| Konu: | Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 18.07.2017 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarı gerekçesinde bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin işleyişindeki sorunların giderilmesinin, daha verimli çalışma koşullarının oluşturulmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Elbette ki böyle bir amaç hepimizin ortak amacı olmalıdır. Yargının hızlanması dolayısıyla adaletin gecikmemesi toplumun adalete olan güvenin oluşturulması anlamında ortak talebimizdir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir amaca ulaşmak konusunda her zaman katkı sunacağımızı belirttik, bugün de belirtiyoruz ancak yapılan işle amaçlanan hedefe ulaşılıp ulaşılmayacağı sorunu önemli bir sorundur. Tasarıya baktığımızda, yapılan işin, gerekçede belirtilen amaçtan daha fazla, Adalet ve Kalkınma Partisinin on beş yıldan bu yana tekçi yönetim anlayışının hâkim kılınmaya çalışıldığı çok açık olarak görülmektedir değerli arkadaşlar.
Tasarıyla başkanlar kurulunun yetkilerinin bir kısmının Başkana verilmesi, bir kısmının siyasi bir kurum hâline gelen Hâkimler ve Savcılar Kuruluna devredilmesi öngörülmektedir. Bunları yaparken de başkanlar kurulunun toplanamaması ve başkanlar kurulunun iş bölümü yaparken objektif davranamayacağı gibi, kendi yargıcına güvenmeyen bir anlayışı gerekçe olarak ortaya koymaktadırlar. Bu yöntemle, başkanlar kurulu işlevsizleştirilmekte, yetkiler tek kişinin takdir ve değerlendirmesine bırakılmakta, keyfîliğin önü açılmaktadır. Aksaklıkları ortadan kaldırma amacıyla tasarının hazırlandığı söyleniyor ama kurumları ortadan kaldıran keyfiyetçi bir yaklaşım sergileniyor. Tıpkı "Şu okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirim." anlayışı gibi, tıpkı trafik kazalarını önlemek için gerekli düzenlemeleri yapmak yerine araçları trafikten çekmek gibi, tıpkı tarımdaki sorunları çözüp çiftçimizi, köylümüzü desteklemek yerine buğday ithalatının önünü açmak gibi, tıpkı "Meclisi verimli çalıştırmak." söylemiyle Meclisi işlevsizleştirmek gibi.
Sayın milletvekilleri, "Bu tekçi, keyfiyetçi anlayıştan vazgeçin, ortak aklı ülke yönetimine egemen kılın." diye yıllardan beri hep söyledik, söylüyoruz. Dinlemediniz, bir tek kişinin iradesini bütün iradelerin önüne koydunuz. Bu anlayışınız, ülkemizi 15 Temmuz 2016'da kanlı, hain FETÖ'cü darbe girişimiyle karşı karşıya bırakmıştır. Bu alçak darbe girişimini lanetlediğimizi bir defa daha ifade etmek istiyorum. 250 şehidimizi rahmetle anıyorum, 2.193 gazimizi buradan selamlıyorum, tedavisi devam edenlere de sağlık diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimi gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gerekse meydanlarda bütün siyasi anlayışların ortak direnci ve Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki parlamenter demokrasi yanlısı, cumhuriyetçi ve Atatürkçü askerlerin direnciyle birlikte engellenmiştir. Halk hiçbir ayrım taşımadan, yaşamı pahasına demokrasiye, Meclise, cumhuriyete, Mustafa Kemal Atatürk'e sahip çıkmıştır. Bunun aksini söylemek vefasızlıktan daha öte bir şeydir.
Sayın milletvekilleri, alçak darbe girişiminin engellenmesinden sonra yapılması gereken, bu girişimi bütün açıklığıyla ortaya çıkarmak ve gerçek suçluların, sorumluların yargı önüne çıkarılması olmalıydı. Nitekim, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Maltepe mitinginde adaletle ilgili taleplerini sıralarken en başta ilk talebi şuydu: "Fetullah Gülen terör örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılsın ve gerçek darbecilerden hesap sorulsun." Ancak daha darbe girişiminin yaşandığı gece bunu Allah'ın bir lütfu gibi gören anlayışın gerçek suçluları ortaya çıkarmaktan daha çok, darbe girişimini fırsata çevirme yaklaşımıyla karşı karşıya kaldığımızı hep birlikte gördük. Darbe girişimini engelleyen ortak irade terk edilerek 20 Temmuzda olağanüstü hâl ilan edilip Meclis devre dışı bırakılmış, tek kişinin iradesi öne çıkarılmış, haksız, hukuksuz, adaletsiz kanun hükmünde kararnamelerle yönetme anlayışı ülke yönetimine egemen olmuştur. İşte, tam da burada bizim söylediğimiz halkın 15 Temmuzu ile sarayın 15 Temmuzu ayrımı kendini göstermektedir.
Hain FETÖ'cü darbe girişimi başarılı olsaydı yaşanacak bütün hukuksuzluklar 20 Temmuz darbesiyle yürürlüğe konmuştur. Yüz binlerce yurttaşımız ifadesi dahi alınmadan, haklarındaki suçlamaları dahi bilmeden işinden, ekmeğinden, aşından edilmiş, cezaevine gönderilmiş, basın susturulmuş, susmayan gazetecilerin özgürlükleri ellerinden alınmış, muhalif bütün sesler kısılmıştır. Bütün bunlar yapılırken FETÖ'cü alçak hain darbe girişiminin bütün açıklığıyla ortaya çıkarılması düşüncesi geri bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, darbe girişiminin yaşandığı gün görevde olan ve bütün gelişmeleri en ince ayrıntısına kadar yaşayan Genelkurmay Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe Araştırma Komisyonuna bilgi vermeye gelmemesi sizce normal mi? Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının Komisyona gelip bilgi vermemesi sizce ne ifade ediyor? Kimden öğreneceğiz bu yaşananları değerli arkadaşlar?
Peki, bir şey daha: Bu ülkenin Cumhurbaşkanının darbe girişimini eniştesinden öğrenmesi ne demek? Kime soracağız bunu? Cumhurbaşkanı eğer darbe girişimini eniştesinden öğreniyorsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumları nerede? Eğer bu doğruysa yani Cumhurbaşkanı darbe girişimini eniştesinden öğrenmişse ortada vahim bir durum var; doğru değilse, doğru değilse dahi vahim bir durum var yani Cumhurbaşkanı doğru bilgi vermiyor. Eğer doğruysa -ki ben doğru olduğuna inanıyorum- o zaman ortada daha vahim bir durum var; devleti ne hâle getirmişsiniz, Cumhurbaşkanı ülkede yaşanan darbe girişimini eniştesinden öğrenecek duruma gelmiş. Peki, biz bu soruları sormayacak mıyız? Bu sorular yanıtlanmayacak mı? Bu soruları sorduğumuzda, değerli arkadaşlar, bize aslı astarı olmayan, kimsenin de inanmayacağı sıfatlar yüklemeyi bırakın, bu sorulara yanıt verin.
Değerli milletvekilleri, bu denli yoğun hak ihlallerinin yaşandığı, bu denli yoğun hukuksuzlukların yaşandığı bir dönemde adaletin değil de hangi kavramın peşine düşecektik? Evet, yollara düştük, adalet istedik. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tüm mazlumların talebi olan "adalet" kavramını eline aldı, yürüdü ve bir tarih yazdı. Biz ardından on binler, yüz binler, milyonlar olup yürüyerek, sizler ekranlarınız başında gıptayla izleyerek tüm dünyayla birlikte bu tarihî yürüyüşe tanıklık ettik. Biz sağanak yağmurun, kızgın güneşin altında yürürken bizimle beraber tırnaklarını döke döke yürüyen adalet arayışçıları vardı. Bunların kimi işsiz, kimi işinden atılmış akademisyen, kimi çocukları mağdur olmuş babalardı, kimi de hiçbir mağduriyet yaşamadığı hâlde ülkesinde adalet isteyen her görüşten vatandaştı.
Orada olsun olmasın, adalet talebimize sahip çıkanların sayısı, değerli arkadaşlar, Türkiye kadardı. Çünkü biz parti olarak yürümedik, parti bayrağı taşımadık, özel taleplerimizi Türkiye'nin taleplerinin önüne koymadık, hiç kimseyi kimliğinden, yaşam tarzından dolayı dışlamadan, 80 milyonun adaleti için, özgürlüğü için, refahı için, huzurlu geleceği için yürüdük.
Sayın milletvekilleri, insanlık tarihi iyiyi, güzeli, doğruyu bulma yürüyüşleriyle doludur. Adalet arayışı insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlık için adalet hava kadar, su kadar, ekmek kadar, aş kadar yaşamsaldır. İnsanlık bu yürüyüşünü hep sürdürmüştür ve sürdürmeye devam edecektir. Zaman zaman insanlığın bu arayışının önüne engeller çıkmıştır; diktatörler, tiranlar, şahlar, sultanlar insanlığın hak, hukuk, adalet yürüyüşüne engel olmak istemiş, çelme takmış, tökezletmiştir. Ancak insanlık bu çelmeyle tökezlese de hatta düşse de tekrar ayağa kalkmış, üzerini silkelemiş ve yürüyüşüne devam etmiştir ve her zaman kazanan insanlık olmuştur, adalet olmuştur.
Ben, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdağ.