GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Adına Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile İspanya Krallığı Savunma Bakanlığı Adına İspanya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Arasında Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) Projesi İşbirliği Faaliyetlerine İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:7
Tarih:12.10.2017

CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Tabii, biraz önce mahkemelerden konu açılınca, olağanüstü hâlden Sayın Bakan dedi ki: "Evet, mahkemelerin bu konuda karar vermesi lazım. Anayasa Mahkemesi, efendim, komisyon..." Sayın Bakanım, ben bu elimdeki takipsizlik kararının bir fotokopisinin size vereceğim. Gerçekten, Türk hukuk tarihine bir ibretiâlem için geçecek olan bir takipsizlik kararı.

Karar şu: "Müştekinin gözaltına alındığı sırada emniyet müdürlüğünde görevli polis memurları tarafından tehdit edilerek darbedildiği iddialarına ilişkin soruşturma işlemlerine başlanmış ise de 22 Temmuz 2016 tarihli 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9'uncu maddesi kapsamında bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun bulunmadığı belirtildiğinden bu nedenle iddia konusu eylem nedeniyle şikâyetçi olanlar hakkında kovuşturma yasağı bulunduğu anlaşılmakla kovuşturmasına yer yoktur." diyor. Yani, bu kanun hükmünde kararnamenin amacı, hiçbir emniyet mensubunun görevi kişiyi dövmek, yaralamak, onur kırıcı işlemlere maruz bırakmak değil, kanun hükmünde kararnamenin amacı da bu değil aslında. Ama, bu şekilde olağanüstü hâlin, kanun hükmünde kararnamelerin getirdiği hukukumuzdaki tahribatın gerçekten çok güzel bir örneği. Ben bunun bir suretini, fotokopisini size takdim edeceğim.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, dış politikada ülke olarak biz çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Üç aşağı beş yukarı hepimiz bu sorunları saati saatine izliyoruz, ne olup bittiğine de bakıyoruz. Dış politikanın ayrı bir önemi vardır, dış politikanın ayrı bir dili vardır, bu dili kullanan kişilere biz "diplomat" diyoruz. Dünyanın her tarafında, bu, böyledir. Nasıl hukukçuların ayrı bir dili varsa, askerlerin ayrı bir dili varsa, doktorların ayrı bir dili varsa, maliyecilerin ayrı bir dili varsa, esnafın ayrı bir dili varsa, sanayicilerin ayrı bir dili varsa diplomatların da ayrı bir dili vardır. Dolayısıyla dış politikada konuşurken herkes dikkatli olmak zorundadır, boğazda dokuz boğum olduğunu dış politikada konuşurken kimsenin unutmaması lazım. Ve dış politikanın iç politikaya göre bir başka farklılığı, dış politikanın millî olması gerektiğidir; dış politikada iktidar ve muhalefet olmaz, dış politikada millî bir duruş sergilenir, iktidarıyla muhalefetiyle dış politikada ortak bir dil geliştirilir. O nedenle iktidarda olanlar dış politikadaki bütün gelişmeleri muhalefete aktarmak zorundadır ki ortak dil geliştirilebilsin. Eğer dış politikada olan bitenleri iktidar, muhalefet partileriyle paylaşmazsa, bunu anlatmazsa ortak bir dilin de gelişmesi imkânsızdır.

Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz noktada dış politikada ortak bir dilimiz yoktur. Ortak bir dil olmadığı için de ciddi sorunlar yaşamaktayız. Bu ortak dili, aslında bu çabayı harcaması gereken siyasi iktidar ancak siyasi iktidar ne hikmetse bu şekilde yanaşmamaktadır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Kavga etmek istiyorlar ya.

MAHMUT TANAL (Devamla) - Evet, kavga etmek istiyorlarsa biz sürekli barış isteyeceğiz, barışa davet edeceğiz ve barış bizi ancak huzura götürebilir Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer dış politikada yanlış yaparsak bunun sonuçları ağır olur, uzun süre telafi edilemez ama iç politikada hata yaparsanız toplumun bir kesimi bu hatanın faturasını öder ama dış politikada hata yapılırsa 80 milyon insan bu bedeli öder. O nedenle dış politikada dikkatli bir dil kullanmak, arka kapı diplomasisini sürekli açık tutmak ve Türkiye'nin çıkarları üzerine kilitlenmek gerekir. Dış politikanın özelliği budur değerli arkadaşlar. Dış politikada zaman zaman ciddi kırılmalar olabilir. Bazı örnekler vermek isterim sizlere hafızalarımızı da yenileme açısından. Mesela dönemin ABD Başkanı Johnson'un İnönü'ye yazdığı mektup, İnönü'nün ona karşı yazdığı mektup var. Tarihte bunlar yerlerini almıştır, Türkiye'nin onurunu, gururunu korumuştur. Yine de aynı şekilde 1974 Kıbrıs çıkarması; Türkiye ne yapacağını bilinçli olarak saptamış ve gereğini yapmıştır. Hatay'ın Türk topraklarına katılması bir diplomasi zaferidir. Kıbrıs çıkarması bir diplomasi zaferidir. Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik için başvurması, 1963 Ankara Anlaşması bir diplomasi zaferidir. Türkiye, uygar dünyanın bir parçası olma konusunda kararlılığını ve iradesini ortaya koymuştur. Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi, Musul Konsolosluğunun işgal edilmesi, Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması karşısında iktidarın sessiz kalması bir diplomasi hezimetidir. Suriye politikası bir diplomasi hezimetidir.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; dış politikada akılcı davranmak zorundayız, soğukkanlı davranmak zorundayız ve en önemlisi istişareyi yani danışmayı elden uzak, gözden uzak tutmamak zorundayız. İşin uzmanlarıyla, bürokratlarla oturup konuşmak, politika oluşturmak gibi siyasetin bir görevi vardır. Eğer danışma devre dışı bırakılırsa, arka kapı diplomasisi devre dışı bırakılırsa ve her şey tek kişiye bırakılırsa Türkiye, freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gider ve başına ne geleceğini kimse tahmin edemez. Hele hele dış politikada atışmaları basın üzerinden yapmak, arka kapı diplomasisini tamamen kapatmak hiçbir devlete yarar getirmez, hiç kimseye de yarar getirmez. Amerika'da Sarraf davası, Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısının orada tutuklu bulunması ve Sarraf'ın tutuklu olması, Zafer Çağlayan hakkında tutuklama kararının çıkması ve şimdi Amerika Konsolosluğunda olan tutuklamalar, rehin alma politikaları sorunu çözümlemez, aksine sorun gittikçe derinleşir. Dış politikadan Erdoğan o kadar habersiz ve dış politikanın ne olduğunu ve önemini o kadar az kavramış ki emin olun ki okuduğumuz zaman kulaklarımıza inanamıyoruz, gözlerimize inanamıyoruz.

Şöyle söylüyor: "Amerika'yla yaşanan vize krizi dolayısıyla bu karar her şeyden önce çok üzüntü verici; doğru, çok üzüntü verici. Yani Ankara Büyükelçisinin böyle bir kararı alarak uygulamaya sokması üzüntü verici." Bir büyükelçi böyle bir karar alabilir mi?

Peki, değerli arkadaşlar, ben hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.