| Konu: | Kadına yönelik şiddete ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 10.10.2017 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, iki yıl önce bugün Ankara'da cumhuriyet tarihinin en kanlı terör saldırısı gerçekleşti. En küçüğü 9 yaşında olan yüzlerce candan geriye parçalanmış bedenleri kaldı. O günkü acı ve çaresizliği, Gar Meydanı'nı inleten çığlıkları unutmak mümkün değil. Ne acı ki hâlâ adaleti bekliyoruz. Bu vesileyle bugüne kadar hain teröre kurban verdiğimiz bütün canlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli vekiller, kadına yönelik kurumsallaşan şiddete dikkat çekmek ve sesimizi duyurabilmek için bugün bu kürsüdeyim. Toplumun her kesiminden, kuşatılan, fiziksel ve duygusal şiddetin mağduru olan, istismara uğrayan yüz binlerce kadın var. Hikâyeleri, kültürleri, dilleri, giyimleri farklı ancak sonları aynı olan bu kadınların varlıklarını ancak ölü rakamlara dönüştüklerinde fark ediyoruz. Biz kadınlar "Bu hayatta biz de varız." dedikçe eril şiddetinin yeniden yeniden kurbanı oluyoruz.
Geçtiğimiz hafta kendi seçim bölgemde bir erkek terörü yaşandı. İnsanların ötekileştirilmediği, huzur içinde yaşamı bir arada paylaştığı Ataşehir'de başörtülü bir kadın, canı öyle isteyen bir erkek tarafından, sokakta yürüdüğü için darbedildi. Öncelikle kendisine buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ama ne yazık ki geçmiyor işte. Bu saldırı, Türkiye'nin hemen hemen her tarafında her gün gerçekleşen onlarca saldırıdan yalnızca bir tanesi.
Biliyor musunuz, son dokuz ayda öldürülen kadın sayısı 285'e ulaştı. Yani kadınlarımızı koruyamadık. Günde 2 kadın cinayetinin yaşandığı bu ülkede aldığımız nefesi bizlere haram etmeye çalışan erkek şiddetine karşı yaşam hakkımızı savunuyoruz. Bizler, Ataşehir'de yumruklanan başörtülü kadın ile Maltepe'de tekme tokat dövülen şortlu kızın uğradığı şiddet arasında bir fark görmüyoruz çünkü öznesi kadın, yüklemi şiddet olan bir anlayışla mücadele ediyoruz. Bizler, kadınların kimlikleri, inançları ve kıyafetleri üzerinden ötekileştirilmesini istemiyoruz çünkü biliyoruz ki şiddetin doğusu batısı, köylüsü kentlisi, okumuşu okumamışı yok; kadına şiddetin kapalısı açığı, iyisi kötüsü yok. Kadına yönelik şiddeti bir virüs gibi doğrudan topluma yayan eril bataklığını kurutamazsak cinayetlerin, şiddetin, ayrımcılığın, istismarın önüne geçemeyiz. Biz böyle diliyoruz ve istiyoruz ama iktidarın dünyası ile sokağın gerçeğinin de birbirine uymadığını hep birlikte görüyoruz.
Değerli vekiller, kadınları ötekileştiren siyasi irade bugünlerde yeni bir düzenlemeyi getiriyor, müftü nikâhlarını. Uyarıyoruz, bu topraklar ötekileştirilen kadınların hikâyeleriyle doluyken böylesi bir yetki, yeni mahallelerde yeni ötekiler yaratır ancak, toplumsal baskıyı arttırır. Eril şiddetle mücadele etmek yerine kadınlarımızı bir de nikâh üzerinden ayrıştırmaya çalışmak vicdana ve akla ihanettir, yeni cinayetlere davetiyedir.
Öte taraftan, unutulmasın ki müftülük dinî bir makamdır. Bu makama verilecek böylesi bir yetki Anayasa'nın çok yönlü ihlalidir. Bu yetki "Müftü evlendirebiliyorsa neden boşamasın?" demenin de ilk adımıdır, laik Medenî Kanunu açıkça yok saymaktır.
Değerli vekiller, kadın örgütleri günlerdir sokakta, görüyoruz. "Nikâh memurları müftülük yapabiliyor mu ki müftü nikâh kıysın?" diyerek itiraz ediyorlar. Bir müftünün yılda ortalama 300 bin nikâh kıyamayacağını bildikleri için yetkinin imamlara devredileceğini görüyorlar. Tasarıyla imam nikâhının resmîleşerek çok eşliliğin kurumsallaşacağına, kuma ve berdelin yasallaşacağına inanıyorlar. Bütün bunları görmezden gelemeyiz.
Bu tasarı aynı zamanda çocuklarımızın geleceği için de büyük bir tehdit. Bakın, doğum bildirimlerini sözlü beyana bağlamak istismarın en acı yüzü olan çocuk yaştaki evliliklerin yasallaşması demektir, cinsel istismarın üzerini örterek yavrularımızı çaresiz ve savunmasız bırakmaktır.
Ben bir anne olarak böylesine kahreden bir düzenlemeyi içime sindiremiyorum. Sizlerin de bu düzenlemeye "hayır" diyeceğinize inanıyorum.
Değerli vekiller, bu yasa bu şekliyle şiddet karşısında kadınlarımızı güçsüzleştirir. Erkeklere "Boş ol." deme hakkını vererek "Müftü huzurunda evlendim, mahkeme önünde hesap vermem." dedirtir. Bizler tıpkı çocuk istismarındaki gibi bu yasaya da "hayır" diyoruz. Unutmayalım ki Orta Çağ'ın karanlığında bile Hacı Bektaş Veli "Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde. / Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde. / Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok. / Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde." demiştir. İşte bu yüzden bizler de "Varmadan 8'ine gelin olmasın Ünzile'ler." diyoruz. Susmayacağız, mücadele edeceğiz diyoruz. Çünkü kadınız ve haklıyız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.