine göre 2012 yılında iş kazası neticesinde meydana gelen ölüm olayı 744'tür, 2013 yılında 1.360'a yükselmiştir; artış yüzde 83'tür. Bunların hepsini evli sayarsak bir yılda 616 kişinin daha dul kalması, bir yılda 616 ailenin çocuklarının öksüz ve yetim kalması demektir.
Ülkemizde 1949 yılında ilk defa Nişantaşı'nda iş kazası ve meslek hastalıkları hastanesi kurulmuş, Zonguldak ve Ankara meslek hastalıkları hastanesiyle devam etmişse de üzülerek belirtmek gerekir ki sayı artırılamamış ve sadece pnömokonyoz, akciğerde toz birikmesi sonucu oluşan meslek hastalığı teşhisiyle yetinilmiştir. Oysa, gelişen sanayi sebebiyle meslek hastalığı çeşitlenmiştir, gerçek bu sayıların çok üzerindedir, sayının küçüklüğü hastalığın azlığını göstermemektedir. Beş yılda bir hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgeleri dâhil, tespit edilen meslek hastalığı sayılarının artırılması gerektiği belirtilse de 2012 yılında sadece 395, 2013 yılında 371 meslek hastalığı ancak tespit edilebilmiştir. Tıp kongrelerinde sunulan istatistiki projeksiyonlara göre, tespit edilmesi gereken meslek hastalığı sayısının yıllık 50 bin-100 bin düzeyinde olması gerektiği ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, gerek iş kazalarını gerekse meslek hastalıklarını Avrupa nasıl önlemişse ülkemizde de önlemek mümkündür. Ne yapılmalıdır? Kayıt dışı azaltılmalıdır, sigortasız işçi çalıştırılmamalıdır, işe girişlerde sağlık durumu uygun olmayanlar o işe alınmamalıdır, ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılacakların daha kapsamlı rapor alması sağlanmalıdır, erken teşhise önem verilmelidir, düzenli periyodik muayeneler yapılmalıdır, iş yerlerinde hijyen kurallarına azami dikkat edilmesi sağlanmalıdır. Bunun gibi tedbirleri çoğaltabiliriz ama bir zorunluluk sebebiyle beş yıl önce çıkarılan yasa hükmünü erteleyerek, kapsamını daraltarak sorunu çözemeyiz diyorum.
Değerli milletvekilleri, ne iş kazası ne meslek hastalığı kader değildir. Medeni ve mutlu bir ülke olmak istiyorsak iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltmak zorundayız. Yasa hükmünün üç yıl ertelenmesi demek, yeni on binlerce travma, yeni on binlerce mağduriyet, yeni on binlerce engelli, engelliye bağımlı on binlerce aile, on binlerce dul, yetim ve öksüz demektir. Eşlerin dul kalmasını, çocukların yetim ve öksüz kalmasını, kişilerin engelli olmasını istemiyorsak -ki istemiyoruz asla- bir an önce yasa hükmünün yürürlüğe girmesini sağlamalıyız diyorum, ertelemenin ve daraltmanın yanlış olduğunu söylüyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)